MANA 2.Kitap 6.Kısım
MANA 2.Kitap 6.Kısım
Küt Necmi racon bilen, eski toprak bir insandı.
Söylediği her kelimeyi biliyor ve anlamına göre söylüyor olduğu, duruşundan ve ses tonundan belliydi.
Sarp peri ekibi toplayarak, görünme mesafesinde olacak şekilde geri çekilmişti.
Mert de Küt Necmi'nin arkasından mekâna girmişti.
Oturduklarında, hiçbir şey söylemeden başını hafifçe kaldırarak Mert'in gözlerinin içine yarım dakika baktı…
Sonrasında,
“nasıl bir fidansın bilmiyorum seni…
Tohumunu tanımadım, tarlanı görmedim, seni kim suladıysa onu da bilemedim…” dedi.
Mert,
“ne tohumum var ne de tarlam.
Allah'tan başka ne sahibim var ne de boyun eğdiğim, önünde secde ettiğim bir varlık” dedi.
Küt Necmi onu halen süzüyordu ve henüz bir şey ikram etmemişti.
Mert,
“Sarp bize çay ver.
Çay ver ki gerçekte kimin ev sahibi, kimin misafir olduğunu anlasın Necmi Bey” dedi.
Sarp bir anda elinde tepsi, tepsinin üzerinde altın yaldızlı kristal bardaklar içerisinde, buram buram kokan iki bardak çayla, bir anda ortada beliriverdi.
Ortam bir anda gerilmiş, içeride bulunan diğer kişiler ellerini silahlarına götürmüşlerdi ki küt Necmi elini kaldırarak, onlara durmalarını, sakin olmalarını işaret etti.
Sarp çayları ikram ettikten sonra, bir anda yok oluverdi.
Küt Necmi,
“sizi gayet iyi anladım Mert Bey” dedi.
“Gücünüzün bizi ezecek kadar büyük olduğunu, ancak racon bildiğinizi ve bize saygılı olduğunuzu çok iyi anladım” dedi.
Mert,
“bir silah rica edebilir miyim?” diye sordu.
Küt Necmi oradakilere bir silah getirmelerini işaret etti.
Mert getirilen silahı aldı şakağına doğrulttu ve şarjörü boşalttı.
Orada bulunanlar şaşkınlık içerisindeyken Küt Necmi'de herhangi bir şaşkınlık ifadesi yoktu.
"Mert bey sizi bilemedim desem de Kapalıçarşı olayını duydum, biliyorum...
Size değen mermilerin vücudumuza işlemediğini, sizden leblebi gibi sektiklerini duydum.
Şimdi de bana gösterdiniz ve gördüm...
Bu noktada size şunu sormam gerekiyor.
Bana hiçbir saygı ve nezaket göstermeden, benden istediğiniz cevabı alabilecekken, bu racon biliş ve saygılı duruş nedendir?"
Mert,
“evet doğru, haklısınız…”
Buraya hiç gelmeden sizden sorularımın cevabını alabilirdim.
Hatta bu sorularımın cevabını sizden almama da gerek yoktu.
Direkt failleri buldurup aldırabilirdim.
Fakat ben sizinle bir temas kurmak, sizi tanımak ve size kendimi tanıtmak istedim.
Necmi Bey ben sera domatesini sevmiyorum.
Domates dediğin tarlada çatlayacak ve o lezzet sana sunulmak üzere açılacak.
Burada bulunuş sebebim de aynen bu nedenledir.
Bu insan diyemeyeceğim namussuzları bize siz göstereceksiniz...
Onları alıp bize getirecek olanlar sizler olabilirsiniz ya da sadece gösterirsiniz biz onları alırız...
Fakat sonuçta raconu sizin kestiğiniz ve neticesinde onların yaptıklarının yanlış olduğu ve de cezalarını çektikleri herkes tarafından bilinecek.
Bakın samimi olarak konuşuyorum ve zannetmeyin ki sizi tehdit ediyorum...
Fakat raconu bu doğru olan ilke üzerine kurmazsanız İstanbul'da bulunan bütün ekipleri, elemanları ve başındakiler ile birlikte tüm camiayı, Jüpiter’e gönderirim.
Orada nesliniz kurur, sefil bir şekilde vadeniz geldiğinde ölür gidersiniz.
Jüpiter dediğim öyle temsili bir kelime falan değil.
Aynen bildiğiniz Jüpiter gezegeninden bahsediyorum.
Hatta beni tam olarak anladığınızı zannetmiyorum ve göstermem gerekiyor zannedersem.
Mert Sarp’a seslenerek,
“Sarp gelir misin” dedi.
Sarp tekrar ortalıkta belirdi.
“Buyurun Mert Bey” dedi.
“Sarp buradaki arkadaşlardan 4 tanesini Jüpiter gezegenine götür ve orada kalacakları esir kampını temsili olarak
göster ve geri getir lütfen” dedi.
Sarp bir hamlede oradaki 4 kişiyi alarak gözden kayboldu ve 2 dakika sonra onlarla birlikte geri döndü.
“Teşekkür ederim Sarp sen gidebilirsin” dedi Mert.
Küt Necmi'ye dönerek,
“Elbette ki görenle görmeyen bir olamaz.
Giden ve gören arkadaşlara sorabilirsiniz” dedi.
Giden ve gören arkadaşlar zaten tir tir titriyorlar ve garipleşmiş bir şekilde, garip hareketler yapıyorlardı.
Küt Necmi,
“görünen köy kılavuz istemez Mert Bey...
Arkadaşların halinden nereye gittikleri ve ne gördükleri belli.
Onlara sorarak eziyet çektirmeye gerek yok.
Ben sizi gayet iyi anladım.
Şimdi şöyle yapalım.
Ben size dostluğumu ifade etmek için çay ikram edeyim.
Biz çay içerken arkadaşlar da sorduğunuz sorunun cevabını ve gereken bilgileri racona göre hazırlasınlar ve size teslim edeyim” dedi.
Mert,
“buraya kadar tamam Necmi Bey…
Şimdi şöyle yapacağız;
Sizin çayınızı içeceğim, arkadaşların getireceği bilgileri alacağız, sonrasında sizi bizim Bahçe’ye misafir olarak
götüreceğim…
Olayın devamının ne şekilde olacağını da size keyif alacağınız bir ortamda izleteceğim.
Beraberinizde gelmesini istediğiniz arkadaşlar varsa onlar da misafirimizdir, gelebilirler.“ dedi.
Küt Necmi,
“Endişem yok Mert Bey, ancak değişik bir racon görmesi için yardımcım Kerim'in de gelmesini isterim.”
Küt Necmi'nin adamları bilgileri henüz getirmeden, Sarp belirerek,
“Bilgileri aldılar Mert Bey ve ben de onlardan aldım.
Düzenleme yapmak üzere ben, müsaadenizle önden gidiyorum.
Siz çayınızı bitirdikten sonra bana seslenirseniz sizi de alırım” dedi ve gitti.
Küt Necmi'nin ikram ettiği çayı içtiler ve Mert Sarp’a,
“Bizi alır mısın” diye seslendiğinde, beraberindekilerle birlikte Bahçe’ye geçtiler.
Bahçe’ye geçtiklerinde, misafirler doğal olarak şaşkınlık içerisinde idiler…
Mert onlara küçük bir tanıtım turu arttırdıktan sonra terasa çıkarttı.
Terası gören küt Necmi,
“Arslan yuvasından belli olur.
İşte şimdi size 10 puan verdim Mert Bey” dedi.
Mert tebessüm ederek işaret parmaklarını üst üste getirdi ve
“misafirlerimize yiyecek, içecek ikramlarında bulunalım” dedi.
İşaret parmaklarının üst üste gelmesinin, “verin coşkuyu” anlamına geldiğini iyice öğren periler, coşkulu bir şekilde yiyecek ve içecek ikramına başladılar.
Şaşkınlık çok fazlaydı fakat yavaş yavaş alışıyorlardı.
Az sonra Zeynep Hanım geldi ve Mert küt Necmi’ye Zeynep Hanım’ı, istihbarat teşkilatı müsteşar yardımcısı olarak tanıttı.
Küt Necmi,
“işte şimdi taşlar yerine oturdu Mert Bey” dedi.
“Zeynep Hanım’ı sizinle birlikte gördüm ya, artık bunun bir vatan meselesi olduğunu anladım.
Buradaki fevkalâdelikleri sormayacağım...
Çünkü vakti zamanı geldiğinde zaten öğreneceğimi biliyorum.
Şimdi olayın faillerini size verdim.
Şovunuzu seyretmeyi bekliyorum.
Durum nedir ve ne şekilde bir şov sergileyeceksiniz, işte bunu merak ediyorum” dedi.
Mert Sarp periyi çağırarak, detaylar hakkında bilgi aldı.
Kurşun yağmurunun failleri, Aycan’ı pavyonda esir tutan pavyon sahibi ve adamları ile onların bağlantılı oldukları
Ruslar idi.
Mert başka birileri ile karşılaşsaydık daha farklı davranabilirdim fakat Aycan’dan dolayı zaten kapatamadığım bir hesabım olan insanlar çıktı karşıma…
Asım şimdi Sarp’a söyleyeceğim şeyleri Sarp yaparken, sen de bize canlı yayın yap.
Bizler dev ekranın olduğu alt kata iniyoruz.
Bahçe sakinleri ile birlikte seyredelim.
Sonrasında Sarp’ı çağırarak, Sarp raconu biliyorsun…
Ne kadar fail varsa, bağlantıları ile birlikte paketliyorsun ve bu defa kutup bölgesine değil, Afrika ormanlarına
bırakıyorsun.
Altlarında sadece don olacak şekilde, kadın-erkek fark etmeden çırılçıplak atıyorsun.
Ne bir damla su ne de bir kuru ekmek vermeyeceksin.
Aslanların olduğu bölgeye bırak ki parçalasınlar bunları…
Hiç olmazsa onlara bir faydamız dokunsun…
Neyse…
Tövbe estağfurullah, tövbeler olsun…
Onların seviyesine inmeyeceğim.
Afrika'ya da pislik bulaştırır bunlar…
Şimdi nasıl yapalım?
Dünya’ya en uzak gezegen hangisiydi Neptün mü?
Zannedersem onun 14 tane uydusu var…
İkinci uydusunun ismi, yanılmıyorsam Proteus ve bizim aya çok benziyor.
Oraya, ikinci Dünya Savaşı’ndaki esir kamplarına benzer bir esir kampı oluşturun.
Suni bir atmosfer ile o kampı yaşanabilir hale getirin.
Bu olaya karışan ne kadar kadın erkek fark etmez, insan da diyemiyorum, pislik varsa toplayın işte onları…
Sadece onları değil, bağlantılı oldukları ve hatta bunların kötü olduklarını bile bile bunlarla ilişki içerisinde olanlar da dâhil olmak üzere toplayın ve bu esir kampına götürüp bırakın.
Oranın şartları, ikinci Dünya Savaşı’ndaki Nazi esir kamplarındaki şartlar ne ise aynı olsun.
Ölene kadar orada esir kampında esir muamelesi görerek yaşasınlar.
Bundan sonra böyle insanlarla karşılaştığımız zaman hiç sormanıza bile gerek yok…
Proteus'daki bu esir kampına direkt postalayın.
Hadi bakalım şov görmek istiyoruz…
Böyle, teker teker bunları alıp oraya götürmenizi seyredeceğiz.
Ve oradaki hallerini de bir süre seyretmek istiyoruz” dedi.
Sarp şovunu yapıyordu.
Olaya karışan, bağlantılı olan, karışana ya da bağlantılı olana muhabbeti olan ne kadar insan varsa, toplamış ve
sayı 1342 olmuştu.
Hepsini izleyicilerin içlerinin soğumasını sağlayacak şekilde, dayak efektleri eşliğinde esir kampına götürdü ve bıraktı.
Esir kampının işletmesinde rol yapan periler vardı ve oraya gidenlere, oranın gerçek bir esir kampı olduğu izlenimini her haliyle veriyorlardı.
Olayı canlı olarak izleyen bahçeye sakinleri ve diğer misafirler, nasıl tepki vereceklerini şaşırmışlardı.
Ebru Mert’e,
“Aslanlara parçalatsan bence daha iyi olurdu.
Bu insanlara merhamet etmiş olurdun Mert” dedi.
Mert,
"Onu bunu bilmem, tiksinti geldi artık bana bu insanlardan ve onları bu dünyada görmek istemiyorum.
Elimi de onların pis kanlarına bulamak istemiyorum.
En uygun çözüm bence bu."
Küt Necmi yardımcısı Kerim’e,
“Bak racon gör…
Size racon kesin desek, gider adamın bacağına kurşun sıkarsınız.
Olaydaki estetiği ve güzelliği görüyor musun Kerim.”