MANA 3.Kitap 11.Kısım

...

MANA 3.Kitap 11.Kısım

Sabah olduğunda hem periler de hem de insanlarda müthiş bir heyecan vardı.

Oluşan heyecanının farkına varan Safinaz Yıldız üstlerinde sakinleştirici müzikler çalıyor ve durumu epeyce travmatik olanları doktor ve psikologlar eşliğinde sakinleştiriyordu.

Bark imparatorluk gemisi harekete hazırdı ve onu önünde 5 arkasında 3 tane olmak üzere 8 büyük Muhrip gemisi eşlik ediyordu.

Her gemide 1200 insan ve 1200 peri olmak üzere 2400 personel mevcuttu.

Bunun dışında bir de hastaneye gemisi vardı fakat bu diğer gemilerde çok çok daha büyük ve içerisinde 4000 insan ile 12.000 peri bulunduran devasa bir gemi idi.

Her ne kadar bark gemisi içerisinde mevcut olarak bulunsa da bilim gemisi olarak ayrıca bir gemi seyahate eklenmiş ve bu geminin içerisinde de çeşitli laboratuvarlar ve araştırma enstitüleri olmak üzere insanlardan ve perilerden oluşan 9000 kişilik bir personel mevcuttu.

Her türlü gereklilik için önceden düşünülmüş ve uygun düzenekler çerçevesinde oluşturulmuş gerekli tüm hazırlıklar mevcut idi.

Ayrıca içinde yine 4000 personelin bulunduğu ve bu personelin sanatkârlar ve zanaatkarlar tarafından oluştuğu ilginç bir sosyokültürel eğlence ve araştırma gemisi de seyahate katılmıştı.

Bu noktadan sonra gezilecek tüm gezegenler gerçektir.
Herhangi bir ekleme ya da yorum yapılmadan gerçekten var olan gezegenler tüm gerçeklikleri ile anlatılmaya çalışılmıştır.
Elbette ki anlatılanlardan çok anlatılamayanlar mevcuttur ve siz merak ettiklerinizi farklı kaynaklardan bulup öğrenebilirsiniz.

Yola çıkıldıktan sonra ilk durak olarak süper Satürn adı ile bilinen, Satürn’den 640 kat daha büyük bir gezegene doğru hareket edildi.

Bu gezegen Centaurus takımyıldızı içerisindeydi.

Bilim adamları ilk defa ulaştıkları bu gezegen ve çevresindeki halkalarda hararetli bir araştırma içerisine girdiler ve değişik fizik deneyleri yaparak numuneler topladılar.

Oradan libra takımyıldızı üzerinde yer alan bir gezegene sıçrandı.

Bu gezegen dünyadan 20 ışık yılı uzaklıkta yani yaklaşık 192 trilyon kilometre uzaklıkta bundan bir gezegendi.

Gezegen özellik olarak dünyaya neredeyse birebir benziyor fakat kendi ekseni etrafında dönmüyordu.
Yani bir taraf yüzü sürekli yıldızına bakıyordu.
Bu nedenle yıldızına bakan taraf korkunç bir sıcaklıkta ancak bunun aksine yıldızı görmeyen taraf ise korkunç bir soğukluktaydı.

Arada bizim dünyamızdakine benzer Ekvator gibi bir bölge vardı.
Burada sıcaklık dengesi mevcuttu ve yaşamaya hemen hemen uygun bir sıcaklık diliminde bulunuyordu.

Bilim adamları yine burada değişik deneyler yaparak ve numuneler toplayarak meraklarını giderdiler.

Sonrasında Okyanus gezegeni adı verilen bir gezegene sıçrandı.
Bu gezegende hiçbir kara parçası yok tamamı okyanustan oluşuyordu.

Yine burada da ilginç deneyler yapıp numuneler toplandı ve yola devam edildi.

Oradan dünyadan 30 ışık yılı uzaklıkta leo takımyıldızı üzerinde bulunan ve toprak rengi koyu kızıl renkte olan ilginç bir gezegene sıçrandı.

Bu gezegende yüzey sıcaklığı 439 dereceydi.
İlginç olan bir nokta bu sıcaklığa göre sıvı halde bulunması gereken bir gezegen, ilginç bir şekilde katı haldeydi.

Bu noktada incelemelerini yapan bilim adamları gezegen üzerindeki sıvı ya da gaz olarak bulunması gereken element ve bileşiklerin katı halde bulunmasının sebebinin, gezegenin inanılmaz çekim gücü, yerçekimi gücü olduğunu gördüler.

Oradaki çalışmaları tamamladıktan sonra kanser takımyıldızı ismi verilen bir yıldız kümesinin içerisinde bulunan, dünyaya 40 ışık yılı uzaklıkta bulunan bir gezegene sıçrandı.
Bu gezegen dünyadan 2 kat daha büyük ancak aynı zamanda dünyadan 2 kat daha yoğun bir gezegendi.

Bizim güneşimiz gibi görev gören bu gezegenin yıldızı, bizim güneşimizden çok çok daha fazla karbon içeriyor ve gezegenin kütlesi büyük oranda karbondan ibaretti.

Gezegenlerin yüzey sıcaklığı 2400 derece ve aşırı yüksek bir basınç altındaydı.

Gezegene yaklaşıldığında herkes hayretler içerisindeydi.

Bu kadar yüksek sıcaklık ve o kadar yüksek basınç sebebiyle gezegenin yüzeyi tamamen elmasla kaplıydı.

Bu ilginç gezegende yine değişik deneyler yapıldı.
Işık tayfları ve spektrum analizleri üzerinde bilim adamları bir süre çalıştılar ve sonrasında elbette ki gezegenin yüzeyindeki değişik Elmas bölgelerinden oldukça fazla numuneler alarak araştırmayı tamamladılar.

Mert de Safinaz'dan evlilik yüzüğü için özel bir elmas bulup getirmesini istemişti.

Safinaz,
“Muhteşem seçenekler topladım, daha sonra bakalım çaktırmayalım Mert Bey” dedi.

Sonrasında sıçranan gezegen, Dünya’ya 1000 ışık yılı uzaklıkta bulunan Cygnus takımyıldızında yer alıyordu.

Gezegenin gece tarafında, atmosferde yüksek oranda alüminyum oksit mevcuttu.
Bu hipotetik hava sebebiyle muhteşem şiddetli fırtınalar mevcuttu ve gezegenin yüzeyi Yakut ve safir yağı ile kaplıydı.

Ve tabii ki bu gezegende bilim adamları tarafından hayretler içerisinde incelendi ve bu inceleme sonucu aldıkları numuneler ve neşelerine bakılırsa, kafalarındaki pek çok soruya işaret buldukları belliydi.

Oradan dünyaya 62 ışık yılı uzaklıkta Jüpiter’den biraz daha büyük bir gezegene sıçradılar.

Çoğunlukla silikat atomları ve parçacıklarından oluşan derin güzel masmavi bir atmosferi olan bir gezegendi bu.

Gezegende dehşet hızlı rüzgarlar, fırtınalar esiyordu. Rüzgarların hızları saatte 5400 Mile ulaşıyor, yani saniyede 2 kilometre süratle Esen rüzgarlardan bahsediliyordu.
Anlaşılabilmesi için bu süratin ses hızından 7 kat daha hızlı olduğunu ifade etmemiz uygundur. Gezegenin yüzey sıcaklığı 900 derece santigrat ve sürekli yağmur altında idi.

Burada da ilginç deneyler ve farklı numuneler elde ederek memnuniyet içerisinde geri döndü bilim adamları.

Sıradaki sıçranan gezegen, İstanbul büyüklüğünde bir pulsar'ın etrafında dönüyordu.
Bu Pulsar’dan kasıt şu; sadece 19 kilometrelik bir çapı olmasına karşılık kütlesi Güneş’in 1,4 katı ve çok hızlı hareket eden bir yörünge periyodu mevcuttu.

Pulsarlar çok hızlı hareket ettikleri için etrafındaki gezegenlerin yörünge dönüş süreleri çok hızlı ve kısa idi.
Mesela bizim dünyamız Güneş etrafındaki bir turunu 365 günde tamamlarken bu gezegen pulsar'ın etrafındaki yörünge tamamlama süresi sadece ve sadece 2 saatti.

Yani bizim bir yılımız orada iki saate eşitti.

Yine ilginç fizik deneyleri ve tartışmalar eşliğinde bu gezegendeki incelemelerde tamamlandı ve buradan diğer bir gezegene sıçrandı.

Bu yeni gezegen Jüpiter'in 2 katı büyüklüğünde ve karanlık gezegen diye bilinen gezegenlerden bir tanesiydi.
Işığı yiyip bitiren bir gezegen olarak adlandırılıyordu.

Gezegen yıldızından aldığı ışığın yüzde 94'ünü atmosferinde hapsediyor ve yüzeyi 8312 dereceye ulaşıyordu.
Yıldızına o kadar yakındı ki yörüngesini bir günde tamamlayabiliyor ve bu nedenle gece ve gündüzler sabitti.

Ve sıradaki gezegen pembe gezegendi.
Gezegenin yıldızı Başak takım yıldızının bir üyesiydi ve gezegenin Güneşine uzaklığı Jüpiter'in güneşe uzaklığının 9 katıydı.
Pembe olmasının sebebi yeni oluşmuş bir gezegen olmasından kaynaklanıyordu.
Halen ısıyla parladığı için pembe mor renklerde görünen bir gezegendi

Bu ilginç gezegende epeyce eğlendikten sonra 560 ışık yılı uzaklıktaki Kepler gezegeni ne sıçradılar.
Draco takımyıldızında bundan bu gezegen dünyanın iki katı büyüklüğünde olmasına karşılık dünyadan 17 kat daha ağır bir gezegendi.
Bu büyüklükteki Bir gezegenin dünyanın 17 katı ağırlığa sahip olması, fizik kurallarına uymuyordu.

Bilim adamları yine epeyce incelemelerde bulundular ve uzun tartışmaların sonucunda donmuş bir çöplük görünümünde başka bir gezegene sıçrandı.

Bu gezegen dünyadan 20.000 ışık yılı ötede, yay burcunun takımyıldızında, bir kırmızı cüce Yıldız çevresinde bulunuyordu.

Cüce yıldızlar evrendeki en küçük yıldızlar olmalarına rağmen -220 derece gibi bir soğukluğa sahiptiler.
Yüzeyleri buzullarla kaplı, dev buz kanyonları ve buz dağları mevcuttu.

Kırmızı cüceler evrendeki en küçük ve en havalı yıldızlardı.

Gezegenin merkezinde sıcak bir magma tabakası mevcut olması sebebiyle bazı farklı canlı türlerinin olma ihtimalini barındırıyordu.
Elbette bu bölgede de yine bilim adamları hayretler içerisinde çalışmalar yaparak pek çok soruya cevap buldular.

Buradan Herkül takımyıldızında dünyaya 1.400 ışık yılı uzaklıkta bulunan pofuduk bir gezegene sıçradılar.
Jüpiter'in bir buçuk iki katı büyüklüğünde olmasına rağmen, çok düşük bir yoğunluğa sahip olduğundan pofuduk bir gezegen olarak adlandırılıyordu.
Gezegenin yoğunluğu o kadar düşüktü ki bir şişe mantarı gibiydi.

Buradan sıçradıkları başka bir gezegen, dünyaya yüzde 88 benzerliğe sahip ve aynı zamanda yüzeyinde dünyadaki gibi sıvı su bulunduran bir gezegendi.
Bu sebepten dolayı gezegende birtakım mikroorganizmalar ve farklı yaşam türlerinin olma ihtimali yüksekti ve bilim adamları bununla ilgili değişik araştırmalar yaparak numuneler aldılar.

Uzaylılarla ve değişik galaksilerde yaşayan canlı türleri ile etkileşime girilmiş olmasına karşılık, bizim Güneş sistemimiz ya da galaksimiz üzerinde yaşayan canlı türlerinin, yani insan gibi akıllı canlı türlerinin olup olmadığı henüz cevaplanmamış bir soru idi...

Sonrasında ters yönde giden bir gezegene sıçradılar.
Jüpiter'in kütlesinin en az yarısı büyüklüğünde bir gezegendi bu.
İlginç olan yörüngesini retrograt haline getirmesi yani bu gezegen kendi ana yıldızının ters yönünde hareket ediyordu.

Bu ilginç olay karşısında da hararetli tartışmalar ve deneyler yapıldı.

Tabii bilim adamları bu hararetli tartışmalar ve deneyleri yaparken diğer misafirler ve seyahat eden topluluklar eğlencenin dibine vuruyorlardı.

Sonrasında kömürden daha koyu bir gezegene sıçrandı.

Bilinen en karanlık ekso Planet olarak adlandırılan bu gezegen, kendisine vuran ışığın sadece yüzde birinden daha azını yansıtıyordu.
Bu yansıtma kömürden çok daha az olduğundan kömürden daha koyu bir gezegen görünümünde ve üzerindeki loş kızıl ışık enteresan bir güzellikte idi.

Buradan Cruz takımyıldızı üzerinde bulunan dünyadan 300 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegene sıçradılar.
Yıldızı, Güneş ile Neptün arasındaki mesafenin 20 katı uzunluğunda bir yörüngede dönüyordu.
Jüpiter'in kütlesinin yaklaşık 11 katı bir kütleye sahip böyle Bir gezegenin bu kadar uzak bir yörüngede nasıl döndüğü elbette ki yine fizik kuralları ile anlatılamayacak bir durumdu.

Sonrasında Cygnus takımyıldızı üzerinde dünyaya benzeyen ancak lavdan oluşan bir gezegene sıçrandı.

Gezegen yıldızından sadece 885139 kilometre uzaklıkta idi.
Yani diğer bir deyişle yıldızı Merkür'ün güneşe uzaklığından 40 kat daha yakındı ve gezegenin yüzey sıcaklığı 2030 derece civarındaydı.

Sonrasında Safinaz ev sahibi yıldızı olmayan bir gezegene götürdü.
Octans takımyıldızında yer alan bu gezegen herhangi bir Güneş’in etrafında dönmüyordu ve bilim adamları bunu çözemediler.
Safinaz onlara bu gezegenin 965 milyar kilometre ötede bulunan bir kırmızı cüce yıldızın yörüngesinde döndüğünü söyledi.

Yine bilim insanlarının merak ettikleri ve sordukları sorular çerçevesinde, Samanyolu galaksimiz dahilinde pek çok gezegene sıçramalar yapılarak, bilim insanlarının orada da araştırma yapmalarına olanak sağlandı.

Tüm bu araştırma 8 gün sürmüştü.
10 gün sonra ziyarete gidileceği söylendiği için 2 günlük bir bekleme süresi mevcuttu ve Safinaz bunu farklı bir bilimsel araştırma ile birleştirmek ve henüz sorusu bile sorulmamış bir gerçekliği göstermek üzere teklifte bulundu.

“Şimdi sizleri büyük çekici denilen, bizim bilinen evrenimizin son noktasına götüreceğim” dedi.

Burada bulunan ve küpe benzeyen bir yapısı olan gezegen ya da Yıldız diyemeyeceğimiz, büyük kütleli sabit bir cisimden söz ediliyordu.

Bu öyle bir yapıydı ki Samanyolu galaksisini ve diğer tüm galaksileri kendisine doğru saatte 2,2 milyon kilometre hızla çekiyordu.

Elbette ki bilim insanları gözleriyle görseler dahi bunun ne olduğunu kavrayamadılar.

Safinaz bunun üzerine evrendeki kırılmadan bahsetti onlara.

Nasıl ki dünyanın düz olduğu varsayılıyordu ve sonrasında yuvarlak olduğu keşfedilmişse…

Evrenin de aynı şekilde düz olmadığı, yuvarlak da olmadığı, aslında eliptik bir yapıya sahip olduğu ancak bu eliptik yapının, bir deniz salyangozunun kabuğu şeklinde mevcudiyetini koruduğu ve dolayısıyla da galaksilerin bu dev küp tarafından çekildiğinde, küpe belli bir noktaya kadar yaklaştıktan sonra, salyangoz kabuğunun kıvrımlarında dönerek, sonunda da belli bir noktadan sonra dışarıya diğer ucundan çıkarak, bu şekilde bir yörünge misali faaliyet içerisinde bulunduklarını anlattı.

Bilim insanları sorusu bile sorulmayan cevaplar karşısında hayretler içerisinde idiler ve gördükleri hayrete düşüren güzellikler karşısında sadece baka kalmış vaziyette seyrediyorlardı.

Öyle ki bu 10 günlük seyahat içerisinde toplanan veriler ve elde edilen numuneler dünyada bilim insanlarını uzun süre meşgul edecek gibiydi.

İnsanlar çalışıyorlardı, eğleniyorlardı…
Kısacası herkes bir şeylerle meşguldü…

Bu seyahat hem bir araştırma hem bir savaş hem bir sosyal ilişkiler yumağı oluşturma, hem de geleceği şekillendirme seyahati idi.

MANA 3.Kitap 12.Kısım için tıkla..

...