MANA 2.Kitap 24.Kısım

...

MANA 2.Kitap 24.Kısım

Asaf hoca,
“Mert yalnız uzaylı, uzaylı dedi ve durdu.

Zoran bey özür diliyorum.
Uzaylı falan dedim ama…
Yani sonuçta biz de uzaylıyız, uzayda yaşıyoruz, siz de uzayda yaşıyorsunuz.

Bizde uzaylı diye dünya dışında oturanlara, orada ikamet edenlere, başka gezegenlerden olanlara verilen bir isim bu.
Yanlış anlamayın lütfen.”

İmparator Zoran,
“hiç sorun yok.
Bunların hepsini yol boyunca bana anlattılar.
Nasıl diyorsunuz, hızlandırılmış oryantasyon eğitiminden geçtim.
O nedenle söyledikleriniz, benim için daha önce duyduğum şeyler.
Sıkıntı yok” dedi.

Asaf hoca,
“Dünya, uzaylılar geldi vesaire sözleri ile çalkalanıyor.
Neyin ne olduğunu da kimse anlayabilmiş değil.” dedi

Mert,
“Asım buradasın değil mi?” dedi.

Hani biz bir televizyon melevizyon kurduk.

Al sana pas, tam gol atma zamanı.
Hadi bakalım uzaylılarla ilgili bir güzel haber programı ayarla ve bütün dünyadaki her türlü yayını keserek devreye koy.

Herkes ilk ağızdan doğruları öğrensin.

İzin verirlerse, Zoran beyin ve Avira hanımın da kendi galaksilerinin başkan ve başkan eşi olarak fotoğraflarını yayınlarsınız.

Ayrıca bizim bilim insanlarıyla onların gemilerinden gelecek bilim insanlarının yemekte çekilmiş fotoğraflarını da eklersiniz.

Bir de güzel şöyle tatlı görüntülü bir haber yaptınız mı, herkes neyin ne olduğunu doğru olarak anlamış olur.”

Asım peri,
“peki Mert Bey anladım, derhal çalışmaya başlıyorum” dedi ve gitti.

Asaf hoca Zoran Bey’e dönerek,
“Affınıza sığınarak bir soru sormak istiyorum” dedi.

Zoran Bey,
“Mert ile biz bu konuda anlaştık.
Yanlış bir kelime bile olsa yanlış anlamayacağız birbirimizi.
Özellikle bugün yanlış anlamayacağız.
O nedenle her türlü soruyu sorabilirsiniz.
Hatta sorarken yanlış bile sorabilirsiniz.
Biz yanlış anlamayacağız sizi, lütfen buyurun” dedi.

Zoran bey sizin gezegeninizde olsun veya sizin gezegeniniz haricinde, canlı bulunan başka gezegenler var mı bilmiyorum…
Bunları hiç soracak vakit olmadı ama şöyle söyleyeyim.
Kötü var mı kötü?

Hani siz iyisiniz ama kötü var mı kötü?” dedi.

Bunun üzerine İmparator Zoran,
“Başkan, kötü olmazsa iyi olabilir mi?
Ben de size bu soruyla cevap vereyim” dedi.

Elbette ki bizim gezegenimizde de kötüler var.
Bizim gezegenimizin dışında da milyonlarca, milyarlarca yaşam formu mevcut ve bunların içerisinde de iyiler var, kötüler var, var da var.”

“Peki, savaş halinde olduğunuz bu tür varlıklar var mı?” diye sordu Asaf Hoca.

Zoran Bey cevaben,
“Şöyle ifade edeyim teknolojik olarak bizler evrenin en ileri denilen grubu içerisindeyiz.

Teknolojiniz belli bir aşamayı kaydettikten sonra, başkalarının iyi teknolojilerini anında kendinize uyarlayabiliyorsunuz.

Bu nedenle bir denklik mevcut.
Elbette ki aletler denk olunca iş oyuncuya bakıyor.
Bizler de bu savaş oyununu epeyce iyi oynarız…

Düşmanımız var mı?
Mutlaka vardır…

Fakat bize düşmanlık yapmaya pek cesaret edecek düşmanımız olmadı bugüne kadar.

Bunlara henüz hazır değilsiniz fakat size yardım edeceğiz.
Çünkü artık şu an bütün evrenin gücünü temsil eden Canlı Cevahir, Mert ve Ebru'nun içinde yaşıyor.

Sonuçta siz, hazmede hazmede belli bir noktaya geldiğiniz zaman, galaksilerimizde sizleri de görmek isteriz.”

Mert,
“bu noktadan sonra, soru cevabı asgariye indirelim ve biraz neşelenelim, eğlenelim, yiyelim, içelim.

Bu soruları zaten bizim bilim insanlarımız, yemekte sizinkileri dideleye dideleye soracaklardır.

Sonra da Asaf hocama rapor olarak sunacaklardır.
Bizlerin de haberi olur nasıl olsa.”

“Safinaz bize ne ikram edeceksin” diye sordu Mert Safinaz’a.

Safinaz,
“Zoran Bey'in ve Avira Hanım'ın nelerden hoşlandığını, Ecem'in izniyle onların gezegenine birkaç kişi göndererek öğrendim.

Zoran bey bu arada sizin gezegende, hani dediğiniz ya canlı Cevahir kaybolduktan sonra perilere artık hükmedemiyoruz.

İşte sizin gezegenin büyük perisi ile konuştu bizden gidenler.

Sizin perilerinizin hepsi, Ebru Ecem’i zaten kadimler kitabınızdan tanıyorlarmış.

Canlı cevahirinde bir göktaşı içerisinde bizim dünyamıza düşmesi sizin kehanetlerinizde mevcutmuş.

Bu rastlantı değil demek ki…
Bir kehanetin sonucu ise, bir sebebi vardır ve mutlaka ki bir sonraki sonucu da olacaktır.
Bunu da hep birlikte göreceğiz.

Ebru Ecemi, kadimler kitabındaki tarifine uyduğu için, koşulsuz olarak tüm evrenin Baş Ecesi olarak kabul ediyorlar.

Ve selam söylediler...

Ve de bizim onlara telkinlerimiz çerçevesinde, sizinle iş birliği içerisinde olacaklar bundan sonra.
Bunu da ben size söyleyeyim.

Avira hanımı gerçekten çok seviyorlar ve insanlardan bir Ece olması gerektiğini, bugüne kadar canlı Cevahir vasıtası ile ilişki kurduğunuz için bir Ece tayin edilemediğini, ancak bundan sonra Avira hanımı Eceleri olarak kabul etmek istediklerini söylediler.

İns duyu organlarıyla görülüp fark edilebilenden türemiş insan.
Cins ise duyu organları ile fark edilemeyen canlılar anlamında...
İnsan İki ayaklılığı ve yüksek zekâsıyla kavraması şeklinde karakterize edilen anlamında.

Döndüğünüzde sizinle bu konuyu görüşecekler.”

Ebru Safinaz’a,
“lütfen onlara, buradan benim saygı ve tebessüm emojilerimi gönder ve misafir olarak beklediğimi, uygun olduklarında gelmelerini, gelirlerse memnun olacağımı ifade et.” dedi

Safinaz,
“sizin zevklerinize, yeme içme zevklerinize dediğim gibi baktık.
Söylediğiniz gibi bizimkilerden pek farklı değiller.
Benim tavsiyem bugün bizim lezzetlerimizin tadına bakmanız.

Pek çok noktada ortak yanımız var.
Memnun kalacağınızı zannediyorum.
Ben zaten size memnun kalacağınızdan emin olduğum şeyler ikram edeceğim.” dedi.

Mert,
“Safinaz öyle bizi yemekhanelere, şuralara buralara götürüp, kalabalığın içerisine sokma.

Ne bileyim şurada güzel bir mangal yakalım...

Sen mangalın yanına, gene ne ikram edeceksen et.

Şuraya güzel bir sofra hazırlayın bize…

Biz şurada sadece kendi aramızda bu grup olarak yiyelim, içelim.” dedi.

Mangalda her türlü et çeşidi vardı.
Balık çeşidi vardı.
Fakat İmparator Zoran, bunların içerisinden en çok kelle paça çorbası ve söğüş kelleden hoşlanmıştı.

“Safinaz senden rica edeceğim, bizim bilim insanlarımızdan birisine, bu yediğimiz, sizin sakatat dediğiniz şeyleri elde edebileceğimiz hayvan DNA’larını kopyalamalarını söyler misin?

Döndüğümüz zaman, bunlardan yetiştirilmesini istiyorum.
Çünkü enfes bir lezzet tattım.” dedi.

Ebru gülerek,
“evet aramıza bir etçi daha katıldı.
Bizde Mert vardı, sizde de Zoran abi artık etçi.

Bundan sonra çıkar ve aşk tepesinde mangalı yakarız.” dedi ve kahkaha attı.

“Avira abla ben et yemiyorum demeyeyim de daha ziyade böyle hafif yiyecekler, sebze türü yiyecekler ve salata yemekten hoşlanıyorum.

Et yersem, vücuda gerekli olduğu için arada sırada elbette ki yiyorum.

Özellikle balık yemeyi çok seviyorum.
Fakat böyle mangal falan benim işim değil” dedi.

Avira Hanım,
“Aynıyız Ebru, ben de senin tarzında besleniyorum.
Fakat bu akşam kömürde pişmiş balık muhteşemdi.
Ben de bu balıklardan DNA örnekleri rica ediyorum” diyerek, keyif aldığını belirtti.

Mert,
“o kömür dediğiniz şey, ölü meşe ağaçlarının 9 delikli çamur fırınlarda günlerce yakılması ile oluşan bir kömür.

Ve olgunlaştıktan sonra ufalanıp, ebegümeci denilen bir bitki ile ezilip, sıkılması ile oluştuğundan, o denli lezzet verdiğini anlattı.”

Herkes neşe içerisinde yedi içti.

Bilim insanları çok samimi bir şekilde paylaşım içerisine girmiş ve hem yemek yiyor hem içeceklerin içiyor hem fikir alışverişinde bulunuyorlardı.

Asım peri, televizyonculuk noktasında üstüne düşeni hakkıyla yerine getirmiş, tüm dünyaya tatlı bir şekilde haber vermişti.

Gecede onları misafir ettikten sonra, sabah samimi bir kahvaltının ardından yolcu ettiler.

Sonrasında Asaf Hoca,
“ne oldu şimdi?
Ne yaptık biz?
Olayları nereden aldık, nereye getirdik ve bunları bir oturup konuşmak lazım.
Yani daha her şeye hazırlıksızız.
Ne ile karşılaşacağız bilmiyorum…

Ama biraz konuşalım, bunları bol bol konuşalım.
Çünkü ben bazı şeyleri hala kafamda oturamadım.
Eminim sende de oturmayan şeyler vardır.

Misafirlerle ilgili ifade edeceğim bir sorun yok aslında ama ne bileyim, her şey sanki böyle biraz çok kolaymış gibi olunca, insan şüpheleniyor.

İnşallah çıkmaz ama bu ziyaretten sonra bir sıkıntı yaşanırsa hoş olmayacak.

Herhangi bir sıkıntı yaşanırsa direkt bizi sorumlu tutar bütün dünya.” diyerek hayıflanıyordu.

Mert bunun üzerine,
“Evet o ortamda, negatif düşünceler taşıyarak dışarıya yansıtmak istemediğim için, hiç kötü bir şey düşünmedim.

Fakat ben de sizinle aynı fikirdeyim hocam.
Bunu oturup konuşulması ve eğrisinin doğrusunun, yalanının dolanının, yani ne varsa iyice araştırılması gerekiyor.

Canlı Cevahir’in bana sarf ettirdiği sözler, her ne kadar onlara bir mesaj olsa da bize de bir mesaj niteliğinde idi.

MANA 2.Kitap 25.Kısım için tıkla..

...

...