MANA 3.Kitap 24.Kısım
MANA 3.Kitap 24.Kısım
Mert bu konuşmaları yaparken gözü önüne bakıyordu, hiç kimseye bakmadan iç dünyası ile senkronize bir vaziyette
konuşuyordu.
Bir ara başını kaldırdı ve gördüğü görüntü karşısında ister istemez bir kahkaha patlatıverdi.
Orada ne kadar kişi varsa, hepsi yaptığı işi bırakmış gelmiş ve Mert'in karşısında yarım ay misali dizilmiş, onun anlattıklarını dinliyorlardı.
Kadınlar da kaynatma faaliyetlerini bırakmış bir vaziyette gelmiş ve onlar da dinleyici olarak katılmışlardı.
Mert tebessüm etti ve Sacit abi sana şunu söyleyeyim ki senin bu galaksiler federasyonu için olgunlaştırman gereken ahlaki zemin ve temel anayasa konusu, şu an için çok çok çok çok acil.
Sen bu konuştuklarımızla falan ilgilenme, bütün dikkatini o konuya ver.
Gerekiyorsa milyonlarca katılımcı ile bu konferansları tamamla, bir noktaya gel.
Bizim müdahalelerimiz öncesinde ve bazıları için de sonrasında bunu acilen yapmamız gerekiyor bu bir.
Öte yandan Hayrettin ve Sarp anlattıklarımdan çıkarttığınız sonucu sormayacağım.
Aynı fikirde olduğumuz kanaatindeyim.
Acilen bu kolluk kuvvetlerinin oluşturulması gerekiyor. Çünkü çok ciddi mücadelelere girişeceğiz.
Siz deyin 3 gün, ben diyeyim 5 gün sonra ancak o kadar vaktiniz var.
Belki de yok...
Onun için hadi bakalım siz de bunlarla uğraşmadan yapmanız gerekenleri yapın.
Necmi abi senin bu racon merkezini aynı şekilde aciliyetle kurman gerekiyor.
79 galaksinin güngörmüş, racon kesebilecek insanları ile bir araya gelmen gerekiyor.
Siz bu yolda bismillah deyin, bir adım atın, belli bir noktaya gelin, ben her noktada, her konuda size destek
verecek ve yanınızda olacağım.
Bunu nasıl yaparız diye sakın ola ki hiç düşünmeyin.
Zeynep abla her ne kadar şöyle böyle desen de biraz önce Asım ile konuşmalarınızı gördüm ki kadınlar tarafında
oturamıyordun.
Senin de telaşın var.
Bu telaş gerçekten de ciddi bir telaş.
Yani şöyle söyleyeyim, Hayrettin ve Sarp’ın olaylarının öncesindeki temel taşısın sen.
Senin daha daha hızlı hareket etmen gerekiyor.
Bunları söylerken iki ayağınızı bir pabuca sokmak için söylemiyorum.
Gerekiyorsa bu 3 ay sonra olsun.
Yani elimizden geldiği kadar dayanırız...
10 binlerce yıldır bu işe dayanmışız madem, biraz daha dayanırız.
Ama biz kalktık buraya geldik...
Milletin canına okuya okuya geldik...
Şov yapa yapa indik buraya.
E artık bu rest çekmektir.
Birileri de elbette ki sizin bu resminizi görecekler.
O nedenle önümüzde fazla bir zaman dilimi mevcut değil.
Ebru olsun, sayın kraliçem pardon imparatoriçem Eli olsun, Safinaz ve temsil ettiği tüm periler olsun, bunlar zaten kendilerine görev düştüğünde hiç gocunmadan, ne gerekiyorsa yapacaklarından eminim ancak şu an onlara düşen herhangi bir görev sanırım yok.
Yani onlara düşen bir görev yok derken, zaten şu anda yaptıkları ve var olan şeylere ek olarak, şu anda yapacakları ekstra bir şey yok gibi ve onu demek istiyorum.
Elbette ki Safinaz’ın bize şu an verdiği desteği aynı şekilde vermesi, Ebru'nun Ece’lik görevini her zamanki gibi yapıyor olması, sayın kraliçemin bizim yanımızda olması, bunlar çok önemli.”
“Zeyda abla senin özel olarak ilgilendiğim bir uğraş var mı?” diye sordu Mert.
Zeyda Hanım yapısı gereği bu soruya cevap verse bile, herhalde 45 dakika sonra cevap verebilirdi ki bunun farkında
olan kızları Gubi söze girdi ve
“Annem kendisini galaksiler arası kabul ettirmiş büyük bir sanatçıdır Mert Bey” dedi.
“Her ne kadar ben sizden epeyce bir yıllar, yüzyıllar kadar yaş olarak, teknik yaş olarak büyük olsam da size abi
demek geliyor içimden...
Aynen Leyla'nın yaptığı gibi...
O nedenle böyle sesleneceğim.
İzniniz yoksa beni uyarın lütfen” dedi Gubi.
Mert,
“Öyle tatlı, öyle şirin bir kızsın ki... Leyla benim için neyse, sen de osun.
Ona nasıl Leyla’cım diyorsam, sana da aynı şekilde bundan sonra da Gubi’cim diyeceğim için, sen de bana elbette ki
Mert abi diyebilirsin…
Bunun literatür olarak ortaya koyulmasından ziyade, samimiyetimizin bir oluşumu olduğundan ne senin ne de benim ne
de bir başkasının bu şekil konuşmayı yadırgayacağını zannetmiyorum Gubi’cim.
Kaldı ki benimle birlikte, sizden belkide asırlarca büyük Cevahir abi var” dedi tebessüm ederek Mert.
“Peki Gubi senin maharetin nedir?” diye sordu Mert.
“Siz biraz önce konuşurken kulağıma değdiği için ben de buraya geldim Mert abi...
Benim naçizane yeteneğim de mimari üzerine.
Sen elbette ki bizi destekle yoksa biz bunu başaramayız fakat Leyla’yı yanıma alarak bu mimarlık konusunda
yapılacak olan mücadeleyi birlikte vermek istiyorum.
Benim adımı deftere böylece yazın Mert abi” dedi
Mert,
“Ooh mimarımız var, sanatçımız var, her şeyimiz var, bizim sırtımız yere gelmez Evelallah” dedi.
“Sayın kraliçem sizin hobisel olarak da olsa yaklaştığınız bir dal mevcut mu?” diye sordu imparatoriçe Eli’ye
Kraliçe Eli,
“Mert Bey benim birtakım yeteneklerim mevcut.
Detaya girerek buradakileri sıkmak istemiyorum fakat karanlık bölgeye girerken, ben de sizinle geleceğim dersem ne
demek istediğim hakkında sanırım bir fikriniz oluşacaktır.” dedi tebessüm ederek.
Ebru,
“Bak bak bak, içeride bizimle fındık kırıyordun fakat senin de ne kirli çıkı olduğunu böylece öğrenmiş olduk
Eli’cim” dedi.
Gözler bir anda Avira Hanım’a dönmüştü.
Avira Hanım bir anda utanma denilen bir duygu ile tanıştı ve yanakları sanki yakalanmış aşık gibi kırmızı kırmızı
oldu.
“Siz sormadan ben söyleyeyim, benim de üstleneceğim rol öyle zannediyorum ki yapay zekalar üzerinde olacak.
Çünkü nasıl anlatılır...
İşte ya benim alanımda o.
Biz Safinaz’la öyle zannediyorum ki bu konuda konuşacak ve bir şeyler yapacağız, yaparken daha iyi anlarsınız.”
dedi.
Olay sınıf yoklamasına dönmüştü.
Gözler imparator Zoran ve Orun Bey’e çevrildi.
Orun Bey de kendisine hiçbir soru sorulmasına fırsat vermeden,
“Ben ağayım...
Bütün masraflarınız bende.
Bunun dışında ticaret yaparım, başka da bir şeyden anlamam...
Ancak bu silah tüccarları ile olsun, madde bağımlıları ya da fuhuş yuvalarıyla olsun, girişeceğiniz mücadelede benden ve benim çevremden faydalanacağınız kanaatindeyim.” dedi.
İmparator Zoran,
“Ben iyi savaşırım.
Hani bu savaşıp boyun eğdirilecek bir galaksi var ya...
Hah işte orada Mert biz seninle beraber gider, çökeriz oraya.
Onun gerisi de bizi bağlamaz.” dedi ve tebessüm etmenin ötesinde hafif bir gülüş sesi çıkarttı.
Asaf Hoca yerinden doğrularak,
“Bu kadar yetenekli insanın içinde ben de size çay servisi yaparım o zaman...
Ne yapayım elimden başka bir şey gelmez” deyince…
Mert,
“Hocam öyle Kaçak güreşmek yok. Bakın herkes bir şeyin peşinden gidecek. Bu peşinden gitme olaylarına başlamadan
önce, biz bu galaksiler federasyonunu bir oluşturacağız.
Ondan sonra bu işlerin peşine düşeceğiz.
Yani bu oluşturacağımız galaksiler federasyonunun başında birinin durması gerekiyor.
Öyle zannediyorum ki buradaki hiç kimse o bahsi geçen yere çıkıp oturmaz.
Herkesin kendisine göre sorumlulukları ve bir yaşam gayesi mevcut.
Fakat size düşen dedi ve bir kahkaha atmaya başladı.
Kendisini durduramıyordu.
Sonradan biraz normalleşti ve Hocam şu ana kadar olan şeyleri siz senaryo gibi düşünebiliyor musunuz?
Nereden tuttuk, nereye geldik farkındasınız herhalde...
Allah'ın takdiri, kaderin cilveleriyle yaşayıp gidiyoruz.
Size de bu galaksiler federasyonunun başında durmak görevi düşüyor.
Elimizden de bir şey gelmez.
Biz Zoran abi ile gideceğiz, yağlı güreş tutacağız…
Orun Bey bu fuhuş çeteleriyle, kaçakçılarla, maddecilerle, silah kaçakçılarıyla mücadele için destek verecek ve zaman zaman da bizzat çarpışacak…
Sayın kraliçem Eli de Ebru'larla karanlık bölgelere gidecek…
Zeyda abla bile bütün mahcubiyetini bir kenara bıraktı ve sanatçı kimliğini hiç gizlemeden ortaya çıkarttırdı...
Gubi olsun, kızınız Leyla olsun, onların da farklı bir mücadeleleri var…
Avira abla, Safinaz ile birlikte yapay zekalarla mücadele edeceğini söyledi…
E şimdi bu insanlara diyebilir misin, sen onu yapma da gel şu galaksiler federasyonunun başında otur.
Hocam hiç kusura bakmayın size biçilmiş rolde maalesef bu” dedi ve insanlara dönerek.
“Sakın yanlış anlaşılmasın, ben bunu herhangi bir Emrivaki yapmak şeklinde ortaya koymuyorum.
İşin gereği, gidişatın doğası olarak böyle göründüğü için konuşuyorum…
…
Bunun aksine farklı bir düşüncede olan ya da içimizde o işi ben yapacağım diyen varsa...
Memnun olurum.” dedi ve sustu.
Bir süre kimse konuşmayınca imparator Zoran herkes adına konuşma gereği hissederek,
“Mert Emin ol biz zaman zaman Avira ile oturur konuşuruz.
Bütün mevkiimizi, makamımızı bir kenara bırakıp, bir kulübede birbirimizin gözlerinin içine bakarak yaşasak ne
kadar güzel olur diye hep bunu söyleriz.
Bizler öyle sizin yaşantınızdaki gibi 3-5 senelik, 10 senelik mecburiyetler içinde yoğrulmadık.
Binlerce senedir bu yükleri sırtımızda taşıyoruz ve bundan emin olun ki belli bir zamandan sonra hiç zevki
kalmıyor.
Ama mecbursun ne yapacaksın.
O nedenle Asaf Hoca gibi bir hoş insan bulmuşken, onu kusura bakma da siz istemezseniz bile biz kaçırmayız.
Aynen senin söylediğin gibi ona biçilen rol de bu elden bir şey gelmez.”
Asaf Hoca,
“Mert kumpas denilen şey bu olsa gerek, öyle bir kumpasın içine düştüm ki kurtulmam mümkün değil.
Söyleyeceğim her söz, bulanacağım her davranış aleyhime işleyecek, bunun farkındayım…
O nedenle hiçbir manevra yapmadan ben de baş üstüne diyor ve bana vereceğiniz görevi sizi utandırmadan yapmaya çalışacağım sözünü veriyorum.” dedi.
Fakat elbette ki buradaki bulunan insanlar her ne kadar Zirve insanlar olsa da...
Diğer galaksilerle bir araya geldiğimiz zaman o koltuk benim olmalı diyen insanlar ortaya çıkabilecektir.
Böyle bir durumla karşılaşırsak o zaman onu teraziye koyup tartacak olan elbette ki yine sizlersiniz.
Böyle bir noktada tercih yapmanız gerekirse şunu bilin ki beni tercih etmediğinizden dolayı hiçbir kırgınlığım olmaz, aksine memnuniyetle, istekli olan kişiye yerimi devrederim.” dedi.
Mert,
“Hoca Hoca, buradakiler de biliyor bir kere de ben söyleyeyim. O koltuğa bu salondakilerin dışında oturabilecek
kabiliyette hiç kimse mevcut değil.
O nedenle kusura bakma da hiç kıvırma, o koltuğa sen oturacaksın.
Herhalde bunu sana söyleyenin Mert olmadığının farkındasındır.” dedi.
Mert kusura bakmayın Hocam diyordu ki Asaf Hoca,
“Evladım artık herkes anladı, ben de anladım...
Konuşan canlı Cevahir...
Buradakiler de bunun farkında, ben de bunun farkındayım, özür dilemene hiç gerek yok.
Hatta kimsenin özür dilemesine gerek yok. Çünkü sayın Cevahir Bey'in söylediği gayet, nasıl söylenir gün görmüş insanların konuşmasıydı.
Yani 79 galaksiyi de bilip tanıyan birisinin konuşmasını dinledik ve o da bu görevin bize düştüğünü söylüyorsa...
Daha artık bu konuda hiç konuşacak bir şey yok.
Demek ki o koltuğa da başka hiç kimse oturamaz.
Öyleyse ya bismillah diyelim, ne yapacaksak bir yandan başlayalım.” dedi.