MANA 3.Kitap 39.Kısım

...

MANA 3.Kitap 39.Kısım

Mert,
“Anladım Zoran abi, sen o zaman buyur o testinin ipini okunla vur ve ben o testiyi alıp teslim edeyim, devam edelim.” dedi

İmparator Zoran biraz önce neredeyse imkânsız sayılabilecek 3 halkadan oku geçirmiş usta bir okçu idi ve okunu yaya taktı, yayını gerdi ve de
“hazır mısın Mert?” dedi

Mert,
“Hiç problem değil, sen istediğin gibi vur, ben onu yakalarım sorun yok.” dedi

İmparator Zoran germiş olduğu yayı serbest bıraktı ve yaydan fırlayan ok yine vınlayarak gitti, testiyi direğe bağlayan ipi kopardı.

Testinin içinde büyük bir ağırlık vardı ve testi çok hızlı düşüyordu.

Mert çevik bir hareketle havaya sıçradı ve düşen testiyi kucaklayarak zarar görmeden yere indirdi.

Testinin içi gerçekten de altın doluydu ve o nedenle ağırlığından dolayı hızlı bir şekilde inmeye başlamıştı.

Testiyi hakeme teslim ettiler ve 8. aşamayı da bitirmiş oldular.

9. aşama gerçekten zordu.

Zorluğu şöyleydi…
Yerin 8 metre altında gömülü olan bir eşyanın çıkartılıp hakeme teslim edilmesi gerekiyordu.
Fakat bu eşyanın ne olduğu söylenmemişti.

Mert,
“Eğer bu eşya da testi gibi kırılacak türden bir eşya ise, biz toprağa bir zorluk uyguladığımızda bu eşya kırılabilir.
Yoksa ben bir yumruk attığım zaman burası yarılır inip alırız.
Fakat o eşyayı kırarsak yarışmanın bu aşaması geçersiz sayılabilir.
Sizin düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum” dedi.

İmparator Zoran,
“Benim bu noktada söyleyebileceğim ve yapabileceğim hiçbir şey yok.
Ben figüran, siz buyurun” dedi.

Sefer dede,
“Yerin 8 metre altında bir eşya, bu eşyayı oradan ne şekilde çıkartabiliriz düşünelim” dedi.

Sefer dede,
“Ben bu eşyayı bitkilere bir şekilde zorlatarak çıkarttırabilirim fakat o durunda da zarar görebilir…
O nedenle bu eşyanın tam bulunduğu yerin üstüne bayrak dikmişler.
Benim yöntemim bu, başka bir yöntem bulamazsanız uygulanabilir, fakat yine de bir düşünün.” dedi

Düşündüler fakat farklı bir yol bulamıyorlardı.

Sefer dede,
“Mert evladım senin vücudun kurşun bile geçirmiyor, yani zarar görmez bir vücuda sahipsin.
Biz bundan faydalanarak bu işi çözebiliriz.
Beni iyi dinle, yapacağın şeyi anlatıyorum.” dedi

“Şimdi sen bu bayrağın böyle bir iki metre ötesinden elini kürek gibi yere daldırarak daire çizmeye başla ve o daireyi çizerken 8 metre derinliğe kadar in…
Yani önümüzde 1 metre çapında bir sütun şeklinde toprak parçası kalsın. Anlamışsındır zannedersem…
Ben de bitkilere 8 metre derinliği ölçtüreceğim, böylelikle sarmaşık inmeyi durdurduğunda sen de dur” dedi.

Mert,
“Gayet iyi anladım Sefer dedem ve çok güzel düşündün…
Biz bu şekilde 8 metre derinliğe ineriz ve hiç zarar vermeden orada küçük bir kazı yaparak eşyaya ulaşırız” dedi.

Mert iki elini toprağa daldırdı ve bayrağın etrafında çok süratli bir şekilde daire çizmeye başladı.
O döndükçe toprak kenara doğru fışkırıyor ve Mert derine doğru inmeye başladı. Kısa bir süre sonra 8 metre derinliğe ulaşılmıştı.

“Dedem arzu edersen aşağı atla ben seni tutarım” dedi.

Sefer dede,
“Evladım hiç gerek yok.
Şöyle avucunun içiyle o sütunu yavaş yavaş kaz. Neticede eşyayı göreceksin.
Şu durumda üst kısmı devrilse bile o eşya bir zarar görmez.
Sen o devrilen bölümü omuzlarsın ve sakin bir şekilde kenara koyarsın.
Biz inersek orada kalabalık ederiz.
Sen çöz bu işi ve o eşyayı çıkart oradan” dedi.

Mert,
“Mantıklı dedem biz bu işi çözdük” diyerek hafif hafif sütunu kazmaya başladı ve bir süre sonra bir kutuya denk geldi.
Kutu küçük bir kutuydu, 10 santimlik bir kutudan bahsediyoruz.

Mert kutunun içini hiç açmadan öylece götürdü hakeme teslim etti.

Hakem olan bilge,
“Kutunun içinde ne olduğunu merak edip açıp bakmadın mı?” diye sordu.

Mert,
“Hayır böyle bir merakım yok.
Siz eşyayı getir dediniz, aldım getirdim.
Gerisi için herhangi bir merakım söz konusu değil” diye cevap verdi.

Bilge hakem,
“Eğer bu kutuyu açmış olsaydın, içerisinde bulunan taş buharlaşacaktı ve bize bir şey getiremeyecektin.
Boş kutu getirdiğin için de elenecektiniz” dedi.

Ekip sadece tebessüm etti, söylenecek bir şey yoktu.

Bu şekilde 9. Aşamadan da geçilmiş oldu.

10. aşamada dev bir boğanın devrilip ayaklarının bağlanması söz konusuydu.

İmparator Zoran,
“Ben yine figüran, Sefer dedem de sanırım bana eşlik edecek…
Mert top sende, hadi bakalım bu işi bitir” dedi.

Mert,
“Peki o halde bu iş bende” diyerek boğanın bulunduğu bölüme atladı.

Boğa gerçekten anlatılamayacak kadar büyüktü ve özellikle kızgınlaştırılmış ve kızdırılmıştı.

Mert boğanın karşısına geçti.
“Kendin mi yatarsın, yoksa ben mi yatırayım seni” dedi.

Boğa hiçbir tepki vermeden kendisini yere bıraktı ve yan yattı.

Mert nazik bir şekilde ayaklarını bağladı ve hakeme bitti diye seslendi.

Galaksinin büyükleri olayı hayretler içerisinde izliyorlardı ve “tamam” denildi.
10. aşama da bitmişti.

11. aşamada 12 metre boyunda dev bir akrepten zehir alınması gerekiyordu.

Akrebin içinde zehir bulunduran yeri, kuyruk kısmının uç tarafıydı.

Mert kendisinde bulunan canlı Cevahiri mahlukatın tanıdığına ve onu kendisinde hissettiğine kanaat getirdi ve yine akrebe,
“Biraz senden zehir almam gerekiyor, bunun için beni farklı yöntemlere mecbur etmeyip gönüllü olarak verir misin?” dedi

Akrep zaten başını yere değdirmiş ve selam veren bir vaziyette duruyordu.

Kuyruğunu Mert’e yaklaştırdı ve Mert elindeki şişeye kuyruğun ucundan akan zehri doldurdu.
Sonrasında akrebe teşekkür ederek şişeyi hakeme teslim etti.

11. aşama da bu şekilde halledilmişti.

12. aşamada 100 metrelik bir buz tepesinin en üst noktasındaki çiçeğin alınıp hakeme getirilmesi gerekiyordu.

Mert çok oyalandık, bu iş de bende, bitirelim şu 12. aşamayı diyerek, buz tepesinin yanına yaklaştı ve buza öyle bir yumruk vurdu ki buz tepesi tuz gibi dağıldı.

Yani un ufak olmuş vaziyette dağıldı.
En tepedeki çiçek boşta kalarak düşmeye başladı.
Mert çevik bir hareketle yine o çiçeği yakaladı ve götürüp hakeme teslim etti.

12 aşamalık testi tamamlamışlardı.
Galibiyetleri ilan edildi ve Tektetenoc Galaksisinin imparatoru olan imparator Teno,
“Bize bu muhteşem gösteriyi sunduğunuz için size teşekkür ediyoruz.” dedi

Söz verdiğimiz üzere, biz bükemediğimiz bileği öpüyoruz ve sözümüzü yerine getirerek federasyona dahil oluyoruz.

Federasyona katılmak, sizin gibi insanlarla bir arada olmak demekse biz buna her zaman varız” dedi.

Mert İmparatora teşekkür etti.
İmparatora Zoran, “dostum teşekkür ederiz.” Dedi

Sefer dede,
“Allah'a emanet olun, hoşça kalın” dedi ve oradan ayrılarak Bazira’ya döndüler.

Bazira’da onları coşkulu bir topluluk karşıladı.

Gerçekten herkesin gözünde Kahraman olmuşlardı.

Ebru,
“Tüm ekibi tebrik ediyorum Sefer dedem o ne hareketti onlar… Seni gerçekten özellikle tebrik ediyorum.

Sayın imparatorum Zoran abi, senin okçuluğuna o kadar hayran oldum ki biz burada sizin yarışmanızı canlı yayın olarak izledik ve çok mutlu olduk elinize sağlık.

Mert zaten seni hiç konuşmaya gerek yok, sen muhteşemden de öteydin, muhteşem ötesiydin.” Dedi ve hiç kimseyi umursamadan gidip Mert’e sarıldı.

Mert onun coşkulu halini görmüş o da duygulanmış bir vaziyette Ebru’ya sarılıyordu.

Zeynep Hanım,
“Çocuklar gerçekten sarılmayı hak ettiniz, atış serbest” dedi.

Yalnız Ebru’cum kısa kesersen, biz de sarılacağız daha Mert’e diyerek bir kahkaha attı.

Avira Hanım yaşadığı 3.700 küsür senedir yapmadığı şeyleri yapıyordu.

İmparator Zoran’a sarılmış ve yarışmayı sen elbette ki ekibinle birlikte kazanmak için gayret gösterdin…

Fakat yarışmada beni düşündüğünü söyledin ve senin o anki hislerini hissettiğim an gönlüm sana aktı Zoran” diyerek ona sarılmış bir vaziyette ağlıyordu.

İmparator Zoran Avira Hanıma sarılmıştı fakat sağ elinin işaret parmağıyla Mert’e hareket çekiyor ve sen görürsün dercesine parmağını sallıyordu.

Mert o parmak işaretini gördüğü zaman bir kahkaha attı ve öhöm öhöm aile var dikkatli olalım dedi.

Hiç duymadıkları şeyleri duyuyor, hiç yaşamadıkları duyguları yaşıyorlardı.
Mert'in bu seslenişine imparator Zoran da elinde olmadan bir kahkaha attı.

Yanlarına Kraliçe Eli yaklaştı ve size nasıl teşekkür etsem azdır Mert…
Gerçekten beni çok mutlu ettin.
Sefer dedem özellikle sen dedi ve devam edemedi, bir iki kere yutkunduktan sonra o da ağlamaya başladı.

Sevinmeler, sevinç ile atılan kahkahalar ve sevinçten ağlamalar eşliğinde galibiyetlerini kutladılar.

Kraliçe Eli,
“Mert iyi dinlen, fakat gevşeme çünkü yarın sabah spor meydanı okumamıza Ayşe sen ve ben gidiyoruz, tarih belli oldu” dedi.

Mert,
“Savaş oyunlarına da gittik…
Hiçbir fikrimiz ve bilgimiz olmadığı halde Evelallah alnımızdan akıyla geldik.

Sayın kraliçem hiç merak etmeyin, oradan da alnımızın akıyla geliriz inşallah” dedi.

Kraliçe Eli,
“Mert yalnız sen ve Ayşe ile bir yarım saat bu konular hakkında şimdi konuşmam gerekiyor.

O 100 metrelik buz tepesini tek yumrukta nasıl Tuzla buza çevirdiğini hepimiz gördük…
Senden hiçbir şüphemiz yok.

Ancak hani orada testiyi elenmemek için okla vurup zıplayıp tuttunuz ya.

Ya da aynı şekilde elenmemek için yaptığınız pek çok hareket vardı.

İşte yarınki müsabakamızda da ona benzer birtakım durumlarla karşılaşacağız…
Bunu şimdi sizinle bir özet geçmemiz gerekiyor.
Şöyle arkadaki masaya geçerek, kısa bir taktik çalışması yapalım…

MANA 3.Kitap 40.Kısım için tıkla..

...