MANA 3.Kitap 42.Kısım

...

MANA 3.Kitap 42.Kısım

İzniniz olursa ben Ayşe'yi alarak ona içecek ikram edeceğim ve anlatılacak şeyleri özel olarak ona anlatıp, tanıtılması gerekenleri tanıtarak daha sonra ben de istirahate çekileceğim.

Çünkü bu gece her ne kadar istirahat edeceğim desem de kısa bir süre dinlendikten sonra benim de yarınki müsabaka öncesinde bazı meditasyon uygulamalarını yapmam gerekecek.

Kraliçe Eli Ayşe'yi alarak ayrıldı.

Masaya toplanan ahali küçük gruplara bölünerek duydukları ile ilgili konuşmak ve dedikodu yapmak üzere ayrıldılar.

Zeynep Hanım ve Sacit Bey,
“Çocuklar yarın ciddi müsabakalar var, fazla elektrik alışverişi olmadan siz de vakitlice yatın” diyerek onlar da ayrıldılar.

Asaf Hoca,
“Benimle ilgili söylediğiniz şeyler için size teşekkür ediyorum çocuklar ve bunları hatırlamanız ve de bu çizgide olmanız dolayısıyla da sizleri canı gönülden kutluyor, tebrik ediyorum.
Beni utandırmadınız, Allah da sizi utandırmasın” dedi ve o da ayrıldı.

Ebru Mert’e bir şey söylemeye hazırlanıyordu ki Mert,
“Ebru’cum iznin olursa Cevahir abi bana bir şey anlatıyor, kısa sürecek sonrasında hem ben sana ne konuştuğumuzu söylerim, hem de seninle çay içer biraz sohbet ederiz” dedi.

Canlı Cevahir Mert’e,
“Mert bak senin Xiu olduğundan bahsettik.
Şimdi burada bir racon denilen olaydan bahsettiniz.
Hatta bir racon merkezi kuruyorsunuz.
O zaman raconuna göre de hareket etmeniz gerekiyor.
Yani şöyle düşünebilirsin…
İki kişi sokakta kavga edecekler…
Bunlardan bir tanesi dünya ağır sıklet boks şampiyonu.
Karşısındaki de güçlü kuvvetli bir insan.
Fakat o dünya ağır sıklet boks şampiyonu olan kişinin karşı tarafa, ben dünya ağır sıklet boks şampiyonuyum o nedenle seninle böyle bir mücadeleye gireceksek bunu bilerek karşıma geçmen gerekiyor…
Diye onu uyarması lazım.
Buna racon diyoruz.
Bu olayın, bu durumun raconu da bu.

Yani demem o ki
”yarın senin müsabaka öncesinde,
Xiu olduğunu bu insanlara söylemen ve hiç kimsenin yapamayacağı, sadece Xiu’nın yapacağı birtakım hareketler var onlardan bir iki tanesini gerçekten Xiu olduğunu anlamaları için göstermen gerekiyor.

Şimdi bunca bilgi bombardımanından sonra sana bu hareketleri anlatıp bununla ilgili bir eğitim konuşması yapmayacağım.
Sadece raconu bil ve yarın ona göre, racona göre hareket et diye uyarmak istedim.
Bana bir cevap vermek zorunda değilsin.
Sabah müsabaka öncesinde sana bu hareketleri göstereceğim.
Şimdi ben sessizliğime çekiliyorum.
Ebru kızım seni bekliyor.
Sen onunla çay içmeye gidebilirsin” dedi ve sessizliğine çekildi.

Mert canlı Cevahir’in kendisine söylediklerini Ebru’ya anlattı.

Ebru,
“Cevahir abi doğru söylemiş, karşı tarafı gücün konusunda uyarman gerekiyor ki herhangi bir sakatlık çıkmasın.

Çünkü biz bu insanlarla dost olmaya ve onları federasyona davet etmek üzere bir meydan okumaya giriştik.
Yanlış anlaşılacak şeylerden kaçınmak lazım.
Karşı tarafla gerçekten kanlı bir mücadeleye girmenin anlamı yok.

O nedenle bunları söyleyerek gereksiz kan dökülmesinin önüne geçmek bence de doğru Mert” dedi.

Mert Ebru’ya,
“Evet ben de seninle aynı fikirdeyim Ebru…
Çerçeveler güzel çizildi, kafa karıştıracak hiçbir şey kalmadı, her şey netleşti…
Bu durumda artık tereddüt edecek ya da ne bizim için ne rakiplerimiz için risk oluşturacak bir durum söz konusu değil…
Bu işi inşallah yarın alnımızın akıyla sonuçlandıracağız.

Ebru Safinaz’a anne babaların nerede olduğunu sordu.

Safinaz da zaman zaman bahçenin terasında oturduklarını fakat caminin kamelyalarının ve manzarasının çok güzel olması sebebiyle, zaman zamanda orada vakit geçirdiklerini ve de orada namaz kıldıklarını, şu anda da caminin havuzlu kamelyasında oturduklarını söyledi.

Ebru,
“Anne babaları bir görelim.
Çayı onlarla birlikte içelim.
Arzu edersen daha sonra ayrıldığımızda uykun yoksa ben sana gene çay ikram ederim” dedi.

Mert,
“Ebru’cum çaydan daha önemli olan bir şey var.
Biz bugün hiçbir şey yemedik.
Zaten 6 saatlik bir savaş oyunlarına girdik.
Ondan önce ağırlık yapar diye, rahatsızlık verir düşüncesiyle herhangi bir kahvaltı da yapmamıştık.
Müsabaka sonrasında da gelir gelmez bizi omuzlarına aldılar.
Kutlamalar falan filan derken yani bir bardak portakal suyu içebildim açım aç” dedi.

Safinaz,
Mert Bey ben size orada bir sofra hazırlarım.
Sevdiğiniz şeylerden masaya koyarım.
Sefer dede de sanırım aynı sizin gibi açtır.
Başka canı çeken ya da aç olan varsa, onlara da ikram ederim.
Elbette ki hem yemeğinizi yersiniz hem de bu esnada anne babaları görmüş olursunuz” dedi.

Caminin kamelyasına geçtiler.
Anne babaların gönüllerini aldılar.
Sefer dede de onların yanındaydı.

Mert Sefer dedeye,
“Tertip nasılsın” dedi ve bir kahkaha attı.

Biz sefer dede ile artık asker arkadaşıyız.
Cephede birlikte omuz omuza vererek rakiplerle mücadele ettik.
Savaş oyunlarında birlikte gövde gösterdik.
Artık sefer dede benim tertibim.” diyerek tekrar güldü ve herkes bu konuşmayla neşelenmişti.

Sefer dede,
“Mert evladım elbette ki biz seninle artık asker arkadaşıyız.
Allah utandırmadı, gayet güzel anlaştık ve ahenkli bir birliktelik göstererek güzel sonuçlar aldık.
Rabbime şükrediyorum” dedi.

Sanem anne ve Hasan baba da onlara çok güzel övgü dolu sözler söyleyerek sarılıp yanlarına oturttular.

Aycan ve Hulki de onların yanındaydı.

Onlar da ihtiyar sohbetlerini diğer sohbetlere yeğliyorlardı ve güzel güzel onlarla birlikte oturup sohbet ediyorlardı.

Mert,
“İzniniz olursa ben sabahtan beri ağzıma bir lokma koymadım ve karnım çok aç.
Sefer dedem sen de zannedersen hiçbir şey yememişsindir.
O nedenle Safinaz şimdi burada bir sofra hazırlayacak.
O halde sofrayı herkes için hazırlasın.
Herkes ne arzu ederse ondan istediği kadar yesin.
Böylece karnımızı da doyurmuş olalım” dedi.

Sefer dede,
“Evet Mert evladım ben kendimi oruçlu gibi hissettiğim için ve henüz sanki iftar vakti gelmemiş gibi düşündüğümden yemek hiç aklıma gelmiyordu.
Fakat sen söylediğin zaman ben de acıktığımın farkına vardım.
Safinaz kızım bize sofra hazırlarsa, biz de iki lokma yeriz ve ona teşekkür ederiz” dedi.

Safinaz onlara padişah sofrası denilecek nitelikte muhteşem bir sofra hazırladı ve lütfen herkes yiyebildiği kadar yesin, Ecem siz de lütfen her şeyden küçük de olsa birer lokma alın ki daha sonra masada kalanları, Ecem’in elinin değdiği tabakları periciklere götüreceğim ve küçük periciklere ikram edeceğim.

Ecem sizinle tabii ki bunları da konuşmadık.
Şimdi kısaca şöyle anlatayım.
Biz Perilerin hani ışık hızının katlarında enerji boyutunda hareket ettiğimizi anlattık ve de gördük ya…

İşte bu enerji musluktan doldurulmuyor.
Her peri günde birkaç saat meditasyon yaparak bu enerjiyi depolaması gerekiyor.
Hem de uygun ortamı bulup orada yapması gerekiyor falan…

Ancak sizin o artık dediğiniz yiyeceğe geçen enerjiniz var ya…

Off ki ne offf…

Sizin artığınızdaki enerjiyi siyah rütbede bir peri bile direkt yese patlayarak ölür.

Biz bu yemek artıklarını 1/1000 hatta bazen 1/10000 seyrelterek kullanabiliyoruz.

Ve bu seyreltilmiş enerjiden kullananın uzun bir süre bazen bir yıl meditasyon falan yapmasına gerek kalmıyor.

Ecem bir itirafta bulunacağım…

Sizin artan yemeklerinizin 1/1000 seyreltilmiş halini rüşvet olarak kullanarak, kimsenin yapamayacağı işlere deliler gibi saldıran talipler buldum.

İmparator Zoran Bey’in dediği gibi bu da bizim ekmeğimiz…

Ekmeğimizden etmeyin bizi ve çok çeşitli tabaklardan birer çatal da olsa alın lütfen.

Lütfen Ecem her şeyden küçük de olsa birer parça yemeye gayret edin” dedi.

Ebru,
“Vay rüşvetçi Safinaz vaaayyyyy…
Demek arkamdan dolaplar çeviriyorsuuuuunnn…
Sen bittin Safinaz” dedi ama Safinaz’ın boncuk boncuk terleyerek fenalaşmaya başladığını gördü…

Hemen ona koştu ve
“Şaka şaka, vallahi şaka Safinaz’ım Şaka yaa…” dedi

Sen ne yapıyorsan bizim için yapıyorsun.
Bizim işlerimizi kolaylaştırmak için ödül vermişsin.
Ona rüşvet denmez ki…

Mert buraya gelir misin diye seslendi ve Mert geldiğinde ikisi iki yandan Safinaz’a sarılarak onu yanaklarından öptüler.

Safinaz öncekinden de daha kötü olmuştu ve dayanamayarak bayıldı.

Hemen Doktor Latif Peri’ye seslenildi ve o Safinaz’a bir şeyler koklatarak ayılttı.

Ebru ve Mert ona tekrar sarıldılar ve seni çok seviyoruz lütfen bize kırılma dediler.

Her şey normale dönmüştü.

Ebru sanki hiçbir şey olmamış gibi,
“A a aa çok güzel düşünmüşsün Safinaz… Tamam her şeyden çatalı ucuyla da olsa bir parça alacağım.
Böylece periciklerimle birlikte yemiş gibi hissedeceğim kendimi.
Onlara sevgilerimi ilet ve ikramlarımızı çok çok çoğaltarak onların önüne koy” dedi.

Safinaz,
“Efendim Mert Bey basına kapalı demedikçe Asım bazı kısımları engellese de canlı yayına devam ediyoruz ve sizi şu an duyuyorlar, çok heyecanlandılar.” dedi

Herkes güzel sohbetler ederek neşe içerisinde yemeklerini yedi.

Yemek sonrasında çaylarını içti ve Mert ile ebru anne babaların gönüllerini almanın huzuru içerisinde oradan ayrıldılar ve bahçeye geçtiler.

Mert,
“Ebru saat 11 olmuş … Burada da gece gündüz karışık…

3 gün 5 gün gündüz oluyor, 3 gün 5 gün gece oluyor, bazen daha uzun süre gündüz oluyor, daha kısa süre gündüz oluyor, gece çoğalıyor, gündüz azalıyor…

Ben ne olursa olsun dünya saatine göre hareket etmeye çalışıyorum.
Yani diyorum ki saat gece 11.00 olmuş, her ne kadar yarım saat uyuduğumuz zaman bizi 8 saat uyumuş gibi dinlendiren yataklarımız mevcut olsa da vücut uyumak istiyor bir süre…

O nedenle ben iznini alıyorum, gidip yatacağım.

O zaman sabah 7.00'de uyanık olursan birlikte kahvaltı yapalım.

Kraliçe Eli ve Ayşe'yi de çağıralım kahvaltıya.
Fakat yine herkesin gelip böyle çok kalabalık bir kahvaltı pozisyonuna girerek ekstra bir yorgunluk içerisine girmek istemiyorum.
Mümkünse sadece dediğim gibi dördümüz bir kahvaltı yapalım.

Hatta şöyle yapalım.
Bu kahvaltıyı burada yapmayalım.
Safinaz bizi, kahvaltıyı kafamızı dinleyerek sakin sakin yapacağımız bir yere götürsün.
Bu gezegen de olabilir, başka bir gezegen de olabilir, orada yapalım” dedi.

Ebru,
“Mert ne güzel şeyler söylüyorsun…”

“Safinaz bize öyle bir güzel bir yer ayarla ki öyle güzel bir kahvaltı hazırla ki şöyle piknik yapar gibi olsun.
Manzaramız güzel olsun, kahvaltımız güzel olsun, çevredeki doğanın sesi güzel olsun, böyle güzel bir iki saat geçirelim orada.
Kahvaltınızı yapalım daha sonra ekibi gidecekleri yere uğrayalım” dedi.

Safinaz,
“Anladım Ecem o iş bende” dedi.

Sonrasında Mert odasına gitti, bir duş aldı ve hiçbir şey düşünmeden yattı uyudu.

MANA 3.Kitap 43.Kısım için tıkla..

...