MANA 2.Kitap 2.Kısım

...

MANA 2.Kitap 2.Kısım

Elbette ki, bu olayın soruşturması yapılacak.
Bunlar her kimse, elbette ki bulunacak ve canlarını okunacak...

Bak şimdi, benim söylemek istediğim nokta şu...
Olan oldu, biten bitti, bunun üzerine bir çizgi çekelim.

Bundan sonra lütfen senden rica ediyorum, lütfen diyorum, profesyonel bir şekilde hareket edelim.

Panik atağımızı dizginliyoruz, profesyonelce hareket ediyoruz ve her şeyden önce Mert'e güveniyoruz, Safinaz'a güveniyoruz, Zeynep ablaya güveniyoruz.

Panik atağın psikolojideki temel nedeni nedir? Güvensizliktir...

İnsan kendine güvenebilse, çevresine güvenebilse, hiçbir şekilde panik atağa kapılmaz zaten...

Demek ki, sen ne yapacaksın, bu güvensizlik sorununu çözecek ve aşacaksın.

Zeynep abla, Sacit abi, bir dakikalığına bizi yalnız bırakır mısınız?

Siz kendinize mutfaktan birer kahve alın ve oyalanmadan geri dönün.
Bu süre yeterli...

Müsaadenizle, Ebru'ya özel bir şey söyleyeceğim ve onu dışarıya çıkartmak istemiyorum.
Anladınız siz beni...

Zeynep Hanım,
“Mesaj alınmıştır Mert, biz kahve almaya çıkıyoruz az sonra döneriz, o kadar süreniz var.” dedikten sonra kapıya yöneldi.

Kapıdan çıkacağı esnada,
“Süreniz başladı” diyerek tebessüm etti ve çıktılar.

Onlar çıktıklarında, Mert Ebru'yu kendisine doğru çekti ve hiçbir şey söylemeden, dudaklarını Ebru'nun dudakları ile birleştirdi.
Uzun uzun öptü onu...

Ebru bu öpüşme esnasında, katı şekerin ısı ile karşılaştığında pamuk şekere dönmesi gibi, aklındaki ve vücudundaki bütün gerginlikleri bir kenara bırakarak, aynen pamuk şekerine dönmüştü.

Mert onun tamamen sakinleştiğini ve kendisine geldiğini, dudaklarının yumuşaklığından hissedebiliyordu.

Bir süre daha öyle kaldılar ve sonrasında Zeynep Hanım'ın kapıyı tıklattığını duyarak, bir adım geri çekildiler.

Zeynep Hanım içeriye girdiğinde, Ebru'nun yanaklarındaki kızarıklığı görerek,
“O oh oh oh Mert Ebru'nun bütün elektriğini boşaltmışsın...

Ne tür teknikler kullanıyorsan, Allah Rızası için bunları Sacit abinle de paylaş.” dedi ve bir kahkaha attı.

Tüm bu her zamanki davranışlar ve Mert'in tatlı sert yaklaşımı, Ebru'nun tamamen kendisine gelmesi için yeterli olmuştu.

Ebru sordu,
“Mert, biraz önce terasta anlatırken dinledim fakat gerçekte durum nedir, tekrar eder misin” dedi.

Mert,
“Durum şu; üzerimize binlerce mermi boşalttılar...

Bu sağanak halinde yağan mermiler bana hiçbir zarar vermedi.

Olayın başlangıcını sen de gördün.
Bana çarpan mermiler, leblebi çarpmış gibi sağa sola gidiyordu.

Sen gittikten sonra, o mermi yağmuru artarak devam etti...

Ve benden seken mermiler, etraftaki insanların ölmesine ve yaralanmasına sebep oldu.

Sonuçta polisler konuşurlarken duydum, maalesef 8 ölü 46 yaralı son durum.

Ateş edenler Mutant değildiler.
Ateş edenlerden bir tanesini çatının üzerinde, namlusu parlayınca gördüm.

O da zaten benim onu gördüğümü görerek, havaya fişek attı ve iki minibüs dolusu cani toparlanıp kaçtılar.

Minibüsü aptalca ve deli gibi kullanıyorlardı.

Polisleri ezilmekten kurtarmak için, onların elimden kaçmasına mecburen izin verdim.

Daha sonrasında peşlerinden gidip, onları belki yakalayabilirdim.

Fakat hem minibüslerin masum insanlara zarar vereceğinden endişe ettim.
Hem de minibüsleri durdursam bile, yine bana ateş ederek, benden seken mermilerle insanları yaralayıp, öldürebileceklerinden endişe ettim.

Bu nedenle de direkt müdahalede bulunamadım.

Öyle kısa bir zaman dilimi içerisinde oldu ki bunlar...

Ve ben öyle bir meşguliyet içerisindeydim ki...

Az önce sana, oraya perileri göndermen gerekirdi dememe aldırma.
Çünkü ben de seslenip, oraya yüzlerce Peri'nin gelmesini isteyebilirdim.
Ve eminim o an gelirlerdi de...

Fakat dedim ya, ortada bir can pazarı yaşanıyordu.
Çok kısa bir süre içerisinde yaşanan bu olaylar anında, ağzımı açıp da bu cümleyi kuracak kadar bile vaktim olmadı...

Zaten sizi toplantı odasına çağırmamdaki asıl sebep bu çerçevede...

Şimdi bu karşılaştığımız türden bir durum için, aklımdan geçen birkaç şey var.

Size onları söyleyeceğim ama asıl size söylemekten ziyade, Safinaz’a, Asım’a ve Sarp’a söyleyeceğim.

“Safinaz, Sarp ve Asım’ı da alarak yanımıza gelir misin” dedi Mert.

Periler geldiğinde Mert onlara,
“şimdi sizden birkaç şey isteyeceğim...

Bunlardan birincisi, öyle zannediyorum ki bunu yapabileceksiniz...

O olay anında geri dönüp, olayın, ateş edenlerin ve onlara bu emri verenlerin videolarını istiyorum sizlerden...

Evet, yanlış duymadınız, geçmişe giderek, o anın görüntülerini bana getirmenizi istiyorum, mümkün mü?

Safinaz,
“Bazı zaman dilimleri mühürlü, o zaman dilimlerine gidemeyiz.
Ancak Ebru Ecem'in direkt emir vermesi durumunda, bu söylediğiniz yakın zaman dilimine giderek, söylediklerinizi belli bir ölçüde yerine getirebiliriz” dedi.

Mert,
“tamam bunu şimdi diğer söyleyeceklerimi söyledikten sonra emri, izni alarak lütfen yapın...

Kimmiş bunlar, bunlara emir verenler kim, kim emir verilmesini istemiş, bunu bi öğrenelim.

İkinci olarak, bu dakikadan itibaren, Ebru'yu ve beni, bu tür bir olayın olma ihtimaline karşı...

Bakın burada bir parantez açmak istiyorum, biz zarar göreceğimiz için değil, Allah'ın izniyle bize bir şey olmaz...

Olma ihtimali varsa da siz ona seyirci kalmazsınız bundan eminim, kendimizden korktuğumuz için konuşmuyorum.

Ben şunu söylemek istiyorum size...

Bizi izleyeceksiniz.

Sarp ve Asım, haber masası ve kolluk kuvvetleri olarak izleyecek bizi.

Bir şey gördüğünüzde de bir kere bu kaydedilecek.

Bir şey gördüğünüzde dediğim, Ebru ile beni dondurma yerken kayıt etmeyeceksiniz tabi.

Böyle bir olay olduğunda, ateş edenleri kaydedeceksiniz ve mademki dönebiliyormuşsunuz yakın geçmişe dönerek, emir verenleri de silsile ile en tepeye kadar tespit edeceksiniz...

Aynı zamanda, böyle bir ateş olur...

Ne bileyim atılan bir zehirli madde olur...

Herhangi bir düzenekle yerleştirilmiş bomba olur...

Tekrar ediyorum, bunları bize zarar verme ihtimali olduğu için değil, bu bombadan, zehirli gazdan, zehirli maddeden ya da kurşunlardan çevredekilerin zarar görmemesi için, bize hiç sormanıza gerek yok direkt müdahale edeceksiniz.

Kapın o bombayı ve güneşe götürüp bırakın.

Buraya kadar anlaşıldı mı?

Bu konu zannediyorum anlaşıldı.

“Ebru senden izin ve emir bekliyorlar...

Bu noktada da senden özür dilerim.

Ben sana danışmadan, direkt konuşuyorum bunları ama yanlışım varsa ya da haddimi aşıyorsam, lütfen beni uyar” dedi.

Ebru,
“Mert hiç öyle şey olur mu?” ...

Safinaz da Asım da, Sarp da buradalar ve onların yanında söylüyorum...

“Mert'in sizden isteyeceği her şey, hatta şahsı için bir isteği dâhi olsa, benim tarafımdan istenmiş, arzulanmış ve emredilmiş bir şeydir.

Periciklerim, bu tür bir durumda bana tekrar izin veriyor musunuz, emrediyor musunuz, arzu ediyor musunuz, gibi sorular sormanıza gerek yok” dedi.

Mert,
“Teşekkür ederim Ebru, bu samimiyetini, asla seni üzecek bir şekilde kullanmayacağıma söz veriyorum.

Safinaz, ola ki kendimde olmaz da sizden bu çizginin dışına çıkacak bir şeyler istersem, Ebru Ecem O ne derse benim dediğim oluyor dedi diye, körü körüne yerine getirmeyin, yapmayın.

Yani körü körüne hareket ederseniz bize zarar vermiş olursunuz ve lütfen bize zarar vermeyin.

Yanlış yaptığımızı hissettiğiniz bir şey için bizi uyarın.
Uyanmanıza rağmen o yanlışa devam ediyorsak, bizim kendimizde olup olmadığımızı bakın...

Kendimizde isek zaten sorun yok, devam...

Ama dediğim gibi kendimizde olmayarak, ya da bir tehdit altında sizden bunları istediğimizi hissediyorsanız da dediklerimizi yapmak yerine bizi o durumdan çıkartacak, kurtulmamızı sağlayacak şekilde yardımda bulunun.

Bakın benim bu anlattığım durumdaki kişi Ebru da olabilir...

Ona da aynı şekilde, zarar vermeden hareket edin.

“Tamam, mı Safinaz”?

“Tamam, Mert Bey, ben de diğer Periler de bu söylediğinizi gayet net anladık.
Siz hiç merak etmeyin.

Sizi sonrasında üzecek, size zarar verecek hiçbir şeyin olmasına izin vermeyiz.
Bunun haricinde her ne söylerseniz, Ebru Ecem söylemiş gibi sizi dinliyoruz.

Buyurun söyleyin” dedi.

Mert, söyleyeceğimi söyledim zaten...
Başka bir şey yok...

Bir, o geçmişe ait videoları ve emir verenlerin görüntülerini, videolarını istiyorum.

İki, haber Masası ve kolluk kuvvetleri olarak bizi takipte olacaksınız.

Dediğim gibi, Ebru ile dondurma yememizi takip etmeyeceksiniz...

Bu tür sıkıntılı durum için takip ediyor olacak ve kolluk kuvvetleri olarak olaya uygun gördüğünüz şekilde, bodoslama olarak, fark edilecek olmanıza aldırmadan müdahale edeceksiniz.

Çevredeki insanların zarar görmeyeceği şekilde, önlemler alacaksınız.

Bu iş için 30 kişi lazımsa 30 kişi, 30 bin kişi lazımsa 30 bin kişi o an orada olacak.

Bunu siz nasıl planlıyorsanız öyle planlayın ve uygulamaya koyun.” dedi

Ben sözlümü böyle berbat, perişan, pejmürde bir halde görmek istemiyorum...

Şimdi ben rahatlamak için gidip bir duş alacağım.
Üzerimde halen masum insanların kanı ile dolaşıyorum.
Ebru senden rica ediyorum, sen de git şöyle ılık bir duş alarak kendini toparla.”

“Safinaz, senden de rica ediyorum.
Ebru'yu şöyle bir kuaföre gitmiş gibi elden geçir.
Şöyle rahat ama göz alıcı kıyafetlerle donat ve terasa getir.
Bunu yap ki terastaki insanlar Ebru'yu rahatlamış görerek, rahat bir nefes alsınlar.

Onlar da çok korktular yani.
Onlar bu kadar korktularsa, annemi ve Ebru'nun babasını hiç düşünemiyorum bile...”

Evet, Zeynep ablacığım, sana da bir şey söyleyeceğim müsaade edersen.

Sonrasında, zaten toplantımızı bitirip, dediğimiz gibi duş almaya gideceğiz biz.

Zeynep abla, orada bulunan bir baş komiser vardı…

Benim minibüsün altından kurtardığım Hüseyin var…

Baş komiserin seslendiği, Hayrettin, Hayrettin diye seslendiği bir yardımcısı var.

Bu üçünü...

Yok, Hüseyin'e ellemeyelim, Hüseyin bayağı bir sıkıntı yaşadı..
Fakat o baş komiseri ve Hayrettin diye seslendiği yardımcısını, size zahmet buraya çağırır mısınız?

Ben, onları Asım’a paket ettirebilirim fakat bizi zaten sakıncalı bir ortamda, insanların ölmeleri ve yaralanmaları esnasında gördüler...

Bir de kaba kuvvet kullanarak, onları zorbalıkla alıp buraya getiriyormuş gibi olmayalım.

Bu nedenle onları istihbarat olarak, resmi bir şekilde buraya getirirseniz...

Bizi cani olarak görmekten vaz geçebilirler.

Onlarla ilişkilerimizi bir düzene koyalım istiyorum.
Bu ilişki düzenini koyma olayı, bir başlangıç olacak...

Bunu takiben de Sarp,
“senden haber masasını büyütmenin istiyorum.
Nasıl büyüteceksin?

Sen şu anda basını ve medyayı takip ediyorsun.
Artık takip eden değil, takip edilen olmak istiyorum.

Derhal süper bir televizyon kanalı kuruyorsun.
Bir haber kanalı tarzında olacak.

Arka planda kaç yüz tane, kaç bin tane Peri çalıştırırsın, kaç stüdyo, kaç kamera, kaç ofis lâzım ben bunlardan anlamam.

Ama şunu söyleyeyim, muhabirinden spikerine, stüdyo şefinden makyözüne, yani bir televizyon kanalında ne kadar gerekli görevli varsa hepsine sahip olacağın şekilde, tam teşekküllü bir televizyon kanalı istiyorum.

Bu kanala ait dünyanın her yerinde haber yapacak muhabirler istiyorum...

MANA 2.Kitap 3.Kısım için tıkla..

...

...