MANA 3.Kitap 16.Kısım
MANA 3.Kitap 16.Kısım
Biz bu işin mahkemesini kurmayacağız.
Xisia Bey lütfen bu taslak konuşmalarla ilgili yemek öncesi Kraliçenizi bilgilendirin.
Hani teknolojik hızlandırma ile video izlemişsiniz ya aynen öyle.
Belge, video ne gerekiyorsa Asım size yardımcı olacaktır.
Asım bu belgeleri aynen Asaf Hocamla da anlık paylaş.
Burada ne yapıyor ediyorsak ki nezaketen neyi yollamaman gerektiğini biliyorsun, onlar dışında tam bir şeffaflıkla
anlık bilgi olarak yolla.
Aynı şekilde biraz sonraki yemek sırasında ve sonraki konuşmalarda da çok vaktini almamak adına, biraz kısaltarak
önemli noktaları yolla.
Devam edersek nasıl söyleyeyim hani bu yerel dünyalar, yerel imparatorluklar, yerel galaksiler, galaksiler arası
münasebetler, bunların hiçbirisine biz karışmayacağız.
Elbette ki farklı bir şekilde karışacağımız durumlar olabilir fakat sizin bu racon merkezleriniz bu çerçevede
görev yapmayacak.
Nasıl anlatayım...
Yani kendi mahkemelerini kendileri yürütmeye devam edecekler.
Kendi cezalarını kendileri verecek...
Ha bakın şimdi orada bir duralım.
Eğer bu cezalarda da bir adaletsizlik varsa ve racon kesilmesi gerekiyorsa...
O konuda da müdahale edecek ve o kanunun, o yanlış anlaşılmaya sebep olabilecek yasaların da elbette ki raconunu
keseceksiniz.
Buraya çiçek ve gülücük dağıtmaya gelmedik.
Bize yollanan bilmem kaç milyon, milyar savaş gemisini tepeledikten sonra geldik.
Bunun raconunu bizde keseceğiz, siz de keseceksiniz ama benim söylemek istediğim...
Buradaki kurulu düzene kısmi düzeltmeler ve müdahaleler dışında bir şey yapmamız doğru değil.
O nedenle biz bunun mahkemesini kurup cezasını vermek için bu racon merkezlerini kurmuyoruz.
Tekrar ediyorum kılıcınızın kını olmayacak.
Elbette ki ceza vermeniz gerekiyorsa bütün kanunları bir kenara bırakıp gereken cezayı verebilirsiniz ki öyle
olması gerekiyor.
Öyle olacak ama bu dediğimiz çok nadir durumlarda gerçekleşebilecek bir şey.
Yani tutup da milyonlarca hayat söz konusuyken bunu mahkemeye taşımak değil o tehdidi ortadan kaldırmak şeklinde
çözmeniz gerekecek.
Karşımızdaki Kral da olsa, İmparator da olsa ezip geçeceğiz.
Yani müdahale etmek derken bundan bahsediyorum, anlatabiliyor muyum?
Zannedersem anlatabiliyorum.
Yani kaba da olsa ne demek istediğimi ifade ettim.
Şimdi yemekte de konuşulacak konular var elbette...
Daha sonrasında buradaki olan herkese, Sacit abi sana, Zeynep abla sana, Ebru'cuğum, canım Ebru'cuğum, güzel Ebru'cuğum sana, ne bileyim işte bir aynı zamanda kendime şunu söylüyorum...
Bu 79 galaksinin en tepelerinde bulunan Artık imparator mu, İmparatoriçe mi, Reis mi, Kaptan mı neyse bunları bir araya getirip bu konuları konuşacağız.
79 galaksinin güncellemelerini yapacağız.
Gerekiyorsa, buraya destek istedikleri noktada, kendileri yapamıyorlarsa birtakım üstler kuracağız.
Gerekiyorsa milyonlarca, milyarlarca Savaş gemisini, trilyonlarca periyi bu işe sevk edeceğiz.
Yani özetle biz buraya çözmek için geldik.
Bu galaksilerin bir daha dünyaya 340 milyon tane, bilmem kaç milyar tane geminin savaşmak için geldiğini görmek
istemiyoruz.
Artık bu savaş olacaksa bile nezaket içerisinde yapmaları gerektiğini anlatacağız ve kesinlikle tiranlık ve
zalimliğin önüne geçilecek.
Elbette ki bir kültür var, hani bizde var ya, yeniçerilerin hoşafın yağ kesildi diye isyan etmeleri...
Onun gibi burada bizim yapacağımız birtakım müdahalelere halk bile ne yapıyorsunuz diyebilir.
Bu nedenle bu hassasiyetleri göz önüne alarak, böyle nezaketli bir yaklaşımla burada bazı şeyleri düzeltmemiz
gerekiyor ki bizim işimiz burada değil...
Bu galaksileri düzeltip, galaksiler üstü bir galaksiler federasyonu kurup, 79 galaksiyi buraya bağlayıp, bir takım temel nezaket ve ahlak kurallarını anayasa gibi sunduktan sonra, kendi iç işlerine karışmadan, sadece bu zalimliklere müdahale ederek, bu çerçevede bir yapı oluşturup sonra dünyamıza dönüp düğünümüzü yapacağız.
Zeynep Hanım,
“Kim tutar senin be koçum yürü” dedi.
Sacit Bey,
“Bu konu çok ciddi bir planlama gerektiriyor Mert Bey...
Belki de binlerce, on binlerce, belki kaç milyonlarca insanın oturup bunu konuşması ve bu konuda birtakım düzenlemeler yapması gerekiyor” dedi.
Mert bunun üzerine,
“Sacit abi biz de seni bunun için getirdik.
Bu işleri koordine edecek, bu işlerin tepesinde duracak birisi lazım.
Artık Zeynep abla sizinle birlikte mi olur yoksa size bir geçici ayrılık yaşatıp onu başka yere mi göndeririz...
Bunları konuşmak istemiyorum halledilir bu konular.
Herkes görevini yapar.
Perilerin ışınlama sistemleri mevcut, mesai saati bittiğinde ya da işleri bittiğinde, herkes evine eşinin
kocasının karısının yanına geçebilir.
Yani Sacit abi senin bu tür bir federasyonlar üstü bir anayasanın oluşturulmasında koordinatörlük şefi görevi
yapman gerekiyor.
Necmi abi senin Racon merkezini kurman gerekiyor.
Hayrettin’cim senin de Sarp ile birlikte gerekli müdahaleleri yapmak üzere, kolluk kuvvetlerini oluşturmanız gerekiyor.
İşte ne bileyim Zeynep abla senin de bu galaksiler arası bir istihbarat merkezi gibi bir yapılanmaya geçmen gerekiyor ki bu olayları olup bittikten sonra raconunu kesmek değil, bu olaylar olmadan önce istihbarat alınarak, bazı kötü durumların önlenmesi...
Necmi abiyle, Sacit abi ile, Asaf Hocamla, bizlerle istişareler yaparak, yani bütün destekleri herkes size verir...
Ne gerekiyorsa bunları yaparak, burayı ciddi bir şekilde, şu uzay dediğimiz şeyi bir çözelim bitirelim bu işi ve öyle zannediyorum ki bu iş bu uzayla bitmeyecek...
Biz yakın zamanda yol üstünde hatırlarsanız bir anahtar aldık değil mi?
Bu anahtar neyin anahtarıydı?
Birinci kat semaya çıkma anahtarı idi...
Şimdi iş burada bitmeyecek.
Ebru panik yapma diyor ve Cevahir abinin desteği ile konuşmama devam ediyorum...
Biz evden bir çıktık...
Dünyadan yok uzaymış, yok Quilla galaksisiymiş, yok 79 galaksiymiş falan filan derken, evi barkı unuttuk.
Nerelere geldik ama nerelere geldik...
O anahtar bizi daha birinci kat semalara mı götürecek, birinci kat semada ne var hiçbir şey bilmiyoruz.
Bak Zeynep abla, Sacit abi sizin bilmediğiniz bir şey var.
Necmi abi sen yabancı değilsin, Hayrettin ve hatta Xisia Bey sen de bizimle çay içerek bizden oldun artık ve sen de yabancı değilsin...
Bakın sizin yanınıza bir şey saklamıyorum gayet şeffafım...
Sadece herkese taşıyabileceği yükü yükleyebilmek adına bazı şeyleri zamanı gelince söylüyorum.
Yoksa sakladığımızdan değil.
Mesela geçmiş zamanda Âdem Aleyhisselam'dan önce yani 20.000 sene 30 bin sene önce neyse işte yaşamış olan bu bir
takım tarih kitaplarından bildiğimiz Tanrılar var.
Bu tanrılardan 3 tanesi Safinazların köyünde misafir.
Enerji boyutunda ve zararsız haldeler.
Bunlardan bir tanesi Savaş Tanrısı Ares.
Her neyse daha vakit bulup onlarla tanışamadık.
Onların yaptıkları, yapmadıkları veya bundan sonra yapacakları doğrular, yanlışlar, tehlikeler...
Bu konulara hiç daha bulaşmadık bile ama eminim ki böyle bir şeylerle de yüz yüze geleceğiz ve bunları da çözmemiz gerekecek.
Sayın Kâhya Xisia abi bakın sizin yanınızda konuşuyorum, sizden de bir şey saklamıyorum.
Biz gerçekten şeffafız.
Yeri geldiğinde herkese her şeyi anlatan insanlarız.
İnsanlarız derken yani siz başka bir varlıksınız biz başka bir varlığız demiyoruz.
Bizde insan diye herkese denilir.
Yani siz de bizim için insansınız.
Sonuçta sizin de duymanızda bir sakınca yok.
Duyun bunları ve sorarlarsa da ne konuştular diye, anlatın.
Yani burada yaşadığımız her şeyi anlatabilirsiniz ki sizi buraya bunun için göndermişlerdir.
Bakın yanlış anlamayın yani.
Sizin hayal dahi edemeyeceğiniz şeyleri yapan peri dostlarımız varken sizin yardımınız da gerekmiyordu.
Ben bu konuda size kızgın veya kırgın değilim.
Görevinizi yapın ve bizim şeffaflığımızı görün ve iletin.
Neyse işte dediğim gibi bu Tanrılar var.
İşte biliyorsunuz cadılar dünyaya saldırdı.
Niçin saldırdı?
Bu Çin'in Jinsan bölgesindeki Âdem Aleyhisselam'dan önce yaşamış, bu sizin şeytan-ı lain diye bildiğiniz Azazil’in
üvey babası, iblis diye bilinen varlığın kabilesi ki bunlara da yecüc mecüc deniyor.
İşte bunlar da yok olmamış, aynı şekilde başka bir boyuta hapsedilmiş.
Bunların kapısını kırmaya geldiler.
Yarın ne olacağını bilmiyoruz.
Bunlarla da görüşmedik, tanışmadık, bunlara karşı da bir planımız, hareket planımız yok.
Aybar dedemiz var o başka bir alem...
Sadık Efe geldi, Safinazlara cadılarla nasıl savaşılacağını öğretmek için birinci kat semadan geldi.
Bunun adını duydukları zaman tırım tırım tırsarak kaçtılar.
Yani Sadık Efe ile ilgili de daha bir detaylı bilgimiz yok ama tekrar görüşeceğiz deyip gitti.
Bunları da bir kenara bıraktık, o kadar çok olay var ki.
Yarın birisi derse ki cennetin yeri şurada, cehennemin yeri şurada ona dahi şaşırmam yani.
Tüm bunları bir kenara bırakalım asıl mevzu var ki daha bununla ilgili sadece Aaa seslerinden başka hiçbir şey
duymadığımız bir mübarek var...
Kim diyeceksiniz...
E kim olacak işte canlı Cevahir abi.
Arkandan konuşmuyorum duyuyorsun ne dediğimi...
Sen de tam bir muammasın ve öyle zannediyorum ki seninle ilgili de epey bir maceramız olacak.
Yani size nasıl söyleyeyim, dostlarım, Romalılar yani böyle bir giriş yapmak istemiyorum.
Hepiniz benim saygı duyduğum büyüğümsünüz.
Sayın büyüklerim, sevgili dostlarım çok işimiz var, çok çok işimiz var.
Bakın Ebru gene başının önüne eğdi.
Bizim düğün diyecek Ebru'cuğum.
Bütün işlerden önce, hatta sana şunu söylüyorum buradan dönüşümüz çok uzun sürmeyecek tabii ki birtakım şeyler
yaşayacağız sonrasına söz veriyorum sana düğün için.
Ebru bir anda başını yerden kaldırdı ve yüz ifadesi anlatılamayacak bir şekilde başka bir şekle transfer oldu, bir
anda mutlu oldu, bir anda böyle boyu uzadı.
Sadece,
“Mert sana güveniyorum aşkım” dedi ama bu son söylediği kelimeden dolayı da bir anda yanakları kıpkırmızı olarak
odanın öbür tarafındaki pencerenin önüne koştu ve dışarıya bakmaya başladı.
Mert,
Evet olayları sadece o an yaşayalım lütfen uzatmayalım.
Şimdi Ebru oraya kaçtı ne oldu ne bitti bunlar hep bizi yoracak şeyler.
Sakin olalım.
Duş almak isteyen varsa alsın.
Üstünü başını değiştirmek isteyen varsa sentezleyicilere buyursun.