MANA 1.Kitap 41.Kısım

...

MANA 1.Kitap 41.Kısım

Nusret Bey,
“anladım sizi Mert Bey ve tebrik ediyorum, gayet pratik birisiniz, en kısa çözümü buldunuz” dedi.

Ve ben Nusret, psişik güçlere sahibim.
Telepati kurabiliyorum.
Aynı zamanda telekinezi ile maddeleri, cisimleri hareket ettirebiliyorum” dedi ve geçti yerine oturdu.

Konuşma şeması, Nusret Bey’in örneği ile daha iyi anlaşılmıştı ve sonrasında diğerleri sırayla konuşmaya başladı.
Konuşan yerine geçiyordu.

Ben Ayşe,
"Bir maddeyi ham haline, temel elementlerine ayrıştırabiliyorum.

Mesela şu mangalın yanındaki kömürü karbon ve içinde bulunan diğer bileşenlere ayıra biliyorum.
Bunun tersi de mümkün karbon ve istediğimiz ek bileşenlerle, kömür yapabilir veya elmas da yapabilirim..."

Ben Tevfik,
"ateş topu oluşturabiliyor ve bu ateş topunu istediğim hedefe atabiliyorum.
Aynı zamanda istediğim cismi eritip akışkan hale getirebilir ve onu yönetebilirim."

Ben Figen,
"buz oluşturabiliyorum ve bu buzu, istediğim yere atabiliyorum.
Ya da belirli bir bölgeyi, içindekilerle birlikte dondurabilirim."

Ben Sevda,
"flüt çalıyorum ve bunu dinleyenler derhal uykuya geçiyorlar.
Flüt çaldığı sürece de uyumaya devam ediyorlar.
Ben flütü çalmasam bile, flüt benim isteğimle kendi kendisine çalmaya devam ediyor."

Ben Turan,
"rüzgârı kontrol edebiliyorum.
İstediğim sertlikte rüzgâr oluşturabilirim ve yönetebilirim."

Ben Orhan,
"vücudumdan ayrılıp istediğim yerde dolaşabiliyorum ve sonra tekrar vücuduma dönüyorum.
Bu dolaşma esnasında istediğim takdirde cisimlerle temas edebiliyorum.
Gerektiğinde vücudumu da oraya alabiliyorum"

Ben İsmail,
"tabiatta bulunan her şeyin boyutuyla oynayabilirim.
Bir mısır koçanını, apartman büyüklüğüne getirebilir ya da bir söğüt ağacını kürdan kadar küçültebilirim."

Ben Alparslan,
"toprağın altında bir spor araba hızıyla hareket edebiliyorum.
Bu hareketimi, toprağın üstündekilerin hiç hissetmemesi ya da çok şiddetli bir şekilde hissetmesi, isteğime bağlı olarak mümkün."

Mert,
“teşekkür ederim arkadaşlar.
Bu duruma nasıl geldiğinizle ilgili size özetle şunu söylemek istiyorum.
Tokat'ın Perşembe Yaylası'nda düşen bir göktaşının çekirdeğinde bulunan bir DNA, Dr. Ebru ve benim laboratuvarda incelememiz esnasında patladı.

Bu laboratuvar, İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi içerisindeki bir laboratuvar.
Bu patlamada Ebru ve benim, o cismin DNA’sı ile DNA’larımız birleşti.

Patlamada dışarıya çıkan duman, fıskiyenin zerrecikleri ile sizin üstünüze serpildi.

Siz o esnada hastanenin önündeki kaldırımda yürüyordunuz.
Böylelikle sizin hayatınızda da Birtakım değişiklikler oldu.
İşin özü ve özeti budur.

Durumunuzda endişe edilecek, size zararlı bir şey yok.
Bu güçlerinizi kontrollü bir şekilde iyilik için kullandığınız sürece de bizim dostumuz ve misafirimizsiniz...

Şunu da belirtmek istiyorum ki...
Yurt dışında pek çok ülke bu konuda benim, sizin, bizim, gibi doğal DNA birleşimi ile oluşmuş güçlere sahip değilken, bunu laboratuvarda yapay bir şekilde gerçekleştirmenin peşindeler.

Bazıları, gerçekten Birtakım şeyler başarmış ve yapmış durumda.
Sizin, bizim gibi, iyilik tarafında yer alan farklı güçlere sahip olan kişilere, biz insani varlık diyoruz.
Bir de var ki, kötülük ve karanlık tarafta olan güç sahipleri mevcut.
Bunlara da mutant diyoruz.

Yani laboratuvarda birtakım mutantlar oluşturmuşlar.
Bun mutantları oluştururken de yüzlerce kişinin üzerinde ağza alınmayacak pislikte, farelere bile uygulanmayacak derecede alçak metotlar uygulamışlar. Başarısız olduklarını parçalayıp, çöp kutularına atmışlar. Bizim en büyük endişemiz, sizlerin bu fütursuz İnsanların eline düşmesi idi.
Çok şükür ki, Allah yardım etmiş ve bizi buldunuz.

Sizden önce, 8 kişiyle karşılaştık ve onları buraya misafir ettik.
Bunlardan 7 tanesi, şu an Bahçe dediğimiz bu yerde yaşıyor.
Bir tanesi kötülük tarafındaydı, mutant olarak nitelendirdiğimiz türden bir kişi olmasa da dangalaklığı onu insani varlık olmaktan çıkartıyordu.
Onu oluşturduğumuz bir tecrit kampına koyduk.
Yani sanırım ömür boyu orada kalacak...

Şu yönden rahat olun, dediğim gibi burayı Periler oluşturdu ve buranın sihirli bir ortamı var.
Bahçe’de gerekmedikçe güçlerinizi kullanamayacaksınız.
Öyle bir yer burası rahat olun.
En güzel şekilde normal yaşantınızı sürdürebileceğiniz bir ortamdasınız.

Dediğim gibi, bu yurt dışında pis bir şekilde mutant olayları ile uğraşan insanlarla da ufak ufak temas edilmeye başlanıldı.

Önümüzdeki birkaç gün içerisinde en çok bir iki hafta içerisinde de büyük bir savaş kaçınılmaz gözüküyor.

Bu savaş iyilik ve aydınlık ile kötülük ve karanlığın savaşı olacaktır.
Tarafsız kalınmasının mümkün olmadığı bu savaşta, herkes tarafını seçecek ve elinden gelen gayreti gösterecek.

8, 9 daha ne eder 17 eder.
Demek ki ulaşamadığımız 3 kişi var.
Bu 3 kişiye kısa sürede ulaşmamız çok önemli.

Bizden önce Amerikalılar, Ruslar, Çinliler, Fransızlar, Almanlar, İngilizler vesaire...
Bunlardan birisi ulaşırsa...
Bu arkadaşlara eziyet ederler, yazık olur.
O nedenle, bu 3 kişiye onlardan önce ulaşmamız gerekiyor.

Biz burada bir haber masası oluşturduk.
Acil müdahaleler için de bir kolluk kuvvetleri grubumuz var.
Gerektiği şekilde takip ediyoruz ve anında müdahale ediyoruz.
Nusret Bey, sizin yeteneğiniz bizim için çok önemli. Her ne kadar burada gücünüzü kullanamazsınız dediysek de bu çizgide gücünüzü kullanmanızı rica edeceğiz.
Radarlarınız, sonarlarınız, her ne şekilde çalışıyorsa, bu 3 kişi üzerine lütfen yoğunlaştırın ve bu noktada birlikte bu arkadaşları da kurtaralım” dedi.
“Evet, şimdi bu kadar laf salatası yeter.
Şimdi gerçek salataya geçelim.
Hepinizin aç olduğu, yemeklere bakışınızdan belli.
Sizler için pratik bir şeyler hazırladık.

Bunları mangal vs. kullanmadan sihir ile de hazırlayabilirdik.

Fakat size verdiğimiz önemi görmeniz ve samimi duygularımızı hissetmeniz için, el emeği katmak istedik bu yemeğe.
Hep birlikte afiyetle yiyin.

Daha sonra, özel durumlarınızı konuşmak üzere vaktimiz olacak.
Yemek yedikten sonra, çay içerken de sorunuz olursa konuşuruz.
Zaman önemli değil...
Saat kaç olursa olsun, bu tür işler için her zaman vaktimiz müsait” dedi.

Yeni misafirler, bu sıcak ortamdan hoşlanmışlardı. Neşe içerisinde birbirleriyle şakalaşarak yemeklerini yediler.

Yemekten sonra Mert, Nusret Bey'e sordu,
“bu arkadaşlar mı size ulaştı, yoksa siz mi onları buldunuz” diye.

Nusret Bey,
“normal dışı insanların yaydıkları zihinsel frekansların, normal insanlara göre farklı olduğunu ve sahip olduğu psişik güçlerle bunları çok rahat algıladığını söyledi.”

Mert,
“bu durumda demek ki geriye kalan 3 kişi, henüz güçlerinin farkında değiller.
Veya Menzil dışındalar...
Ya da kendilerini gizleyebiliyorlar” dedi.

Sonrasında herkese, zeminin üstündeki katta bulunan odalarını gösterirdiler.
Yeniler o konuda da hayretler içerisinde memnuniyetlerini ifade ettiler.

Tedirginlikten yorgun düşmüşlerdi.
Mert özel durumu olmayanların uyumasını ve sabah kahvaltısında bir arada olarak, tekrar konuşabileceklerini söyledi.
Böylelikle herkes odasına çekildi.

Bir süre sonra Tevfik, Ayşe ve Turan tarasa yanlarına geldi.

Mert,
“Özel durumunuzun olduğunu ve konuşmak istediğinizi hissediyorum, doğru mu” dedi.
Ve devam etti...

“Hep birlikte mi konuşalım, yoksa ayrı ayrı konuşacağınız kadar özel bir durum var mı” dedi.

Kimseden çok özel bir durumla ilgili talep gelmeyince... Anlaşıldı, özel durumunuz var ama çok çok özel durumunuz yok.
Konuşalım hep beraber o halde” dedi.

Tevfik 4 yaşında küçük bir kızı olduğunu, eşi ve kızı ile birlikte yaşadığını söyledi.
Özelliğini ilk fark ettiğinde neredeyse küçük kızının odasını yakıyor olduğunu ve korkusundan kendisini evden dışarıya attığını, tekrar eve dönmeye cesaret edemediğini söyleyerek, onlara ulaşmasının bir yolunu bulmasını rica etti.

Mert,
“Hiç sorun değil gayet kolay bir durum, şimdi Sarp Peri’ye söyleriz, onları alır yanımıza getirir.
Burada zaten güçleriniz çalışmadığı için, onlara bir zarar veremezsin.
Onlar da burada seninle birlikte, mutlu mesut yaşarlar.
Eşinin buraya gelmesinden dolayı, mağdur olacak herhangi bir bakmakla zorunlu olduğu kişi yok değil mi” diye ekledi.

Tevfik,
“yok, hayır ailelerimiz zaten Bayburt'ta...
İşe gitmek falan zaten hayal oldu.
Bizi nüfusunuza yazdırıp, evlat olarak bakacaksınız artık bu durumda...
Her ne kadar şaka söylesem de o konuda hiç düşünmüyorum bile...
Evimiz Rami'de.
O da olduğu yerde öylece kalsın.
Sarp Peri kapıyı kilitleyip, eşimi ve çocuğumu alarak buraya getirirse, çok memnun olurum” dedi.

Mert,
“Sarp ‘cım paket olayları var duydun, sana zahmet” dedi.
Der demez, Sarp ortadan kayboldu ve Tevfik'in eşiyle kızını alarak geldi.
Küçük kız Betül uyuyordu.
Annesi Beyza şaşkın ve heyecanlıydı ama kocasını gördüğü zaman sakinleşti.
Gitti ona sarılarak, ağlamaya başladı.

Mert,
“Hoş geldiniz diyorum ve ayrılarak kendi aranızda konuşmamız gerektiğini hissediyorum.
Sizlere uyuyan küçük kızınızı kucaklayıp odanıza çekilmek üzere iyi geceler diyorum” dedi.

Ayşe,
“Benim hayatta sadece annem var.
Annemin ayaklarında gut hastalığı var ve çok zor yürüyor.
Ben olmazsam kendi işini göremez.
Tevfik'in dediği gibi, iş güç hayal oldu.
İşyeri bir iki gün gelmediğimi görünce çıkışımı verir zaten.
Benim düşündüğüm annem...
Onu buraya getirmeniz mümkünse, size zahmet onu da getirin” dedi.

Mert,
“Sarp ‘cım, paket 2 ellerinden öper” dedi.

Sarp bir şey söylemeden kayboldu ve Ayşe'nin annesi Güzide Hanım’ı alarak geldi.
Güzide Hanım, çok korkmuştu nefes nefeseydi.

Ayşe,
“Anneciğim korkma ben buradayım, her şey yolunda...
Ben sana ne olduğunu ne olmadığını odamızda anlatayım.
Hadi odamıza geçelim” dedi.

Odalarına geçmek üzere kalktıklarında Ebru, “Ayşe biraz bekler misiniz” dedi. Sonra Safinaz’a seslenerek,
“Safinaz, Güzide Hanım’ın ayakları ile ilgilenin ve tedavi edin” dedi.

Daha önce böyle bir şey yapmamıştı ve istememişti ama halledebileceklerini umuyordu.

“Halledebiliyor muyuz Safinaz” dedi.

Safinaz,
“Ölüm dışında her şeye müdahale edebiliriz. Ona bile zaman zaman müdahale edebiliriz, hiç merak etmeyin siz” dedi.

“Tamam, Ayşe ve Güzide Hanımı sana emanet ediyorum” diyerek, onları Safinaz ile birlikte odalarına gönderdi.

Turan,
“Ben konuşmak için en sona kalmayı bekledim.
Çünkü benim problemim biraz farklı...
Ayşe'nin hayatta bir tek annesi varmış.
Benim de hayatta sadece babam var.
Ama bendeki baba düşman başına...

Alkoliğin tekidir ve sarhoş olduğunda beni tanımaz.
Maalesef çok dayağını yedik.
Ama özünde iyi bir insandır ve böyle olmak için de geçerli sebepleri var.
Şimdi bilemedim ki, onu buraya mı getirsek” dedi.

MANA 1.Kitap 42.Kısım için tıkla..

...

...