MANA 2.Kitap 18.Kısım
MANA 2.Kitap 18.Kısım
Yani ne demek istediğini ben anlıyorum ve relax ol” dedi.
Mert sözüne devam ederek,
“benim asıl endişe duyduğum konu, Sacit abilerle çözmemiz gereken mesele...
Mesela Amerika dünyaya karşı bir sömürgecilik faaliyeti içerisinde miydi? Evet.
Dünyanın her yerine, onların doğal kaynaklarına hükmedecek şekilde asker gönderiyor ve onları sömürüyordu.
Oradan aldığı, daha doğrusu şöyle söyleyeyim, onların doğal kaynaklarından hortumladığı imkânlarla da Amerikalıları kalburüstü bir yaşama sokmuştu.
Amerikalıları kalburüstü bir yaşama sokmuştu derken bütün Amerikalıları değil, onların kendi kafalarında tespit ettikleri bir elit kesim var, onları refah içerisinde tutarak dizginliyordu.
Şimdi onlara eskisi kadar arpa veremeyeceği için, bu atlar huysuzlanacak.
Huysuzlanmanın da ötesinde, bazıları ipini koparıp, başkaldıracak.
Yani iç mücadele oluşacak.
Her ülkede oluşacak bu…
Eskiden baskı altında tuttukları insanlar, onların güçsüzlüklerini, güçlerini kaybettiklerini görünce başkaldırmaya başlayacaklar.
Olay bununla da bitmiyor.
Her ülkede yani ne diyeyim yüzde 3-5-6 elit kesim var.
Ülkelerde bir orta direk var.
Orta direk altında bir alt tabaka var.
Bir de onun da altında köle gibi yaşayanlar var, güya kölelik lafta kalktı.
Amerika'da köle gibi yaşayan, hatta hiç yaşama umudu kalmamış kesimler var.
Bunlar şimdi başlarındakilerin güçsüzlüğünü görünce başkaldıracaklar, isyan edecekler, eşitlik istemeye
başlayacaklar.
Ya bu iç savaşa kadar gider.
Sadece bu olmaya başlasa, bunu da çözeriz ama iş yağmalamalara kadar gidecek.
İnsanların önceden nasıl olduğu önemli değil.
Varlıkla ve servetlere, bundan sonra “yarısı seninse diğer yarısı da benim” diyen insanlar ortaya çıkmaya
başlayacak.
“Hatta sen aman da çok yedin, biraz da biz yiyelim” diyen insanlar çıkmaya başlayacak.
Bu noktayı bilmiyorum nasıl çözeceğiz?
Kafamda bunların hepsinin çözümü hazır olsa da size henüz bir fikir oluşturamadım diyeyim de siz de düşünün.
Buraya kadar olanları yani şöyle ya da böyle çözeriz ama ülkelerin iç meselelerinde ne yapacağız?
Gerçekten bu insanlar eziliyorlardı.
Onların başkaldırmaları veya ayağa kalkmaları elbette ki yanlış değil.
Ama bu başkaldırı esnasında, mazlum durumdayken zalim duruma geçerlerse…
Biz şu anki zalimleri engellemeye çalışırken, başka zalimlerin oluşmasına sebep olursak…
Yani bilmiyorum…
Bu yanlış ve bunu kesinlikle dengelememiz gerekiyor…
Zeynep abla görüyorsun değil mi?
Hayallerini kurduğum murduğum dedin ama ortada hiç de öyle hayal kurulacak bir durum yok.
Hadi silahları hallettik…
Ülkelerin gücünün hepsini eşit duruma getirdik.
Şu an hiçbir ülke hiçbir ülkeden güçlü değil.
Ha belki 1 milyar nüfusu olan ülke 30 milyon nüfusu olan ülkeye şu an baskın durumda…
Yani hem bunların dengelenmesi gerekiyor hem ülke içerisindeki eskiden yağla balla yaşayan insanlarla ekmek bulamayan insanların arasında şu an yeni dengeler oluşacak ama bu da bir çatışma sonuçta…
Sadece bir düşünün bakalım.
Yani ne bileyim bu konuda direkt aklımda olan şeyler var ama biraz düşünmek istiyorum.
Bunu en azından şu toplantı ve 2 gece insanları burada misafir etmenin sonrasında düşünmek istiyorum.
Ama toplantıda, düşündüğüm fikir kafamda oturursa size bir sürpriz de yapabilirim, hazır olun…
Bana sorarsanız, bu tür faaliyetlere girişecek insanları yönlendirmek isteyen insanları, derhal tecrit altına almalıyız.
Derhal hem de derhal almalıyız ve bu ezilmiş kesime de yani eskiden onları ezenlere bulaşmadan, argosu nasıldı?
Tebelleş olmadan, derhal bir refah sunma olayına girmeliyiz.
Zaten ister istemez bir yeni düzen oluşacak.
Şimdi bu yeni düzen oluşurken bir süre, yani Ebru’cuğum artık hangi kasadan alırsın ya da kasadan almazsın da
masadan mı alırsın, yoksa masadan almazsın da NASA'dan mı alırsın, yoksa daha oradan almazsın da gidersin başka
galaksiden mi getirirsin, işte para mı lazım, pul mu lazım, ne lazımsa…
O para, pulda bazen işi çözmeyecek…
Dünyada eşit yaşama uygun üretim, maalesef mevcut değil.
Bazıları aç yatmazsa herkes tok yatamıyor durumda...
Bu durumda olduğundan, Direkt madde olarak sunulması lazım besinlerin.
Yani un lazımsa un çuvalı, et lazımsa et, sebze lazımsa sebze, yağ lazımsa yağ…
Bunların, bu temel gıdaların bu insanlara yani bu başkaldırma noktasına gelmiş insanlara, onları biraz sükûnete
davet edecek şekilde dağıtılması gerekiyor.
İşbu dağıtılma olayıyla da bitmiyor.
Tabii ki bu insanlara asgari derecede de olsa lüksü de vermemiz gerekecek.
Artık merdiven altında, kömürlükte yatmaması lazım çileli insanların.
Yoksa bu insanlar, öte yanda gökdelenin kral süitinde oturan insanların evlerine gözünü dikecek.
Ama bizim bunlara kral süiti vermeyeceğimizi fakat onları merdiven altında da yaşatmayacağımızı anlatmamız lazım.
Bilmiyorum nasıl yapacağız?
Bu ülkelerin iç dengelerinin kurulması için yani…
Biz önce bi şu iki gecelik bir toplantımızı yapalım.
Sonra ve insanları bir gönderelim.
Ama gönderirken de diyelim ki; böyle böyle böyle olacak sizin ülkenizde…
Muhtemelen sizde bunu bizden daha iyi biliyorsunuz.
Bunun için siz bir düşünün, biz bir düşünelim, biz bu konuda düşündük çözemiyoruz diyorsanız ya da düşündük şöyle
şöyle bir çözüm olabilir de diyorsanız…
Beraberinizde getirdiğiniz heyet olsun, onlara ek olsun ya da bunların içerisinden gelmesine gerek olmayan ama yeni yeni insanların gelmesine gerek olduğunu düşündüğünüz insanlar olsun…
Onları da yanınıza alarak şöyle bir 2-3 gün daha gelin…
Bi 3 gün daha kalın bizimle.
Sayı önemli değil, kişi önemli değil, yani genel toplantı yapacağız.
Ayrıca bazı ülkelerle masaya oturup, yüreğine su serpmemiz mi lazım?
Eskiden gücünüz vardı.
Bu gücünüzle de bu insanlara et yerine ot yedirebiliyordunuz.
Hatta aç bırakabiliyordunuz.
Şimdi birtakım dengeleri koruyarak hem elinizdekini bölüşmek zorundasınız...
Hem de elinizdekileri bölüşmek yetmeyecek.
Bu insanlara ekstra bir refah sağlamanız gerekecek.
İşte bilmiyorum bu konuda ne yapabilirsiniz.
Bunu bir oturun düşünün…
Bu 2 günlük toplantıdan sonra 5 gün ara verelim.
O 5 günden sonra da bir 3 gün daha toplanalım.
Yeni ekibinizden de sizinle gelecekleri gene 19:45 de toplayacağız.
Gittikten 5 gün sonraya hazırlığınızı yapın bekleyin bizi diyelim mi ki?
Bunları benimsemediğim için yüksek sesle konuşarak, kafama oturuyor mu diye bakıyorum.
...
Ebru yine ufaktan, ufaktan volta atmaya başlamıştı.
Bir yandan da söyleniyordu.
“Yüksek sesle söyle de bizde duyalım” dedi Mert.
Ebru bunun üzerine,
“ya ben ne güzel işimin başındaydım.
Ağrısız başım, dertsiz aşım çalışmalarımı yapıyordum.
Mikroskobumdan minik mikropcuklara bakıyordum.
Raporlarını yazıyordum, gelişmeleri sunuyordum.
Bir şeylere çare üretiyordum veya hiçbir şey yapamıyorum.
Üç kuruş maaşım vardı ama mutlu mesut yaşıyorduk.
Nerelere geldik ya nasıl çözeceğiz bunu.
Hadi Afrika'daki aç insanları hallettik…
Tamam, bu zaten bir insanlık görevi ve bunu yapmak zorundayız.
Ama Amerika'daki ezilmiş zencilerin nasıl halledeceğiz.
Ya da İngiltere'deki, İrlanda olaylarını nasıl halledeceğiz.
Off bi sürü ülke var ve sorunu olmayanı da yok.
Bu yaptıklarımızla hiçbir sorunu halledemediğimiz gibi yeni sorunlara sebep olduk.
Yanlış mı yaptık acaba?
Ya her şeye yanlış diyorduk, yanlışı düzeltmek için biz de mi yanlış yaptık acaba?
Bir yandan bunları söylerken bir yandan da volta atıyordu.
Ebru'nun hezeyanı gidermek adına, al çözüm bu denilecek türden görünen bir çözüm mevcut değildi.
Mert,
"bir yerden başlamalıyız” dedi.
Şimdi oturup şöyle şöyle şöyle başlayacağız ve şöyle şöyle şöyle yaparak böyle böyle böyle bitireceğiz gibisinden tam bir plan ortaya koymak mümkün mü?
Bunu nasıl yaparız…
En basitinden 1 milyon tane küçük dünya oluşturur, her bir hizip grubunu farklı dünyaları atarsın.
3 ay, 5 ay, 15 ay orada yatarlar kalkarlar.
Sonra bunları görüştürüp, anlaştırıp dünyaya tekrar indirirsin.
Fakat bunu böyle yapmanın hiç kimseye bir faydası olmaz.
Normale döndükleri an, nerede kalmıştık deyip, kaldıkları yerden gene kavga başlayacaklar.
Bunu çözmenin farklı bir yöntemi var kafamda.
Sanırım onun dışında, herhangi bir çare bulmak da mümkün de değil.
Çok ama çok detaylı bir hazırlık yaparak başlayacağız.
Ne yapmaya çalıştığımı anlamanız için planın genel konseptini size şöyle tek cümle ile özetleyeyim.
Dünyada şu anda varlığı kabul edilen, edilmeyen, irili, ufaklı, küçüklü, büyüklü 236 tane ülke var.
Bu ülkelerin her birisinin farklı farklı yönetim biçimleri ve farklı farklı refah düzeyleri var.
Kafamda oluşan fikir oturdu ve size bahsedeyim.
Ebru volta atmayı kesebilirsin.
Bir bardak çay ısmarlarsan seni kurtarayım düşünmekten.
Öncelikle ülke sınırlarını kaldırıp dünyayı tek bir ülke yapmak istiyorum.
İnsanlarla tek tek, ama tek tek, bireysel bazda konuşarak dünyanın neresinde ve yeteneklerine göre hangi işte ve hangi şartlarda yaşamasını düşündüğünü öğreneceğiz.
Sonra bu insanları önce kendi eski ülkelerinin insanları ile bir araya getireceğiz.
Dünyanın bütün ülkelerinde, kendileri gibi düşünen ve arzuları aynı olan insan grupları ile daha sonra bunları birleştirerek, bir sınıf oluşturacağız.
Bu oluşan sınıfın dünyanın neresinde ya da nerelerinde çalışacağı konusunda araştırma yapıp, o bölgelere belirttikleri işleri yapmaları için yerleştireceğiz.
Tabii bunu yapmak için şu an dünya üzerindeki bütün tapuları, bütün sahiplik belgelerini askıya alacak, hatta iptal edeceğiz.
Bunu yaparken bu insanlara şunu söyleyeceğiz;
“Senin şu anki bilgi, beceri ve kabiliyetin çerçevesinde yaptığın işin, dünya planında katkı payı şudur.
Ve bu katkı payına binaen elde edeceğin ve sonrasında yaşayacağın refah düzeyi de budur.
Buna kimse itiraz edemez.
Tabii ki ekstra durumlar çıkacak.
Mesela, adam su tesisatçısıdır ama eşi pilottur.
Bu tür durumlarda da göreceli tercihler yapmasını isteyeceğiz o insanlardan.
Fakat şunu bilecek ki; çocuğu kabiliyeti çerçevesinde kendisine uygun okulda kesinlikle okuyacak ve kazandığı başarılar çerçevesinde, uygun olduğu, hak ettiği hayatı yaşayacak.
Zaten bize 1600'lü yıllardan beri hep demezler mi...
Siz şunu, şunu, şunu yaparsanız, şöyle yaparsanız gelecek nesiller rahat edecek.
Çocuklarınız için bu fedakârlıklarda bulunun.
Asırlardır insanlarımız bu fedakârlıklarda bulunuyorlar fakat tamamen büyük kandırmacanın içinde yaşadıkları için ne kendilerinden sonraki nesil ne de kendilerinden sonraki 70 nesil bu verilen sözlere kavuşamayacak.
Eğer biz bu kendilerinden sonrakileri için yaşayanlara, gerçekten kendilerinden sonrakileri için yaptıkları fedakârlıkların yerine getirileceğini gösterirsek, o zaman gerçekten fedakârlık yaparlar.