MANA 2.Kitap 27.Kısım
MANA 2.Kitap 27.Kısım
Yahudi kökenli Amerikalı Daniella.
Daniella ayağa kalktı ve “metalleri hareket ettirip onlara şekil verebiliyorum.
Onları istediğim gibi yönlendirip, kullanabiliyorum” dedi ve oturdu.
Dubai'li Amr,
“Mert Bey sanırım periler yapıyorlar…
Burada pek çok değişik dilden konuşan insan olmasına karşılık, herkes söylenenleri kendi dilinde anlıyor ve kendi
dilinde konuştuğu halde buradaki dinleyenler de kendi dilinde anlıyor.
Anladığım bu doğru mudur?”
Mert,
“Aynen öyle Amr Bey” dedi.
Amr tanıtıma devam etti.
Yine Amerikalı Michael.
Michael kalkarak,
“Öncelikle Dünya siyasi haritası tek ülkeye dönüşüp şu anki şeklini almadan önce, ben Amerika adına görev yapan
bir Amerikan ajanı idim.
Şu an bizim birimlerimiz de lağvedildi ve yeniden yapılandırılıyor.
Tabii biz şu anda askıdayız.
Havada böyle 1 kilometre çapında bir sis oluşturabiliyorum ve bu sisin içerisinde bulunan insanlar, duyularını kaybediyorlar.”
Japon şarkıcı Yui.
“Ben de şu anda askıda olan eski bir Japon ajanıyım.
Gördüğüm tüm elektrikli aletlere hükmedebilirim.”
Rus Valeriya.
“Ben de arkadaşlar gibi askıda olan eski bir ajanım.
Görebildiğim tüm bitkilere ve ağaçlara hükmede biliyorum.
Rus Filip.
“Bende ajanlık yok.
Elektriğe hükmedebiliyor ve elektrik ile birlikte seyahat edebiliyorum.”
Çinli Bayan Meng,
“Ben de askıda olan eski bir ajanım.
Tüm görüntülü cihazlara, bilgisayarlara, telefonlara girerek her şeyi gözleyebiliyorum.”
Çinli Gigi.
“Bir balık gibi yüzebiliyorum.
Denize ve içindeki canlılara, Poseidon misali hükmedebiliyorum.”
Koreli Jin.
“Farklı oktavda şarkı söylediğimde, insanları hayal dünyasına daldırıyor ve oraya hapsedebiliyorum.”
İngiliz Vinnie.
“Evet, ben de eski bir ajanım.
Havadaki nemi buza döndürebiliyorum.”
Alman Hans.
“Evet, bende eski bir ajanım.
Bulunduğum bölgede deprem oluşturabiliyorum.”
Ve bendeniz Dubai ‘li Amr...
“İllüzyon ustasıyım.
Yanımdaki bir şeyi altına çevirebiliyorum fakat ben oradan ayrıldıktan bir müddet sonra, eski halini alıyor gibi.
Fakat asıl gurur duyduğum mesleğim.
Derece sahibi ünlü bir aşçıyım ben.”
Sacit bey,
“Amr Bey söylediğiniz her şeyi not aldım.
İlk buluşmamızı size bildiririm ve detaylı olarak konuşuruz.
Mert,
“Evet bu misafirleri tanıma faslı bittiğine göre şimdi ne yapacağız?”
“Safinaz Sude Peri’yi çağırır mısın?”
Sude peri,
“Buyurun Mert Bey beni istemişsiniz.” dedi
Mert,
“Evet Sude'cim şimdi 12 yeni misafirimiz var, onlarla bir görüş.
Her birisine arzu ettiği lükste ve memnun kalacağı ayrı bir konut verebileceğimizi söylüyorum.
Ama hani olur ya, tek başıma bir konut değil de şu arkadaşımla birlikte bana şöyle şöyle bir konut verin diyen
varsa da…
Onlara da o şekilde arzularına uygun konutlar verelim.
O konutları, işlevlerini, içindekileri, çevresini tanıtarak arkadaşları misafir edelim.
Anladın işte, onlara yemek nasıl istenir, nerelerde yenir den tut da ne şekilde eğlenilir bilgilendir.
Eğlence dedim de arkadaşlar yarın aklınız, böyle başınızdan 8 metre havaya fırlayacak…
Bunu size sürpriz olarak söylüyorum.
Ne olduğunu söylemeyeceğim.
Çünkü çok şaşıracağınız ve sevineceğiniz bir şeyle karşılaşacaksınız.
Safinaz peri, Ebru ile size muhteşem sürprizler hazırlamış.
Ben duyduğumda aklım uçtu.
Siz gördüğünüzde ne yapacaksınız bilmiyorum.
Zeynep Hanım Ebru’ya,
“kız gene ne icatlar çıkarttın” dedi.
Ebru,
“Töbe söylemem, çünkü yarın gördüğümde yüzünün fotoğrafını çekmek istiyorum…” dedi gülerek.
“Sude peri anlatacak arkadaşlar ama ben sadece şu kadarını söyleyeyim. Burada yemek diye bir sorun yok.
Çinli arkadaşlar için Çin mutfağı…
Amerikalı arkadaşlar için Amerikan mutfağı…
Ne bileyim işte, herkes için istediği her dünya mutfağı zaten burada mevcut.
Gidip onları kale üzerindeki orijinal mekânlarında yiyebileceğiniz gibi, konutunuza istediğinizde de anında o saniye gelir.
Kısacası periler bu işi sihir ile hazırlıyorlar.
Amr Bey bakın bakalım, perilerin hazırladığı yemekler nasıl?
Not verin biz de bilelim…
Bunun dışında, görüyorsunuz burası bir barista…
İstediğiniz şekilde her türlü yiyecek ve içecek mekânı mevcut.
Sınırsız bir hizmet var ve ne bileyim öyle 7 yıldızlı falan az gelir 17 yıldızlı bir kalede bulunuyorsunuz şu
anda.
Yarın da size 27 yıldızlı bir sürprizimiz var.
Ebru,
“Zeynep abla yarın için piknik sözüm var size biliyorsunuz…
Hazırlıklarınızı yapın sizi pikniğe götüreceğim.
Piknik de zaten bu sürprizin beraberinde, içinde yer alacak.
Ancak sürprizim piknik değil bunu da bilin.” dedi
Zeynep Hanım,
“kız uyutmayacaksın bizi…
Merak içerisinde bıraktın.
Tamam, yeter artık yarın ola hayrola, hadi bize müsaade…
Sacit gidelim, çocukların uyku vakti geldi onları yatıralım.” dedi
Mert,
“misafirlerimiz her ne kadar olsa da bir heyecan ve bunun getirdiği bir yorgunluk içerisinde zannedersem.
O nedenle konuşmayı görüşmeyi burada sonlandıralım.
Sude peri arkadaşları sana teslim ediyorum.
Bize de müsaade” dedi ve Ebru ile oradan ayrıldılar.
Ebru,
“gerçekten çaresizlik içerisinde, dost olarak gelmişler.
Ben öyle gördüm.
Sen ne dersin Mert” dedi.
“Aynı fikirdeyim Ebru…
Zaten başka türlü olsa da burada yapabilecekleri bir şey yok.
Şu an gözle görünmese de çok sıkı bir denetim ve gözetim altındalar.
Sarp onları başıboş bırakmaz.
Endişeye gerek yok” dedi.
Birçok şey olmuştu, birçok şey yaşanmıştı ve ister istemez bunun bir yorgunluğu vardı.
“Hadi Allah rahatlık versin Ebru” dedi Mert.
“Sabah ola hayrola…
İyi geceler sana” diyerek kendi odasına geçti.
Sabah olduğunda herkes meydanda toplanmış ve hazır vaziyetteydi.
Sude peri yeni gelen misafirleri ihtimamla konutlarına yerleştirmiş, tüm ihtiyaçlarını karşılamış ve güzel bir gece geçirmelerini dileyerek ayrılmıştı.
Sabah olduğunda, Sude Peri’nin daveti ile onlar da pikniğe gitmek üzere meydandaydılar.
Mert'in annesi Sanem Hanım ve Ebru'nun babası Hasan Bey ile Sefer dede de dönmüşler ve onlar da piknik için hazırlanmışlardı.
Ve Ebru gelerek,
“Hazırsanız pikniğe götüreceğim sizi” dedi.
Herkes heyecan içerisinde, Ebru'nun onları nereye götüreceğini merakla bekliyorlardı.
Ebru,
“Safinaz'cım şöyle yapalım…
Arkadaşları güzel bir platforma yerleştir ve seremoni ile gökyüzüne doğru 50-100 metre yükseltelim.
Oradan yeni adamızı ve adaya geçiş yollarındaki oyunlarımızı görsünler.
Daha sonra oyunların başladığı yere götürür bırakırız.
Herkes nereden geçmek, nasıl geçmek istiyorsa adaya geçer ve orada…
Adına piknik dedik ama muhteşem bir ortam görecekler.
İstedikleri şekilde yiyip, içip eğlenirler” dedi.
Safinaz, bahsedildiği şekilde bir platformu oluşturarak, insanları onun üzerine aldı ve yüksek bir yerden, manzara seyreder gibi insanlara adayı ve geçiş yollarındaki oyunları anlatarak seyrettirdi.
Zeynep Hanım'ın ağzı açıktı…
Konuşmaya çalışıyordu fakat ağzından kelime çıkamıyordu.
Ebru hemen bunun bir fotoğrafını çekti.
Aslında herkesin ağzı açıktı ama konuşamıyorlar ve insani garip sesler çıkartıyorlardı.
İçlerinde en heyecanlısı Armağan olsa gerek ki, olduğu yerde neşe içerisinde zıplıyordu.
Sonrasında insanları, oyunların geçiş yollarının başladığı yere götürdüler.
Kimisi oyunları oynayarak, kimisi sörf yaparak, kimisi teleferikle karşı tarafa geçti.
Karşı tarafın kelimelerle anlatılmasının zaten imkânı yoktu.
Ebru,
“herkes serbest arzu ettiği şekilde eğlenebilir.” dedi
Leyla Ebru'nun yanındaydı.
Annesi Zehra Hanım onlarla birlikteydi.
Biraz sonra onlar çağırmış olsalar gerek ki, Asaf Hoca da geldi.
Asaf hoca, “yuh” dedi.
“Biz aşağıda, dünyada ne çileler çekelim…
Siz burayı Lale Devri’ne çevirmişsiniz.
El-insaf ne diyeyim” diyerek sitem etti.
Mert,
“hocam her gün 3000-5000 öksüz-yetim ile 3000-5000 ahlâklı ve herkes tarafından sevilen insanı burada misafir
edeceğiz.
Siz de dünya çapında, işini iyi yapan ve memnun olduğunuz insanlardan, 20-30 bin kişiyi her hafta sonu buraya, ödül olarak gönderebilirsiniz.