MANA 2.Kitap 31.Kısım

...

MANA 2.Kitap 31.Kısım

Bu insanların seçimi için oluşturulacak komiteleri periler yardımıyla, Asaf hocam belirleyecek.

Bu konuda yapılacak duyuruları yine periler yardımıyla Asaf hocam yaptıracak.
Ve dediğim gibi uygun olduğuna inanan insanlar, bu değerlendirme testine girecekler ve bu 60 milyon kişiyi seçeceğiz.

Bu aileleri ile ilgili durumu da onlara bu şekilde aktarırsınız…
Yani ailenizi Yıldız üstünde konforlu bir konutta yaşatacağız.
Orada okulundan çarşısına, parkından bahçesine, her şey mevcut derseniz.
Aile endişesi duymadan bu göreve katılmaya talip olurlar.

Evet, daha başka anlatılacak uzatılacak bir konu yok.
Bu akademik personeli yetiştirilecek 60 milyon personeli seçmek üzere, sizleri yeryüzüne…
Ya şu an havada Kale’deyiz.
Ya ne diyeceğimi de şaşırdım.
Dünyaya göndereceğiz.

Evet, daha zaten bundan sonra ne söylersem söyleyeyim, herkesin kafası ambale oldu ve bir şey anlayacağını da zannetmiyorum.

Ne yapalım?
Size şöyle güzel bir yemek ısmarlayayım.
Yemeğinizi yiyin, içeceklerinizi için, sonra size pericikler hediyeler versin ki, onları evlerinize götürüp eşlerinize, çocuklarınıza hediye edip onların gönüllerini alın.

Çünkü sanırım epey bir yoğun, yorgun ve stresli günler bekliyor sizleri.
Onlara böyle bir rüşvet vermiş olursunuz ki, sizi daha anlayışla karşılasınlar.

...

Mert Safinaz’a işaret ederek, “ver coşkuyu” dedi
Ve Safinaz görkemli bir şekilde, yemekleri içecekleri ikram ettirdi.
Sonrasında da herkese çok güzel hediyeler paketleyip, onları verdirdi.
Herkes mutlu, mesut bir şekilde dünyaya döndü.

Asaf hoca Mert’e çok güzel anlattın.
Çok detaylı anlattın.
Çok net anlattın.
Herkes de anladı.
Ben de şimdi dünyaya dönüp, bunu bir organize edeyim.

Mert Asaf Hocaya, hocam bu organizasyon işinde size, Sude Periyi bir ekibi ile birlikte vereceğiz.

Bizim halkla ilişkiler müdiremiz biliyorsunuz ve gerçekten muhteşem bir organizasyon kabiliyeti var.

Hocam ayrılmadan önce arzu ederseniz, sizinle Tibet yaylasına, Chang Tang bölgesine gidip, Akademi’yi şöyle bir uzaktan görelim.

Sonrasında sizi işinizin başına gönderelim.

Tibet yaylasına geçtiler ve Akademi’yi gördüler.

Akademi Türkiye'nin batı Anadolu Bölgesi kadar büyüklükte bir toprak üzerine kurulmuştu.

Periler modern bir yapı yerine, taş bir yapı tercih etmişler, görkemli bir eser ortaya çıkmıştı.

Asaf hoca,
“tansiyonum yükseliyor…
Bu bana biraz fazla geldi.
Ben biraz bunu hazmedeyim.
Gördüm ya şöyle olayı, ben gideyim çok işimiz var çok” dedi.

Asaf Hoca’yı gönderdikten sonra, Mert kaleye geri döndü ve Safinaz’a, Safinaz canım gerçekten seni yoruyoruz ama işte biliyorsun…
Kime ne öğretilmesi gerekiyor…
Bunun için hangi bölüme kaç kişinin ayrılması gerekiyor...
Bir sınıfta kaç kişi olacak…
Bir amfide kaç kişi dinleyecek…
Bu dinlediklerini nerede uygulayacak…
Şu bu tür şeyleri sana zahmet topuğuna kuvvet, koştura koştura bir an önce bir halledersen…

Biz uzatmadan bu işe dediğim gibi bir iki gün içerisinde başlayalım ve kısa sürede de bu insanları eğitip, görev yerlerine gönderelim dedi.

Safinaz,
“merak etmeyin Mert Bey.
Sizinle konuştuktan sonra, hani işi bitirip 10 dakika sonra geliyorum ya, 2 dakika sonra geliyorum ya, işte o arada ben zamanı yavaşlattığım için çoğu zaman gidip, böyle 7-8 saat uyuyup ondan sonra geliyorum.

Siz burada 2 dakika geçti olarak algılıyorsunuz.
Fakat ben o işlerin hepsini yapıp, uykumu alıp geri dönebiliyorum.
O yönden endişeniz olmasın.
Bana yüklenmekten çekinmeyin.” dedi

Mert Ebru ne düşünüyorsun hayatım deyince, Ebru dişlerini göstererek,
“sonunda beni hatırladın” dedi yarı sitemkâr olarak.

“Seni hiç unutmuyorum ki bir tanem.
Ama görüyorsun ne tür sıkıntıları çözmeye çalışıyoruz.
Farkındasın sanırım, ne olur beni affet…”

Ebru,
“benim sana takılmama aldırma.
Gözümle görüyorum.
O nedenle sadece 2 dakikalık konuşmamızda, sana hem gülüyorum hem ağlıyorum hem latife ediyorum hem kızıyorum…

Hepsini yapmam lazım. Çünkü sadece 2 dakikamız var.
O nedenle bana aldırma.
Nasıl davranırsan davranayım, seni özlediğim için öyle yapıyorumdur.

Ancak şunu söylemek istiyorum.
Hani bu uzaya yüzbinlerce gemi yığıyorsun, milyonlarca insanı bu gemilere gönderiyorsun.
Biz de bunların içine zaman zaman gidip geleceğiz.

Şimdi ben Safinaz'a da söyleyeceğim.
Hani bu Ordu komutanlarına, orgenerallere muhteşem gemiler yaptırdın ya.

Şöyle imparator ve imparatoriçenin yaşayacağı bir imparatorluk gemisi yapmasını isteyeceğim.

Bunun bir bölümünde Kale yaşayanları da bulunabilecek.

Fakat bizim şu anki konumumuz ve konuştuğumuz insanların bulunacağı, çok özel ve görkemli bir bölümümüz, bölmemiz olacak.

Safinaz’cım, Mert'in söylediklerini bir kenara bırak.
Şu bizim imparatorluk gemimizi bir hallet.
Biraz sonra gidelim, şöyle orada bir çay içelim.

Safinaz, Mert Bey'in söyledikleri zaten bitti.
Ecem şimdi gidiyorum ve size gerçekten görkemli bir imparatorluk gemisi inşa ediyorum.

Bu imparatorluk gemisini,
Ecelerin Ecesi,
79 galaksinin, tüm uzay ve evrenin, hatta birinci kat semanın Ecesi...
Ebru Ecem'e yakışır bir şekilde, 700 milyar perinin, hatta tüm evrende bizi niye katmadınız diye sitem edebilecek trilyon kere trilyon perinin ortak çalışması ile inşa edeceğiz.

Ecem, Birinci kat sema konusuna şimdi girmeyelim, bunu daha sonra anlatacağım.

Ve öyle zannediyorum ki…
Hani siz ve kale halkı o gemide yer alırken, yani zannedersem Asaf hocama da bir bölüm ayıracağınızı düşünerek, ona da öyle bir çalışma, toplantı, karar odası, karargâh odası gibi bir bölüm de hazırlayacağım müsaadenizle.

Mert,
“Safinaz sen çok yaşa…
Tam ben söyleyecektim ki, benden önce davrandın.
Ömrün uzun olsun” dedi.

Evet, Safinaz şimdi geminin böyle tepesinde, bize böyle görkemli, camekânlı bir alan ayarla.

Yıldızları seyrederek, bütün o orduları, gemileri seyrederek, güneşin doğuşunu, batışını seyrederek çay içelim.

Bizim alt katımıza karargâh bölümünü ayarlarsan, Asaf hocam ve ekibi orada ne gerekiyorsa yaparlar.

Onun alt katını da kale halkına ayarlayalım.

Gayet onları eğlendirecek, mutlu edecek tarzda bir yer olsun.

Yine onlara böyle geminin uygun tarafında, kule gibi bir yer yapılsın ki, oraya çıkıp çay içip, yıldızları onlarda seyredebilsinler.

Safinaz o anda,
“Ecem imparatorluk geminiz hazır, buyurun size bir göstermek istiyorum” dedi.

Ebru Mert’e baktı ve
“kimleri götürelim yanımızda” dedi.

Mert,
“kare as grubunu bölmeyelim artık.

Kare as grubu; Mert, Ebru, Zeynep Hanım ve Sacit Bey idi ve bu doğal olarak oluşmuştu.

Ayrıca bu kare as grubuna zaman zaman eşlik eden Armağan vardı.

Ebru,
“evet kare as grubu olarak gidelim.
Yanımıza Armağanı, Leyla’yı, Sefer dedeyi, anne ve babamıza da alalım.

Orada da bir namaz kılıp dua etsin bizimkiler de uzayda namaz kılınmış olur böylece ilk defa…” dedi gülerek.

Haber verdiler…
Sanem Hanım ve Hasan Bey önceleri isteksiz davrandılar.
Fakat Sefer dedenin, “gidelim orada bir namaz kılalım.” demesi üzerine kabul ettiler.

Armağan, Leyla, Zeynep Hanım ve Sacit Bey hazırdı.

Orayı görmesi ve Kale halkına anlatması için armağanı özellikle çağırmışlar, Leyla’yı da uzayı görsün diye çağırmışlardı ve o da hazırdı.

Mert Safinaz’a,
“Safinaz’cım, Asaf hocamı da davet edersen…
Yanında böyle yardımcılarından 5-6 kişi daha getirebileceğini söyle.
Fazla kişi getirmesin.
Onlar da oradaki karargâhlarını bir görsünler” dedi.

...

Safinaz Asaf Hoca ve yardımcılarını o kadar hızlı getirmişti ki, Asaf Hoca bir şeyler anlatıyordu ve kendisini halen ofisinde sanarak anlatmaya devam ediyordu.

“Çocuklar hayırdır.
Paketleyip getirdiniz bizi böyle” dedi.

Mert hocam özür dilerim.
Bu bahsettiğimiz filonun yönetimi için, en büyük kumanda gemisi olarak bir imparatorluk gemisi inşa ettik.

İsmine ben “Bark” demek istiyorum.
Hani ev, bark derler ya.
Ev yerleşik düzendeki kalınan yer, Bark da at kılıdan yapılan ve taşınan göçebe çadırı.

Kubbede, Ebru, ben ve anne babalarımız ile Zeynep Hanım ve Sacit beyler, Sefer dedem ve sizin aileniz kalacağız.

Fakat kubbenin hemen altında, karargâh bölümü var.
Yani köprü dedikleri yer.
Orası sizin olacak.

Toplantı yapmanız ve istişarelerde bulunmanız için orayı bir görmenizi istedim.

Yardımcılarınızdan da birkaçını yanınızda getirttim ki, onlarda görsünler.
Hem de bu vesileyle uzayı ve Filo’yu görmüş olursunuz dedim.

Ekip hazırdı...

Mert Safinaz’a,
“hadi bakalım gidelim” dedi.

Hep birlikte imparatorluk gemisine, önce uzaydan dışarıdan bakacak şekilde, bir sabun köpüğüne benzer bir aracın içerisinde idiler.

Anlatabilmek için şu bilgiyi vermem gerekiyor ki 1 karat 0.2 grama eşit.

Yani 5 karatlık bir elmas dediğimizde, 1 gram ağırlığında bir elmastan bahsediyoruz.

Güney Afrika'da Botsvana’da bulunan “Okavango mavisi” adı verilen 20 karatlık mavi bir elmas var.

Safinaz imparatorluk gemisini aynı bu Elmas’a benzer bir şekilde, dışarıdan bakıldığında sanki o elmasmış görüntüsünde inşa ettirmişti.

Elmasın sivri ucu aşağı tarafta, yukarıya doğru konik bir yapıyla açılıyor, bir ekvator çizgisi gibi bölüm oluştuktan sonra, yukarıya doğru yine konik olarak daralıyor ama biraz daraldıktan sonra, üstü böyle bir plato, bir yayla gibi düz olacak şekildeydi.

İşte o plato dediğimiz bölümün altı komuta merkezi idi…

Platonun üstünde, platodan biraz yukarıda, sanki havada asılı duruyormuş görüntüsü veren, kubbe biçiminde, muhteşem kesilmiş bir elması andıran, Mert ve Ebru'nun konutu vardı.

Zeynep Hanım,
“bu, bu, bu, bu ne böyle” dedi.

MANA 2.Kitap 32.Kısım için tıkla..

...

...