MANA 2.Kitap 5.Kısım
MANA 2.Kitap 5.Kısım
Mert Armağan’a dönerek,
“Armağan hadi bakalım, doğru odana...
Ben çağırana kadar oda hapsindesin.
Banyo yapıp kendini toparla, karnını doyur, kafanı dinle, sonra seni kardeşinin yanına götürsünler, onunla yarım
saat görüş sonra tekrar oda hapsine dön.
Ben seni çağıracağım.
O zamana kadar sen odandan dışarı çıkmayacaksın” dedi.
Armağan,
“Peki Mert abi, çok teşekkür ediyorum her şey için” dedikten sonra Bahçe sakinlerine dönerek,
“Mert abi haklı, lütfen kimse benim yaptığım aptallığa düşmesin...
İki dakikada çözülecek mesele için, üç haftadır kendimi perişan ettim.
Bu aptallık değil de başka nedir” dedi.
Sonra odasına gitti.
Mert Zeynep Hanım’a dönerek,
“abla sana önceden bahsettiğim bir mesele vardı.
Hani Kapalıçarşı olayındaki emniyet amiri ve yardımcısı Hayrettin.
Abla mümkünse onları buraya şimdi alalım.
Olaylar üst üste binmeye başladı ve konuştuğumuz pek çok şey havada kalıyor.” dedi.
Zeynep Hanım,
“haklısın Mert, hiçbir şeyi unutmuyoruz ama araya bile desek sıkıştıracak vakit olmuyor.
Ben işimi sonraya bırakmayan bir yapıya sahibim.
Çok şükür bu sayede de o iş gündemde olmasa dahi yapılmış oluyor.
Söylediğin Amiri ve yardımcısını haberdar etmiştim bizden davet bekliyorlar.”
“O halde onları şimdi buraya getirtebilir misin abla?
Olay sıcakken bi gönüllerini alalım.”
Zeynep Hanım telefon görüşmesi yaptı ve 20 dakika sonra Emniyet Amiri ve yardımcısı komiser muavini Hayrettin bahçe girişinde idiler.
Mert aşağı inerek onları kendisi karşılamıştı.
Emniyet amirini tanıyarak Ona,
“hoş geldiniz amirim.” dedi.
Amir bey, Mert'i gördüğünde önce bir afalladı.
Karşısında 8 kişinin ölümü ve 49 kişinin yaralanması olayının baş sorumlusu kişi duruyordu.
“Öncelikle Zeynep Hanım'ın davetlisi olarak burada bulunduğumdan dolayı selamınızı alacağım.
İsmim Asım ve hoş buldum.
Elbette ki şu an şaşkınlık ve tereddütler içerisindeyim.
Bana acele tarafından bir açıklama yaparsanız, bundan sonraki konuşmamız ve olayların gidişatı ona göre gelişecektir.” dedi.
Mert tebessüm ederek,
“memnun oldum Asım Bey, benim ismim Mert.
Evet, doğru hatırlıyorsunuz...
Ben Kapalıçarşı'da gördüğünüz, o kurşun yağmuruna tutulan, sonrasında çatılara tırmandığını gördüğünüz, binalardan atladığını ve köşeden kaybolduğunu gördüğünüz kişiyim.
Sizler de şahit oldunuz ki, o gün ben kurşun yağmuruna tutuldum.
Yoksa ne silahım vardı ne de bir kimseye ateş etmişliğim.
Ne yapayım ki bana kurşun işlemiyor ve bana atılan o kurşunlar vücudumdan sekerek, pek çok kişinin canını yaktı.
Her ne kadar yara almamış olsam da o günün tek hedefi maalesef bendim...
Bulunduğum yerden ayrılmamış olsam, o size doğru son sürat gelen minibüsün önündekilerle ilgilenmemiş, onları kurtarmaya gayreti içerisinde bulunmamış olsam, o saldırıyı yapanların hepsini yakalamam işten bile değildi.
Fakat devam edecek olan bir arbede gerek sivil halktan olsun ve gerekse emniyet teşkilatından olsun, pek çok yeni kaza ve ölümleri beraberinde getirecekti.
Size şunun için söz veriyorum ki, o namussuzların tümünü eksiksiz olarak yakalayıp, size birazdan canlarına nasıl okuduğumu izlettireceğim.”
“Bakın bu çok önemli bir mevzu olmasına karşılık, gündemimizde bundan çok ama çok daha önemli o kadar çok mesele var ki, emin olun buna sıra gelmedi.”
Komiser yardımcısı Hayrettin’e dönerek,
“Hayrettin seni tebrik ediyorum.
O gün gayet soğukkanlı davranışlarınla hem olayın daha kötü bir hal almasını önledin, hem de ortamı yatıştırarak
çok güzel bir iş sergiledin.”
Komiser yardımcısı Hayrettin,
“Mert Bey o gün amirime de söyledim…
Sizin hiçbir suçunuz yoktu...
Olaya ilişkin neden ve niçin gibi soruların cevaplarını hiç sorgulamadım.
O an kafam bunlarla meşgul olsa idi, engellediğim kötü durumları engelleyemezdim”
Mert Zeynep hanımdan rica ederek,
“Abla sana zahmet, durumlar ve burası hakkında arkadaşları bilgilendirip bir tur attırdıktan sonra terasa
getirirsen…
Yemek yiyelim ve çay içelim.“ dedi.
Zeynep Hanım, Asım amiri ve yardımcısı Hayrettin'i hem gezdiriyor hem de olayların nasıl başlayıp bu noktaya nasıl geldiği hakkında özet olarak bilgilendiriyordu…
Bir süre sonra terasa geldiler.
Gözlerinden anlaşıldığı üzere hayret ve şaşkınlıklar içindeydiler.
Mert iki elinin işaret parmaklarını birbiri üstüne getirerek artı şeklinde bir işaret yaptı.
Bu işaret perilere dozu artırın, verin coşkuyu işaretiydi.
Bir anda ortalık bambaşka bir hale gelmeye başladı.
Asım amir panik içerisinde büzülmüştü.
Hayrettin'de ise tık yoktu. Şu an gerçekleşen doğaüstü olayları sanki 40 yıldır görüyormuş gibi rahattı.
Bu coşkulu sihir ortamında yemek ikramı ve içecek ikramı yapıldı.
Mert,
“Şimdi o günkü namussuzları yakalamaya geldi sıra “dedi.
Komiser yardımcısı Hayrettin devreye girerek,
“bu konuda neler yapabileceğinizi bilmesem de tahmin edebiliyorum.
Ancak haddime değil fakat size bir tavsiye vermek istiyorum.
Şimdi İstanbul'da bir yeraltı yaşayanları var.
Eminim bunların tamamını bir çırpıda haklayıp etkisiz hale getirebilirsiniz.
Belki tüm ülkeyi ya da tüm dünyayı aynı şekilde haklayıp etkisiz hale de getirebilirsiniz.
Ancak görüyorum ki bunların hiçbirisini yapmıyorsunuz.
Buradan anladığım çıkarım şu;
“Siz bazı şeyleri yoluna göre hallederek insanlarla iletişim kurmaya çalışıyorsunuz.”
İşte bu meseleyi de nasıl söylesem, racona uygun çözmek istiyorsanız…
Bu konuda amirim de bana katılacaktır ki adres belli…
Küt Necmi ‘ye ulaşarak bu meseleyi onunla birlikte çözmelisiniz.” dedi.
…
Asım amir,
“Hayrettin doğru söylüyor.
Bu konularda adres Küt Necmi’dir.
İstanbul'da raconu o keser.
İş racon noktasına geldiğinde kimseyi kayırmaz ve ayrıcalık tanımaz.
Eğer sizi haklı bulursa ki bulacaktır, bu olayı size sonucunda istediğiniz faydayı sağlayacak şekilde çözmeniz
için yol gösterecektir.
Hatta öyle sanıyorum ki yardım da edecektir.”
Zeynep Hanım,
“evet bu söyledikleri şahıs aynen söyledikleri gibidir.
İstihbarat konusunda da birkaç kez yardımına ihtiyaç duyduk.
Öncelikle istediğimiz yardım noktasında haklılığımızı sorguladı.
Sonrasında bunun bir vatan meselesi olduğunu anlayarak, tahminimizin çok üstünde yardımlarda bulundu bize…
Her ne kadar mafya vesaire diye yaftalasak da Allah var şimdi hakkını yiyemeyiz.
Gerçek bir vatanseverdir.
Eskilerden zaten onun gibi üç beş kişi kaldı.
Küt Necmi bence de doğru adres Mert Bey” dedi.
Mert,
“herkesin aynı fikirde olduğu bir konuda onları dinlemek gerekir.
Tanışalım bakalım şu mübarekle” dedi.
Sarp periye seslenerek,
“Sarp duydun değil mi ortada bir racon mevzu var.
Racona gidiyorsak, bizde kendi raconumuzla gideceğiz.
Son model minibüs ve arabalar ayarlıyorsun.
Hepsi siyah renkte olacak.
300 kişilik de siyah giyen adamlar istiyorum.
Tamamı silahlı ve cüsseli insanlar olsun.
Tabii ki perilerden ayarlayacaksın.
Küt Necmi'nin mekânını 40-50 arabayla bir kuşatalım bakalım.
Bu şovu yaptıktan sonra sizleri uzaklaştıracak ve küt Necmi'nin raconuna tek başıma gireceğim.
Önce bizim racona göre bir giriş yapalım, sonra onların raconuna göre misafirleri olalım.
Olayı başından sonuna bahçe sakinlerine dev ekrandan ver ki sıkılmışlardır...
Onlarda biraz hareket görsün ve neşelensin.” dedi.
Zeynep Hanım,
“vallahi âlemsin Mert…
Bu konuda da şov yaptın ya ne diyeyim helal sana.”
Ebru,
“Abla ben zaten şüpheleniyorum.
Bu doktorum falan dedi ama bunun meslek değişik olabilir.” dedi kıkırdayarak.
Mert,
“Sarp hazırlıklar tamamsa çıkalım.
Asım sem de canlı yayın için düğmeye bas.
Tabii ki bahçe sakinlerine sadece.
Asaf Hocam da Bahçe sakini elbette ki…”
Hazırlıklar tamamdı...
Bahçenin önündeki yolda 50 araba içi siyah giyen adamlarla dolu bir vaziyette, yola çıkmaya hazırdı.
Yola çıkıldı...
Gidilecek yer karşı tarafta, Üsküdar istikametindeydi.
Elbette ki yolu yakınlara kadar ışınlanarak geçtiler.
Vardıklarında öyle bir giriş yaptılar, öyle bir kuşatma sergilediler ki, daha önce böyle bir giriş filmlerde falan
görülmüş değildi.
Mekân sahipleri panik içerisinde ancak temkinli idiler.
Mert Sarp'a,
“önden giderek misafir olarak geldiğimizi söyle” dedi.
Sarp söyleneni yapmış ve bunun üzerine, misafiri karşılamak üzere Küt Necmi kapının önüne çıkmıştı.
Mert aracından indi ve küt Necmiye doğru yere sağlam basarak ilerledi.
Ona iki metre kala tam önünde heybetli bir duruşla durdu.
“Musafir kabul ediyor musunuz?” dedi.
Küt Necmi,
“bâşımızla, kösümüzle beraber, buyurun musafirimiz olun” diye cevap verdi.
Bâşımızda beraber sözünü, herkes gövdenin üstündeki baş olarak düşünür...
Oysa bâş Ba kökünden gelir ki bu soy demektir.
Baba dediğimiz zaman soyumun, sülbümün kaynağı anlamındadır.
Mesela De maneviyat demektir ve Dede dendiğinde maneviyatımı aldığım büyük insan anlamındadır.
Bâşımızla beraber sözü, sadece ben değil bütün soyum, boyum seni misafir olarak kabul ediyor, lütfen emniyetle buyur manasındaydı.
Başım gözüm üstüne sözü vardır. Bunun aslı “ Bâşım Kösüm üstüne ” şeklindedir.
Bâ'nın ne olduğunu söyledik.
Kös ise, Mehter takımında da bulunan bir tür dikey ve altı yere basan büyük davuldur.
Bâ'dan kasıt nasıl ki soyum, atalarım, boyum ise…
Kös'den kasıt da benimle beraber savaşanlar, yani silah arkadaşlarım manasındadır.
Kös sadece kahramanlık gösteren beyliklere hediye edilirdi.
Kahramanlık ve kahramanların sayısına göre de kös sayısı artardı.
Sondaki musafirimiz olun ise şimdilerde kullanılan misafir kelimesinin aslıdır ki
halen köy evlerinde duvarda Kur-an asılı durur ve onun duvara asılmasına yarayan kılıfı üzerinde musaflık yazar...
Yani musafir kalbinde Kur-an'ı taşıyan ve Allah ile beraber olan kişi manasındadır.