MANA 3.Kitap 49.Kısım

...

MANA 3.Kitap 49.Kısım

Maalesef bu soruya cevap verebilecek babayiğit o anda orada bulunmuyordu.

Vaşak onlara doğru hırlayarak yavaş yavaş yürümeye başladı.

Fakat gözü onlardan hiçbirisinde değildi, doğrudan tavşana bakıyordu.

Tavşanı bırakarak kaçsalar belki bir süre zaman kazanarak o vaşaktan kurtulabileceklerini düşündüler.

Ebru,
“Ne düşündüğünüzü biliyorum, aklınızdan bile geçirmeyin” dedi.

Yerde büyükçe bir sopa gördü ve onu alarak vaşağı doğrulttu.

Kendisine sopa doğrultulan vaşak hırlamasını artırmış, dişlerini göstermeye başlamıştı.

Ebru bu tavşanı sana yedirmem, haydi cesaretin varsa gel…
Buradan sadece ikimizden biri sağ olarak çıkacak” dedi.

Fakat bunu söylerken öyle yüksek sesle ve gürleyerek söylemiştik ki vaşak bir anda hırlamasını durdurdu ve bir adım geri attı.

Ebru bundan cesaretlenmişti ve vaşağa sövmeye başladı.

Vaşak şaşakaldı.
Böyle zulüm görmemişti.
Ebru ağzına ne gelirse söylüyor, vaşağın üzerine doğru yürüyordu.

Ebru biraz daha hiddetlenip adımlarını hızlandırmaya başladığında, vaşak arkasını döndü ve kaçmaya başladı.

Hiçbiri ne olduğunu anlayamamıştı fakat şu an için kurtulmuş gibi görünüyorlardı.

Kraliçe Eli,
“Ebru Emin ol ben senden o vaşağın korktuğundan daha çok korktum.

Mert'in senden neden tırstığını şimdi daha iyi anladım.

Ebru biz dostuz değil mi?
Biz iyi dostuz hem de…
Sakın bana böyle bağırma ağlarım” dedi.

Ebru,
“O vaşak da zaten gitmiş bir köşede ağlıyordur Eli abla, sen hiç merak etme…

Biz hiç korumamız altına aldığımız bir tavşanı ona yem eder miyiz?
Kendimi feda ederim gene de bu tavşanı ona yedirmem” dedi.

Ebru bunları söylerken tavşan onun kucağından kurtuldu ve yere atladı.

Sonrasında kendisini sağa sola sallamaya başladı ve bir anda büyüyerek çok güzel genç bir kıza dönüştü.

Sizleri tebrik ediyorum, en büyük sınavı başarıyla geçtiniz.
Daha öncesinde bu sınavı geçen olmamıştı.
Ya en başta o tavşanı öldürüp yediler, ya da sonra yemek için yanlarına aldıkları o tavşanı vaşağa terk edip kaçtılar.
Buraya gelen herkes sınavı en başından kaybetti ve şimdi arındırma bölgesinde rehabilite altındalar.” dedi.

Bizimkiler afallamışlardı…
Tavşan genç bir kıza dönüşmüştü ve onlara sınavın en önemli bölümünü geçtiklerini söylüyordu.

Genç kız isminin Alya olduğunu söyleyerek onlara selam verdi ve sonrasında,
“Korkmayın güvenli bir bölgeye gidiyoruz.” dedikten sonra birkaç hareket yaptı ve kendilerini başka bir yerde buldular.

Geldikleri yer sanki böyle bir Göksel saray niteliğindeydi.

Yürüdükleri zemin bile krom işlemelere sahip altından yapılmıştı.

Bastıkları yer altın olunca, sarayın muhteşemliğini anlatmaya kelimeler yetmez durumdaydı.

Merdivenlerden çıkıp saraydan içeriye girdiler.
Biraz yürüdükten sonra çok büyük bir salona girdiler.

Gerçekten de filmlerde ve dizilerde gösterilen, ölümsüzlerin göksel saraylarına benzeyen bir yerdeydiler.

Böyle dünya yaşıyla ben diyeyim yüz, siz deyin 120 yaşlarında iki büklüm olmuş, ahşaptan bir asaya tutunmuş, sakalı neredeyse yere değecek kadar uzamış, Piri fâni bir ihtiyarla karşı karşıyaydılar.

İhtiyar isminin Aka olduğunu söyleyerek onlara “hoş geldiniz” dedi.

“Ben bu sizin saray gibi gördüğünüz yerin sadece bekçisiyim, sizleri konuk etmekle görevliyim.

Gençler sizleri tebrik ediyorum tavşan sınavını geçen ilk Yiğit canlılarsınız…

Aslında böyle bir yüreğe sahip olan insanları başka sınavlara sokmaya gönlüm razı değil.

Buraya farklı bir şekilde gelmiş olsaydınız, sizleri kıymetli konuklarım olarak ağırlar ve muhteşem hediyeler vererek geldiğiniz yere yolcu ederdim.

Fakat maalesef ortada bir meydan okuma var ve meydan okuyan sizsiniz.
Bu nedenle meydan okuduğunuz şeyle imtihan olacaksınız.

Fakat ben sizleri gerçekten sevdim ve hepinizden, özellikle bu öndeki güzel kızımdan çok hoşlandım.

Ebru araya girerek,
“Efendim benim ismim Ebru, dünyadan geliyorum” dedi.

Hemen peşinden kraliçe Eli, Safinaz ve Raz peri kendilerini takdim ettiler.

İhtiyar Aka,
“Ebru kızım söylediğim gibi seni gerçekten sevdim ve senin güzel hatırın için burada geçmeniz gereken 17 farklı sınav var, bunları 4'e düşüreceğim.

En zor 4 tanesini geçmek zorunda olduğunuzu düşünmeyin.
Bu 17 zorlu sınavı bir kenara bırakıyorum.
Sizi gerçekten test etmek istediğim 4 farklı sınav var.
Aslında sınav da denemez, 4 farklı konuda fikirlerinizi soracağım.

Eğer hakkınızla bu 4 sınavı da verirseniz, her şeyden önce beni çok mutlu etmiş olacaksınız.
Ayrıca sizlere hayal bile edemeyeceğiniz ödüller vereceğim.

Bu sınavları veremezseniz de korkmayın.
Sizleri yine hediyelerle uğurlayacağım fakat meydan okumanın önünü sonunu nasıl yaparsınız ona ben karışmam.

Tabii ki meydan okumadan başarısız olarak ayrılmış sayılacaksınız.
Sonrasının ne olacağı zaten benim ilgilendiğim bir konu değil.

Öncelikle anlamışsınızdır ki burada ne sihriniz ne büyünüz ne imparatoriçe olmanız ne bir peri olmanız hiçbirisi sökmez.

Burada gayet sıradan varlıklarsınız.

Şimdi anlamışsınızdır, sizi güçleriniz bakımından test etmeyeceğim 4 konuyu söyleyeceğim.
Hangi sorudan başlamak istiyorsanız başlayabilirsiniz fakat bana sorarsanız benim saydığım sırayı takip edin ki sonraki sorular için bazı şeyler elde ederek ilerleyebilirsiniz.

Soruları aranızda tartıştıktan sonra içinizden sözcü olarak kimi seçerseniz o cevap versin.
Hep bir ağızdan cevap vererek yanlış bir şey yapmayın, geri dönüşü yok yanlışların.

1. soru…
Yaşadıkları bölgede bulunan bir nehirden sal ile karşıdan karşıya geçen bir genç kız, onun annesi ve annesinin annesi, sallarının batması sonucu nehrin akıntısına kapılıyorlar.

Sen de o sırada aynı nehirde ve onlara yakın bir noktada bir sal üzerindesin.
Bunlardan hangisini kurtarırsın?

2 soru…
Bir idam mahkumuna son dileğini soruyorsun ve ne dilerse kabul edeceğini söylüyorsun.
İdam mahkûmu affedilmeyi diliyor ne yaparsın.

3.soru…
Bir adam evine geliyor ve oğlunu kanlar içerisinde öldürülmüş olarak yerde buluyor.
Komşusu oğlunun başında ve elindeki kılıçtan kan damlıyor.
Bunu gören adam deliye dönüyor ve koşarak gidip o da komşusunun oğlunu öldürüyor.
Bunlara nasıl bir ceza uygularsın?

4. soru…
Olay dünyanızda geçiyor ve kuvvetli rüzgâr altında büyük bir orman yangını ile karşı karşıyasınız. Hiçbir sihirli güç mevcut değil.
Sadece bildiğiniz dünya ve bildiğiniz yangınla mücadele ekipleri mevcut.
Yangını nasıl söndürürsünüz?

Aynı anda bir bölgeye muazzam derecede yağmur yağıyor ve sel dağdan kasabanın üstüne doğru geliyor.
Buna nasıl bir çözüm sunarsınız?

Evet bu 4 soruyu aranızda düşünün ve sırasıyla cevaplarınızı bekliyoruz” dedi ihtiyar.

Ebru, kraliçe Eli, Safinaz ve Raz peri baş başa vererek soruları düşünmeye başladılar.
Herkes başlangıçta kendisine göre farklı birer çözüm yöntemi ortaya koymuştu.
Konuştukça bu yöntemleri azaltmaya ve sonunda her soruya bir cevap bulmaya başladılar.

Sözcü olarak aralarında Ebru’yu seçmişlerdi.

Ebru ihtiyara,
“Sorularınıza sözcü olarak ben cevap vereceğim.” dedi

İhtiyar,
“Buyur Ebru kızım, seni dinliyoruz…
Sadece ben değil burada göremediğiniz pek çok seyirci ve dinleyici var.
Onlar da cevaplarınızı merak ediyorlar.
Lütfen sırayla cevaplarınızı söyleyin” dedi.

Ebru,
“Öncelikle batan sallarından nehre düşen ve akıntıya kapılan genç kız, anne ve anneanne için cevap veriyorum.

Ben başka bir salda isem, öncelikle salımı onlara yaklaştırıp hepsini birlikte kurtarmaya çalışırım.
Bunu başaramazsam öncelikle genç kızı kurtarırım.

Çünkü bu nehrin olduğu bölgede yaşayıp yüzme öğrenmemiş anneanne, yüzme öğrenmemiş anne ve yüzme bilmeyen bir genç kız mevcut.
Belki anneanne ve anne aynı genç kız gibi yüzme öğrenemediler.
Belki de yüzme öğrenmelerine erkekler ya da bağnaz zihinlere sahip yobaz ihtiyarlar izin vermediler…

Her üçü için de aynı durum geçerli ise bu durumda, önünde en uzun ömrü olan kişiyi öncelikle kurtarırım.

Anneanne bu dünyada yeterince yaşamış, hem de belki çileli belki de boş yaşamış onu pas geçerim.

Anneye gelince anneanne kadar bu dünyada yaşamamış olsa bile, genç kıza göre daha uzun süre bu dünyada hayat sürdüğünden onu da ikinci olarak pas geçerim.

Öncelikle genç kızı kurtarır sonra diğerlerine yardım etmek için elimden geleni yaparım” dedi.

2. sorununuza gelince,
İdam mahkûmu affedilmeyi dilemiş ve ona ne dilerse dilesin yerine getirileceği sözü verilmiş.
Onun affedilmesi için bir din görevlisi getiririm ve işlediği suçlardan dolayı bu dünyada değil ancak belki ahirette affedilebileceğini söyleyerek, din görevlisinden onun kurtuluşu ve affedilmesi için dua etmesine isterim.

3. sorununuza cevabım,
Suçlu kesinlikle oğlunun öldüğünü görerek komşusunun oğlunu öldüren kişidir.

Onun cezası, hiçbir hafifletici sebep olmaksızın işlediği cinayetten dolayı ağır bir ölüm cezasıdır.

İlk ölen çocuğun başında kılıcından kan damlayan komşuyu sorgularım.
Belki de çocuğu başkaları öldürdü.
O çocuğu kurtarmak için onlarla verdiği mücadele esnasında kılıcı kana bulandı ve kan damlıyor olabilir.

Bunun doğruluğunu araştırdıktan sonra eğer ki gerçekten herhangi bir sebeple o çocuğun canına kıydığını anlarsam onu da idam ederim.
Aksi takdirde suçsuzsa, bir suçsuzu idam etmenin vebaline girmem.

4. sorunuza gelince,
Orman yangınlarının söndürülme görevi ilk etapta ne yangın kurtarma ekiplerine ne de helikopterlere düşmez.

Elbette ki hepsi görevlidir ve hepsi de bu mücadeleye katılıp gerekeni yapmakla mükelleftirler ve de yapacaklardır da.

Öncelikle yangını söndürürken denizden su alıp getirip yangının üstüne boşaltan helikopterler görülüyor.
“Su da yanar.”

Evet belirli bir sıcaklıkta su da yanar.
Yanan ateşin üstüne su dökerseniz ateş daha da büyür.

Bu ateşi söndürmek için toz kimyasal maddelere ve köpük dediğimiz yangın söndürücülere ihtiyacımız var.

Ormana hâkim tepelere havan ve topçu birlikleri yerleştiririm ve havan ya da toplar ile bu içi yangın söndürücü toz kimyasal madde dolu mermileri, yangının kritik noktalarına atarak yangını boğarım.

Hem de bu esnada o birlikler tatbikat yapmış olurlar.
Sonrası elbette ki yangın söndürme ve kurtarma ekiplerinin görevidir.
Onlar yangın kontrolü alındıktan sonrasını hallederler.

MANA 3.Kitap 50.Kısım için tıkla..

...