MANA 2.Kitap 19.Kısım
MANA 2.Kitap 19.Kısım
Bu şekilde Dünya üzerinde değişken ve dinamik bir…
Eskiden bunun adı neydi kast sistemi miydi, öyle bir şeydi…
Şimdi bizim asla böyle kast oluşumuna da izin vermemiş olmamız gerekiyor.
Aklın yolu bir, şimdi el sanatlarıyla uğraşan bir insanın kazancı ne düzeyde olursa olsun, sonuçta o düzey çerçevesinde yaşayacağı bir gerçek.
Öte yandan bir sanatkârın sanatını kabul ettirerek, büyük miktarlar kazanıp, bu kazanımları çerçevesinde yaşayacağı da bir gerçek.
Bir bilim insanının çalışıp kazandıklarıyla ne şekilde yaşayacağı da belli.
Bir şirket CEO'sunun, ne tür kazanımlar elde edip nasıl bir yaşantı süreceği konusu da belli.
Bu durumda herkes şu anki durumuna yakın bir durumda, yaşantısını yeni koşullara adapte olarak yaşayacak.
Bizler birtakım müdahaleler ile bu alt sınıf insanların yaşam koşullarını iyileştireceğimiz için, eskisinden çok çok daha iyi koşullarda yaşayacaklar.
Bu memnuniyet şu anki nesil için, şu anki kuşak için, fazlasıyla yeterli ve memnuniyet verici olacaktır.
Bu şekilde sınıflar arasındaki savaşın önüne geçebiliriz.
Çocukları aldıkları eğitim ve iş imkânları ile hak ettikleri yerlere, hakları yenilmeden gelecekleri için de gelecek kaygısı duymadan mutlu yaşayacaklardır.
Bu söylediklerime, menfi ya da müspet fikir ve görüş bildirmek isteyen var mı?”
Ebru,
“Şu son anlattıkların ile ben bir ışık, bir çıkış yolu gördüm gibi” dedi.
Zeynep Hanım,
“Ebru'nun gördüğü ışığı ben de gördüm Mert” dedi.
Diğerleri de kafa sallıyor ve olabilir diyorlardı.
Mert bunun üzerine o zaman toplantıda onunla, bununla oyalanmaya gerek yok...
Direkt bodoslama, planı anlatıp uygulamaya geçeceğiz.
Şöyle yapalım;
Yönetimi ve denetimi perilerden oluşan, yine katılımcı noktasında çok kıymetli bilgi sahibi pericikler olabilir ve
onlar da katılabilirler.
Asıl katılımcıların sosyologlar, siyasal bilimciler gibi toplumun dinamiklerini inceleyip, tıkanıklıklarını çözen insanların oluşturacağı gruplardan sempozyumlar, paneller, toplantılar ayarlayarak, bu sistemi onların katılımıyla oluşmuş şekilde göstermemiz gerekir.
Göstermemiz gerekir derken, zaten yani sonuç belli, gidilecek yer belli, ışık nereden görünüyor belli, bu insanların oraya kendilerinin yürümesini istiyorum.
Yoksa onları buradan alıp oraya götürmek 2 dakikalık iş ama serada yetişmiş domatesle, tarlada yetişmiş domatesin tadı aynı olmuyor biliyorsunuz.
Çok uzatırsak da bu işin suyu çıkar…
İkişer günlük panel ve sempozyumlar ardından araştırma yapmak ve bildirgeleri hazırlamak için 2 gün ara…
Sonra tekrar 2 gün sempozyum sonra 2 gün tekrar ara…
Böyle bir herhalde 8-10 sempozyumun sonunda belki de daha önce bu iş neticelenir.
“Ebru dilim damağım kurudu, el insaf, sözlücüğüne bir bardak çay vermez mi insan” dedi ve bir kahkaha attı Mert.
Gerçekten de ortamdaki karamsar hava kaybolmuş yerine Umut ışıkları belirmişti.
“Hissediyorum çok güzel şeyler olacak çocuklar” dedi Zeynep Hanım.
Çaylarını içtiler, kafalarını dağıtmak adına, neşeli sohbetler yaptılar ve saat oldu 19:45.
Mert Asım periye seslenerek,
“Asım eksiksiz herkesi bilgilendir, bizim tarafımızda yaşayan herkesi bilgilendir ki bu on binlerce kişi bir anda
Kale’ye gelince ne oluyoruz demesinler.” dedi
Her şey hazırdı o halde başlama zamanı gelmişti.
...
Gelmesi gerekenleri parça parça, gruplar halinde alıp getiriyordu Asım peri.
Ne kadar gelecek varsa hepsini aynı anda da getirebilirdi.
Ancak artık işi öğrenmişti “Show time”.
O kadar güzel, parçalar halinde, ışık oyunlarıyla ve müzikle süslenmiş senkronize bir halde getiriyordu ki, sanki her gelen grup piyanonun bir tuşuna basıldığında oraya ahenkle ışınlanıyor gibiydi.
Uygun düzen yine aynı şekildeydi.
Bir stadyum büyüklüğünde yemek salonu, içinde 50.000 kişi.
Stadyum biçiminde dedik ama bu stadyum hilal şeklinde oluşturulmuş ve önünde yıldız şeklinde bir sahne vardı.
Oturma düzeni de stadyumdaki gibi koltuk sistemi değildi.
Oturacak koltuklar dörder kişilik, yine Bahçe'nin sinema salonundaki gibi birbirlerine bakan, ortalarında büyük bir sehpa ve yine önlerinde, içeceklerini ve tabaklarını koyacakları küçük sehpalar grubundan oluşuyordu.
İnsanlara şaşkın yolculukları sonrasında bir nefes aldıracak içecekler ikram edilmiş, yemek zamanına kadar aralarında konuşmaları sağlanmıştı.
Saat 8 olduğunda koltuklar yerlerinden oynamaya başladı.
Küçük sehpalar kaybolurken büyük masa onlara yaklaşmaya başladı.
Oturma grupları ve masaların duruşu yukarıdan bakıldığında, ortasında çekirdek bulunan yarım kayısı görünümündeydi.
Bu şekilde 6 binden fazla oturma grubu mevcuttu ve full doluydu.
Aycan o yumuşak ve büyüleyici sesiyle sunuculuk görevine talip olmuş ve insanlara,
“sizlere yemek ikram edeceğiz, o nedenle masalarınızın şeklini bu düzene çevirdik” diyordu.
Yine abartılı ve konsepte uygun ışık oyunları ve müzik ile bezenmiş muhteşem bir atmosfer altında, yemekler sihirli bir görselle misafirlere ikram ediliyordu.
Misafirler canlı müzik eşliğinde ve ışık animasyonları altında, kendilerine ikram edilen muhteşem lezzetleri afiyetle yiyorlardı.
Yemek ve sonrasında tatlı, çay, kahve gibi ikramlar da yapıldıktan sonra, Aycan kürsüye çıkarak konuşmaya başladı.
“Buraya görüşme yapmak için gelmiş bulunan değerli konuklarımızın aileleri bir süre daha burada kalsın.
Toplantıya katılacak değerli konuklarımızı sizi toplantı ortamına aktaracağız.
Daha sonra onların aile ve beraberinde getirdikleri misafir yakınlarına söz veriyorum, birlikte çok eğlenecekleri bir akşam yaşayacağız” dedi.
Katılımcılar birkaç dakika sonra toplantı ortamına aktarılmışlardı.
Aycan toplantıya katılmayacak olan misafirlere, sizlere pek çok seçenek sunacağım…
Her ne kadar sizleri ağırlayacak olsam da sizleri sizin arzu ettiğiniz şekilde ağırlamak istiyorum.
Yani şunu söylemek istiyorum ki;
"Müzikten hoşlananları müzik ortamında, Çarşı butik gezmeyi sevenleri alışveriş ortamında, havuz başı isteyeni
havuz başında ağırlayacağım.
Emin olun unutamayacağınız iki gece yaşayacağız birlikte."
O tarafta işler o şekilde yürürken, toplantı ortamı epeyce soğuk ve gergindi.
4000 küsur kişilik bir siyasetçi ve bürokrat ordusu Mert'in karşısında oturuyordu.
Periler yine muhteşem bir toplantı salonu oluşturmuş, her ne kadar soğuk ve de gergin bir hava olsa da insanlar bu muhteşem ortamın karşısında yumuşamak zorunda kalmışlardı.
İzzet ve ikramın, lüks ve ihtişamın sınırı yoktu.
Kim hangi dilde konuşursa konuşsun, dinleyen onu periler sayesinde kendi dilinde anlıyor ve cevap verebiliyordu.
Mert Asım'a tüm dünyaya her yerde aynı anda canlı yayına geçmesini işaret etti.
Konuşmasına,
“Hoş geldiniz sevgili misafirlerimiz” diyerek başladı.
Dikkat ederseniz sizlere sevgili misafirlerimiz diye hitap ettim.
Sayın misafirlerimiz diyemiyorum.
Çünkü sayın ibaresini kullanabilmem için bir makamınızın, bir sıfatınızın olması gerekiyor.
Bu akşam, bütün makamlarınızı ve bu makama bağlı sıfatlarınızı iptal ediyorum.
Dünyadaki bütün ülkeleri iptal ediyorum.
Şu dakika itibarıyla dünya artık tek bir ülkeden ibarettir.
Her neye sahipseniz, istisnasız herkesin elindeki tapular ve sahiplik belgeleri bu dakika itibarıyla geçersizdir.
Paniğe gerek yok…
Tapularınızı ve ev, araba, arazi, o, bu, şu sahiplik belgelerinizi alıp, kendi üzerime geçirmeyeceğim elbette ki.
Dikkat ederseniz direk bodoslama mevzuya girdim.
Çünkü bu konuştuklarımızın herhangi bir orta yolu yok.
Dünya üzerinde artık tek bir ülke var ve onun adı da Dünya.
Alınganlık olmasın diye, kendi doğduğum ülkemden örnek vermek istiyorum.
Türkiye olarak bilinen yerde artık sadece Türkler yaşamayacak.
Almanya’da artık Almanlara ait bir toprak parçası değil.
Bakın şimdi söyleyeceklerimle, ne demek istediğimi tam olarak anlayacaksınız.
Fakat anlamanızı sağlamadan önce neden anlamanız gerektiğini anlatmam gerekiyor sanırım.
İngilizlerin şu anda herhangi bir devlet ve yaptırım gücü mevcut değil.
Bu ne demek?
Size haklı ya da haksız kafa tutanları artık baskılayamayacaksınız.
İpe sapa gelmez insanlar bir süre sonra gelip, o oturduğun evi boşalt sen çok oturdun biraz da biz oturacağız diyebilir.
Uzatmayacağım anladınız siz onu…
Kısa zamanda Servet düşmanlığı başlayacaktır.
Geçmişin kapanmış yaraları dahi kaşınarak patlatılacak, hepsinin hesabının sorulması noktasına gelinecektir.
Bu noktalar çözüme kavuşturulmadan bu toplantı biter ve evlerinize dönerseniz, öyle sanıyorum ki bir sonraki toplantıya başınız gövdenizin üstünde, bütün olarak gelemeyebilirsiniz.
Şimdi tüm dünyanın katılımı ile oluşturulacak bir sempozyum ve paneller zinciri başlatıyoruz.
Bu katılımın konukları, sosyologlar ve siyasal bilimciler olacak.
Tüm bu insanların düşmanlıklardan arındırılarak, nasıl uyumlu ve dostane bir yapıda yaşayacaklarını tartışacaklar.
Eskiden bir kast sistemi vardı…
Bakın şu anda girdiğimiz konu çok tehlikeli bir konu…
Asla ve asla bu sistemi savunmuyorum.
Benim söylemek istediğim şu.
Örneğin marangozları ele alalım.
Ele alalım derken yani marangoz var marangoz var.
Kimi marangoz ağaç keser kereste yapar.
Kimi marangoz o kerestelerden ev yapar.
Kimi marangoz evin içinin mobilyasını yapar.
Kimi marangozda sanatını konuşturarak, marangozluğun sanatını yapar.
Kimi marangozda var ki, tüm bunlar için tamirat yapar.
Bütün marangozları eşit düzeydedir ve aynı parayı almalıdırlar diyebilir miyiz?
Elbette ki diyemeyiz.
Görünen o ki marangozların içinde de yine her ne kadar kullanmak istemesem de mecburiyetten kullanıyorum, yerini
dolduracak başka bir anlamlı kelime yok…
Marangozları içinde bile bir “kast” sistemi var.
Kast sistemi, eskiden çalışanların hakkını gasp ederek zevk sefa yaşayan üst kesime verilen bir deyim.
Burada o manada değil, kazanç katmanları manasında kullanılıyor.
Eski sistemde mesela, zevk için, kendi hırsları için savaşan sözde asillerin, fakir halkın tarlasından bin bir zorluklarla elde ettiği ürününün, onda dokuzuna el koyulması gibi dengesizlikler vardı.
Kalan ürünle haftanın 2 günü sadece bir öğün yemek yiyebiliyorlardı.
Uzakdoğu’da m.ö. li yıllarda, yüzlerce yıl süren savaşlar gerçekleşti.
Pek çoğu hırs kokan keyfi savaşlardı.
Uzakdoğu insanının o karda kışta, ağaç kökünü bile orduya vermeyip yese, idam edildiği dönemler yaşandı.
İşte börtü, böcek yiyerek yüzlerce yıl yaşadı o insanlar.
Başka yiyecekleri yoktu çünkü.
Yoksa bu günkü böcek yeme alışkanlıklarını, eğlence mi sanıyorsunuz?
Şu an burada, demin istemsiz kullandığımız kast olayı, kabiliyetin çerçevesinde katkı yap ve katkın kadar yaşa manasında.
Bunu oturtturamazsak, eskinin tersine döner olay ve çalışmayanlar elinizdekileri alır.
Her grubun kazancı ve o kazanç ile yaşama seviyesi, sosyal hayatı, ihtiyaçlarını giderebilme gücü ve lüksü farklı.
Şimdi yeni sistemde yine herkes yaptığı işin karşılığı olan şekilde yaşayacak.
Fakat bir fark var ki, o da haksız sömürüye maruz kalmayacak.
Gelecek nesiller için birikim yapıp, onlar için kendi hayatından fedakârlık ettiğinde, gerçekten o fedakârlığın karşılığını kendisinden sonraki neslinin alacağını ve bunun garanti altında olacağının, emniyeti ve tebessümü içerisinde yaşayacak.
Şimdi biz bu insanları gerçekten doğru bir şekilde gruplandıracağız ve bu grupların, Dünya üzerinde nerede ya da nerelerde mesken edinmesi, yaşaması gerektiğini bulacağız.
Hangi düzeyde mutlu bir sosyal hayat yaşayacaklarını tespit edeceğiz ve bu insanları mutlu, mesut bir şekilde yaşamaya alıştıracağız.
Emeğinin karşılığı olanı elde edip, elde ettiği ile mutlu ve mesut bir şekilde yaşayan bir insan, tutup da sizin servetinize musallat olmaz.
Çocuğunun iyi bir eğitim almasını ve bu eğitimin sonucunda iyi bir üniversite bitirmesini, bu bitirdiği üniversitenin sonucunda bir meslek edinip, o mesleğin standartlarına göre bir sosyal hayat ve lüks içerisinde yaşamasını istiyorsa…
Bunun için kendisi de çalışacak, biz de ona gereken desteği vereceğiz.
Yaptığı fedakârlıkların ve feragatlerinin sonucunda, asla kandırılmamış olacak ve gerçekten kendisinden daha çok sevdiği çocuğu, kendisinden daha iyi bir sosyal yaşama, ferah ve refah düzeyine ulaşmış olarak yaşayacak.
Elbette ki bunun tersi de olacak.
Elbette ki tembel ve açgözlüler yine sorun çıkaracak.
O tür durumlar şu anda var ve yine olacak.
Ama mücadelemizi bundan böyle umutsuzca değil, sonunu görebildiğimiz mutluluklarımızın uğruna yapacağız.
Artık ülke bazında ordular ve askeri güçler olmayacağı için, buralara harcanan tüm kaynaklar insanların refah ve mutluluğuna, insanca yaşamasına aktarılacak.
İnsanları bugüne kadar sömüren silah tüccarları ve bunun gibi kaos ortamları çıkartan ve kan emen sülükler misali
yaşayan insanların hayatlarına son vermek geliyor içimden.
Ama onlara dahi bir fırsat vermek istiyorum.
Elbette ki kolluk kuvvetleri, yani şimdiki adıyla polis kuvvetleri yine olacak.
Bunlar yine suçluları yakalayacak, suç işleyenlere ceza vermek üzere elbette ki yine adliyeler ve adalet sarayları olacak.