MANA 3.Kitap 21.Kısım
MANA 3.Kitap 21.Kısım
Ama size şunu söylemek zorundayım ki Safinaz’a şimdi desem ki bize şuraya dağ gibi mücevher yığ…
İşte kraliçe Eli’nin kullandığı paranın biriminden şöyle bir tepe oluştur…
Saniye sürmez bu dediğimi yapar ve bu oluşturulan mücevher olsun, para olsun, bilmem ne olursa olsun, bunlar
gerçek olur ve gerçeğinden ayırt etmenizin imkânı olmaz.
Gerçek olarak kabul etmek zorunda olduğunuz bir miktar olur.
O nedenle böyle katı ve kesin konuşmalardan kaçınalım.
Bunların da önüne geçecek önlemler alacağız…
Çünkü birtakım insanların emek sarf ederek, alın teri ile elde ettikleri kazançları, başka birilerinin böyle hokus
pokusla, çalarak, kalpazanlık yaparak, soyarak, çökerek, ne bileyim kötü yollarla elde etmesini hoş
karşılamıyoruz.
Zannedersem hiçbiriniz de hoş karşılamıyorsunuzdur.
Şimdi Orun Bey sizin zenginliğinizin 100 katı zenginliği şuraya koysam bozulursunuz herhalde.
Aynı şekilde alın teri ile ekmek parasını, bizim orada ekmek parası diyorlar, siz burada ne diyorsanız…
O alın teri ile elde ettiği kazancını sıfıra düşürecek bir maddi giriş olsa piyasaya, elbette ki o insanlarda mağdur olur ve istemezler, üzülürler.
O nedenle hiç kimsenin üzülmediği, hoş bir sistemi de getireceğiz sizinle…
Endişeniz olmasın ama işte bu diğer bahsettiğim olaylar var ya…
Bu diğer durumlar paranın pulun çok ötesinde…
Bunlar gerçekleşmeye başladığında ve bunları düzene koymaya başladığımızda ki daha neleri düzene koyacağız onu da
bilmiyorum.
79 galaksinin 79’u da böyle ahlâklıdır derseniz zaten buna inanmam.
Mutlaka ki birileriyle kavga edeceğiz.
Bu cadılar ile tekrar tekrar kavga edeceğiz.
Kim bilir neler var daha onlarla dövüşeceğiz.
Bir sürü racon kesilecek…
Yani demem o ki biz bunların hepsine zaten eyvallah dedik ve bunları bilerek göze alarak geldik.
Siz dostlarımızla birlikte bunları halledebileceğimizden de hiç endişemiz yok.
Özetle arkanızdan konuştuğumuz mevzular bundan ibaretti.
Ha diyeceksiniz ki hepsi bu mu?
Hepsi bu değil, keşke hepsi bu olsa…
Başka mevzular da var, başka meseleler de var ama yani şahsen ben acıktım.
Zoran abi biz şu tepeye çıkıp bir mangal yaksak mı?
Ama sayın kraliçeme ayıp olur, bir sürü hazırlık yaptı.
Onun yemeğini yiyelim ama şu tepeyi gözüme kestim, orada seninle bir mangal yakmamız lâzım.
Ebru,
“Ooh oh hadi bakalım herkesi kendine benzet…
Artık bütün evrende mangal partileri düzenlersin sen.
Zoran abi ne olur buna uymayın siz” dedi ve Zoran tamamen istem dışı bir kahkaha attı.
Bunun üzerine Avira Hanım,
“Ebru sen ne diyorsun…
Biz Zoran’ı kaybettik.
Kaç bin senelik kocam ve ben onun güldüğünü, kahkaha attığını ilk defa görüyorum” dedi ve o da bir kahkaha attı.
Ebru bunun üzerine,
“Oy oy oy oy yandık desenize, neyse yanmak buysa ben bu yanmaya varım canım ablam benim” dedi ve Avira Hanım a
sarıldı.
Avira Hanım’a sarıldı ama ikisinin gözü de o an kraliçe Eli’yi gördü ve gel kız buraya diyerek onu da yanlarına çekip ona da sarıldılar.
O da sanki böyle bir kedinin mutluluğu gibi mırıldana mırıldana onlara sarıldı.
Kaç bin yıldır o sevgiyi, o kucaklaşmayı sanki arıyormuşçasına mırıl mırıl onlara sarıldı.
Ebru,
“Zeyda abla sen kendini ağırdan satıyorsun ama seni de bozarız, hiç unutma bu lafımı, hiç boşuna çabalama, bir
olur, iki olur, üç olur ama 4.gün sen de burada bizim aramızda sarılıp, ağlayan, kahkaha atan kadın olacaksın.
Bunu da unutma yaz bir kenara” dedi
Zeyda Hanım ne diyeceğini şaşırmış bir vaziyette, gözü bir o tarafa bakıyordu, bir bu tarafa bakıyordu, konuşamıyordu.
Bunun üzerine kızlar Gubi,
“Anneme fazla yüklenmeyin onun yapısı buna ters, yavaş yavaş alışması lâzım” diyerek annesini kurtardı.
Tüm bu samimi ortam içinde Kâhya Xisia,
“Efendim yemek hazır” dedi ve herkes yemek salonuna doğru geçti
Yemek salonu artık İngiltere Kraliyet sarayı olmaktan çıkmıştı.
Hiçbir uzay filminde dahi görülmemiş bir teknolojiye sahip, muhteşem bir ortam mevcuttu ve özellikle bu ortamı
vurgulamak adına renklendirmişlerdi.
Yemekler, yemek kapları, içecekler, içecek kapları, bardaklar, çatallar, her ne varsa muhteşem teknoloji ürünleri olarak masada yer alıyordu.
Bir müzik vardı ama nasıl bir müzik, bunu anlatabilmek için tasvir etmek lâzım…
Hani Mevlâna Celaleddin-i Rumi hazretleri çarşıda dolaşırken o çekiç seslerini duyup da dönmeye başlıyor ya…
Aynen o tarz birtakım tınılamalarla oluşturulmuş, fakat anlatılması imkânsız muhteşemlikte bir ses armonisi yemek
müziği olarak sunulmuştu.
Hani insan âşık olunca, hormon bombardımanına tutulur ve karnında kelebekler uçuşur ya, bu müzik de birtakım
hormonları zıplatıyor olsa gerek ki insanın iştahı açılıyordu.
Hiç anlam veremeyecekleri fakat görüntüsünden muhteşem olduğu anlaşılan yemekler mevcuttu.
Mert Safinaz’a,
“Bize uyanları tespit et Safinaz ve onlardan gelsin bize, ayar çek” dedi
Herkesin kendisine göre bir ağız tadı, damak zevki ve kültürü vardı.
Masada hepsine hitap eden yiyecekler mevcuttu.
Osmanlı tasviri geçtiği için Osmanlı mutfağından masada karnıyarık bile olduğunu görünce mert tebessüm etti.
Herkes büyük bir samimiyet içerisinde yemek yerken, Asım böyle yokluktan varlığa doğru vücudunun yarısını Mert Bey’e göstererek, baş parmağını yukarıya kaldırarak her şey yolunda Efendim işareti yaptı.
Mert de Elini hafifçe kendisine doğru böyle 10 santim kadar çekerek devam et anlamında bir işaret salladı Asıma.
Yani Asım bütün bu olanı biteni, konuşmalarından tutunda, yemek müziğin muhteşemliğini dünyaya ve diğer galaksilere yayın yapıyordu.
Yemek çok dostça ve hoş söylemlerle bezenmiş bir vaziyette yenildi, içecekler içildi.
Daha sonrasında yine anlatılması imkânsız, muhteşem bir rahatlığa sahip teknolojik bir salona geçtiler.
Anlatılması zor ama rahat bir teknolojik salon kelimesini anlaşılabilmesi için şöyle özetlemek lâzım.
Mesela oturdukları koltuklar onların yorgun düşmüş kaslarına masaj yapıyor ve onları rahatlatıyordu.
Fakat bu rahatlatma onları gevşeterek huzurlarını bozup uykuya yönelmeyi önleyecek tarzdan çok farklı bir masajdı.
Dolayısıyla masaj yapılan kişi hem rahatsız olmuyor hem rahatlıyor hem de o rahatlık içerisinde daha rahat
konuşuyordu.
Yine böyle küçük küçük gruplar halinde gruplanmış vaziyette konuşmalar devam ediyordu.
Kraliçe Eli kraliçeliği falan bırakmış, üstünü de değiştirmiş, onlara benzer kıyafetler giymiş bir vaziyette,
sanki böyle kızların pijama partisini andıran bir rahatlıkta onlarla kaynaşmış vaziyetteydi.
Kraliçeliği falan bırakmıştı, konularla da ilgilenmiyordu.
Mert ortamın konseptinin bozulduğunu ve fazla gevşediğini fark ederek, biraz yüksek sesle
“Özür dilerim” dedi.
Şunun için özür diledim, çok farklı konsept dışı samimi bir ortama doğru gittik.
Bundan rahatsız değilim, çok hoşuma gidiyor.
Ancak bu gecenin konuşmasını bağlamak adına bir cümle sarf edeceğim.
Fakat çok kısa olacak, ondan sonra zaten konsept bozulacak ve herkes rahatlayacak.
Söylemek istediğim şu ki konuşulacakların hepsini konuştuk, anlatılacakların hepsini özetledik.
Şimdi sizlerden rica ediyoruz.
Bir takım teknik insanlarınızı bizim Sacit abinin yöneteceği ekibe yönlendirmeniz olacaktır ki bu evreni ve 79 galaksiyi tanımaya başlayabilelim.
O nedenle rica ediyorum, Sacit abinin istekleri doğrultusunda ona cevap verebilecek ve yardım edebilecekleri
sizler de tespit edip tanıştırırsanız…
Ona gönderirseniz.
Bunu şimdilik buradaki gruptan istiyorum fakat bütün 79 galaksiden de bunu onlar istesinler.
İsterlerken de kimleri nasıl isteyeceklerini, sizler Sacit abiye yardımcı olacak kişileri atayın.
Atayın derken bunu organize edecek görevliniz kim ise ona emir verin.
Aynı şekilde Bizim Sarp ve Hayrettin…
Bakın bunu size bahsetmedim.
Bizim Sarp peri ve Hayrettin kardeşimiz burada bu nasıl anlatılır, hani böyle baş kaldıranlar var olacaktır, yani
başkaldıracaklar vardır mutlaka…
İşte bunların baş kaldırmalarının karşısında duracak bir oluşum, nasıl söylerler bizim orada kolluk kuvvetleri
diyoruz buna.
Hani olaylara anında müdahale edip onları kanun önüne, yasalar çerçevesinde yargılanmak üzere çıkaracak ya da hiç
yargıya gerek kalmadan olayları yatıştırabilecek birlikler oluşturuyorlar.
Yani bu birliğin gerçekten çok büyük bir savaş gücü var.
Trilyonlarca Savaş gemisinden oluşan bir birlikten bahsediyoruz ve elbette ki bu birlik hepimizin Birliği olarak
faaliyet gösterecek.
Tamamen perilerden oluşan ki periler derken, sadece dünya perileri değil, bütün Evren perilerinin ortak katılımıyla oluşacak…
Ebru sadece dünyanın değil, Cevahir abi sebebiyle tüm evrenin perilerinin Büyük Ecesidir.
İşte Sarp’ın yönetiminde, Hayrettin’in denetiminde, böyle bir yapılanmaya gidiyorlar.
Bu konuda da gereken desteği, evreni ve sizleri tanımak adına soracakları sorulara muhatap olacak kişileri de onlarla tanıştırırsanız…
79 galaksinin Ateş gücüyle tanışmaları gerekiyor.
Ayrıca Necmi abinin kuracağı bir racon merkezi olacağını ve bütün galaksilerin yasalarının üstünde bir racon kesen merkez olacağını ifade etmiştik
İşte bunun için de siz de böyle racon kesen insanlar mutlaka vardır.
Zoran abi sizin orada sözü dinlenen, yani racon dediğimiz şey bu zaten.
Doğru konuşan, herkesin emin ve doğru olarak bildiği, söylediği sözün arkasında duran, herkesin güvendiği insandan
bahsediyorum.
Racon kesmek bundan ibaret.
O derse ki sen şu noktada haklısın, sen şu noktada haksızsın hatalısın…
Bunu diyebilecek kimleriniz varsa, her galaksiden, 79 galaksiden, belki de onların alt galaksilerinden, işte
nereden olacağını ben bilemem ama Necmi abinin önderliğinde böyle bir grup oluşmasını da istiyoruz.
Bir racon meclisi oluşsun.
Necmi abinin yönetiminde bu racon merkezi de onun yönlendirmesiyle işte, kendi galaksilerinde, gerekiyorsa racon
kesecek merkezleri oluşturacak anlatabiliyorum sanırım.
Yani burası, o racon merkezi ve işte kolluk kuvvetleri dışında, Sacit abinin bu ahlaki yasalar oluşturulması ve bir takım Tiran dediğimiz kötü hükümdarları dize getirecek merkezleri oluşturmak için…
Of yoruldum ya…
Ben daha fazla anlatmak istemiyorum.
İşte bunlar için kim kimden ne istiyorsa lütfen yardımcı olsun, yönlendirsin…
Bunu bir şekilde başlatalım ve çok da uzatmayalım ki daha sizlere davetiye dağıtacağız.
Biz dünyaya dönüp sizleri de misafir etmek istiyoruz ve artık şu kızla evlenmek istiyorum” diyerek parmağıyla
Ebru’yu işaret etti
Avira Hanım,
“Siz daha evlenmediniz mi” deyiverdi.
Ebru tam konuşmaya başlayacaktı ki Mert,
“Ebru’cum, canım, güzelim, bir tanem şimdi bak ben konuşmamı bitirdim.
Siz bayanları nereye istiyorsanız oraya alacağım.
Sayın kraliçem, sayın Avira abla, sayın Zeyda Hanım, Ayfer abla, kızlar, Leyla’cım, Gubi’cim sizler daha böyle
kadın kadına iki lafın belini kıracağınız bir ortama geçin lütfen…