MANA 1.Kitap 38.Kısım
MANA 1.Kitap 38.Kısım
Onun peşindeki Armağan, aslında bir vücuda sahip değil ve hayatını bir gölge olarak sürdürüyor.
Fakat Bahçe’de bulunduğu zamanlar...
Ha bu arada belirteyim, Bahçe’de gerekmedikçe hiç kimsenin gücü çalışmaz.
Bahçe’de bulunduğu zamanlar normal vücuda kavuşuyor.
Onun dışında dediğim gibi vücutsuz bir gölgedir.
Şu an, Mısır Nil Nehri’nin yanındaki ağacın gölgesine, kendisini ışınlayabilir.
Oradan da Himalaya Dağlarındaki bir çiçeğin gölgesine geçebilir.
Pek çok istihbaratı, zaten onun sayesinde öğrendik.
Salih, iklim ile oynayabiliyor.
İstediği zaman yağmur, istediği zaman kar yağdırabiliyor.
Hava sıcaklığını 40 derece ya da üstüne ulaştırabildiği gibi, eksi derecelere de istediği an düşürebiliyor.
Gamze’nin hayvanlarla arası iyi.
Doğal ortamından hayvanları, istediği yere getirebiliyor.
Afrika'da bulunan bir boa yılanını, Bahçe’nin avlusuna gerektiğinde getirebilir.
Getirebildiği gibi ona sözünü de geçiriyor.
Evet, durum bu...
Şimdi bütün tatsızlıklara bir kenara bırakalım ve yemeklerimizi yiyelim.
“Safinaz Peri, top sende hadi bakalım bizleri doyur” dedi.
Safinaz Peri,
“burada herkes günün hangi saati olursa olsun ya da gecenin hangi saatinde olursa olsun, arzu ettiği her yemeği
isteyebilir ve arzu ettiği yemek anında önüne servis yapılır” dedi.
Biz burada böyle yaşıyoruz.
Bunu dediğinde herkes bir yandan masadaki yemek takımlarına bakıyordu.
Çünkü yemek takımları, hiçbir krallıkta olmayacak kadar kıymetli mücevherlerle süslenmişti.
Safinaz peri devam etti...
Sizlere önce, sevdiğiniz çorbaları servisi ettireceğim.
Herkese aynı yemeği ikram etmeyeceğim.
Herkese en sevdiği yemekleri ya da ağız tadına uygun olarak yediğinde seveceği yemekleri, ikram etmek istiyorum bu
akşam” dedi.
Ve yine şov yapmaya başladı.
Görsel efektler ve şiirsel bir koreografı eşliğinde muhteşem bir canlı müzik dinletisiyle, herkese en sevdiği
çorbaları ikram etti.
Yine herkes şaşkınlık içerisindeydi.
Dünyayı en çok gezen Tufan Bey, en büyük şaşkınlıkları yaşıyordu.
Japonya'da içtiği ve tadı damağında kalan, ancak daha sonra hiçbir şekilde ulaşamadığı “Miso Çorbası” duruyordu
önünde.
Diğer misafirler için de aynı şeyler geçerliydi.
Zehra Hanım, çorbaya bakıp ağlamaya başladı ve sadece annesinin kendisi için hayattayken yaptığı çorbayı önünde
gördüğü için duygulandığını söyledi.
Çorba faslından sonra, ana yemekler de aynı şov içerisinde ikram edildi.
Herkes önündeki yemekleri büyük bir duygusallıkla ve nostaljik atmosfer içerisinde yiyordu.
Herkes bu nostaljiyi tadımlık yaşadıktan sonra Safinaz Peri, onlara damak zevklerine göre dünya mutfaklarının muhteşem yemeklerinden oluşan, tadımlık bir çeşni tepsisi sundu.
Herkes bu muhteşem tatları, deneyimlemenin hazzı içerisinde kaybolmuştu.
Yemek esnasında sunulan içecekler ve yemekten sonra sunulan yine tadımlık tatlılar, davetlilere unutulmaz anlar yaşatıyordu.
Nihayetinde herkes, tahmin ettiğinin üstünde çok fazla yemiş bir vaziyette, yemeği sonlandırdılar.
Safinaz yemekten sonra, herkese hazmı kolaylaştırıcı Osmanlı şerbetleri ikram etti.
Sonrasında da misafirler, en üst kata terasa davet edildi.
Üst kata çıkarken Mert, Bahçe adını verdikleri yaşadıkları yeri misafirlere tanıta tanıta, oranın özelliklerini ve güzelliklerini anlata anlata çıkartıyordu.
Terası gördüklerinde herkes dilini yutacak kadar fazla yutkundu.
Teras zaten, çok güzel dizayn edilmişti.
Fakat Safinaz Peri, misafirler geleceği için, bazı mutluluk verici, güzel dokunuşlar yapmıştı.
Mert,
“Bayanlar, erkeklere müsaade edin...
Biz toplantı odasına gideceğiz.
Biraz detay konuşacağız.
Sizler burada misafirimizsiniz ve emin olun biz yokken ki ağırlanmanızı, eşlerinize saatlerce anlatacaksınız.
Sizi en güzel şekilde ağırlayacak ve çok farklı konularda ikramlarda bulunacaklar.
Sonrasında hep birlikte kahve içeriz” dedi.
“Safinaz, Aycan hanımdan ve Sude Peri'den, çarşı olayları için destek al.
Anlamışsındır sen beni” dedi.
Mert, Ebru, Zeynep Hanım ve Armağan'ı yanına alarak, erkek misafirler ile birlikte toplantı salonuna geçti.
Yani toplantı salonuna da toplantı salonu demek neredeyse imkânsızdı.
Çünkü tasarımı, işlemeleri, mobilyaları, koltuk ve sandalyeleri, tarif edilemez bir zarafete sahipti.
Mert’in,
“Salon lütfen toplantı düzeni alsın Asım ‘cım” demesiyle, ortamın ışıklandırması değişti.
Bütün duvarlar, görüntülü ekran şeklini aldı.
Önlerindeki toplantı masası da aynı şekilde dokunmatik ekran gibi görev görüyordu.
Mert Asım Periyi tanıtarak, haber masasının başında bulunduğu söyledi.
Asım Peri orada bulunanlara, kullandıkları cihazlarla ilgili birkaç temel bilgiyi verdikten sonra sözü Mert'e
bıraktı.
Mert,
“Öncelikle şunu söylemek istiyorum.
Aşağıda bahsettiklerimin dışında size anlatabileceğim hiçbir şey yok.
Anlatabileceğim dememe bakmayın.
Gerçekten de anlatılacak başka bir şey yok.
Her ne varsa aşağıda anlattım.
Bizim buradaki toplantı odasını almamızın, iki sebebi var.
Birincisi, sizinle birlikte gelen eşlerinizin ya da çocuklarınızın, şu an size burada daha farklı onların
bilmediği ve çok daha önemli bir şeyleri anlattığımı zannetmeleri için.
Böylelikle, kendilerine özet bir bilgi verdiğimizi zannedecek ve anlatılanların ağır yükü altında ezilmeyecekler.
Çok daha karmaşık ve kendilerine anlatılamayacak kadar önemli konuları bildiğinizi sanarak, sizlere gereken
desteği böylelikle daha rahat bir şekilde verecekler.
İkinci olarak da sizlerin fikirlerini öğrenmek istiyorum.
Görüşlerinizi öğrenmek istiyorum...
Bize verebileceğiniz tavsiyeler varsa, bunları duymak istiyorum.
Bizden istediğiniz ya da beklentileriniz varsa, bunları da bilmek istiyorum.
Ayrıca bizden yana olan çekincelerinizi ya da kafanızda bize karşı negatif düşüncelerinizi de tamamen samimi bir
şekilde bilmek istiyorum.
Bu noktada alınmaca gücenmece olmaz.
Her şeyi burada masaya yatıralım ve birbirimizi doğru bir şekilde anlayalım” dedi.
Selim Bey, hafta sonu cereyan eden normal dışı davranışlar ile ilgili, muhtemelen Asaf Hocam ile konuşmuşsunuzdur.
Gerek denizlerimizde oluşan normal dışı hareketler ve gerekse haberleşme sistemlerimizde oluşan ve sebebini
bulamadığınız parazitlenmeler...
Bunu Asaf Hocam ile biz de istişare ettik.
Bunlara sebebiyet verebilecek Rus, Çin ve Japon mutantları var.
Bakın şimdi...
Ben size ülke ülke, bu işlerle uğraşan ülkeleri...
Bu ülkelerin devletleri tarafından yetkili olarak atanmış olan kişileri isim isim vereyim.
Bunların not edebilirsiniz veya konuşmanın bu kısmını, yazılı olarak Asım’dan alabilirsiniz.
Bu ülkelerde mutant olarak kullanılan kişilerin de listesini vereyim.
Tabii bildiğimiz kadarıyla...
Armağan’ın edindiği istihbarat kadarıyla...
Bu bir buz dağı gibi.
Biz sadece, görünen yüzü ile ilgili olanları biliyoruz.
Suyun altındaki kısmı, henüz ortaya çıkmadı.
Bakın şimdi size bu detayları vereceğim.
Vereceğim bilgilerin, sadece ve sadece avucuna koyduğum kişi ile sınırlı kalacağını da hatırlatmama gerek yok.
Ne amirinizle ne memurunuzla ne de işinizde hiç kimse ile paylaşmayacaksınız.
Yine de bu konuda size güvenip güvenmemek önemli değil.
Ben gereken tedbiri alacağım.
Sarp Periden rica edeceğim ki, siz olun, eşiniz olsun bu konuda herhangi birisi ile konuşmak durumunda
kalırsanız...
Özdemir Asıf’tan.
Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,
Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır, bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.
Şiiri dökülecek ağzınızdan.
Artık size deli mi derler, ne derler onu bilemem...
Bunu tamamen sizin iyiliğiniz için, samimi bir tedbir olarak düşünün.
“Şimdi Amerika'da bu işi kötü niyetli kullanmaya çalışan bir General ve yardımcısı bir Binbaşı var.
Amerikalı General Curtis ile yardımcısı Binbaşı Steve.
Bunların aslında özlerinde kötü olmayan, fakat kötü yönlendirme ile kötülük yapmaya zorlanan, iki tane nasıl
söyleyeyim, onlara insani varlık değil de mutant demek istiyorum.
Çünkü davranışları, insanlık dışı olan iki tane mutant’ları var.
Bunlardan bir tanesi, Yahudi kökenli Daniella.
Bu metalleri hareket ettirebiliyor, şekillerini değiştirebiliyor ve bir silah gibi kullanabiliyor.
Onun haricinde bir de yine Amerikalı Michael var.
Şimdi bunun durumu bizim için daha tehlikeli.
Bir sis bulutu oluşturuyor.
500 metre, 600 metre, 1 kilometre...
Sisin bu civarda bir çapı oluyor.
Bu oluşturulan sis bulutunun içerisinde kalan, ne kadar canlı varsa, beş duyu organını bir süre kaybediyor.
Yani kaybediyor derken, koku alamıyor, göremiyor, duyamıyor, dokunarak hissedemiyor, tat alamıyor gibi beş duyu
organından bahsediyoruz.
Bunlar bahsini ettiğim gibi, insani varlık olması paletinden çıkıp, karanlık tarafa, Mutant tarafa kaydırılmış kimseler.
Şimdi buraya kadarı zaten ürkütücü fakat asıl sıkıntılı bir durum var ki onu söyleyeyim...
Bu deneyleri de ne zaman yapmaya başladıklarını bilmiyorum fakat halen devam ediyorlar...
Kimsesiz köprü altı insanları dediğimiz insanlardan ve Birtakım askerlerden oluşan gruplar üzerinde testler ve deneyler yapıyorlar.
Sonuçta da ilerleme kaydetmeye uygun olmayanları öldürüp, çöp gibi atıyorlar, yakıyorlar.
Yani insaf ve merhametten bahsetmek, mümkün değil.
Oradaki iş, tamamen maddi çıkarlar üzerine kurgulanmış.
Amerikalı General Curtis ile yardımcısı Binbaşı Steve dedik...
Diğer isimleri sayıyorum detayları ikinci safhada anlatacağım.
Rus General Alexander ve yardımcısı Binbaşı Boris.
Japon Akiko ve yardımcısı Akina.
Çinlilerde Chang ve yardımcısı Fen.
İngilizlerde Sör Robert ve yardımcısı Susan.
Almanlarda Stefan yardımcısı Sabina.
Araplar da var evet, Ammar ve yardımcısı Ramize.
Şimdi de insani varlık ve mutantlardan bahsedeyim kısaca.
Gözü ile gördüğü evlerdeki elektrikli aletlere hükmedebilen Japon ajanı şarkıcı Yui.
Gözü ile gördüğü bitkilere ve ağaçlara hükmeden, Rus ajanı Valeriya.
Elektriğe hükmedebilen ve elektrik tellerinde seyahat edebilen, Rus Filip.
Tüm görüntülü cihazlara ve bilgisayar ve de telefonlara girerek, her şeyi gözleyebilen, Çin ajanı Bayan Meng.
Balık gibi yüzen, denize ve içindeki canlılarına hükmeden, Çinli Gigi.
Şarkı söylediğinde insanları hayal dünyasına hapseden, Koreli Jin.
Havadaki nemi buza dönüştürebilen, İngiliz ajanı Vinnie.
Bulunduğu bölgede deprem oluşturan, Alman ajanı Hans.
Dokunduğu metalleri, yanında olduğu müddetçe altına çeviren ve mükemmel bir aşçı olan Dubaili Amr.
Bunların insanı varlık mı, yoksa mutant mı olduklarını anlayacak kadar tanımıyoruz onları. Fakat durumları bu...
Sonra bunlarda artık belki asker idiler fakat sivil kıyafetliydiler.
Ne olduklarını bilmiyoruz.
Bu bilgileri bize, Armağan anlattı ve o anlatırken yazdığım notlardan okuyorum size.
Ayrıca bu bilgileri, istihbarat birimleri ile paylaştık ve bildikleri kadarıyla, doğruluğunu onayladılar.
Bununla birlikte Çinli Gigi...
Denize girdiğinde bir denizkızı oluyor ve denizdeki canlılara hükmediyor.
Araplar bu işe hobisel olarak başlamışlar.
Fakat iyi bir noktaya, ellerindeki maddi imkânlarla ulaşmışlar.
Ekibin başındaki Amr ve yardımcısı Ramize, Dubai'de yaşıyor.
Amr ismindeki varlık, illüzyon ile bir nesneyi altın olarak gösterebiliyor.
Çünkü Amr oradan ayrıldıktan bir süre sonra nesneler eski hallerine dönüyor.
İllüzyon ile başka bir şeyi, daha başka bir şey olarak gösterebiliyor mu, onu bilmiyoruz.
Fakat İşin enteresanı bu Dubaili Amr çok mükemmel, dünya çapında bir aşçı.