MANA 1.Kitap 45.Kısım

...

MANA 1.Kitap 45.Kısım

Mert bunun üzerine hiç konuşmadan eliyle bir asker selamı çaktı ve kürsüye döndü.

Herkes dosyaları okumuştu.
Okudukları suratların ekşimesinden, gayet açıkça belli oluyordu...

Mert,
”devam ediyorum arkadaşlar” diyerek dikkati tekrar kendisine topladı.

Dosyada yazılanları okudunuz.
Biz her ne kadar kendimize insani varlık desek de bizim karşımızda bu tür doğal olmayan yollarla, zorlamalarla oluşturulmuş birtakım mutantlar var.

Bunlarla ve temsil ettikleri güçlerle çok çok çok yakında bir temasımız olacak ve sonrasında da muhtemel bir savaşımız var.

Kesinlikle aklınıza savaştan başka bir çözüm yok mu, bunlarla konuşup anlaşamaz mıyız, görüşemez miyiz, gibi şeyler gelmesin.

Çünkü yüzlerce, binlerce masum kişiyi menfaatleri için kullandıktan sonra, parçalayıp yakan, çöplüklere atan bu insanlarla aynı masaya oturmak, insanı onlar kadar alçak yapar.

Ha bu arada size verdiğim o dosyada gördüğünüz ve mutant dediğimiz kişiler, belki de iyi insanlardır.

Bunlar ne tür bir baskı, zorlama, beyin yıkama ya da birtakım metotlarla silah haline gelmişler, mutant olmuşlar bunları bilmiyoruz.

Bunlar tekrar kazanılabilir mi, onu da bilmiyoruz.

Fakat kazanılabilecek durumdalarsa, onları aramızda görmek bizim için çok hoş olur.
İlk uğraşımız bu yönde olacaktır.

Her ne kadar konuşursak konuşalım bunlar gerçekleşmeden, ilk hamleler yapılmadan, niyetler ortaya konmadan, ne konuşursak konuşalım hayal olur.

Şimdi bakın Zeynep Hanım'ın eşi Sacit Bey, gerçekten çok kıymetli bir abimiz...
Kendisi bir eğitimci, yılların lise müdürü.
Bize destek olmak için ücretsiz izin aldı ve aramızda bulunuyor.
Daha önceki olaylarda bize çok yardımcı oldu.
En basitinden aramızda bulunan Salih ve yine aramızda bulunan Gamze...

Evet, bu iki arkadaşımız, şimdi haklı olduklarına inandığımız fakat onları o an haksız duruma düşüren birtakım fevri girişimler içerisindeydiler.
Biz bu arkadaşlarla mücadele etmek için kolları sıvamışken, Sacit Bey bize yol göstererek onları kazanmamıza vesile oldu.
Onlarda bizde bu durumdan dolayı şu an gayet memnunuz.

Bunu söyledikten sonra şuraya geliyorum.
Sacit Bey başkanlığında bir plan ve koordinasyon masası oluşturmanızı istiyorum.
Kesinlikle, bu birkaç gün içerisinde bulunduğumuz mekâna bir saldırı düzenleneceğini tahmin ediyoruz.
Böyle bir saldırıya karşı bizim de bir planımızın olması gerekiyor.
Hatta bir değil, birden fazla planımızın olması gerekiyor.
Bu planlar bizi kurtarır mı, korur mu?
Bakın bu soruların hiçbir önemi yok...

Ülkemizdeki en büyük problemlerden birisi, senaryo eksikliği problemidir.
Okullarda yangın tatbikatı yaptırılır...
Yangın başladı mesajı için okulda alarm zili çalar...
Sadece okulda değil, herhangi bir kuruluşta, herhangi bir özel şirkette bu tür bir tatbikatın yapıldığında senaryo hep aynıdır...
Alarm zili çalar, insanlar yangın merdiveninden aşağı inerek binayı boşaltırlar.

Bazı yerlerde yangın merdivenlerinde kaza olabilir endişesiyle, o bile kullandırılmaz ve normal merdivenlerden güya tahliye yapılır.

Daha sonrasında da itfaiye tarafından basit bir şov yapılır, iki alkış, bir bravo, olay biter.

Ya bu işin bir senaryosu olması lazım değil mi? Yangın başladığında yangının olduğu tarafa doğru kimse giremez.
Yangın binanın diğer ucunda başlayacak diye bir kayıt yok, orta yerinde başlayabilir.
Hadi bu taraftakiler yangın merdivenine ulaştılar indiler diyelim...
Ateşleri yarıp bu tarafa gelemediklerine göre, öbür taraftakiler ne yapacaklar?
Yok, böyle bir senaryo yok...

En basitinden, yangın merdivenine ulaşamayan insanlar için pencerelerden tahliye gibi, küçücük de olsa bir senaryo eklenmesi gerekmez mi?

Pencerelere ulaşarak bir çözüme ulaşılamıyorsa...
Bu insanların merdivenlerden aşağı inmeleri yerine, diğer merdivenlerden yukarıya çıkmaları ve çatıdan kurtarılmaları gerekmez mi?

En az bir tane örnek senaryoyu kurgulayıp, film olarak çekilse de seyrettirilse bari...
En azından insanların akıllarının bir köşesinde kalır da gerçek yangınla karşılaşılırsa, tatbikatlardaki gibi ön merdivenden inmez insanlar ve yanmazlar...

Yangın merdivenine ulaşamıyorsam, pencereleri kontrol etmem gerekiyor.
Bu şekillerde kurtulamıyorsam, çatıya çıkmam gerekiyor falan filan...

Askeriyede de aynı şey geçerli.
Tatbikata gidersin, toplar karşı tepeye ateş eder, havanlar karşı tepeye ateş eder, insanlara karşı tepeye bakar, sonra tatbikat bitti der dönersin...

Hiç anlamsız bir uğraş...

Minnacık da olsa bir senaryo olsa, bir heyecan olsa, insanlar düşünmeye başlasa hem kalıcı olacak hem de daha sonraki davranışları için bir şablon belirlemiş olacaklar kendi kafalarında...

Unutmayın, kahramanlar yalnızca yeteneksiz ve beceriksiz insan topluluklarında ortaya çıkar.

Topluluk aklı başında ve deneyimli insanlardan oluşuyorsa, herkes üstüne düşeni yapar ve kahramana gerek olmaz.

Neyse, biz burada işte bu şablonları oluşturmak için, bu çalışma masasının kurulmasını istiyoruz.

Birtakım senaryolar oluşturulsun, insanlar bu senaryolara göre tartışsın ve benzeri durumlarla karşılaşıldığında daha önceki yapılan tartışmalarda doğru ve yanlış olarak ortaya çıkan şeyler, o gün dikkate alırsın.
Yanlışlardan kaçınmayı ve doğruların neler olduğunu öğrensinler.

Yani bu savunma planlarını çıkartırken, bir yerde zihinlerde kalıcı ve daha sonraki davranışlarına şablonu olacak nitelikte Birtakım senaryolar hazırlamanızı istiyoruz...

Bunun için çok uzun bir vaktimiz yok.
Hatta bugün bile geç...
Fakat erken ile de geç ile de uğraşmadan, gayretli bir çalışma içerisine girmenizi ve en kısa sürede Birtakım olasılıklara göre birtakım senaryolar oluşturmanızı, daha sonra bunları kurul olarak tartışmanızı, gelecek fikirlere karşı açık yürekli olmanızı ve verimli bir çalışmaya doğru ilerlemenizi arzu ediyorum.

Sanırım herkes beni anladı.
Sacit abi, şimdi bu senaryo kısmına biz katılmayacağız...
Biz derken ben, Ebru ve Zeynep abla...

Çünkü biz katılırsak, durumlara karşı müdahale etmemiz halinde özgün bir senaryo ortaya çıkamaz.
O nedenle biz şimdi birazdan burayı terk edeceğiz...

Bakın saat on bir buçuğa geliyor.
Siz şimdi bir yarım saat, kırk beş dakika masada olması gereken insanları belirleyin...

Sadece masada olması gereken insanları belirlemekle kalmayın.
Bu masanın birtakım yan masalarının olması gerekiyor.
Hazırladığınız planları uygulamaya koyacak bir ekipte lazım size...

Bu planlar uygulanırken inceleyip, doğrusunu, yanlışını, eksiğini, noksanını size tavsiye olarak düzeltme yapacak bir ekip de lazım...
Anladınız zannedersem.

Gönüllülerden başlayarak, yani gönüllülerden derken, herkes neyi yapıp yapamayacağını bilir...
Plan yapma yeteneği olan insanlar masada yer alsın.
Diğerleri de diğer grupları oluştursun işte...
Ama herkes katılsın ki, herkes kendine göre bu olayın sonucunda birtakım doğru ve yanlış şablonları oluştursun.

Sonrasında bu planları hep birlikte tekrar inceleriz.
Dediğim gibi şimdi bir ön çalışma yaparak, grupları oluşturmaya çalışın, sonrasında sizleri restoranda bekliyor olacağız.
Hep birlikte yemek yiyelim.
Yemekten sonra bizim yapacağımız başka önemli işler var.
Sizler yine isterseniz sinema salonunda isterseniz diğer salonlarda nerede isterseniz, ne şekilde isterseniz, toplantılarınıza devam edin.

Sonrasında bunu avluya çıkarak yerinde inceleyip, bazılarını tatbik ederek bir şeyleri olgunlaştırın...
Peri dostlarımız size kimsenin incinmeyeceği, gerçeğinden ayıramayacağınız sanal ortamlar hazırlarlar.
Sonuçta elimizde gayet güzel birkaç tane planımız olmuş olsun.
Benim de kafamda Birtakım şeyler var.
Sizin çalışmanızı takiben ben de sizinle bunları tartışacağım” dedi ve Ebru ile Zeynep Hanım’ı alıp, salondan çıktı Mert.

Ebru,
“Güzel bir anlatım ve bir çalışma başlangıcı oldu.
Bakalım sonunda ne çıkacak” dedi.

Mert,
“Avluda size bahsettiğim gibi, bu işin önü sonu önemli değil...
Önemli olan insanları bu yaşanacak olaylara zihin olarak hazır hale getirmek.
Bu tür olaylarla karşılaşıldığında şok olup, öyle kala kalmalarını engellemek.
Bu telaş ve karmaşa içerisinde de kendilerine ve çevrelerine zarar verecek güçlere sahipler bu insanlar...

Şimdi bu Savunma planında kimin neyi yapmaması gerektiği, kimin neyi nasıl yapması gerektiğini anlayacaklar ki, bu önemli.

Bunlar bir kere konuşulduğunda herkes oradan payını alacak ve konuyu kendi kafasında düşünecektir.
Şimdi arkadaşlar, dostlar, Romalılar” dedi ve gülmeye başladı.

Yani nutuk çeke çeke Romalı Generallere benzedik.
Kime ne diyeceğimi de şaşırdım.
Neyse bizi de böyle kabul edecekler artık...

Bakın benim asıl size söylemek istediğim şu, Ebru ve Zeynep ablacığım.
Biz şimdi bu üç kişiyi bulamıyoruz ya.
Bunlar gerçekten de ortalıkta olmayıp, çeşitli sebeplerle ortamdan uzaklaştırılmış olabilirler.

Ne demek istiyorum?
Zeynep abla, bunlar tutuklanmış olabilirler.
Bunlar nezarethanelerde olabilirler.
Bunlar hastanelerde olabilirler.
Bunlar herhangi bir devlet gücü ile alı konuluyor olabilirler.
Böyle oturup durmayla bunları bulamayacağız...

Şimdi Safinaz’cım Sarp ve Asım’ı bize çağırır mısın?
Onlara hemen pratik bir araştırma yaptıralım bu dediğim yerlerde.
Öyle sanıyorum bazılarına bu şekilde ulaşacağız.

Safinaz, Sarp peri ve Asım Peri ile birlikte geldi.

Mert onlara durumu anlattıktan sonra, süratli bir şekilde araştırma yapmalarını, araştırmanın yoğunluğunun İstanbul içinde olmasını, Ancak İstanbul içerisinde bir sonuca ulaşamazlarsa, dalga dalga çemberi genişleterek, diğer illere de bakılması gerektiğini, bunun için yeterince Peri görevlendirmelerini ve çok kısa sürede hatta hemen bir sonuç haberi getirmelerini istedi onlardan...

Periler hızlı bir şekilde kendilerine verilen görevi yerine getirmek üzere dağıldılar.

Tam koltuklara oturuyorlardı ki, Safinaz yanlarına gelerek “bulduk onları” dedi.

Bir tanesi Sakine teyze...
Patlama olayı yaşandıktan sonra, tansiyonu ve şekeri çok yükseldiğinden biraz ilerledikten sonra baygınlık geçirmiş.
Şu an halen sizin hastanenizde.

Baygınlıktan sonra, insanların anlamadığı Birtakım konuşmalar yaptığı için şokun devam ettiğini düşünmüşler ve halen tansiyon, şeker vb. değerleri de yüksek olduğu için taburcu edememişler.

Diğer bir kişi Seyfi...
Seyfi de şu anda Aksaray’da emniyette, nezarette.
Seyfi bilgisayar programı vasıtası ile oluşturulan karakterleri gerçek hayata geçirebiliyor...

Zaten tutuklandığı esnada elindeki cep telefonunda yılan oyunu oynuyormuş.
Oyundaki mekanik yılan, telefondan çıkarak dünyamızda geçmiş.

Tabii Seyfi bu olaydan korkarak, telefondan çıkan yılana, “benden uzaklaş şu tarafa git” dediğinde yılan onun sözünü dinleyerek o tarafa doğru gitmeye başlamış.
Başlamış ama o taraftaki insanlar, çığlık atıp kaçmaya başlayınca ve oraya gelen polise şuradaki adam yılanları insanların üzerine saldırttı diye bir ifadede bulununca...
Polisler de onu alıp nezarete koymuşlar.

Nezarete girmeden önce üzerindeki bütün eşyalar alındığı ve bulunduğu nezarette herhangi bir bilgisayar vesaire olmadığı için, orada herhangi bir şey yapamamış.

Daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış.
Fakat dışarıya çıktığında televizyon satan bir mağazanın hani olur ya bütün televizyonlar aynı şeyi gösterir...

O esnada da televizyonlar, çölde geçen bir anime filmi gösteriyormuş.
Seyfi televizyonlara baktığında televizyondan o anime filmin akrebi, yılanı vs. dışarıya çıkmaya başlamış.
Seyfi tabii olaya tam olarak vakıf değil...
Bir yandan da bunları görünce o da korkuyor.

MANA 1.Kitap 46.Kısım için tıkla..

...

...