MANA 1.Kitap 9.Kısım
MANA 1.Kitap 9.Kısım
Etin kilosu üçüncü dünya ülkelerinde 1-3 dolarken, bizde neden 20-25 dolar?
Taşıma su ile değirmen dönmez...
Dışarıdan et ithal ederek, değirmene su taşırsınız anca, ama kalıcı olmaz ve çok zahmetli.
İş bilmeyen insanların, kısa bir süre için etin 50-100 lira fiyatını indirerek, halkın gözünü boyamasından ibaret bu durum.
Dünyanın dört büyük buğday havzasından biri olan ülkemizde buğday ekmeği olmuş kilosu 1-2 dolar.
O fırından on yirmi liraya aldığınız ekmekte, buğday dışında her şey var.
Biz devletimize destek olursak, hepsini çözecek güç ve bilgeliğe sahiptir bizim devletimiz.
Şu anki yanlışların çoğu, geçmişte bu ülke ve milleti mağdur etmek için planlı yapılan hareketlerdi…
Ama artık taşıma suyla değirmen döndürürsek, bu da bu millete ve devlete, bugün yapılan yanlış hareketler olarak anlatılacak ileride.
Araştıracağız, rapor yazacağız ve takip edeceğiz.
Halen yanlış yapana da gel sen buraya, amacın ne diye soracağız…
Tarım, Hayvancılık, Tabii ve doğal kaynaklar dedik...
Bir de ne var, madenciliğimiz var...
Enerjinin dışında şu madenlere de bir dokunalım bakalım...
Birtakım testler yapalım, birtakım araştırmalar yapalım, elimizde ne var ne yok, doğru olup desteklenmesi gerekenler neler, yanlış olup terk edilmesi gerekenler neler bi bakalım işte.
Yani özetle biz burayı, işte tam da bu araştırmaları yapmak ve bu işi yoluna koymak için kurduk.
Güzel bir çalışma olmasını temenni ettiğimiz için de masraftan kaçınılmadı.
Güzel bir şeylerin ortaya çıkması için, güzel bir ortam, her zaman güzeldir.
“Şimdi hocam bir sürü şey söylediniz, memleketin dört bir tarafında kırk dört türlü iş yap dediniz, bunu Ebru'yla ben mi yapacağım” dedi Mert.
Asaf Hoca tebessüm ederek, “hiç öyle şey olur mu? Şimdi bir kere, bunu böyle yapmanız yanlış olur.
Size Birtakım yetki belgeleri vereceğiz.
Örnek olarak, Tokat'ta bir çalışma yapacaksanız, Tokat'ın bütün Devlet Daireleri, üniversiteleri ve özel sektörü,
sanayicileri, bu çalışmanın içinde olacak.
Onlardan ne istiyorsanız devlet adına isteyeceksiniz.
Devlet kanalıyla isteyeceğiniz her şey, bu çalışma için emrinizde olacak.
Devletin dışında sanayicinin, özel sektörün veya köylünün, elindeki bir şey sizin çalışmanız için gerekli ise, bu
durumda o ilin Valisi ya da o ilçenin Kaymakamı veya orada yetkili Mülki Erkan kim ise, onun desteğiyle gerekene
ulaşacaksınız.
Bunun içinde de size bir ekip tahsis ettik.
Merkezde sizi sürekli bilgilendirecek ve isteklerinize cevap verecek bir ekip olduğu gibi, sizinle birlikte kaç
kişi istiyorsanız, hangi niteliklerde kişiler istiyorsanız, onlar da yanınızda bulunacak.
Bu bir seferberlik ve Türk’ün tarihinde malum sebeplerden ötürü, bu denli kapsamlı bir hareket olamamış bugüne kadar.
Bizim sizden istediğimiz, zaten yaptığınız işin dışında bir şey değil…
Özel yeteneklerinizi sadece ben biliyorum, müsteşara bile söylemedim.
Sadece, sizin çok özel kişiler olduğunuzu ve yetenek olarak, elde tutulması gereken insanlar olduğunuzu söyledim.
Ayrıca kırk kişinin, kırk günde yapacağı bir işi, bu çocuklar 2 günde bitirirler diye de haddimi aşarak bir söz
verdim.
Verdiğim sözde de beni utandırmayacağınıza eminim.
Aslında çocuklar işlerin ne hal alacağı meçhul.
Bu söylediklerimize bir süre, başlarda hiç fırsatınız olmayacak.
Belkide hiç fırsatınız olmayacak…
O zaman, neden bu kadar ayrıntıyı, şimdiden bize anlatıyorsunuz diyeceksiniz.
Evet, size de anlatıyorum ama benim bu anlattıklarım, aslında Yaradana yazılan bir dilek mektubu niteliğinde...
“Siz elinizden geleni samimi bir şekilde yaparsınız, biz Azimüşşan onu tamam ederiz” diye, bir sözü var Yaradan’ın.
Biz kolları sıvadık ve bu seferberliğe soyunduk.
Hani diyorlar ya “sefer bizim, zafer Allah’ın” ...
İşte öyle...
Gerçi içimden bir ses bunların hiçbiri ile ilgilenmeye vaktinizin olmayacağını söylese de ben bunları size
söyledim ve Allah katında niyetimi belli ettim.
Gerisi Yaradanın taktiridir ve ne takdir ederse de Eyvallah diyorum.
"Fakat uzayı fethetmeye de gitseniz, işiniz bitince dönüp, bu dediklerim ile ilgilenmezseniz, hakkım kalır bunu bilin" diye noktayı koydu.
Daha sonra Asaf Hoca onları odalarında bırakarak kendi bölümüne geçti.
Mert Ebru'ya dönerek,
“Ebru şimdi hemen yapmanı istediğim bir şey var, seni korkutmak için söylemiyorum ama bendeki güç fiziki güç ve
kolay kolay, herhangi bir şekilde engellenmesi zor.
Fakat sendeki güç, daha çok böyle bir sihir gibi ve yani, birtakım engellemeler ile karşılaşması mümkün.
Senden şimdi şunu istiyorum,
“kendine bir güvenli ortam hazırla ve gücün herhangi bir şekilde engellendiğinde bir kelime söyleyerek perilerinin
o güvenli ortama seni aktarmaları için, bir hazırlık yap…
Nerden aklıma geldi bilmiyorum ama aklımda kalmasın söyleyeyim dedim.
İşte yani, anladın sen onu”.
Ebru, “evet her şeyi düşünmek lazım böyle”.
Zamanı geldikçe düşündüklerimizi hemen yapmalıyız...
Biriktirmek ya da sonra yaparız demek, hiç de doğru değil...
Gözlerini kapadı ve yine o sempatik tavrıyla parmaklarını oynattı.
Gözünü açtığında” tamam, için rahat olsun, bu tür bir engellemeyle karşılaştığımızda Emmine diyeceğim” Emmine
dediğim zaman, beni bir peri alıp, Büyükçekmece Gölü'nün Tepecik tarafına, emniyette bir yer olarak tayin ettiğim
bölgeye çekecek.
Oraya gittiğim zaman Emin Emin dersem, bu defa gücümün olup olmamasına bakmaksızın, senide yanıma çekecek" dedi...
Bu da tamam,
“ne yapıyoruz şimdi” dedi Mert ve sonrasında.
"Biraz gazete, dergi okuyalım, bakalım kim ne yapıyor.
Hem de biraz kafamız da dinlenmiş olur" dedi ve bir çay alarak gazetelerle masasına geçti.
Ebru da aynı şekilde Birtakım dergilerle gazeteleri alarak o da bir çay alıp masasına geçti.
…
- “Binbaşı Steve, son durum nedir?”
Amerikalı Binbaşı Steve, General Curtis'e,
“Efendim, göktaşının parçaları içerisinde bulunması gereken çekirdeğe ulaşamadık.
Elimize geçen parçalarda da DNA örneği bulunamadı.
Elementlere ve yapılarına sahibiz ancak, DNA örneği olmadan, denemelerimize devam etmemiz çok zor” dedi.
- “Peki, binbaşım daha önceki göktaşı çekirdekleri var elimizde...
Bunlardan DNA örneklerini çıkartılabilecek misiniz?”
- “Evet, Efendim, onlardan DNA örneklerini çıkarttık ve Birtakım testler ile deneylere devam ediyoruz.
Birtakım sonuçlar de elde ettik, bunlardan da faydalanıyoruz.
Fakat şöyle tatmin edici bir sonuç yok henüz elimizde.”
- “Binbaşım bizim dışımızda bu işle ilgilenen öne çıkan kimler var?”
- “Efendim araştırmamda bize en büyük rakip Ruslar görünüyor.
Başlarında General Alexander ve yardımcısı Binbaşı Boris var.
Japonlar, Bay Akiko ve yardımcısı Bayan Akina.
Çinlilerde Çeng ve yardımcısı Fen.
İngilizlerde Robert ve yardımcısı Susan.
Almanlarda tanıyorsunuz Mister Stefan ve yardımcısı Sabina.
Bir de bu işe büyük yatırım yaparak, farklı çevreler kullanan Araplar var.
Bir birliktelik oluşturmuşlar ve başında da onu da tanıyorsunuz Ammar var.
Ona yardım eden, Ramize isminde bir de bayan var.”
- “Peki, binbaşım bunların durumları ne, bizden ilerideler mi, gerideler mi, son durum neyi gösteriyor?”
- “Efendim Japonlar, kendi bölgelerine düşen göktaşı çekirdeğinden, Birtakım sonuçlar almışlar.
Bizden ileride olduklarını söyleyebilirim.
Araplar, daha ziyade bu işle, spor gibi ilgileniyorlar.
Çok fazla bir hırs göremedim onlarda.
Ama bu görüneni tabii ki, görünmeyen kısmında ne var, neler yapıyorlar, onu bilmiyorum.
İngilizler, çok uzun bir süredir bu işte uğraştıkları için, onların da Birtakım sonuçlara ulaştıklarını tahmin
ediyorum.
Fakat elimizde delil ya da sonuç yok.
Almanlar ise, daha çok başkalarının elde ettiği sonuçları çalmanın peşinde.
Kendi başlarına bir şey yaptıkları yok Efendim.”
- “Her ne olursa olsun, bu Türkiye‘de Tokat’ın Perşembe yaylasına düşen göktaşı, bugüne kadar gördüğümüz hiçbir
göktaşına benzemiyor.
Fevkalade önemli özellikler bulduk.
Dış kabuğu bile bu kadar fevkalâde iken, çekirdeği konusunda söz söylemeye gerek yok.
O çekirdeği, ne yapıp edip ele geçirmeliyiz.
Çünkü biz ele geçiremezsek, rakiplerimiz ele geçirmek için gayret içinde olacaklar.
Şu kadarını söyleyeyim, o çekirdeği ele geçirip şifresini çözen ve uygulamaya koyan, bu konuda lider konumuna
yükselir.”
- “Peki, binbaşım şu ana kadar hep atak noktasını konuştuk.
Varsayalım rakiplerimiz bu konuda bizi geçtiler, işte tam bu noktada atak noktasından ziyade savunma noktasını
konuşmamız gerekiyor.
Yanlış mı düşünüyorum?”
- “Hayır, efendim kesinlikle çok doğru düşünüyorsunuz.
Bizde zaten, bu konuda ileriye atak yapmak, her ne kadar önemli olsa da savunma konusunda daha fazla çalışıyoruz.
Çünkü bunu biz kendimiz, uygulama noktasına taşısak ve birtakım sonuçlar elde etsek bile, elimizdeki bu gücü
kontrol altında tutabilmemiz için, yine de savunma mekanizmaları geliştirmemiz gerekecek. İşte bu nedenle de
ilerleme ile bağımsız olarak, savunmayı geliştirme konusunda çalışmalarımız, tüm hızıyla devam ediyor.”
- “Güzel, binbaşım gayet memnun edici bilgiler aldım.
Sence peki, bu savunmada hangi noktadayız?”
- “Evet, savunmayı sadece biz geliştirmiyoruz.
Bunu da bilgi olarak size vermek istiyorum.
Rakiplerimiz de bu konuda epeyce ilerleme kaybetti ve bir yerlere varmış durumdalar.
En önemli nokta, tecrit bölgesi oluşturma konusuydu ki, bu konuda çok ileri gittik.
Şu kadarını söyleyeyim, herhangi bir hareket olması durumunda güvenli bir bölge oluşturabiliyoruz ve bu güvenli
bölgenin içerisinde kalan güçler dengesizleşiyor ve de çalışamaz hale geliyor.
Tabii bu Tecrit Bölgesi’nin bulunduğu yer ve konumuna göre, değişik özellikler gösterdiğini de eklemem gerekiyor.
Aynı zamanda bu tecrit bölgeleri kalıcı değil.
Kimisi 5 dakika sonra gücünü kaybediyor, kimisinin kaybettiği gücü iki saat sonra geri geliyor.
Elbette, bu da hiçbir karşı atak olmazken yapılan ölçümler.
Bunu yıkıp geçecek bir güç, tüm çalışmalarımızı boşa çıkarabilir de...
Yani %100 verimli ve istediğimiz gibi bir noktaya da henüz ulaşmış değiliz.”
- “Peki, binbaşım şimdi, Türkiye'deki bütün medya ve haber kaynaklarını gözleyin.
Ajanlarımız, devlet içerisinde bu konuda bilgi sahibi olabilecek kişileri araştırsın ve onlarla yakın temas
içerisinde bulunsun.
Bu çalışmada herhangi bir bütçe sınırı yok.
Gerektiği şekilde istedikleri miktarda rüşvet vererek ya da değişik yollarda harcamak üzere kaynak gerektiğinde
harcama serbestliğine sahipler.
Bu konu, silah sanayinden bile çok daha önemli bizim için” ...
…