MANA 1.Kitap 44.Kısım

...

MANA 1.Kitap 44.Kısım

Yeni gelen arkadaşların buraya geldikleri gece, yani dün gece...
Dışişleri Bakanlığı müsteşarı.
İçişleri Bakanlığı müsteşarı.
Milli Savunma Genel Sekreteri.
Ve İstihbarat Teşkilatı müsteşarımız bizimle birlikte yemekteydi ve daha sonra da toplantı odasında uzun bir toplantı yaptık.

Onlara da ifade ettim ve onlarla yaptığım konuşmayı, size de tek cümleyle ifade edeceğim.
Ve bu cümlenin altını iki kere çizeceksiniz...
Bakın birinci altını çizdiğimiz cümle çok çok çok önemli.
O birinci cümle olmadan şimdi söyleyeceğim ikinci cümle askıda kalır.
Fakat şimdi söyleyeceğim ikinci cümle ortadan kalkarsa, birinci cümle hiçbir şekilde geçerliliğini koruyamaz.
Bu kadar gizemden sonra ikinci cümleye geçiyorum...

Sayın misafirlerimize de dediğim gibi...
Bizler sizin dostunuz, arkadaşınız, vatanını seven, milletini seven, gerçek anlamda milliyetçi duygular taşıyan insanlarız.
Bu ülke için, bu vatan için, bu vatanın evlatları için, her türlü zorluğa balıklama dalarız ve alnımızın akıyla da çıkarız.
Çıkamadık mı, yine dediğim gibi bu vatan için ölürüz...

Ancak bizim sorumlu olduğumuz saha, biraz daha geniş bir haritaya sahip.
Doğduğumuz, büyüdüğümüz, birlikte yaşadığımız insanların, eşimiz, dostumuz, akrabalarımız, bugüne kadar bize destek olan, gönül veren, amaç veren, yardım eden insanların olduğu yer ki, biz buna vatanımız, evimiz, ocağımız diyoruz...

Evet, bunlar bizim için çok önemli...
Fakat bizim sorumluluk alanımız Sadece bu ülke ile sınırlı değil.

Bu ülkenin haricinde dünyaya karşı bir sorumluluğumuz var.
Dünya ile de sınırlı değil.
Bu dünyanın dışında yaşayan canlılar var.
Evet, yanlış duymadınız bu dünyanın dışında yaşayan başka canlılar var.
Onlara karşı da sorumluyuz.
Bu canlılar Güneş sistemimiz, Samanyolu galaksimiz, diğer galaksiler, bunların tamamını kapsayan uzay dediğimiz mekân ve bu uzay dediğimiz mekânın bir kendisi var, bir alt uzay var, bir üst uzay var...

Ve hatta şunu da ifade etmek zorundayız ki, hayal gücünüzü zengin tutun, farklı yaşam tarzları da var...

Nedir bunlar?
İnsanların dışında bu bahsettiğimiz dünya dışı varlıklar olduğu gibi...
Gerek dünyamızda gerekse dünyamız dışında bizimle birlikte yaşayan, her ne kadar zaman zaman temas etsek de aynı boyutlarda yaşamadığımız canlılar var.
Nedir bunlar?
Örnek verecek olursak, işte size burada yardımcı olan, gönüllü olarak hizmet veren periler.
Bir de henüz hiç karşılaşmadığımız Cinler...
Sadece bunlarla da sınırlı değil...
Periler grubuna giren ve bizlere görünmeleri, daha doğrusu herkese görünmeleri yasaklanmış olduğundan, görünmediği halde var olduklarını bildiğimiz melekler var...
Bu melekler nasıl ki aydınlık tarafı temsil ediyorsa, Periler aydınlık tarafı temsil ediyorsa, Bir de bunların zıttı var.
Ne demişler her şey zıddıyla kaimdir.
Siyah olmazsa Beyaz'dan söz edemeyiz.
Mutluluk olmazsa üzüntüden söz edemeyiz.
Ağlamak olmazsa gülmekten söz edemeyiz.
Aynı şekilde karanlık ve kötülük olmazsa, iyilik ve aydınlıktan söz edemeyiz.

Arkadaşlar sorumluluk çerçevemiz çok geniş ve sayın müsteşarlarımıza da bunu anlattım.
Sizin için her şeyi yaparız ve göreceksiniz yapacağız da...
Ancak “bizleri şahsi meseleleriniz, Siyasi Arena’daki yükselişleriniz ve bunun gibi Birtakım küçük menfaatler için kullanmaya kalkmayın” dedik.

İşte ikinci olarak altını çizeceğiniz cümle de buydu...
Bu konuda da açıkça ve net olarak şunu söyledim,
“eğer böyle bir durum ile karşılaşırsak, şu an Bahçe adını verdiğimiz ve üzerinde yaşadığımız bu tesisi saniyesinde Malezya'nın Redang Adası sahiline taşırım” dedim.

Onlar da gayet iyi anladıklarını ve bu konuşmanın doğru olduğunu, bu çizgide devam etmemiz gerektiğini ifade ederek, bizimle hemfikir olduklarını beyan ettiler.

Yani bu konuda Herhangi bir sorun yok.
Dediğimiz gibi biz burada kendi başımıza kafamıza göre iş yapmıyoruz.
Şartlar ne gerektiriyorsa, istişare ederek, ortak bir karar çıkartarak ve gereğini yapıyoruz.

Biz böyle davranırken bizim üzerimizden herhangi Birtakım oyunların oynanmasını da doğru bulmuyoruz.

Çünkü belki sizler bize mecbur olabilirsiniz fakat bizler size mecbur değiliz.
Biz sizin kalbinizde yer edineceğiz ve alkışlarınızı kazanacağız...
Buna karşılık da sizler, bize yaklaşımınız ile bizim saygı ve güvenimizi kazanacaksınız” dedik.

Evet, bir başlangıç vardı.
Laboratuvar patlaması bu olayların miladı, başlangıcıdır.
Herkesin birbirini anladığı nokta, dün akşamki yemekli toplantı.
Ve bundan sonrasının tartışıldığı şu anki sinema salonu toplantımız.
Bunlar, burada bulunanların hayatlarında önemli anlar...

Arkadaşlar, bakın size çok açık ve net olarak söylüyorum.
Şu an laboratuvar patlamasından, Ebru ve benim dışımda etkilenen 20 kişinin 17'si bulunmuş durumda...
Bu 17'nin 16'sı şu an birlikte olduğumuz kişiler ve bahçede birlikte yaşıyoruz onlarla.

Aramızda eksik olan kişinin ismi Sezai.
İnsanlara dokunarak şanslarını, hayallerini ve umutlarını çalıyordu.
Bunu Kıbrıs'ta bir kumarhanede yakaladık.
Herhangi bir pişmanlık göstergesi görmesini bekledik ki onu da kucaklayalım ve aramıza alalım...

Fakat tam tersi, yaptığı şeyin doğru olduğunu, bugüne kadar hayatın ona sille vurduğunu, bugün de fırsatını yakalamışken onun bu hayattan öcünü aldığını ve bunu yaparken de hiç kimseye bir zarar vermediğini iddia ediyordu.
Bu iddiasında da sabit kaldı.

Baktık hani bir deyiş vardır, “nato mermer nato kafa”…
Bu eskilerin bir argo tekerlemesi.
Araştırırsanız ayrıntılı öğrenebilirsiniz fakat bunu neden söylediklerini söyleyeceğim ben sadece.

Bunu bir insana söylüyorlarsa, bu kafanın değişmeyeceğini anlatıyorlar.
Şartlar ne olursa olsun, sabit görüşlü ve değişmez, çirkin bir zihin yapısına sahip olduğunu ifade etmek için kullanırdı eskiler bunu.

Dolayısıyla bizde Sezai'nin düzelmeyeceğine kanaat getirdik.
Onu oluşturduğumuz bir tecrit kampına postaladık...

Yalnız öyle tecrit kampı dediğimiz zaman aklımıza kötü bir yer gelmesin.
Tüm içindekilerle ve hizmeti ile birlikte 5 yıldızlı bir tatil köyü bu tecrit kampı dediğimiz yer.

Yani kimseye kötülük yapmak gibi bir niyetimiz yok. O nedenle, tecrit kampını Alkadras hapishanesi gibi bir yer planlamadık.
Gayet insancıl bir yaklaşım ile bu insanları, adı da üzerinde aramızdan tecrit ettik.
Yani uzaklaştırdık...

Yoksa onlara karşı bir hareketimiz yok.
Kötülüğe kötülük ile karşılık vermek, sadece kötülüğü besler...

Dolayısıyla Sezai ile birlikte 17 kişiyi bulmuş olduk.
Şimdi 3 kişi kayıp bunu arayacağız, araştıracağız, soruşturacağız ve bugün yarın bulmak için, elimizden geleni yapacağız.
Aynı şeyleri defalarca anlattım ve bir kere daha uzun uzun şimdi burada tekrar anlatmak istemiyorum...

Fakat biz, Türkiye olarak hiç bu işlerle uğraşmamış olmamıza rağmen, üzerinde bilmediğimiz bir DNA barındıran göktaşı geldi Tokat'ın Perşembe yaylamıza şakkadanak düşüverdi.

Bu taşın çekirdeği de bizim laboratuvarımızda Ebru ile çalışırken pattadanak patlayıverdi.
Patlamadan çıkan duman bahçenin fıskiyesi ile Sizlerin üzerine foş foş foş kendini salıverdi ve işte şimdi de burada oturuyorsunuz...

Neler düşündüğümüzü, insanlara kendimizi nasıl anlattığımızı, yani şu anımızı da sizinle paylaştım...
Eksik olan üç kişiyi de bulacağımızı söyledim. Şimdi bakın, geleceği konuşmadan önce yakın geleceği konuşmak zorundayız.
Çünkü bu yakın geleceği aşamazsak bir geleceğimiz yok.
Bu üç arkadaşımızı ararken ya da onları bulmadan önce veya bulduktan sonra, bir şekilde şu an...

Sizlerin önüne birer dosya bırakıldı, onları alın ve bir kısa cümle kurduktan sonra ki benim cümle dediğime bakmayın...
Ben bir cümle dediğim zaman benim bir cümlem 3-5 dakikadır en az.
Kısa bir cümle kurmamı takiben o dosyaları incelemeniz için sizlere çay ikram edeceğiz.

Çayınızı içerken o dosyaları inceleyin sonra devam edeceğim konuşma...
Fakat konuşmanın bundan sonrasını anlayabilmeniz için, önce o dosyada yazanları okumanız gerekiyor.
Neyi okuyacaksınız o dosyada ben size şöyle kısaca söyleyeyim.
Biz hani Türkiye olarak bu işlerle uğraşmıyoruz, şakkadanak göktaşı düştü diye başladık ya cümleye...
Elin oğlu bu işlerlen bizzat uğraşıyor.
Elin oğlu dediğim, Amerikalısından Çinli’ sine, Alman’ından Rus’una, İngiliz'inden Arap’ına, meğerse herkes yıllardır bu mutant olaylarıyla uğraşıp dururmuş...

Bizdeki gibi herhangi bir doğal oluşum da yok onlarda.
Kendimiz uğraşmadık ki biz...
Göktaşı düştü, orada patladı, burada çatladı, ona buna bulaştı ve bunların hepsi doğal bir seyir.

Onlardaki öyle değil...

Bizzat masum insanlar üzerinde farelere bile yapılmayacak kadar pis deneyler yaparak, yüzlerce, belki de binlerce insanı katlederek, birtakım DNA değişikliklerine ulaşmış ve birtakım mutantlar meydana getirmişler.

İşte bu dosyayı okuyun...
Sonra detayları anlayacaksınız.
Orada bunlarla uğraşan ülkeler, bu ülkelerde bunlarla uğraşan kişilere ait isimler ve ellerindeki mutant dediğimiz insanların, normalüstü becerilerinin neler olduğu gibi birtakım bilgiler var.

Arkadaşlar elinizdeki dosyalar gerçekten son derece gizlilik ve önem taşıyan özel dosyalar.
Sizler Okuduktan ve bu konuşma tamamlandıktan sonra, o dosyalar kendilerini imha edecekler...

Evet, şimdi sizlere çay ikram ediyoruz ve onları herkes kendi başına sessizce sakince bir okuyup hazım etsin...
5-10 dakika sonra tekrar devam edelim.

Herkese çay ikram edildi.
İnsanlar büyük bir ciddiyetle ve kaşları çatık bir vaziyette, dosyalarda yazanları okuyorlar ve sinirlendiklerini belli edecek hareketler yapıyorlardı.

Ebru, Zeynep Hanım ve Sacit Bey ile birlikte oturuyordu.
Mert çayını alarak onların yanına gitti.

“Zeynep ablacığım, konuşmamı kitabın ortasından yapıyorum ama herhangi bir yanlışım olursa ya da herhangi bir şekilde haddimi aşarsam veya herhangi bir şekilde size saygısızlık noktasında bir cümle sarf edersem, lütfen daha sonrayı beklemeden hemen müdahale edin bana...

Çünkü sizler gerçekten çok kıymet verdiğim önemli insanlarsınız.
Ne sizleri kırmak ne de bahsettiğim gibi başkalarına karşı herhangi bir duruş sergilemek gibi bir ard niyetim asla yok.
Biraz önce avluda da konuştuğumuz çizgide hareket ediyorum” dedi.

Zeynep Hanım,
“Her ne kadar konuşulanların kabarık ve iddialı sözcükler içerdiğini görsem de burada bu cümleleri sarf etmek zorunda olduğunun farkındayım...

Rahat ol Mert, ben seni ve senin ne demek istediğini çok iyi biliyorum.
Önemli olan seni buradakilerin anlayabilmesi.
Onun için önceliğin ve hassasiyetin beni ya da başkalarını memnun etmek değil, buradakilerin umutlandırmak, onlara bir amaç, bir gaye aşılamak ve onları disiplinli bir dizginleme ile kırmadan, üzmeden, bir arada tutmak olmalı” dedi.

MANA 1.Kitap 45.Kısım için tıkla..

...

...