MANA 1.Kitap 8.Kısım

...

MANA 1.Kitap 8.Kısım

Asaf Hoca, binanın önünde çalışanlara birtakım talimatlar veriyordu.
Arabadan indiklerinde Asaf Hoca onları gülümseyerek karşıladı.

“Evet, yeni dükkânı burayı açtık, gelin size yeni yerlerinizi göstereyim” diyerek onları binanın içine aldı.

Bina dıştan beton bir bina gibi görünse de içeriye girdiklerinde şaşkınlık içerisinde kaldılar.
İçi sanki Orta Çağ’dan kalma gibi, Türk Kültürüne uygun ve antika bir şekilde döşenmişti.

Bizimkiler, buna pek anlam veremedi fakat zaten her şey garipti, anlam vermeye çalışmak da garip olacaktı.

Binanın dışı tamamen beton, sıradan bir bina gibi görünmesine karşılık, binanın içi muhteşem bir dekorasyona sahipti.

“Bundan haberleri olsa, bütün dekorasyon dergileri çekim yapmak için buraya gelirler” diye düşündü Ebru.

Mert, Asaf hocaya dönerek,
“Hocam bu nasıl bir laboratuvar binası...
Bu bir laboratuvar binasında ziyade çok aşırı titizlikle ve lüks olarak hazırlanmış bir devlet konuk evine benziyor. Bize bu konuda kısa bir açıklama yapacak mısınız” dedi.

Asaf Hoca bunun üzerine,
"çocuklar bakın şimdi, bizim burada bulunma sebebimiz, tutup da hidrojenle oksijeni ayrıştırma deneyi yapmak değil…

Biz burada olaylar üzerinde bilimsel tartışmalar yapmak için bulunuyoruz.

Deney laboratuvarı mı istiyorsunuz, alt katta en güzeli var, inince şaşıracaksınız zaten.
Tam teşekküllü hem fizik hem kimya hem biyoloji hem de genetik laboratuvarımız var.

Bununla da kalmadık, aşağıda tam teşekküllü bir ameliyathanemiz bile mevcut ve bunun için de atanmış bir genel cerrahımız görev yapıyor.

Onun dışında buraya siz geldiğiniz zaman, dışarıda konuştuğum, bahçeyi temizleyen görevlileri hatırlıyor musunuz?
İşte o gördüğünüz görevliler, güvenlik personelinin bir kısmı...

Bina 67 kişiden oluşan profesyonel bir ekip tarafından korunuyor.
Fazla dikkat çekmemek için de bu ekibin üyeleri bina hizmetlisi rolündeler.

Ayrıca, binanın dış cephesi gayet sade görünüşlü, içeriye girmeden, pek çok şeyi dışarıdan bakanın fark etmesi mümkün değil.
Kale kadar da sağlamdır.
Camlar kurşun geçirmez.
Yani füzeler, roketler, binanın duvarına çarpar da içeridekiler farkına varmaz, o derece korunaklı bir bina…

Şunu da belirteyim ki, dedim ya hani bizim laboratuvarlarımız alt katta, ofislerimiz ise bu katta...
Üstteki üç kat bize ait değil.
O Üç katı, istihbaratçılar kullanıyor.
Bu zemin bölümünü ortak kullanıyoruz.
O nedenle de binada güvenlik önlemleri biraz fazla...

Şimdi çocuklar dediğim gibi, biz burada sadece analiz yapacak, birtakım konular üzerinde beyin Fırtınası gerçekleştireceğiz ve sonrasında da ne yapacağımıza birlikte karar vereceğiz.

Tabii bunun için, daha önceden sizin fikirlerinizi almadım.
Neyin nasıl olması gerektiği ile ilgili düşünceleriniz varsa ya da çekinceleriniz varsa, bunları da biraz sonra toplantı odasına geçtiğimiz zaman lütfen söyleyin.

Ben gayet açık bir şekilde götürmek istiyorum bu birlikteliği...

Bu birlikteliğin sebebi, gelişimi, sonucu, bu konularda da şu ana kadar hiçbir plan yapılmış değil.

Yani sizi, katakulliye getirmediğimden de emin olabilirsiniz...

Eee, herhâlde evde üstünüzde battaniye çekip, oturmayı düşünmüyorsunuz.
Sokaklara çıkıp, uğraşacak rasgele bir şey aramayı da düşünmüyorsunuz.
Bir iş yapılacaksa burada birlikte yapacağız.

Fakat dediğim gibi herhangi bir baskı veya zorlama, asla söz konusu değil ve olmayacakta, rahat olun...

Dedikten sonra, onlara odalarını göstermek üzere, yan koridora götürdü.

Odaya girdiklerinde odanın muhteşem bir dekorasyonu olduğunu ve böyle güzel bir ofisin, dünyada Holding başkanlarından sadece birkaçına nasip olabileceğini düşündüler.

Ebru sordu,
“Hocam şimdi bu oda kimin?”

Asaf Hoca,
“Kızım ikinizin içinde birlikte bulunmanız için, bu odayı uygun gördük.
Ayrı ayrı odalarda ne yapacaksınız?
Hiç olmazsa burada iki kelimeyi bir araya getirip, birbirinizle fikir alışverişinde bulunursunuz.

Zaten dikkat ederseniz, odanın çok hassas bir estetiği var, yerinizden kalkıp iki adım atmadıkça birbirinizin alanlarını göremiyorsunuz.
İç mimar çok güzel bir işçilik çıkartmış, bu çiçekler de bölümleri sanki ayırmış.
Yani aslında ikiniz için de ayrı ayrı ofisler, tek bir ofisin içindeymiş gibi olmuş.
Açıkçası benim çok hoşuma gitti.”

Mert, “Evet hocam benim de hoşuma gitti” dedi.

Ebru da başını sallayarak,
“Evet katılıyorum size hocam, aslında bir şey itiraf edeceğim...
Bu odayı, tek başına Mert'e vereceksiniz diye, bir an paniğe kapılmıştım.
O nedenle sordum, "bu oda kimin" diye.

Mert gülümseyerek,
“Ebru Hanım önceliği bayanlara verecek kadar centilmenliğimiz var, merak etmeyin” dedi.

Sonrasında toplantı odasına geçildi.
Toplantı odası da muhteşemdi.

Ebru yine dayanamadı ve sordu,
“Hocam bu kadar masraf etmişsiniz, bu masrafı kim karşıladı?”

Asaf Hoca Ebru'ya cevap olarak,
“Kızım burada yapılan hiçbir şey israf değil...

Çok kıymetli insanlar ağırlayacağız burada. Sadece Türk de değil, dünyanın pek çok bölgesinden gelecek insanlar olacak.
O nedenle bir tür kürk gösterisi bu” dedi.

Ebru bunun üzerine,
“Anladım hocam” dedi ve ekledi.
“Eğer bir şeye ihtiyacınız olur da bütçe olarak karşılamakta zorlanırsanız, ben parmak desteği veririm” dedi.

Asaf Hoca tebessüm ederek,
“Bunun için merak etme, o tür bir destek gerekirse, hiç çekinmem direk söylerim”…

“Evet, atıştırmalıklar ve içecek, ne istiyorsanız bakın orada kendiniz alabilirsiniz, soğuk da var sıcak da var, sonra gelin şurada biraz konuşalım” dedi.

İçeceklerini aldıktan sonra, "hocam sadece üçümüz mü toplantı yapacağız, başkaları da katılacak mı" diye sordu Mert.

“Şimdi üçümüz bir istişare toplantısı yapıyormuşuz gibi düşünün, biraz konuşalım, ne planlıyoruz, neler yapıyoruz, neler yapabiliriz, neler yapamayız, bunlardan bahsedeceğiz...

İş yoğunluğuna göre, sanırım öğleden sonra, Sayın müsteşar gelecek.
Yanında da birtakım insanlar olacağını zannediyorum. Daha teknik ve daha belirleyici bir toplantı olacak...

Bakın şimdiden söylüyorum, hiçbir şekilde zorlama ve baskı yok…

Benim bilgimin dışında herhangi bir zorlama ve baskı ile karşılaşırsanız, kesinlikle bundan benim haberim yoktur...

Ve o durumda nasıl davranmanız gerekiyorsa, öyle davranın” dedi.

Sonrasında Asaf Hoca, “Çocuklar, şimdi siz bu olaylar yaşanmadan önce ne yapıyordunuz?
Mert ’cim sen genetik üzerine çalışıyordun.
Birtakım madenler, bitkiler, vesaire üzerinde DNA çalışmaları yapıyordun.
Bugünden sonra da senden istediğim yine bu çizgide olacak.
Belki, biraz daha farklı şeyler araştırman gerekecek ama yine çizgin bu olacak."

"Ebru ‘cum sen ne yapıyordun?
Sen de nükleer biyoloji yani, işin birazcık daha canlı kısmı ile ilgileniyordun.
Ama sonuçta Mert'le ikinizin yaptığı iş, hemen hemen kullandığınız ekipmanlar ve argümanlar dışında aynı..."

"Öğleden sonraki toplantıda da sizden, memleketimizde bulunan tabii ve doğal kaynaklar üzerinde bir çalışma yapmanız istenecek.
Doğal kaynaklarımız, bunların analizleri, bunların ekonomik olarak elde ediliş yüzdeleri gibi konular..."

"Bunun haricinde de Tarım, Hayvancılık ve ziraat konularında da Ebru kızıma iş düşüyor..."

"Yaa ben iş bölümü yapmayayım, siz olayı alın kendi aranızda paylaşın.
Sonuçta da farklı farklı raporlara da gerek yok.
Tek bir rapor halinde birlikte çalışarak rapor hazırlayın."

"Şimdi tarımda birtakım yanlışlar var...

Biz hiçbir zaman suni, sahte, hormonlu Ziraat’ı desteklemedik.
Bunları, hep doğal olacak şekilde ayarladık ve öyle olması için de teşvik ettik.
Tabii, bizim bilgimizin dışında birtakım olaylar mutlaka ki yaşanıyor…

Şimdi biliyorsunuz ki, hayvancılık farklı sebeplerden dolayı, hatta alakasız derecede farklı sebeplerden dolayı, ülkemizde olması gerekenin çok çok çok çok çok altında...

Sadece hayvancılık değil, aynı şekilde ziraat de öyle.
Şimdi biz devlet arazisinde fidan dikiyoruz, Birtakım yeşil alanlar oluşturuyoruz, fakat kendi rızası olmadan, gidip köylünün arazisine bir şey dikemeyiz.

Fakat siz oraya ne yapılabileceğini tespit ederseniz, biz bu konuda gerekli teşvik olsun, önlem olsun, ne gerekiyorsa yaparız.

Ülkemizde malum sebeplerden dolayı, ihmaller ve haince engellemeler sonucu henüz iller bazında toprak analizlerimiz bile yapılmamış durumda.
Hangi toprağa ne ekilirse en üst verim alınır ve ekonomik olarak gerek çiftçiye ve gerekse de ülkeye ne kazandırır?
Bu konulardan da herkes bi haber...

Halen altın değerinde topraklara kilosu 50-100 dolar edecek ekilecek şeyler yerine boyu 60 cm'yi geçmeyen buğday ekiliyor ve verim, ekonomi sıfır.

Tarlaların kuzey ve güney cephelerine 5 metre arayla Paulownia ağacı ekilebilir mesela.
Bu ağaç 5 senede bir kesilebiliyor ve metreküpü 300-1000 dolar.
İşin enteresanı ağaç 1 yıl içinde kökünden yeniden ağaç oluyor ve 5 sene sonra tekrar kes.
60 senede 10-12 kez hasat edilebiliyor.

40 dönüm tarlanın kuzey ve güney cephelerine bu ağaçtan mesela 200 tane ekilebilir ve 5 senede bir hasat edildiğinde tarlayı satın alacak kadar gelir getirir.
Devler bunun fidanlarını gidip kendi dikmeli ve tarla sahibine de zimmetlemeli.
Kesim zamanı yine devler kendisi ya da görevlendirdiği holdingler bu ağaçları kesip o tarla sahibinin hakkını verdikten sonra işleyip ihraç etmeli.
Ayrıca Japonların ve dünyada pek çok kuruluşun habitat hibeleri var.
10 milyar dolar hibeye daha dokunamadık bile.

Neden tarlanın kuzey ve güney cephesine dedik?
Çünkü bu ağacın diğer adı Çin Kavağı.
Aynı kavak ağacı kadar uzuyor 5 senede.
Tarlanın güneşini keser doğusuna ekilirse.
Batısına ekilirse de bu tarlanın batısı sonraki tarlanın doğusu olacağından o tarladaki ekili tarım ürünü güneş alamaz.
O nedenle bu doğu batı kısımlarına daha bodur ağaçlar, meselâ sandal ağacı, mesela falanca filanca abanoz ağacı gibi ağaç fideleri dikilebilir vs.
Bu ağaçları da yabana atmayın.

Bunlar 10 sene sonra mesela sandal ağacı parfüm sanayinde ve mesela abanoz ağacı piyano yapımı gibi geliri yüksek sektörlerde kullanılıyorlar.

Bu iş öyle rica ile falan olmaz.
Devletin kanun çıkartarak bunu mecbur kılması lazım vs. Elbette her bölgeye aynı ağaç dikilemez ki bunun için de her ilden üniversite hocaların katılacağı tam katılımlı sempozyumlar yapılmalı.

Tüm bunlar yapılırken olay siyaset ve partiler üstü bir vatanseverlikle seferberlik olarak yapılmalı.
Bu işi siyasete oyuncak da etmemek lâzım.

Bunun dışında Tabii Kaynaklar dedik.
Tabii Kaynaklar gerek enerji alanında olsun gerekse yani şu veya buna benzer birtakım Tabii Kaynaklar olsun, bu konuda da bir çalışma sizden bekliyoruz.

Ebru’cum senden birkaç parmak hareketi de isteyeceğiz bu noktada.
Yani birtakım yararlı bakterilerin gelmesi için ortam hazırlaman gibi, ya da zararlılarla mücadele edecek ortamların oluşumuna, destek gibi durumlar için, birkaç parmak hareketine ihtiyacımız olacak.

MANA 1.Kitap 9.Kısım için tıkla..

...

...