MANA 3.Kitap 47.Kısım

...

MANA 3.Kitap 47.Kısım

Ben boştayım, oraya gidip onlarla birlikte olabilirim fakat bu da hoş bir durum olmaz.

O nedenle bu işi Zeynep Hanım ve Necmi abiye vereceğim.

Zaten konuşulacak konular ve sorulacak sorular birazı istihbarat ki aslında buna da gerek kalmadı.
Onlara Tanrıları soracaktık, Azizleri, yarı Tanrıları ve Tanrıları gittik gördük yendik geldik…

Ama yine nezaketen bu evrende ayak basılmayan yerler var, onlarla ilgili bu yaşlı perilerin bilgileri var ve bu bilgilerin toparlanması gerekiyor.

Zeynep ablanın orada mutlaka bulunması gerekiyor.
Raz Peri sen de ekibinden bunun için uygun olan birisini yardımcı olarak Zeynep ablaya ver.

Bunun dışında Necmi abi orada olursa, bu yaşlı perilerden racon merkezine alması gereken kişileri ölçsün biçsin tartsın ve onların isimlerini yazsın.
Tabii ki yazsın derken elindeki kâğıt kalemle gezmeyecek.
Bu konuda Asım ve Sarp onunla birlikte olsunlar.
Bunları kaydetsinler, not etsinler.
Daha sonra, sen geldikten sonra biz bunları inceler, izler ve bir yol bulur, o yola göre hareket ederiz.

Bir konu var kafama takılan ve sormam gereken…

Safinaz sana soruyorum…
“Bu yaşlı periler yaşlı mı yoksa ihtiyar mı?”

Safinaz,
“Mert Bey, sizin karşınızda ters köşeye atlamayacağım diyorum ama beni yine ters köşe yaptınız.
Aradaki farkı bilmiyorum.
Bana anlatırsanız ben de size cevap verebilirim…”

Mert,
“Yaşlı kelime anlamına eşit.
Yani yaşı ilerlemiş olana denir.
İhtiyar kelimesinin aslı Ehli yâr dır ve Yâr ehli olana yani o uzun yaşantısında Yaradanı ile gerçekten bağ kurana denir.
İnançlı ve teslimiyete yaklaşmış olanlar için kullanılan bir deyim bu.
Ehli Yâr olayını ihtiyar diye konuşsak da aslı bu demek.”

Safinaz,
“Mert Bey anladım olayı…
Bunlardan çok azı ihtiyar ve çoğu yaşlıdır.
Pek çoğu bizim gibi siyah düzeyde peri ve güçlerinin zirvesindeler.
Maalesef bu gücü sindirmek ve sahibini, Yaradanını tanımak tamamen bir nasip işi.” dedi

Mert,
“Anladım Safinaz…
Demek ki bu yaşlılar kibir sahibi ve içlerinde güç sarhoşu olanlar var.

Bu durumda şu toplantı öncesi ellemeyin fakat sonrasında, Eceniz görevinden döndüğünde bu kibir sahibi periler hakkında rapor istiyoruz.

Raporda tek önem vereceğimiz konu onların emrinde olan periciklere nasıl davrandıkları ve o periciklerin bunlardan memnuniyet derecesi.

Benim bir şey dememe gerek yok, Ecenizi tanıyorsam bu negatif raporlananların canına okuyacak, yola gelenin sırtını sıvazlayacak fakat direnenin üstünü çizecektir.

Neyse bunu bir ara not olarak yazın bir kenara ve konumuza dönelim.

Sıkıntılı bir durum yok Ebru.
Sen sabah orada kahvaltı yaptıktan sonra ki seninle birlikte ben de bulunurum.
Hatta sayın imparatorum ve Avira ablayı, sayın imparatoriçem Eli’yi bu kahvaltıya götürelim.
Orun Bey’i, Zeyda ablayı onları da götürelim.

Çünkü bu saydığımız kişiler, her kim sıkıntıya düşerse düşsün yardımına koşan, doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi bilen, nezaket sahibi olarak tanınan kişiler.

Onların da orada olmasından elbette ki memnun olacaklardır.

Asaf Hocam, siz de artık kendinizi oradaki peri büyüklerine gösterin ki federasyon başkanı olarak onlar da sizi tanısınlar.

Burada kullandığım tanısınlar sözü iki yönüyle de söylenmiş bir sözdür.

Hem sizi görsünler sizin hakkında hakkınızda fikir sahibi olsunlar, hem de sizi kabul ederek tanısınlar manasında konuştum.

Bunun dışında Sacit abi sen 32'leri alarak orada bir güvenlik çemberi oluştur ki periler baş edemeyecekleri durumlarla karşılaşırlarsa, direkt müdahale edecek kolluk kuvveti sizsiniz.

Zaten her ne kadar bu toplantıda olmayacağız desek de kahvaltıdan sonra biz misafirler ile birlikte oradan ayrılacağız.

Yani Asaf Hocam orada kalabilir.
Aslında o da kalmasa daha iyi olur.

Zeynep abla ve Necmi abi bu işi bizzat en üst düzey yetkili olarak orada bulunmak suretiyle halletsinler. Siz de güvenliği sağlayın.
Ama bilin ki biz buralardayız yani bir seslenmenizde 2 saniyede yanınızda oluruz hiç merak etmeyin.

Fakat iki saniye bile biliyorsunuz bazı durumlar için çok önemli bir süre.
O nedenle bizim gelme süremiz olan o 2 saniyeyi sizin iyi idare etmeniz ve bizim yetişmemiz için orada bulunanlara nefes aldırmanız gerekiyor.
O nedenle siz çok önemlisiniz.

Evet ne kadar konuşsak da konuşulacakların hepsi bundan ibaret.
O halde çok konuşmaya gerek yok.

Ben sözlücüğümü özledim.
Onunla şöyle baş başa, güneşin batışını seyredebileceğimiz bir yerde kahve içmek istiyorum.

Ve sizlere de diyorum ki herkes eşini dostunu ahbabını sevdiğini alsın, çok fazla kalabalık gruplara karışmadan, mümkün olduğu kadar yalın dostluklarla kahve içebileceğiniz yerlere gitmek üzere hazırlanın.

Safinaz sizin hepinizin yanına, sizi gideceğiniz güzel yerlere götürmek üzere yardımcılar, dost pericikler verecektir.

Sizlerde bu evrenin tadını çıkartın bu akşam ve hatta herkes nereye gidecekse ona göre eşini dostunu grubunu belirlesin ve de akşam yemeğini de orada o manzarada yesin.
Yatma vaktinde elbette ki oralarda buralarda kalmayın.
Lütfen herkes Bazira’ya dönerek Bahçede yatsın” dedi.

Herkesin içi bir anda kıpır kıpır olmuştu.
Sevdiğini sevdiceğini sözcükleri bile onların heyecanlanmasına ve kendisinde bir romantizm yoksa bile romantik duygular içine girmesine vesile olmuştu.

Ebru Safinaz’a,
“Safinaz bizim ihtiyar beşlileri de uygun bir yere götürecek pericikler ayarlarsan…
İhtiyar beşlilerden kastım biliyorsun…
Annem, Babam, Sefer dedem, Aycan ve Hulki” dedi ve bir kahkaha attı.

Bunlar böyle Daltonlar gibi hep beraber takılıyorlar o nedenle güldüm.
Aklıma birden Daltonlar gelince, onlar dört kişi ama bunlar da beşli Daltonlar.

Onları da böyle hem tarih hem maneviyat kokan ama aynı zamanda çok güzel bir tabiata sahip bir yere götürsünler.
Onları da orada birer kahve içip, sohbet edip, yemeklerini yedikten sonra fazla yormadan alıp getirsinler sana zahmet” dedi.

Bu konuşulanlara Safinaz da gülmüş ve küçük bir kahkaha atmıştı.

Safinaz’ın gülmesi ve kahkaha atması ilkti.
O nedenle herkes bir anda susmuş ve Safinaz’a bakmıştı.
Safinaz utanmış yine Ebru'nun arkasına kaçıp saklanmıştı.

Ebru Safinaz’a,
“Güzelim senin bu güzel hallerin bizi anca mutlu eder ve mutluluğumuzdan dolayı sana bakıyoruz.
Utanmana gerek yok.
Biz isteriz ki Safinaz hep böyle olsun.
Gülsün mutlu olsun.
Çünkü sen bizim canımız ciğerimiz dostumuzsun, senin mutlu olman bizi de mutlu eder, çık arkamdan korkma” dedi.

Bu defa dişlerini göstere göstere Safinaz çıktı.
Utanmıştı fakat aynı zamanda da kendisine söylenen bu sözlerden dolayı gururlanmıştı.

Safinaz çok güzel düzenlemeler yapmış ve herkesi sevdikleriyle, sevdiği kişilerle, sevdiği kişi gruplarıyla nasıl arzu ediyorlarsa o şekilde evrenin çok değişik yerlerine götürmek üzere pericikler ayarlamıştı ve pericikler onları bu yerlere götürdüler.

Safinaz Mert ile Ebru’yu farklı bir yere götürdü.

Götürdüğü yer Kuzey Yıldızı, başka bir adıyla Polaris diye bilinen yıldızın yörüngesinde dönen bir gezegendi.

Bu gezegen her ne kadar kutup yıldızının yörüngesinde dönüyor olarak görünse de Safinaz, aslında kutup yıldızının bu gezegenin etrafında döndüğünü anlattı.

Gezegenin ismi Muhib idi.

Kutup yıldızının bu gezegene olan aşk ve muhabbetinden ötürü yandığı ve o yangının ışığının sebebiyle bu kadar parlak olduğu söylenir.

Ve ilk zamandan beri ona olan yangını ile onu hiç terk etmemiş ve ona zarar vermeyeceği kadar yaklaşmış, aşırıya kaçmamıştı ve onu bir yörünge olarak tayin etmiş, o yörüngede dönüp ona olan hayranlığını ifade edercesine onu seyrediyordu.

Bu gezegen dünyamıza çok benziyordu.
Aynı denizler aynı ormanlar aynı dağlar, dağların üstünde karlar.

Tek fark vardı ki her ne kadar bütün şartlar uygun olursa olsun bu gezegen üzerinde bilinen bir canlı türü yaşamıyordu.

Mert,
“Mümkün değil” dedi.

“Evrendeki hangi galaksiye hangi gezegene bakarsanız bakın, üzerinde Allah'ın nazar edeceği bir canlı, yani ruh ve akla sahip bir canlı mutlaka mevcuttur.

Bunları bizim görüp görmememiz, bilip bilmememiz, tanıyıp tanımamamız, hissedip hissedemememiz ya da sayabileceğimiz buna benzer hiçbir duygu ve düşünce algılayıp kuşatamaz.

Burada yaşamını sürdüren, farklı boyutta farklı enerji formunda ya da algılanamayan bir yapıda mutlaka ve mutlaka bir canlı mevcuttur.

Eğer Allah'ın nazar etmediği bir yer olursa orası yok olur.
O nedenle birisini gördüğünüzde nasıl selam veriyorsanız, bir yere girerken sesli ya da sessiz, gönülden mutlaka o yeri ve o yer içinde bulunması muhtemel olan Allah'ın nazar ettiği varlıkları selamlayın…

Bu arada ben canlı Cevahir, sizlerin selamlıyor ve tekrar sessizliğime dönüyorum” dedi.

Mert,
“Duydunuz Cevahir abiyi…
Demek ki ne yapıyormuşuz?” dedi ve gezegene doğru,
“Selam olsun sizlere dostlarım, sizleri gönülden selamlıyorum ve sizlerden burada bir kahve içmek için destur istiyorum…
Lütfen bizlerden iyi dileklerinizi esirgemeyin.” dedi
Hafif eğilerek selam verdi ve baktı Ebru da aynı şeyi yapıyor, Safinaz da aynı şeyi yapıyor…

Sonrasında Safinaz onlara oturacak güzel bir mekân seçmişti, oraya oturdular.
Manzaraları muhteşem, atmosfer enerji dolu, rahatlatıcı ve huzur veren bir dinginlik hakimdi.

Kahvelerini içerken yaşanan olayların duygusal yönleriyle ve o duygusallıkların iç dünyalarındaki yansımaları ile ilgili konuştular.
Konuşmaları sevgi içeren, güçlü bir duygu ile kaplıydı.

Kahvelerini içtikten sonra onlar bir süre daha sohbete devam ederken, Safinaz onlara beraberinde getirdiği, başka bir yerde yiyemeyecekleri muhteşem balıkları kamp ateşi türünden bir ateşte pişirerek getirmiş ve ikram ediyordu.

Öncesinde alışkanlıkları olduğunu bildiğinden onlara hafif bir çorba ikram etmiş, bol salata ve içeceklerle birlikte balıkları sunmuştu.

Yemek yerken muhabbeti koyulaştırdılar.
Birbirlerine daha yakınlaştılar.
Uzun süredir yaptıkları yorgunluk verici bütün çalışmaların yorgunluğunu bir kenara bırakarak, Ebru başını Mert'in omuzuna yaslamış ve gökyüzünü, yıldızları seyrederek konuşuyordu.

Sadece onlar değil ekibin diğer üyeleri de evrenin dört bir yanına dağılmışlar, aynı haz ve aynı tat üzerine çok hoş bir akşam geçiriyorlardı.

Herkes morallerini fullemiş, kederlerini bir kenara bırakıp neşelenmiş, amaçlarını tazelemiş, önlerindeki geleceğe doğru başlarını kaldırmış bir vaziyette bakıyorlardı.

Bu şekilde akşamı noktalayan herkes bahçeye dönüyor ve o mutluluğu bozmaktan korkarcasına, hiç konuşmadan doğruca yatağına gidiyordu.

MANA 3.Kitap 48.Kısım için tıkla..

...