MANA 3.Kitap 38.Kısım

...

MANA 3.Kitap 38.Kısım

Bu sınav da gayet rahat ve başarılı bir şekilde sonuçlanmıştı.
Rakip takım henüz denizden dönmemişti.

Sonraki aşama Toprak testiydi.

Bu testte 1 kilometre karelik bir çöl arazisi içerisinde su bulmaları gerekiyordu.

Sefer dede ilk dördü bana ait demişti fakat burada biraz çaresiz kalmıştı.

Çünkü o çöl alanında, herhangi bir bitki ya da ağaç olmadığından ne yapacağına karar verememişti.

Sadece fikir vermişti.
“Bu alanda kesinlikle su var dediler.
Kaktüslerin olduğu yerde su yatağı olmaz.
O nedenle kaktüslerin olduğu yerin tersi istikametinde su bulabiliriz.

Bu alanda su yatağı olduğunu söylediklerine göre vardır ve bu kaktüslerin olduğu bölge değil ileri taraftaki çıplak bölgeye bakmamız gerekir.
Su yatağının olduğu bölgede kum taneleri daha şişkin olur bunu göz önünde bulundurarak yaklaşık yerine tespit edebiliriz.” dedi…

Mert,
“Sefer dedem yaklaşık yeri tespit edildiğine göre müsaade edersen bunu ben halledeyim” diyerek o yöne doğru ilerledi.

İmparator Zoran,
“Ya biz buraya savaşacağız diye geldik.
Yok çiçek topladık, yok su topladık…
Bu nasıl savaş oyunları…
Biz burada figüran gibi sağda solda geziyoruz.
Daha elimizi hiçbir işe değmedi” dedi.

O bunları söylerken, Avira Hanım canlı yayın olarak olayı izliyordu ve kendinden geçmiş bir durumda, yerde yatmış vaziyette gülüyordu.

Mert,
“Merak etme senin de sıran gelecek yakında abi…
Müsaade edersen ben şu suyu bulayım, bu 4 element testini bitirmiş olalım.” dedi

Mert tahmini olarak suyun bulunduğu bölgeye gitti ve önce birkaç hareket yaparak vücudunu gerginleştirdi.
Sonrasında bismillah dedi ve toprağa öyle bir yumruk attı ki o bölge çöl olmasına rağmen çatladı.

Ve yerden su fışkırmaya başladı.

Bu testi de başarıyla geçmişlerdi.
Rakip takım, lav bölgesinde ateşin üzerinden geçebilmek için birtakım senaryolar düşünüyordu, epeyce geri kalmışlardı.

5. test ağırlık kaldırma yarışı idi ve büyük tahta bir kasanın içinde pek çok ağırlıklar vardı.
Bunların içerisinden cesaret edebildikleri bir ağırlığı almaları, kaldırmaları ve 10 metre ileriye götürüp bırakmaları gerekiyordu.

Mert arabaya yaklaştı.

İmparatoru Zoran Mert’e,
“Bunları kaldırma olayı beni aşar fakat seçmene yardım edebilirim, ister misin?” diye sordu.

Mert sadece tebessüm etti ve arabanın içerisinden bir demir parçasını seçmesi beklenirken, o arabayı içindeki ağırlıklarla birlikte kaldırarak 10 metre öteye götürdü ve bıraktı.
Herkesin şaşkın bakışları altında 5. Test de böylelikle geçilmişti.

6. test okçuluk üzereydi ve 50 metre uzaklıktan ok atarak, orada peş peşe sallanır vaziyette salınan 3 halkadan da oku aynı anda geçirip, arkasındaki hedefi vurmaları gerekiyordu.

Halkaların her birisinin içinde birer yaprak vardı ve halkaların büyüklüğü 5 santimdi.

İmparator Zoran,
“Oh be sonunda bizim yapacağımız bir iş karşımıza çıktı…
Hiç anlamam, evrenin en büyük okçusu da olsanız bu işi ben yapacağım sıkıldım.” dedi

Bunu izleyen Avira Hanım ve beraberindekilerin kahkaha şiddeti sürekli artıyordu.
Mert ve Sefer dede de gülüyorlardı.
Kenara çekilerek İmparator Zoran’ a devam etmesini işaret ettiler.

3 halka sallanıyordu fakat her birisi farklı şekilde, farklı zaman dilimlerinde sallandığından, üçünün denk geldiği saniyelik bir zaman dilimi vardı ve bu zaman diliminde okun 3 halkadan da geçmiş olması gerekiyordu.

İmparator Zoran yayını gerdi, bekledi bekledi bekledi ve oku bıraktı.

Ok öyle bir ivme ile hızlandı ki ıslık sesi çıkıyordu.

Ok 3 halkanın içindeki yaprakları vurmuş ve arkasındaki hedefe saplanmıştı.

Evet 6 test de bitmişti.

7. teste gizemli bir mağara ve bu mağaranın içinde bir bitkinin aranıp bulunması ve de alınıp getirilmesi olayı vardı.

Hakemlik yapan Bilge, mağaranın gizemli olduğunu söylemişti fakat ne tür bir gizem barındırdığı ile ilgili hiçbir şey konuşmamıştı.

Mert,
“Girelim bakalım, gizem işini Zoran abi ile biz halledelim, Sefer dedem sen de o bitkiyi bir zahmet bul ve al sonra da dönelim.” dedi

Mağaranın içinde ilerlediklerinde önlerine pek çok yılan çıkmaya başladı.

Mert,
“Demek ki mağaranın gizemi yılanlarmış…
Bu yılanların içerisinden geçip o bitkiyi almak normalde çok zor bir olay.
Çünkü tüm yılanlar büyük ve zehirli…” demişti ki,

Baktı yılanların her birisi selam verir gibi başlarını öne eğiyorlar ve kat kat halka olarak orada sanki bir saygı ifadesiyle beklercesine yol veriyorlardı.

Mert de onların Canlı Cevahir’e selam verdiğine kanaat getirerek, o da onları selamlıyordu.
Selamlayarak içlerinden ekibi geçirdi.

Epeyce ilerledikten sonra büyük bir boğa yılanına rastladılar.

Herhalde bu o bölgedeki yılanların reisi denilecek bir yılandı, yani mağaranın kralıydı.

O da Mert’e selam verdi.
Sonrasında başını karşı tarafın hafif soluna doğru çevirerek, üç kere o yönü işaret etti.

Mert, “teşekkür ediyoruz” dedi ve Sefer dedeye dönerek,
“Dedem bitki şu yönde, sen o bitkiyi alıp gel…
Sana herhangi bir zarar vermez bu yılanlar.
Biz burada bekliyoruz.” dedi

Sefer dede o yöne gitmiş ve bitkiyi alıp gelmesi bekleniyordu fakat Sefer dede aradan 10 dakika geçmesine rağmen geri dönmedi.

2 dakikalık mesafeden 10 dakikada dönmeyince, Mert ve imparator Zoran bir olay gerçekleştiğini düşünerek hızlı bir şekilde oraya doğru yöneldiler.

Önlerindeki hafif tepeyi aştıklarında, Sefer dedenin o çiçeğin yanında bulunan çok yaşlı bir kişiyle sohbet ettiğini gördüler.

Yılanlar Mert'in peşinden o bölgeye doğru gelmişlerdi ve çiçeğin yanındaki ihtiyara da selam vererek saygılarını sunuyorlardı.

Sefer dede Mert ve imparator Zoran’ı gördüğünde, gelin çocuklar sizi Umman periyle tanıştırayım dedi.

Mert ve imparatoru Zoran Umman periye selam verdiler.

Yaşlı peri onlara,
“Ebru Ecem’e çok selam söyleyin, kısmet olursa periler toplantısı yapacakmış ve davetiye aldım, orada Ecem’i görmeyi umuyorum, ona anlatacak çok şeyim var.” dedi

Buradan almanız gereken çiçek biraz karışık…
Muhtemelen yanlış çiçeği alıp gidecek ve eleneceksiniz, bunu istemiyorum.
Sizden istenilen çiçek şu sol tarafta gördüğünüz üç renkli çiçek.
Onu alın fakat kopartmadan toprağıyla birlikte alın. Çünkü canlı bir çiçektir.
Canlı bir çiçek derken, her şey canlı fakat onun pek çok faydaları var ve anlama kabiliyetine sahip bir çiçek.
O nedenle canlı çiçek ifadesini kullandım.

Bu çiçeği yarışmanın hakemine teslim ettikten sonra ondan geri alın ve kraliçe Eli’ye verin.

Bu çiçek Xiulian uygulamalarında epeyce bir mertebe atlamaya yarayan çok önemli bir temel yapı taşıdır.
Kraliçe Eli onu nasıl kullanacağını gayet iyi biliyor ve yüz yıllardır da bu çiçeği arıyor.
Öyle zannediyorum ki bu tür yarışmalara başladığınıza göre başka yerlerde de yarışacaksınız.
Bu çiçek size çok fayda sağlayacaktır.” Dedi

Canlı izleyen Kraliçe eli bu çiçeği gördüğünde çok duygulanmıştı ve ağlıyordu.
Çiçeğin adı da zaten aynı kraliçe Eli’nin ismi gibi Eli idi.
Anne ve babası ona bu çiçeğin adını vermişlerdi.
Çok hüzünlü ve derin bir hikâyesi var dedi Kraliçe Eli yanındakilere.
Kısmet olursa size sonra uzun uzun anlatırım.

Sonrasında takım yaşlı peri ile selamlaştılar.
Yılanlara da selam verdikten sonra mağaradan çıktılar ve yaşlı perinin söylediği gibi çiçeği teslim ettikten sonra tekrar geri alıp oraya çağırdıkları Safinaz’a verdiler.

Diğer ekip zaten perişan durumdaydı…
Artık hiç ümitleri kalmasa da prestij meselesi yapmışlar ve yarışmayı bitirmeye gayret ediyorlardı.
Yoksa yenilgiyi zaten kabullenmiş durumdaydılar.

Hakem olan Bilge,
“Yarışmayı kazanmış sayıyoruz sizi…
Eğer arzu ediyorsanız, bitireceğiz diyorsanız da siz bilirsiniz.” dedi

Mert,
“Biz buraya kimseyi yenmeye gelmedik.
Biz sizin törenize uygun 12 zorluktan geçmeye geldik.
O nedenle 7. zorluktan sonra bırakırsak, işimizi yarım bırakmış oluruz.” diyerek devam etmek istediklerini söyledi.

8. aşamada yerden 50 metre yüksekliğe uzanan bir direğin ucunda asılı bulunan bir toprak testi vardı ve bunun zarar görmeden alınıp hakeme teslim edilmesi gerekiyordu.

Normalde o 50 metrelik direğe tırmanıp, o testiyi alıp aşağı inmek gibi bir durum söz konusuydu.

Yalnız direk yağlanmıştı ve bir miktar çıktıktan sonra aşağı doğru kayma söz konusuydu.
Gerçekten de bir zorluk vardı.

İmparator Zoran,
“Ben o testinin bağlı olduğu ipi ok ile vururum fakat testi 50 metreden düşündüğünde parçalanır.
Ben o testiyi oradan kurtardığım zaman sen yere düşmeden önce tutabilir misin Mert?” dedi.

Sefer dede,
“ Arzu ederseniz bitkilerden yardım alalım.
Bitkiler o testiyi yere düşürmeden yakalayıp size verirler.” dedi

Mert,
“Sefer dedem çok güzel söyledin fakat bu 8. zorlukta o testinin oradan alınıp indirilmesi gibi bir durum söz konusu…

Yani bitkileri zannedersem kullanamayız.
Öyle bir durum olursa da galibiyetimizi geçersiz sayabilirler.
O nedenle o testinin oradan bir şekilde kurtarılması ve alınıp zarar görmeden teslim edilmesi durumu söz konusu.

Yani Zoran abinin dediği mantıklı.
O testiyi oradan ipini okla vurarak kurtarabilirse, ben o testiyi yere düşmeden önce yakalarım.

Hatta Zoran abi ok kullanmak konusunda istekliysen seni kırmayacağım fakat Ok’a da gerek de yok.
Ben 50 metre yükseğe sıçrayabilirim ve o testiyi oradan alıp aşağı inebilirim.
Nasıl Arzu ediyorsan öyle yapalım.” dedi

İmparator Zoran,
“Dur Mert ben bir ok ile deneyeyim.
Sen gene yükseğe sıçrayarak o testiyi zarar görmeden yakala ve aşağı in.
Eğer ben bu işi ok ile vurarak başaramazsam, o zaman dediğin gibi kendin sıçrar alırsın.
Ama önce benim bir denememe izin verirsen sevinirim.
Çünkü Avira soracak…
Benim de anlatacağım bir şeylerin olması lazım.
Yoksa ne anlatacağız.
Sefer dedenin yaptıklarını mı, yılanların sana selam verdiklerini mi anlatacağız.
Arada bizim de bir iki tane rolümüz olsun ki ekmeğimizi yiyelim” dedi.

O bunları konuşurken herkes Avira Hanım’dan yine kahkaha krizi bekliyordu ki Avira Hanım,
“Erkek bu beee! Gel ekmeğin seni burada bekliyor erkeğim.” dedi
Dedi ama sonrasında kıpkırmızı oldu ve
“Ben bunu düşünüyorum sanırken yüksek sesle söyledim değil mi?” dedi
Herkes kahkahalara boğulmuş, Avira Hanım utanç içinde kızarıyordu.

MANA 3.Kitap 39.Kısım için tıkla..

...