MANA 3.Kitap 44.Kısım

...

MANA 3.Kitap 44.Kısım

Ayşe,
“Her ne olursa olsun ben çok şey öğrendim Kraliçemden Mert abi.
O nedenle bu çalışmaların içinde olmaktan çok mutluyum ve hatta aramızda konuştuk, izniniz olursa ben bir ayağım sizin yanınızda olmak kaydıyla burada Kraliçemle bir süre vakit geçirmek istiyorum.
Zannedersem belirli bir süre ben burada Kraliçemle kalacağım ve bu işleri gerçekten ince ayrıntılarıyla öğrenmek istiyorum.

Eğer burada doğru bilgiler öğrenirsem, Sacit abinin yol göstermesi çerçevesinde bu iksirlerin bizim 32'lik gruba da epeyce bir fayda sağlayacağına inanıyorum.

Hatta dünyada kurmuş olduğumuz Savaş akademisi çerçevesinde de bu iksirleri belirli bir ders programı çerçevesinde tanıtmak ve eğitimlerinde bazılarını onlara kullandırarak onların gerek bedensel gerek zihinsel güçlerini artırmasında da fayda sağlayabileceğini düşünüyorum.

Mert abi bunlar tabii ki benim düşüncelerim sadece…

Sizler büyüğümsünüz, benim göremediğim pek çok şeyi resmin tamamına yukarıdan baktığınız için biliyorsunuz.

O nedenle benim şu anki söylediklerimi tamamen samimiyetle söylenmiş, iyi niyetli bir konuşma olarak kabul edip, siz nasıl uygun görürseniz o şekilde hareket etmek üzere bana tavsiyelerde bulunun ve de benden o çerçevede istekler yapın.

Mert,
“Samimiyetine kesinlikle inanıyorum Ayşe’cim.
Sen bizim Ayşe’mizsin ve bizim için güzel olan şeyleri düşünüyorsun.
Sayın Kraliçem bizim dostumuz, o da bizim için güzel olan şeyleri düşünüyor.
Bütün ilişkilerimiz karşılıklı güzellikler üzerine kurulu.
Bu vesileyle kimse kimseye herhangi bir yanlış düşünce içerisinde olamaz.

Sadece biraz önce söylediğin gibi gerçekten de bir büyük resim var.
Parçalar belki bazı hareketleri mükemmel gösterebilir fakat bu mükemmellik büyük resme önemli ölçüde zarar verebilir.
Bunlar için oturup düşünmek ve konuşmak gerekiyor.
Sonuçlarına göre elbette ki biz senden sen bizden hepimiz sayın Kraliçemizden bazı isteklerde bulunup yardımlaşacağız, bu gayet doğal” dedi.

Konuşma şekillenmişti.
Millet salıncakta sallanıyordu, Ebru ile Safinaz yanlarına geldi.

Ebru,
“Mert biz Safinaz ile ataların ebedi istirahatgâhlarını ziyaret etmek istiyoruz.
Safinaz onların her ne kadar ölmüş gibi görünüp mezar şeklinde birtakım türbelerinin yapılmış olduğunu söylese de onların halen enerjilerini barındırdıklarını ve bizim anlayabileceğimiz şekilde bir ölümle ölmediklerini, sadece farklı bir boyuta geçtiklerini ifade etti.

Yani lafı uzatmadan özetleyecek olursak, şu an gidip onların mezarları başında Fatiha okumak gibi bir ziyaretimiz olmayacak.

Onlarla samimi bir şekilde duygularımızı ifade edeceğiz ve belki de onlarla konuşacak ve de gerçekten görüşeceğiz.

Bu konularla daha önce karşılaşmadığım için herhangi bir şey bilmiyorum.
Safinaz da bu bölgeye daha önce gelen olmadığı için ne ile karşılaşacağımız hususunda herhangi bir fikir sahibi değil.

Ayşe'nin ya da sayın Kraliçemin bizimle gelmesi uygun değil fakat senin bir 15 dakika da olsa bizimle beraber gelmeni istiyorum.
Sonrasında biz orada uzun bir süre kalacaksak bile sen bizden ayrılıp Kraliçe Eli’nin yanına gelir ve müsabakana gidersin.
Biz de işimiz bitince elbette ki sana tezahürat yapmak üzere büyük ekranın karşısına geçeceğiz ve bunu zaten kaçırmam, sabırsızlıkla o anı bekliyorum.” dedi

Mert,
“Sayın Kraliçem bi yarım saat benim sizden ayrılıp ataları ziyaret etmem zannedersem bir gecikmeye sebebiyet vermez.

Siz şu salıncağın ne olduğunu bir öğrenin, orada benimle konuşurken bile ben fark ettim gözünüz salıncaktaydı…

Siz burada biraz salıncak keyfi yaparken biz bi yarım saat oraya gidelim, sonrasında Ebru ve Safinaz orada kalsa bile ben sizin yanınıza gelip, gideceğimiz yere doğru yola çıkacağım.” dedi

Kraliçe Eli,
“Gayet uygun Mert…
Siz gidin ziyarette bulunun ben de şu salıncağa binmeden o müsabakaya gidersem aklım burada kalacak, siz oraya biz buraya, görüşürüz.” dedi

Safinaz Zangobaren’de görevli olan perilere Ebru Ece'nin ataları ziyaret edeceğini ve saygılarını sunacağını, o nedenle yol göstermelerini söyledi.

Periler onlara yol gösteriyorlardı.
Çok hızlı bir şekilde onları o bölgeye götürdüler.
Bölgenin girişine geldiklerinde, buradan öteye biz geçemeyiz siz lütfen buyurun” dediler.

Ebru,
“Safinaz sen yanımda kal, geçemeyecek olsan dâhi ben izin isteyeceğim ve senin de yanımda olmana rıza göstereceklerine eminim.
Biz üçümüz devam edelim” dedi

İçinden enerji fışkıran bir taş yoldan ilerlemeye başladılar.

Yolun kenarında farklı büyüklüklerde, farklı desenlerde pek çok sütunlar vardı ve onlardan da gözle görülür bir şekilde rengarenk enerji fışkırıyordu.

Biraz ilerledikten sonra istirahatgâhların olduğu bölgeye geldiler.
Burası bildiğimiz türbe ya da mezar türünden yapılara sahip değildi.
Bir mezar yerinden daha ziyade nasıl söyleniyor, böyle bir oratoryom gibi bir yerdi.

Orta kısmında yekpare tek parça mermere benzer bir meydan üzerinde 12 taş koltuk mevcuttu.
Dış bölümde ise sanki böyle seyircilere verilen oturma yerlerine benzeyen, sayısı 100’ü geçmeyecek koltuklar vardı ve yarım ay şeklinde, 5 sıra halinde sıralanmışlardı.

İlk giriş yaptıklarından itibaren eşsiz desenlere sahip sütunlardan enerji fışkırıyordu.
Fakat buradaki o enerji fışkırması farklı bir boyuta ulaşmış, yerden gözle görülür nitelikte altın rengi bir buharlaşma, yerden gökyüzüne doğru yağmur yağması şeklinde damlacık hareketleri mevcuttu.

Safinaz,
“Ecem ben burada konuşamam.
O nedenle ne yapacaksanız siz yapacaksınız, lütfen içinizden geldiği şekilde konuşun” dedi.

Ebru o koltukların olduğu bölümün orta yerine ilerledi ve
“Sevgili Atalar, hepiniz sizi hiç tanımamış olsam dahi saygı duyduğum büyüklerimsiniz.
Sizlere selam vermek ve burada nasıl deniyor bilmiyorum fakat benim doğup büyüdüğüm dünyamda, hayır duası almak denilen bir deyim var.
Yani sizin iyi dileklerinizi almak üzere yanınıza geldim, saygımı sunuyorum ve size hürmetlerimi iletiyorum” dedi.

Biraz önce yerden ters yağmur yağması şeklinde, yerden gökyüzüne doğru su damlacıkları niteliğinde, altın renginde bir enerji fışkırırken bu sona erdi ve her koltuk farklı bir renk almak suretiyle farklı bir enerji tayfına büründü.

12 koltuk vardı fakat koltuklardan bir tanesi diğerlerinden gözle görülür şekilde büyüktü.
Ebru bu yerlerden büyük olan koltuğun reisin koltuğu olduğuna kanaat getirdiğinden oraya doğru döndü.
Hafif eğilerek o koltuğu selamladı.

Biraz sonra nasıl anlatılır, böyle farklı renklerde ışımalarla birlikte benzetmek doğru ise farklı hayaletler çıkmaya başladı.

Elbette ki bunlar hayalet değillerdi.
Her birisi bir vücuda sahipti.
Bir vücut sahibiydiler.
Onların ışımaları ve şu anki boyuttan başka bir boyuta daha önce geçmiş olmaları sebebiyle görüntüleri sanki böyle renkli ışımalara sahip birer hayalet görünümündeydi.

Büyük koltukta oturan Ata,
Hoş geldin kızım, sefalar getirdin, bizleri bu ahir ömrümüzde hoşnut ettin, sende hoş olasın, hoş kalasın.
Halinden tavrından anladığım kadarıyla soracak çok sorun, merak ettiğin çok konun var…
Önce ben sorayım, nasılsın?” dedi

Ebru,
“İsimlerinizi bilmiyorum fakat sorunuza cevap vermem istendiğine göre, çok şükür iyiyim, iyiyiz, iyilerle birlikteyiz ve bundan sonra da bu nedenle iyi olacağız.” diye cevap verdi.

Ebru bu sözleri söyledikten sonra,
“Eğrek seni iyi gördüm…
Dostlarım sizleri de iyi gördüm.
Asıl siz nasılsınız?
Bana onun cevabını verin” dedi.

Reis bir anda telaşlanmıştı.
“Ebru kızım bana Eğrek mi dedin sen” dedi.

Ebru,
“Yuh olsun sana Eğrek beni tanımadın ya, boşa yaşamışsın sen” diye cevap verdi.

Ebru'nun Eğrek diye seslendiği ataların reisi iyice şaşkın bir hale gelmişti.
Kendisine bu sözleri söyleyebilecek olan kişi gerçekten Ebru muydu?
Şaşkınlık içerisindeydi.

“Eğrek Ebru kızıma bakıp seslenip durma.
Beni tanımadın ama ben canlı Cevahir” dedi.

Ataların reisi Eğrek,
“Cevahir abi sen mi geldin?
Neredesin abi göremiyorum seni” diye seslendi.

Ebru'nun ağzından canlı Cevahir,
“Bak bu gördüğün Ebru kızım benim efsunumun sahibi…

Onun yanında gördüğün delikanlı Mert, o da benim gücümün sahibi…

Yanlarındaki ufaklık perilerin reisi Ebru Ece'nin yardımcısı Safinaz.

Unuttuysan beni hatırlaman için senin birkaç utanç verici maceranı anlatabilirim burada Eğrek…”

“Aman Cevahir abi seni tanımaz olur muyuz…
Hem ben hem de arkadaşlar hepimiz seni tanıdık elbette ki…
Böyle şeylere ne gerek var, hoş geldin” dedi.

Eğrek ben şimdi gidiyorum, sessizliğime çekiyorum.
Benim burada olmam senin için zararlı…

Seni Ebru kızıma ve Mert evladıma bırakıyorum.
Onlarla güzel güzel konuş, soracakları soruları ben sormuşum gibi cevap ver.
Hadi sizlere esenlikler diliyorum, bana müsaade” dedi ve sessizliğine çekildi.

Ebru,
“Özür dilerim, Cevahir abi sizinle elbette ki bir geçmişi olan, samimiyeti olan bir büyüğüm.
O nedenle size farklı şekillerde hitap ediyor Zannedersem.
Fakat ben size nasıl hitap edebilirim?” diye sordu.

Ataların reisi,
“Burası Zongabaren ve ben de Zangobar”…

Zannedersem vaktimiz kısıtlı.
O nedenle diğer arkadaşları şimdilik dostlarım diye tanıtayım.
Tekrar kısmet olur da gelirseniz ki mutlaka bekliyoruz gelin, hepsi ile tek tek tanışırsınız ve konuşacağınız hepsi ile ayrı ayrı konular var, tekrar gelmenizi arzu ederiz.” dedi

Ebru,
“Gerçekten de size soracağım hiçbir soru yok.
Olursa elbette ki her zaman bir büyüğüm olarak size danışırım fakat ben sadece size saygı ve hürmetlerimi sunmak üzere, iyi dileklerinizi almak üzere geldim.
Sizdeki bu samimiyeti gördüğüm için de mutlu olarak şimdi izninizi istiyorum.

Mert biraz sonra spor müsabakaları dediğimiz meydan okumaya katılmak üzere o galaksiye gidecek.
Bizler de ona tezahürat yapacağız.
O nedenle fazla vaktimiz yok.
Zaten kısmetse davet de ettiniz, tekrar gelip sizinle daha koyu bir muhabbet içerisinde konuşmak isterim.

Tüm bu samimiyet için teşekkür ediyorum ve izninizi istiyorum Sayın büyüğüm Zangobar dedi ve sonrasında,
“Size Zangobar amca diye seslenmek geliyor içimden, izniniz olursa öyle sesleneceğim.
Çünkü abi deme yaşının üstünde bir büyüğümsünüz.
Zangobar amca, izninizle biz ayrılıyoruz.
Her şey için teşekkür ederiz, iyi dileklerinizi her zaman arzuluyoruz” dedi.

Zangobar,
“Kızım seni hepimiz sevdik, sana iyi dileklerin de ötesinde pek çok şey hediye veriyoruz.
Burada olmasan da bu hediyeleri göndermeye ve yolunu açmaya devam edeceğiz.
Bundan hiç şüphen olmasın fakat şu an aceleniz olduğunun farkındayız.
O nedenle sizi tutmayalım, güle güle yolunuz açık olsun” dedi.

MANA 3.Kitap 45.Kısım için tıkla..

...