MANA 3.Kitap 26.Kısım
MANA 3.Kitap 26.Kısım
İmparatoriçe Eli bunun farkındaydı ve
“Arkadaşlar merak etmeyin, şu anda yaşadığınız uyku düzeni bozulmasının farkındayım, o nedenle sizlere biraz sonra
kahvaltı öncesi sunacağımız küçük içecekler var...
Bu içecekler yine teknolojik bir Nano içecek.
Yani içeceğiniz bu içecekler sizleri onaracak ve vücutsal faaliyetlerinizi kendi yaşadığınız bölgedeki uykusunu alarak uyanmış, sağlıklı ve zinde bir insanın haline çevirecek.
Gerçekten de kendilerine ikram edilen bu teknolojik içecekleri içtiklerinde, hemen böyle yarım dakika, bir dakika sonra her şey normale dönmüştü.
Mert,
“Safinaz bunları hep kaydet, formülleri ile beraber kaydet.” dedi
Kraliçe Eli,
“Mert Bey akşam sizin konuştuğunuz alcemy olayı vardı ya...
İşte o alcemy dediğimiz, birtakım karışımları uygun sıcaklık ortamında, bizim farklı bir simya kazanımızda
pişirerek elde ettiğimiz bir ürün bu...
İçtiğinizde kendinize gelmenize yardımcı olan şey nasıl söylenir ilaç bu.
Şimdi siz bahsettiniz bir Alcemy yarışmasına girip sonuçta rakiplerinizi alt etmeniz gerekiyor.
O esnada gerek siz gerek peri dostlarınız, bu konuda pek çok bilgi sahibi olacaktır.
O nedenle şu an bunlarla uğraşmaya zahmet etmeyin.
Ayrıca karanlık bölgeye gitmeden önce bu tür alcemy ilaçlarından pek çok çeşidi üretip yanımıza almamız gerekecek.
Çünkü orada ne ile karşılaşacağımızı bilmiyoruz.
O zaman da yine bir mecburi eğitim söz konusu olacak.
Sonrasında konular pek uzatılmadan mutlu bir kahvaltı yapıldı.
Herkes yine hoş konuşmalar eşliğinde şakalaşıyor ve güne herkes mutlu bir şekilde başlıyordu.
Orun Bey Mert’e,
“Nasıl gitmek istersiniz Bazira’ya?” diye sordu.
“Yani portal mı açmak istersiniz, yoksa biz buraya gelirken sürat gemilerimizle geldik onlarla mı gitmek
istersiniz.
Sizin portal kadar hızlı olmasa da yani portalla bir dakikada giderseniz, bizim hız gemilerimizle 20 dakikada
oraya varırız.
Nasıl arzu ederseniz Mert Bey...
Sanırım Bark geminizi de bizim Bazira’nın limanına Park edeceksiniz.
Ben bunları sizin işinize karışmak istediğim için söylemiyorum.
Sonuçta ne uygun görüyorsanız onu konuşun ve çok vakit kaybetmeden gidelim” dedi
Sonrasında kraliçe Eli’ye dönerek, sayın kraliçem siz de bizimle mi geleceksiniz, yoksa daha sonra mı bize katılacaksınız” diye sordu.
Kraliçe Eli,
“Aslında şu an sizinle gelebilirim fakat ben buraları bir toparlayayım, birtakım şeyleri de yanımıza almamız
gerekecek, onları hazırlattırayım, akşamüzeri size katılırım, akşam yemeğinde birlikte oluruz” dedi.
Herkes sakin bir şekilde Bazira’ya geçiyordu.
Mert sürat gemilerini merak ettiği için imparator Zoran’a katılmış, onun gemisi ile farklı bir deneyim yaşıyordu.
Safinaz insanları önce Bark gemisine götürmüş, daha sonra Bark gemisine sıçrama yaptırarak ışınlamış ve hep birlikte Bazira gezegeni yörüngesine girmişlerdi.
Mert ve imparator Zoran ile Orun Bey hemen hemen hazırlığı uzun süren Bark gemisiyle aynı zamanda gelmişlerdi.
Bark gemisinin yörüngede kalması daha uygun olur denmiş ve yörüngede bırakılmıştı.
Yörüngede vişne çürüğü renginde bir ay gibi görünüyordu.
Safinaz farklı yerlere farklı portallar açarak, insanların uygun ortamlara geçmeleri için düzeneği kurmuştu.
Bazira gezegenine inen insanların ağzından,
“Yok daha neler, böyle bir şey var olabilir mi?”
“Bu bu nasıl bir gezegen, böyle bir gezegen hayal bile etmemiştim.”
Gibi sözler dökülüyordu.
Gerçekten de Bazira gezegeni Orun Bey’in tevazu içerisinde anlattığının çok çok ötesinde, muhteşem bir güzelliğe sahipti.
Güzellik iki türlü idi;
Öncelikle dünyanın 70 katı büyüklüğünde olan bu gezegende yeşil alanlar ve doğa korunmuş, insanlar Orun Bey'in
bahsettiği fakat sadece bahsettiği çünkü bu kadar güzel olabileceğini onun anlatımından çıkartmanın mümkün
olmayacağı muhteşem binalara giriyorlardı.
Doğa üzerinde sadece insanların hoş zamanlar geçireceği, bizim yazlık dediğimiz türden yerleşim yerleri mevcuttu.
Elbette ki birtakım nostalji, hoş anılar oluşturmak adına korunmuş ve o da muhteşem bir şekilde dizayn edilmişti.
Herkes binalara yerleşmişti fakat Safinaz o binalardaki kalabalık içerisinde ekibin rahat edemeyeceğini ve rahat çalışamayacağını düşünerek, neredeyse Bahçeyi buraya getirmişti.
Elbette ki gelen Bahçe değildi fakat Bahçenin o estetik yapısını koruyarak, buraya aynı Bahçe türünde bir villa inşa etmişti.
Elbette ki, burada aynen dünyada olduğu gibi sınırlı sayıda kişinin yaşantısı sürdürülecekti.
Ancak burada çok farklı konseptlerde sıralı konferanslar, sempozyumlar, tartışmalar, meclis oturumları gibi durumlar söz konusu olacağından, nasıl ki Bazira dünyanın 70 katı büyüklüğünde ise buradaki Bahçe de dünyadaki Bahçe’nin misalen 70 katı büyüklüğündeydi.
Tüm işler Bahçede konuşulup, toplantılar Bahçede yapılıp, işler yoluna Bahçede koyulacaktı.
Safinaz,
“Sayın Ecem size sormadan böyle bir şey yaptım fakat farklı bir düşünceye sahipseniz 2 dakikada hepsini ortadan
kaybederim.
Nasıl buyursanız” dedi.
Ebru, “Hiç öyle şey olur mu Safinaz, sen bizi bizden daha iyi tanıyorsun artık.
O 1200 katlı binanın hangi katında yaşıyor olursam olayım, bende panik atak devam ederdi.
Alışana kadar epey bir zaman geçerdi fakat yine de tam alışamamış olurdum” dedi
Mert,
“Safinaz kendimizi evimizde hissedeceğiz çok iyi düşünmüşsün, teşekkür ederim” diyerek onu hoşnut etti.
Anne babalar, Sacit Bey ve Zeynep Hanım, 32'ler grubu, elbette ki onların içerisinde olan Sefer dede ve küçük Hatice ile diğer büyükler ve küçükler buraya yerleştirildi.
Bark gemisinden inen on binlerce misafir pek çok sınıf insandan oluşuyordu.
Safinaz bir ön araştırma yapmış ve bu insanların böyle her ne kadar betondan yapılmış olmasa da bir betonik binanın içine tıkılıp kalmayacaklarını, kalmak istemeyeceklerini düşünerek onlar için planlar oluşturmuştu.
Ömürlerinde bir defa elde edecekleri bu gezide, herkesin farklı farklı planları vardı.
Bilim adamları evreni dolaşmak arzusundaydılar. 79 galaksinin uygun olan yerlerini görmek, bilimsel çalışmalarını incelemek ve bilim alışverişinde bulunmak istiyorlardı.
Safinaz onlar için yaptığı ön araştırmanın çerçevesinde 40 günlük bir bilimsel gezi çalışması planlamış ve bu insanlar memnuniyetlerini ifade edecek kelime bulamıyorlardı.
Bilim adamlarından örnek verdik fakat bu her konu için aynı incelikle çalışılmış ve sonuçları hep aynı güzellikteydi.
Bir ressamın bu 40 günlük süre içerisinde yapacağı gezi turu veya bir kunduracının bu 40 günlük süre içerisinde yapacağı gezi turu ya da bir fırıncının yapacağı gezi turu gibi akla gelebilecek her konuda farklı bir gezi turu düzenlenmiş, insanlar iki gün sonra bu turlara başlayacakları için heyecanla bekliyorlardı.
Mert, Ebru ve Safinaz’ın yanına giderek, “Safinaz’cım 90 gün yani 3 ay sonraya düğün planlıyorsun, davetiyeleri hazırlıyorsun.
Burada işimiz ne kadar uzayacak veya ne zaman bitecek bunların hepsi muallak yani belirsiz.
O nedenle şöyle yapıyoruz, biz burada ne yapıyorsak bir mola veriyoruz, dünyamıza misafirlerimizi de alarak
dönüyoruz, nişanımızı, kına gecemizi, düğünümüzü yapıyoruz.
Daha sonra kısa bir balayı ve tekrar nerede kalmıştık deyip devam ediyoruz.
Elbette ki bazı şeyleri yarım kesip gidersek, bize zaman zaman gelip sorular soracaklar, bizim de zaman zaman o
sorulara cevap vermemiz gerekecek.
Fakat bunların tamamı soru ve cevap şeklinde olmalı.
Yani ona göre ortamı ve insanları hazırlamalıyız.
Güzel bir planlarsak, herkesin yapacağı işler belli olursa, bizim bir hafta 10 günlük kaçamağımız buradaki veya neredeysek oradaki işleri pek aksatmaz.
Dediğim gibi bize ihtiyacınız olduğu zaman her durumda soru sorabilirsiniz.
Bize gelebilirsiniz.
Hatta eğer bir iki saati geçmeyecek bir durumsa, biz de size katılıp geri dönebiliriz gibi…
Ama bu en son söylediğim şey olmasın mümkünse…
Ebru'cuğum, canım, güzelim, bir tanem…
Bu düğün stresinden seni kurtarmak istiyorum.
Bu sadece senin değil, benim de kafamda büyük bir meşguliyet.
Hem zaten bu dediğim 3 ay sonra pek çok şey yerine oturmaya başlayacak ve bizim tekrar farklı işlere başlıyor olmamızın arifesi olacak.
İsterdim ki hemen bir hafta sonra gidip bu işi yapalım fakat gördüğün ve duyduğun üzere ne biz hazırız ne dünyamız böyle bir şeye hazır ne de bu galaksiler henüz Birlik içerisinde olup bizim düğünümüze gelebilecek durumda değiller.
O nedenle bana lütfen kızma.
Aklıma bundan başka bir yol gelmiyor, ne gerekiyorsa elimizden geldiğince hızlı yapalım.
O gün geldiğinde de düğünümüzü yapıp, birkaç gün bir yerlere kaçtıktan sonra tekrar iş başı yapalım.
Ha diyorsan ki daha uzun bir tatil istiyorum…
Safinaz’dan rica ederiz, bizim için boyut değiştirerek zamanla oynar ve herkesin 2 saat zannettiği zaman dilimine
biz bir ay olarak seninle Gezer tozarız.”
Ebru'ya yeni nesil literatür jargonu ile konuşacak olursak resmen kal gelmişti.
Yüzünde tebessümle sırıtma arası bir ifade, gözler açılmış, sabit bir noktaya bakıyordu.
…
Safinaz'ın,
“Ecem iyi misiniz?” diye sorması ile kendisini toparladı.
Safinaz iyi ne demek çok iyiyim, hem de çok çok iyiyim.
Baksana belirsizlik ortadan kayboldu.
Mert sen 90 gün dedin ya istiyorsan ben sana 100 gün vereyim, 150 gün vereyim…
Yeter ki bu işin adı koyulsun, günü belli olsun, benim tek istediğim buydu.
Mert,
“Bir tanem hayır, bu işi öyle 150 gün 250 gün diye uzaklara atarsak, o uzaklarda ne olacağını kestiremiyorum.
Fakat şu önümüzdeki 90 gün içerisinde ne olacağını kestirebiliyorum.
O nedenle bu 90 günün sonunda öyle zannediyorum ki yaptığımız bu konuşmalar çerçevesinde, düşündüğümüz ve uygulamaya koymak üzere olduğumuz hedefler doğrultusunda her şey rayına oturacak.
Dediğim gibi her şey rayına oturmuşken biz bu işimizi bitirelim.
Sonrasında ne kadar oturmuş olsa da işlerin senkronize edilmesi yani bir ritim, bir ahenk içinde çalışmaya
başlaması için, bazı ufak dokunuşlar yapmamız gerekecek.
Onları da el ele tutuşarak birlikte yaparız.
Baksana elini bile tutamıyorum.
Zeynep abla oradan Kartal gibi bakıyor.
” dedi ve bir kahkaha attı.
Zeynep Hanım yanlarına geldi ve
“Bütün konuşmalarınızı duydum…
Kız hadi muradına eriyorsun.
Öyle böyle değil, tam muradına eriyorsun, sayılı gün çabuk geçer.
Bu hem seni memnun etmek için söylediğim bir sözdü, hem de kendimizi uyarmamız için söylediğim bir söz.
Önümüzde sayılı günler olduğuna göre bizim çok sıkı çalışmamız gerekiyor ki, senin düğünün olacağı vakitten önce
biz buradaki işlerimizi yoluna koyalım.
Daha biz seni hazırlayacağız, senin için söz verdiğimiz kır düğününü yapacağız.