MANA 2.Kitap 20.Kısım

...

MANA 2.Kitap 20.Kısım

Elbette ki bunları savunmak üzere yine avukatlar olacak.

Eğer bir yere baraj yapılacaksa, bu baraj yine insanlarımız tarafından yapılacak.

Eskiden kimler yapıyorsa yine onlar yapacak.

Nasıl ki eskiden bunun için bir bütçe oluşturuluyor ve bir vergi sistemi ile vergi toplanıyorsa, yine aynı sistemle vergi toplanıp barajlar yapılacak.

Fakat tabii ki bu vergi sistemi adaletli ve çok düşük düzeyde olacağı için insanları rahatsız etmeyecek.

Belediyeler ne olacak?

Elbette ki belediyeler olacak, elbette ki fen işleri müdürlükleri olacak, olacak fakat işlevleri değişecek.

Fark şu noktada karşımıza gelecek, artık devlet başkanları, bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, vesaire, vesaire olmayacak.

Dünyada tek bir yetkili hükümet, işlerin görülmesi için uygun bir bakanlık sistemi, bürokrasi sistemi yine tabii ki mevcut olacak.

Siyasi kararların alınması için, yine dünya çapında bir siyaset meclisi, şu anki bulunduğunuz şekilde mevcut olacak.

Olay tek bir mecliste sınırlı kalmayacak, birden çok meclisler olması gerekiyor.

Marangozları temsilen bir temsilcinin o mecliste bulunması gerekiyor.
Onun bir ofisinin olması gerekiyor.

Artık rüşvetle ya da rica ile ya da minnetle iş yaptırılması devri bitti.

Oradaki temsilci sorunu bildirecek, çözümü daha önceden belirtilmiş bir süre sonunda, karşısına gelecek.

Memnun değilse memnuniyetsizliğini bildirecek ve tartışmasını yapacak.

Sonuçta da uzlaşmış olarak dönüp, kendisini temsilci olarak gönderenlere cevap verecek.

Sizinle bu akşam yaptığımız toplantı aslında bundan ibaret.

Bunun sonrasını ikişer günlük ve her 2 günün sonunda 2 gün ara olacak şekilde, planladığımız artık kaç olur 5 mi olur 10 mu olur sempozyum, panel, adına her ne diyorsanız onların sonucunda, bir bildirge olarak açıklayacağız tüm dünyaya.

Sonrasında bu bildirgeler yeni Dünya Anayasası’nın temelini oluşturacak.

Şimdi şunu da belirtmek istiyorum ki, biz farklı şekillerde bu olayı çözebilecek güce sahibiz.

Biz dediğim bu kalenin yaşayanları.

Her grup için ayrı bir dünya, sanal bir dünya oluşturmaya, beraberimizdeki perilerin gücü var.

Yüzbinlerce yeni Dünya oluşturup, dünyadaki farklı meslek ve fikre sahip insanları yüzbinlerce dünyaya dağıtabilirler.

Fakat marangozları alıp bir dünyaya koyduğunuz zaman, marangozluk dışında bir şeyin olmadığı Dünya nasıl bir dünya olur.

Elbette ki mutsuz bir dünya olur.

O dünyaya mutsuz dediysek, mutlu bir dünya nasıl olur?

Elbette ki bütün sınıfların hep birlikte yaşadıkları, sosyal ilişki içerisinde oldukları bir dünya, mutlu bir dünyadır.

O halde birlikte yaşamak zorundaysak birlikte yaşamayı öğreneceğiz.

Şu dakikadan sonra hiçbir Hindistanlı kardeşim çıkıp da İngilizler bizi zamanında çok sömürdü, biraz da biz onları sömürelim demesin.

Laftan anlaşılacağı üzere geçmişe bir sünger çekiyoruz.

Geçmişteki insanlarımız gerek yaşantı olarak gerek duygu olarak rezil bir şekilde yaşadılar.

Onları rahmetle anıyoruz ve önümüze bakıyoruz.

Mesela marangozları eski ABD Columbia Bölgesinde topladınız.
Mutlu yaşamalarını da sağladınız.
Marangoz marangoza mı mobilya satacak?
Bu ticaret ve pazarlamayı nasıl sağlayacaksınız diye düşünce oluşabilir.
İşte bu noktada Peri Dostlarımız devreye girerek aklınızın almadığı bir sistem kuracaklar size.
Elbette ki bu pazarlama ve satış ile siparişlerin alınması ve takibi konularında Holdingler oluşacak.
Eski holdingler sömürgeci değilseler de korunacak.
Marangozluktan örnek verdim ama her sektörde işler temelde böyle yürüyecek.

Korkmayın bu dakikadan sonra kimse kimsenin hakkını yiyemez.
Bizde bir laf vardır "ne kadar köfte o kadar ekmek" diye.
Kısa bir hikayesi de var.
Adamın biri çorbacıya gitmiş ve bir çorba söylemiş.
Çorbayla birlikte 5 ekmek yemiş.
Kasaya para ödemeye gittiğinde kasadaki kişi,
"Çorba bizden olsun ekmeklerin parasını alalım" demiş.

Yani ne kadar emek ve gayret o kadar kazanç ama korunan kazanç.
Korkmayın kimse bu saatten sonra sizi sömüremez...

...

Şimdi sizleri eğlenip dinlenmek üzere serbest bırakacağız.

Eşlerinizle, çocuklarınızla, yanınızda gelen misafirleriniz ile birlikte güzel bir akşam geçirin.

Sabah kahvaltınızı en güzel şekilde afiyetle yapın.

Sabah 9-12 arası her ülke grubu kendi arasında toplantı yapsın.

Öğlen 12 ile akşamüstü 4 arası, isterlerse denize girebilirler, isterlerse kayak yapabilirler, isterlerse yürüyüş yapabilirler, ne arzu ediyorlarsa dinlesinler.

Akşamüstü 4 ile 8 arası her ülkeyi ayrı ayrı kabul edecek ve ayrı ayrı görüşeceğim.

Bana takıldıkları ya da kafalarında oluşan soruyu tek bir cümle ile özetleyecekler.

Ben de onlara tek bir cümle ile cevap vereceğim ve görüşmemiz bitecek.

Sonrasında yarın akşam 8'de yine yemekte misafirimizsiniz.

Sonrasında arzu eden sabaha kadar eğlenebilir.

Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra, sizleri nereden aldıysak oraya tekrar götürerek bırakacağız.

Bu toplantımız tüm dünyada canlı olarak yayınlanıyor ve insanlar da bu konuşmaları dinledi ve düşünecekler.

Kısmetse yarın akşamüzeri 4'te görüşmek üzere herkese iyi eğlenceler diliyorum hoşça kalın.

...

Toplantı bitmişti ama söylenenlerin ağırlığı karşısında kimse yerinden kalkamıyordu.

Mert, toplantı salonundan çıkarak kendi evlerinin bahçesine geçti.

Ebru Mert’e,
“O ne konuşmaydı ya öyle...
Adamları direkt dövseydin” dedi.

Mert,
“yapılacak bir şey yok, belirli bir doz dayak atılacaksa en kısa şekilde, uzatmadan, eziyet çektirmeden yapıp bitirmek lazım” dedi.

Zeynep Hanım,
“Olaylar bu noktaya geldikten sonra, evet yapılacak en kısa ve en doğru hareketi yaptın” dedi.

Mert,
“İş bu noktaya geldikten sonra bundan sonrası kolay, benim şu an asıl düşündüğüm bu mutantçı generaller ve mutantlar nerede” dedi.

Ebru söze girerek,
“Evet bir dakika canım, biz çok dağıldık…
Asıl konu ne oldu, nerede duruyor, ne ile karşılaşacağız,
bunların hiçbirisi belli değil, tam bir muallaktayız.” diyerek ufaktan panik atak durumlarına geçmeye başladı.

Mert,
“relax Ebru, şu an herkes gibi onlarda önlerini görmeye çalışıyorlar.

Safinaz sana zahmet Asım ve Sarp’ı çağırabilir misin?” diye seslendi Safinaz periye.

Asım ve Sarp peri geldiğinde Mert onlara 2 dakika bile kaybetme lüksümüz yok.
Bu sempozyum ve panel gruplarında yer alacak bilim insanlarını tespit edin ve onları ne zaman diyelim…

1 saat sonra, kendilerini, eş ve çocukları olanları eş ve çocukları ile yanlarında bakmakla yükümlü oldukları büyükleri vs. varsa onları aynı konsept…

Anladınız nazik bir şekilde paketleyip buraya getirin.

Bizim sosyolog Salih ve Sacit abi bu konuda önderlik yapsın.

Şimdi grupları şöyle oluşturun, 236 ülke var.

Her ülkeden 6 kişi olacak şekilde insanlar belirleyin.

Daha sonra bu ülkelerden aldığınız 6 kişilik gruplar, kendi ülkelerinde alt gruplar oluşturarak bu konuları daha detaylı bir şekilde inceleyecekler.

Ayrıca, 20 büyük ülkenin her birisinden konusunda duayen pozisyonunda olan birer kişi belirleyerek, 20 kişilik de bir danışma kurulu gibi bir şey oluşturun.

Safinaz yeni 2000 kişi ve bunların aile bireyleri geliyor ellerinden öper.

Hastal kışlasından toparladığımız Uğur vardı değil mi bizim.

Evet, hani şu dere tepe yapan, nehirleri oradan buraya akıtan bir arkadaşımız vardı.

Şimdi onu da uygun bir peri gurubuyla birlikte görevlendirelim.

Dünyayı tek ülke haline getirdik…
Dünyada yaşayan insanların ülkelerini iptal ettik.
Ülke diye bir şey artık yok dedik.

İş ve meslek gruplarına göre dünyada bazı gruplar oluşturup, insanların yeni yaşam tarzlarını bu çerçevede oluşturmak üzere bir ön fikir ortaya attık.

Uğur ve grubu da işte bu panel gruplarından çıkacak görüşülen durumlara göre, bu insanların dünyanın neresinde topografik olarak yaşamasının uygun olacağını, kendi penceresinden izleyerek bize fikir versin.

Aman dünyadaki dağ ve denizleri gerekli diye fazla değiştirmesinler.

Herkes bilmez ama o dağlar, dünyanın dönüşündeki balans kurşunlarıdır.

Yani, arabanın tekerine balans ayarı yapılırken, usta bakar ve araba giderken teker yalpalamasın diye, gerekli yerlere kurşun takar ya…
İşte dünyanın balans kurşunlarıdır o dağlar, tepeler.

Uğur içinde jeoloji uzmanı, jeofizik uzmanı, coğrafyacı, vesaire gerekli insanlardan oluşan, her ülkeden bu söylediğim dallarda, belki unuttuğum vardır eklemek istediğiniz varsa onu da ekleyin…

236 ülkeden ve her daldan birer kişi uygun, birer kişi ve bunların yine aile fertleri olacak şekilde onları da buraya alalım.

Safinaz’cım yaz 1000 kişi ve ailesi daha eklendi.

Zeynep abla sen sıkılmış gibi oturuyorsun orada, sana da bir iş bulalım.

Sen de bu eski 236 ülkenin istihbarat başkanlarını, yardımcılarını, müsteşarlarını, aileleriyle birlikte kaç kişi olmaları gerekiyorsa, bir toparla ve sana zahmet onlarla güzel güzel bir konuş.

Bu noktada Sarp peri sana eşlik etsin ki, alacağımız istihbaratlar çerçevesinde sıkıntılı durumlar oluşmadan önce, alınması gereken mutlaka bazı tedbirler vardır ve onlar ivedilikle alınsın.

Hem de bu insanların bir gönlünü almış olursun ve onlara gerçekten dostane bir yaklaşım ile yaklaştığımızı anlatırsın.

Arkadaşlar şimdi herhalde neden bahçeden kaleye geçmemiz gerektiği konusu anlaşılmıştır.”

“Ebru unuttuğumuz bir şey var mı?”

Ebru cevap olarak,
“Ebru gitti ben Leyla, o daldan bu dala atlıyorsun, seni seyredeceğim diye Leyla'ya döndüm.
Bugün için daha fazla grubun buraya gelmesi hem gerekli değil hem doğru değil.

Fakat bu yapacağınız çalışmalar sonrasında, tek tek gıda noktasında insanları toplayacağız, sağlık konusunda insanları toplayacağız, bilim ve teknoloji konusunda insanları toplayacağız.

Sonuçta başımıza öyle bir iş açtın ki Mert, cağız da cağız, cağız da cağız…

Fakat öyle hissediyorum ki, eğer bunu hiç kimseyi kırmadan gücendirmeden tatlı tatlı başarabilirsek, gerçekten dünya yaşanabilir bir yer olacak.” dedi

Mert söz alarak,
“şimdi unutulmaması gereken bir nokta var ve o da yüzde üç meselesi…

Asla unutmayın, iyiliğin içinde yüzde üç kötülük olmazsa, iyilik yok oluyor.

Bize ve insanlara düşen, işte bu yüzden 3'ün, yüzde 13-23-73 olmamasını sağlamak.

Yoksa ne kadar yeni düzene geçersen geç, yine minimum yüzde üç arsız, uğursuz olacaktır toplum içinde.

Zaten ayet var, “siz günah işlemeyen bir kavim haline gelirseniz, sizi yok eder yerinize günah işleyip tövbe eden topluluklar yaratırım” buyuruyor Allah.

Korkmayın bu konuda cümle kurmaya başlamayacağım çünkü bu çok başka zamanın konusu.

Bizler elbette ki Yaradan’ın emrinin önüne geçemeyiz...

Biz burada, sadece adaleti doğru bir şekilde tesis etmeye çalışıyoruz.

Mazlumların, ezilmişlerin, çile içerisinde olan günahsızların sayısını o yüzde 3’e azaltmaya çalışıyoruz.

Yoksa Rabbim, bu insanlara kendisini hatırlatmak ve tanıtmak, cenneti kazanmak için birtakım çileler veriyorsa, biz bunun karşısında Haşa nasıl duralım.

Yani kısacası haddimizi bileceğiz ve neyi nereye kadar yapmamız gerekiyorsa, oraya kadar yapacağız, haddimizi aşmayacağız.

Marangoz yine zorluklar içerisinde hayat mücadelesi verecek fakat işini yaptıktan sonra, biraz daha rahat nefes alacak ortamı oluşacak.

Bir de çocukları için çalışıyor ve onlar için birikimde bulunuyorsa, bunun çalınmasına, heba edilmesine izin vermeme noktasındayız.

Şu toplantılar, paneller, sempozyumlar yapılsın bakalım ortaya ne çıkacak.
Ona göre yönümüzü tam tayin ederek, doğru bir şekilde ilerleriz.”

Mert,
“Armağan sen kesin buralardasındır.
Bu cümbüşü kaçırmazsın neredesin bakayım” dedi.

Armağan cevap vererek,
“bu cümbüş kaçar mı Mert abi?
Kafanı kaldır bak hemen senin evin balkonunda oturmuş sizi dinliyorum.”

Mert tebessüm ederek,
“Armağan'ım sen de bizim Kale sakinlerini topla ve şu anki gelişmeleri onlara bir kere kısa özet geç.

Ne oluyor, bu toplantılar durmadan artıyor, neler oluyor, nereye gidiyoruz gibi sorularla ve yanlış cevaplarla meşgul olmasınlar.”

Tamam, Mert abi “o iş bende” dedi armağan.

Periler durmadan yeni misafir taşıyorlardı kaleye.

Mert,
“herkes kendi grubuna sahip çıksın, ilgilensin, izzet ve ikramda bulunsun.

Bana soracağınız soru olmadan, beni devreye hiç sokmasın” dedi.

Şimdi, sevgili sözlüm ile deniz kenarında 2 bardak çay içip, biraz baş başa sohbet etmek istiyorum ve sonrasında da çok yoruldum uyumam gerekiyor.

“Yarın çok iş var çok” diyerek, Ebru’yu alıp sahile indi.

...

MANA 2.Kitap 21.Kısım için tıkla..

...

...