MANA 2.Kitap 25.Kısım
MANA 2.Kitap 25.Kısım
Bu arada bir şey öğrendik ki nedir o?
Demek ki o çok detaylı konuşan Mert değil, Mert'teki Canlı Cevahir imiş.
Daha ağzımı falan tutma Ebru.
Sırada ne varsa konuşarak bizi hazırlıyor mübarek Cevahir.
İnsanlardan da bu konuda bir grup oluşturarak bunu öncelikli konu olarak gündemimize alalım.
Konuşulup tartışılsın ancak, bir sürpriz yaşamamak adına, bu tartışmaları vs. kısa tutup, icraata geçilsin.” dedi.
Mert Safinaz'a seslenerek,
“Safinaz evet hangi periler bize dünya dışı savunma sistemi kuracak?
Hangi periler bize uzay gemisi yapacak?
Uzayda kim üs kuracak?
Hangi taraf daha kuvvetli savunulacak?
Uzayın hangi tarafı daha emniyetli…
Hangi tarafı daha sakat?
Sen şöyle ciddi bir grup oluştur.”
Ebru,
“ben pozitif bakmak istiyorum olaya.
Çünkü negatiflikleri kaldıracak gücüm kalmadı” dedi ve sonrasında “pofff” diye bir ses çıkarttı.
Yani size helal olsun…
Şöyle mutlu mesut geçen bir günün sonrasında bile, beni panik atağa sokacak konuşmaları yaptınız ya…
Yani ne diyeyim size, helal olsun desem bana yazık, yuh diyorum.”
Mert,
“Ebru sakin ol!
Ortada bir şey yok.
Sadece hiç bilmediğimiz bir şey ile karşı karşıyayız ve bunu mutlaka araştırmamız lazım.
Yani bu misafirler Çorum'dan kalkıp buraya gelen insanlar değil.
3 milyon ışık yılı ötedeki bir galaksiden geldik diyorlar.
Uzayda dost da var, düşman da var diyorlar.
Tamam, belki bunlar güçlü olabilirler, teknolojik olarak ve bunların düşmanlarının sayısı azdır.
Fakat biz çıplak tavuğuz, şişe takıp pişirilecek kadar çıplak tavuğuz.
Hemen karamsar olmayalım Mevla’m görelim neyler, neylerse güzel eyler.”
“Ebru senin bir piknik sözün vardı.
Şu insanları bir toplayalım da bugün günlerden ne Perşembe…
pazar günü bir piknik planlayalım.
Pazar sabahı kahvaltı dan başlayarak, akşam yemeği de dâhil ne kadar söz verdiğimiz insan varsa piknik yerine götürelim.
Şöyle bir cümbüş olsun.
Hem de bir kafalarımız yerine gelsin.
Şöyle güzel müzik de götürürüz yanımızda.
Canlı müzik de olur.
Orada iki kurtlarımızı dökeriz.”
Ebru,
“Mert işte bana bunlarla gel…
Bana bunlarla gel, ben bunları istiyorum artık.
Sıkıntılı konuşmalar ve haberlerden yoruldum.
Lütfen bana bunlarla gel.” dedi.
Leyla zaten Ebru'nun her söylediğine kıkır kıkır gülüyordu.
Ebru Leyla'ya,
“kız kahvenin tıkırdaması gibi kıkır kıkır kıkırdadın, ısırırım bak seni” deyince Leyla kayışı koparttı.
Kahkaha atmaktan gözlerinden yaş geliyordu.
Asaf hoca,
“gerçekten size teşekkür ediyorum.
Bizimkiler epeydir beni zaten zor görüyorlardı ve sıkılmışlardı.
Bugün onlar için hoş bir gün oldu.
Onları da davet ettiğiniz için ailem adına size gerçekten çok teşekkür ediyorum.” dedi.
Mert,
“hocam hiç teklife gerek yok.
Sizin işiniz olduğunda yengem olsun, Leyla olsun bizim baş konuğumuzdur.
İstedikleri zaman gelebilirler.
Hatta şöyle yapalım.
Size buradan bize yakın komşu bir ev verelim.
O evden, sizin yeryüzündeki kendi evinize de korumalı bir kapı açalım.
Arzu ettiklerinde derhal bu tarafa geçsinler, isterlerse hep burada yaşasınlar ve gerekince oraya geçsinler.
Yanlarında misafir getirecekleri zamanda, bu konuda kontrol yapan arkadaşlar var ve onlarla irtibata geçerek, misafir de getirebilirler.
Hiç sıkılmasınlar hocam, biz ne güne duruyoruz burada.
Hem size o kadar yük yükledik, yüklemeye de devam edeceğiz.
Hem de çoluğunuz, çocuğunuz sıkıntı çekecek, sıkılacak…
Olmaz hocam.”
“Safinaz diyorum şöyle gerçekten güzel bir ev ayarla.
Bizim eve de yakın olsun.
Anahtarını ver Hocamlara.
“Anladım ben sizi Mert Bey” dedi Safinaz.
“O iş bende, ben biraz sonra anahtarı getirir hocama teslim ederim” dedi.
Mert, “hocam sadece sizin için konuşmuyorum.
Sizin bir mahiyetiniz var.
Bu insanların, ayrıca başka uygun gördüğünüz insanların da burada evleri olabilir.
Bizde ev sınırı yok.
Binlerce ev var.
Yani derseniz ki; şu 37 kişiye de ev verelim…
Kendileri gelemezse bile, çocukları güvende ve mutlu olsun…
Baş üstüne hocam.
Bu konularda lütfen çekinmeyin.
37 değil 3037 de olur.
Ne kadar lazımsa ne lazımsa, başımız üstüne…
Bazı toplantıları da mesela burada yapmak isteyebilirsiniz.
Bunları siz sadece liste yapıp Safinaz’a ulaştırın.
Bize söylemenize bile gerek yok.
Sizin isteğiniz, arzunuz emirdir hocam, sizi seviyoruz, lütfen sıkıntı çekmeyin.” dedi.
Ebru,
“Mert, Malezya'nın Redang Adası, maalesef bitmiş durumda...
O bizim seninle gittiğimiz zaman çok güzeldi.
Şimdi baktırdım Adada Toprak kalmamış, her tarafa bir şeyler kurmuşlar.
Barakalar, şezlonglar, şemsiyeler…”
“Safinaz, ben kale üzerinde size, o adadan daha güzel bir ada kurarım.” dedi
Projesini canlı görsel olarak izletti bana ve pek çok dokunuşlarla düzenledik.
“Hem de ana kara ile ada arasına, lunapark, büyüklere de eğlence parkurları misali, ulaşım köprüleri kurarım.” dedi
“Bu taraftan trene bineceksin, tren sürat yaprak, kıvrıla, kıvrıla Ada’ya geçecek.
Kürek çekmeyi sevenler kayıklarla, keyif yapmak isteyenler gondollarla geçecekmiş.
Yelken kullanarak ya da sörf yaparak da geçmek mümkün olacakmış.
Kış sporlarını sevenler için de bir kayak pisti hazırlamış.
Kayarak karşı tarafa geçip, oradan gene kayarak bu tarafa geçmeleri mümkün oluyormuş.
Değişiklik olarak, buradan Ada yollarına birtakım bulmacalar hazırlamış.
Çöze, çöze, bula, bula karşı tarafa geçile biliniyor.
Çok enteresan şeyler yaptığını söyledi.
Mesela sihirbaz satrancı kurmuş buradan Adaya.
İnsan boyunda satranç taşları varmış.
Taş dediysem bunların hepsinin canlı simülasyon olduğunu söyledi.
Yani satranç tahtası üzerinde, gerçek bir savaş cereyan ediyormuş.
Çocukları da düşünmüş…
Buradan adaya emniyetli bir şekilde geçiyorlar.
Yol üstünde de seksek oynayarak, ip atlayarak, potalara basket atarak gibi eğlenerek geçmelerini sağlayacak bir şeyler yapmış.
Daha küçük olanlar içinde, atlıkarıncanın atı gibi onu karşıya geçirecek bir şeyler varmış.
Adana'nın tepesi üzerine de dönme dolap kuracağını söyledi.
Ayrıca olta ile zıpkın ile ve dalarak, balık avlama alanları inşa ediyorlarmış.
İhtiyacın olmadan avlanmak günah dedim.
Zaten hepsinin simülasyon olduğunu fakat tutanın gerçek sanacağını, işi bitince de onların tebessüm ederek yok olacağını söyledi.
Balık yemek isteyene biz zaten hazırlar veririz, bu sadece eğlence olacak dedi.
Daha yaşlılar için ise, teleferik sistemi kuruyorlarmış.
Oturup seyrede, seyrede, teleferik ile karşı tarafa geçecek ihtiyarlar.
Teleferik dışında, nostaljik fayton da ayarlamış.
Bir de ne dedi, ben onlara hiç binmedim, motocross sanırım.
Küçük tek kişilik arabalar varmış, sürat yaparak, yarışarak geçiyorlarmış.
Daha bir sürü şey saydı.
Sanırım kimse adadan gitmeyecek…
Buradan adaya geçecek, adadan buraya geçecek bu oyunları oynamak için.
O kadar anlattı ki, ben de böyle ağzım açık dinledim zaten.
Ada'ya zaten nostalji çay bahçeleri, kebapçılar, sulu yemek lokantaları, Baristalar, işkembecisinden tut da Çin lokantasından, dünya mutfaklarına varıncaya kadar birçok mekân hazırlamışlar.
Gece kulüpleri, diskolar, karaoke salonları, bowling salonları, buz paten pistleri…
Açık hava sahneleri, insanların eğlenmek için gruplar halinde oynayabilecekleri halat çekmeden tut da çuval içerisinde zıplayarak ilerlemeye varıncaya kadar ve benzeri bir sürü aktivite hazırlıyorlar.
Sahili zaten muhteşem planlamışlar.
Her şeyden önce bir yerdeki gürültü öbür tarafa geçemiyor.
Bir tarafta çalan müzik yan tarafa geçemiyor.
Sahilde müzik çalıyor fakat istemeyen duymuyor.
Çok çok çok güzel hazırlıklar var.
Ben de merak ediyorum.”
“Mert diyorum ki sırayla, zannedersem dışarıdan böyle 3000-5000 kişilik grupları ağırlayabiliriz.”
Dünya üzerindeki öksüz ve yetimlerden, her gün 3000-5000 kişi misafirimiz olsun.
Onları eğlendirelim, yedirelim, içirelim ve akşam olunca tekrar aldığımız yere bırakalım.
Bu etkinlikleri katmanlar halinde, diğer sakinleri rahatsız etmeyecek şekilde planlayabilir periler, hiç kimseye bir zararı olmaz.
Bir de hani biz puan için, kartlar dağıtmıştık.
Kartları yeşil ve yüksek puana ulaşanları, burada misafir edeceğimize söz vermiştik.
O insanlardan da böyle, günde birkaç yüz kişiyi hani kartı yeşil ve yüksek puana ulaşan, güzellik yapan, iyilik
yapan, övgü alan insanlardan…
Hem sözümüzü tutmuş oluruz hem de motivasyon olur.
Onlardan da gruplar ağırlayalım.
Hatta Safinaz’a söylerim, onlar başka bir katmanda, boyutta olurlar.
Ada halkıyla, Kale halkıyla hiç karşılaşmazlar.
Sadece gelirler, eğlenirler, yerler, içerler, gece belli bir saat olduğunda da onları aldığımız gibi geri
götürürüz.”
Mert,
“ne diyeyim güzelim…
Ağzım açık dinliyorum…
Bu kadar şeyi nasıl düşündünüz…
Ne diyeyim çok güzel olmuş.”
Periler de o kadar yetenekli organizasyonlar yapanlar var ki, bunlar bir araya geldikleri zaman aklı durduracak kadar güzel şeyler çıkartıyorlar ortaya.
Daha ben sana bahsetmedim…
Bu adadaki renk armonisi, ışık oyunları, sihirli ortamlar, kelebeklerinden, ateş böceklerine…
Ve bazıları saymayayımda sürpriz olsun.
Masallarda kullanılan örtüler bile özel dokuma kumaş, o derece yani.