MANA 3.Kitap 7.Kısım
MANA 3.Kitap 7.Kısım
Safinaz,
“Tamam Mert Bey, anladım durumu...
Ben gerekli şekilde organizasyonu üstlenecek ve görevlendirmeleri yapacağım.
Asaf Hocam bizimle gelmeyip dünyada kalacağı için, biz seferde iken, O da bu hazırlıkları benim ona vereceğim
yardımcılar ile birlikte, en güzel şekilde tamamlayacaktır.”
Mert,
“Anneciğim, babacığım bize müsaade…” “
Yok bize müsaade demeyelim de hadi siz de gelin Zeynep ablalara bir uğrayacağız...
Sacit Bey abilere selam vereceğiz.
Siz de bu vesileyle, bi 15-20 dakika, yarım saat bizimle birlikte onları ziyaret etmiş olursunuz” dedi.
Sanem Hanım,
“Evet biz de ne zamandır onlara gitmek için fırsat kolluyorduk.
Fakat onların da işleri çok.
Bir türlü fırsat bulamamıştık.
Bir 15 dakika biz de sizinle birlikte gelip, onlara selam verelim” dedi.
Önden haber göndererek, hep birlikte Zeynep Hanım ve Sacit Beyin kaldıkları yere geçtiler.
Zeynep Hanım, bu ziyaretten çok memnun kalmıştı.
“şu kargaşa bittikten sonra, inşallah biz de iade-i ziyaret yapacağız size anneciğim, babacığım” dedi.
Ebru Zeynep Hanım’a,
“Sefer dönüşünde nişan ve düğünün yapılacağını ve galaksileri dolaşırken davetiye dağıtacaklarını söylediğinde,
Zeynep Hanım Ebru'nun yanağını sıkarak, “Hadi kız muradına eriyorsun” dedi.
Ebru,
“Abla ya...
Zaten kıpkırmızıyım, sen bari utandırma” diyerek tebessüm etti.
Zaman çok hızlı ilerliyordu ve Mert ile Ebru oradan ayrılarak kendi evlerini geçti.
Mert yola çıkmadan önce şöyle bahçede güzel bir mangal yakalım ve bu akşam Asaf Hocamı, onun yakın ekibini, aileleri ile birlikte davet edelim.
Ayrıca Sacit Bey’e söyleyelim, bizim 32'lik grubumuzu da aileleri ile birlikte davet etsin.
Atladığımız kim var Safinaz...
İşte böyle bir çerçeve içinde, atladığımız kimseler varsa, onları da dahil ederek sana zahmet davet et.
Şöyle güzel bir yemek organizasyonu yaptır.
İşte herkes ne yiyecekse, ona göre mangalından değişik şeylere, balığından tavuğuna, sebze yemeklerinden ev
yemeklerine, güzel bir yemek yiyelim.
Eşimizle, dostunuzla sefer öncesinde birlikte olalım...
Hem de böylece, bu seferin incelikleri ve gittiğimiz yerlerde neler yapacağız...
Dönünce düğün olayını falan, herkese bu vesileyle duyurmuş olalım.
Safinaz,
“Tamam Mert Bey, söylediğiniz gibi ben bir kendi altımda sekretarya grubu oluşturdum. Bu söylediklerinizi uygun
kişilere pas diyorum.
Onlar da bu görevi kim yapması gerekiyorsa onlarla irtibata geçip, organize ederek yerine getiriyorlar.
Sonrasında kontrolleri yapılıyor.
En son bir sorun varsa ben çözüyorum ve kısa sürede, yorulmadan böyle bir görev zinciri oluşturduk.
Teşekkür ederim, tavsiyeleriniz doğrultusunda gayet güzel ve hızlı bir servis oluştu.”
“Mert Bey, bunun haricinde biz inzibat tugayları oluşturduk ya...
12 yıldız üssüne, 12 insan tugayı, 12 peri tugayı olacak şekilde hallettik.
Bunları denetlemek üzere de 11 insan ve 11 peri generali atamıştık.
Haber geldi, bunların tamamı şu an görev yerlerine intikal etmişler ve hepsi görevlerini yerine getiriyorlarmış.
Ben size sormadım ama bu inzibat tugaylarını ve bu tugayları denetleyen 22'li grubu da denetleyecek, Kendi sekretaryamdan bir takım Üstün periler ayarladım.
Üstün peri diyorum...
Birilerinin birbirine üstünlüğü var mı diyeceksiniz. Nezakette yok ama gerçeklikte var.
Daha önce bahsetmiştim...
Enerji boyutunda ulaştığı hız ve kabiliyet çerçevesinde, aldığı renklere göre rütbe alıyor periler.
İşte bu rütbe olayında, gerekli yüksek rütbelileri zaten görev yerlerine tayin etmiştik.
Bunların da üstünde, bizim kendi aramızda lacivertler dediğimiz bir grubumuz var.
Bu lacivertlerden her yıldız üssüne 3'er kişi olmak üzere, 36 lacivert peri görevlendirdim.
Görevini kötüye kullanan ya da herhangi bir görevin verdiği güç ile şuursuzluk yapanı gördüklerinde, direkt karantinaya alacaklar ve ne gerekiyorsa, sizin emir ve direktifleri doğrultusunda inceleyip, hareket edeceğiz.
Mert sordu,
“En son renk lacivert mi sizde.”
Safinaz,
“Hayır Mert Bey, lacivertten daha üst seviyede gece mavisi dediğimiz bir grup var.
Bu grup sizde nasıl derler, hani böyle aşiret reisleri ya da Sancak Beyleri, ne bileyim işte bunun gibi eski
Osmanlı paşaları gibi, çok üst düzey bir grubumuz var.
Bunları zaten bir yere görevlendirmek uygun olmaz.
Hepsi bizim saygı duyduğumuz perilerimiz.
Biz onlardan, onların sekreterlerinden rica ederek, görevlendireceğimiz perileri onlardan istiyoruz.
Rica etme olayı sadece nezaket tabi.
Ebru Ecemin ricası emirler üstü elbette ki bizde.
Fakat bir işleyiş var ve onu bozmamak adına rica ederek, nezaketle istiyoruz.
Bir de en üst düzey siyah bir grubumuz var ki, bunların sayısı çok az.
Zaten tahmin ediyorsunuzdur. Ben, Sarp, Asım, Sude, işte Dr. Latif gibi ya da Dr. Güzin gibi sayabileceğim Bir 50 tane kadar siyah peri var.
Durum böyle Ecem...
Bu konuları sizinle hiç konuşamadık.
Fırsat bulup, bu vesileyle bizdeki silsile zincirini de size anlatmış oldum.
Elbette ki, şunu belirtmek istiyorum.
Rengi ne olursa olsun, Ebru Ecem’in karşısında onun rengi, en alt düzey er pozisyonunda, yani Beyaz renktedir.
Kısacası bütün perileri toplasanız, hepsinin rengi Ebru Ecem’in karşısında sıfırdır.
Bütün periler bunun bilincinde olarak, gereken saygıyı muhafaza etmekteler.
Etmedikleri an yanarlar zaten ve yok olurlar.
Bunun dışında Mert Bey, hiç bunları konuşacak, dediğimiz gibi bir nefes alacak vaktimiz olmadı ama bizim içimizde bizden olmayıp, misafir olan bazı kadimler var.
Dünyanın üzerine Allah tarafından ilk canlı, nefsin yaradılış ve terbiyesini de içerisinde milyarlarca yıl süren ilk Âdem dönemini saymazsak, 52000 sene kadar önce gönderildi.
İşte o zamandan bu zamana yaşayan, kendi devirlerini aktarma görevleri olan, nasıl söylesem ırklar var diyeyim.
Her grup 10 bin sene yaşamış ve dünyada bir olay neticesinde ya yok olmuşlar ya başka boyuta geçmişler ya enerji boyutuna geçip orada kalmışlar.
En son Sadık Efe'nin dediği gibi Âdem peygamber, işte bugünden 12000 küsur sene evvel dünyaya inmiş.
Söylemek istediğim şu; Âdem peygamber dünyaya inmeden önce, Dünyada yaşayan canlılardan halen yaşayan bazı misafirler var ve onlar bizimle birlikte yaşıyorlar.
Mesela Âdem peygamberden önce yaşayan iblisin kavmi, her ne kadar başka bir boyuta hapsedilmiş ve üzerlerine kapı kapatılmış olsa da bunların içerisinde birkaç kişi, çok iyi vasıflara sahip varlıklar ve bunlar halen bizimle birlikteler.
Bir gün onlarla sizi konuşturarak, o günlerin gerçek detaylarını duymanızı isterim.
Onlardan önce yaşayan, Atlantis'in sahipleri olan kadimler var.
Kadimler dediğim gibi, enerji formuna geçerek dünyayı terk edip, dağılmışlar.
Fakat onlardan da enerji boyutuna geçmemiş olan birkaç misafirimiz var.
Onlarla da sizi tanıştırmak, görüştürmek isterim.
Kadimlerden önce yaşamış olan Tanrılar var.
Sizin bildiğiniz Zeus, Herkül gibi Tanrılar.
Bunlardan üç Tanrı ki Athena, Afrodit ve Ares bizimle halen yaşıyor.
Onlardan önce de Titanlar var.
Şimdi mistik Çin dizilerinde Taoist falan diye geçen birtakım varlıklar var.
Aslında Tao bizim devrimizin insanı ve o bahsi geçenlerin asılları o zamanki 10 bin yıllık devirde yaşamışlar.
Zaten Tanrılar dönemi bunlardan ölümsüzlüğe yükselenlerin işin sırrını devrettiği bir devir.
Onlardan da önce olan ilk milyarlarca yıllık dönem mühürlü ve sır.
Belki de sizler açarsınız o mührü...
İşte bunlardan da halen bizde misafir olarak bulunan birkaç tanesi mevcut.
Neden sizde misafir bunlar diyecek olursanız...
Mert Bey, sizinle temas etmeyip fakat halen varlığını bu devirde dahi sürdürmesi gerekenleri, bizim enerji forumumuzda muhafaza ediyoruz.
Ediyoruz derken, biz böyle bir şey istediğimiz için öyle yapmıyoruz.
Öyle olduğu için öyleler ve biz onları sadece misafir ediyor ve de sanal bir gerçeklik içerisinde ağırlıyoruz.
Detaylara girmek, şu dar zamanda sizi yoracaktır.
Fakat döndüğümüzde, düğünden sonra, inşallah bu detaylara girerek, sizi bu bahsettiğimiz varlıklarla görüştürmek
isterim.
Ebru,
“vay be Safinaz, sen ne kirli çıkıymışsın...
Kim bilir daha neler vardır sende...
Neyse hele bi gidelim gelelim de ondan sonra ifadeni alacağım senin...” dedi.
Sonrasında da Safinaz’ın tedirgin olduğunu görerek,
“Yok be ifadeni alacağım dediysem, öyle kötü manada söylemedim.
Hani seninle iki lafın belini kırarız, biraz dedikodu yaparız gibisinden ifadeni alacağım dedim...
Safinaz’ım sana hiç kıyar mıyım, canımsın benim” dedi.
Safinaz,
“Ecem ne yalan söyleyeyim, Mert Bey ısıracağım dedi, siz ifadeni alacağım dediniz, sanki böyle bir korku filmi
seyretmiş de sinemadan çıkıyormuş gibiyim şu an.”
Mert ve Ebru kahkahalar ile gülüyorlardı.
Akşam, misafirler Savaş öncesi verilen bu yemekte bulunmak üzere, Bark'ta oluşturulan yemek alanına geliyorlardı.
Mert Safinaz'a,
“Safinaz Bir yoklama al bakalım, eksik varsa tut kulağından getir” dedi.
Safinaz kontrolleri yaptıktan sonra, “Mert Bey Sacit Bey ve Zeynep Hanım 32'li grubu ile buradalar.
Zeynep Hanım yanında emniyet amirini ve yardımcısı Hayrettin’i de getirmiş.
Savaş anında burada olmak için çok ısrar etmişler.
Onun dışında epeyce güldüm ama Küt Necmi adamları ile birlikte burada.
Düşmana 2 kurşunda biz sıkarız, bizi bundan mahrum bırakmayın diyerek o da gelmiş.
Asaf Hocam yardımcılarından bu sefer 6 kişi değil 24 kişiyi ailesi ile birlikte getirmiş.
Sanırım temel yardımcıları dışında, kültür sanat mimarlık gibi farklı yardımcılar da bu grubun içinde olsa gerek.
Sanem annem ile Hasan babam da burada.
Sefer dede ve küçük Hatice onların yanında fakat işte 32'lik grupla saymıştık onları.
Bu 32'lik grubun aileleri de onlarla birlikte bugün yemek için burada.”
Mert,
“bizim 32'lik çocuklara söyle, aileleri sefere katılabilir.
Onlar için yer ayarlayabiliriz.
Kendilerince bir sakınca yoksa bizimle gelmelerinde bir sakınca yok.
Hatta daha da iyi olur derim.
Bunun dışında unuttuğumuz bir şey var mı Safinaz.”
“Hayır efendim unuttuğumuz bir şey yok” diye cevap verdi Safinaz.
O halde hadi bakalım şöyle bir görsel şenlikle bu yemekleri misafirlerimize ikram edelim.
Hangi yemekleri seviyorlarsa onlardan bol bol yesinler.
Daha sonrasında ben kısa bir konuşma yaparak bu geceyi erken bitireceğim.
Çünkü yarın herkesin dinlenmiş olarak kalkmasını istiyorum, önemli bir gün.
Ne olacaksa yarın olacak ve bitecek...
O nedenle yarın herkesin uyanık ve zinde olması gerekiyor.
Safinaz'ın sunduğu yemekler muhteşem bir lezzete sahipti ve herkes ağız tadıyla, neşeli bir şekilde yemeklerini yiyorlardı.
Asaf Hoca yanında getirdiği kalabalık ekibi ve ailelerini, sanki kendi elleri ile beslercesine ihtimamla ilgileniyordu.