MANA 1.Kitap 37.Kısım

...

MANA 1.Kitap 37.Kısım

Zaten o patlama sonucunda da taşın içerisinde barındırdığı DNA, bizim DNA’larımız ile birleşerek farklı bir yapıya, yani şu anda gördüğünüz, tanık olduğunuz, insan ötesi güçlere sahip yapıya geçmemize neden oldu.

Şimdi biz bu şekilde insani varlık sıfatına geçtik.
Fakat o patlama esnasında laboratuvarımızın camından dışarıya çıkan duman, çimleri sulayan fıskiyenin havadaki su zerrecikleri ile karışarak o sırada hastanenin hemen dışındaki kaldırımda yürüyen insanların üzerine dökülmüş.

Daha sonra çevre kameralardan saydığımız yirmi kadar insan, bu dumanlı sudan etkilenerek insan ötesi güçlere kavuşmuş.
Dediğim gibi şu ana kadar, işte 7-8 kişiye ulaştık.
Çok şükür bunlardan bir tanesi dışında herkes, karanlık ve kötülük ile değil, iyilik ve aydınlık ile onurlandırılmıştı.

Biraz önce Sezai Bey'den bahsettik.
Yani onun karanlık tarafa geçmesi tamamen...
Af edersiniz, buradakilerden özür diliyorum, tamamen dangalaklığından ötürü...

İnsanlara dokunarak onların şanslarını çalıyordu, umutlarını alıyordu.
Bunları yaparken, kendisini Kıbrıs'ta bir kumarhanede yakaladık ve buraya getirdik.
Fakat gayet doğalmış gibi görüyordu olayı.
“Ben kimseye hiçbir şey yapmıyorum, kimseye de hiçbir kötülüğüm dokunmadı” diyordu.
Anladık ki bu hödük, bu dünyada adam olmaz...
Şutladık dünya dışına...

Yani işte böyle...
Dünya dışına falan diyorum da bu bilgiler yani iki üç beş kişinin haricinde şu an itibariyle bilinmesinin sakıncalı olduğu bilgiler.
Bu sebeple detay vermiyorum.
Biraz sonra, toplantıda size daha ayrıntılı ve detaylı bilgi vermeyeceğim.

Sebebine gelince, bu mutant olaylarıyla sadece Türkiye meşgul değil...
Aslında Türkiye hiç meşgul değil ve olmadı da...
Bu tamamen kaderin bir oyunu.
Fakat Amerikalılar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar, İtalyanlar, Ruslar, Çinliler, Japonlar, Araplar ve daha pek çok ülkede bu iş ile isteyerek ve planlı olarak, alakadar olan kişiler mevcut.
Hepsi de devletleri adına ve destekleri ile mevcut.

Bu saydığım ülkelerinin her birisinin elinde bildiğimiz en az ikişer tane, çok tehlikeli mutant mevcut.
Bir iki uzak temas geçtiğimiz hafta sonu gerçekleşti.
Yakın temasın ve tabiri yerindeyse bir Doğaüstü Savaşı’nın gerçekleşme zamanı da önümüzdeki bir iki hafta içerisinde olacaktır.
Olacaktır diyorum çünkü bu kimsenin isteğine bağlı bir şey değil.
Şartlar oraya doğru götürüyor hepimizi.

Zaten bizim, Bahçe ismini verdiğimiz bu yeri inşa etmemiz ve laboratuvar patlamasından etkilenen, insan ötesi güçlere sahip bu arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi, büyüklerimizi, buraya toplamamız bu nedenle...

Şu an bizdeki potansiyel ve güç, dünyanın hiçbir yerinde mevcut değil.
Tamamen zorlamayla, birtakım DNA’lar elde etmiş durumdalar.
Ve elde ettikleri bu mutant yaratıklar, sadece zorlama ile kendilerine yüklenen güçlere sahipler.
Bizde ise durum böyle değil...

Kesinlikle hiç kimsenin kendi isteği, arzusu, ihtirası, hırsı, vesairesi burada söz konusu değil.
Tamamen kaderin bir cilvesi...

Laboratuvarda bir patlama olacak, bu patlamada taşın üzerinde çalışan iki doktorun DNA yapısı değişecek, dışarıda kaldırımda yürüyen yirmi kişinin üzerine dumanlı su püskürecek, onlarda da Birtakım insan ötesi güçlere ulaşacak...

Yani bunlar planlansa bile, gerçekleştirilmesi mümkün olmayan hadiseler.
Ama dediğim gibi hepsi gerçek.
Yani dünya karşısında çok şükür taş gibi sağlamız.
Onlar henüz bununla ilgili, en ufak bir detay bilmiyorlar.

Bakın ne benden haberdarlar ne Ebru’dan haberdarlar ne Sefer dededen ne küçük Hatice’den ne diğer arkadaşlardan haberdarlar...

Sadece Salih'in iklim üzerinde oynaması, bir kar yağdırıp bir güneş açtırması, bir yağmur dolu yağdırıp, bir bahar havası oluşturması gibi birtakım serserice hareketleri...
Yanlış anlaşılmasın, Salih'in gerçekten içindeki hezeyanının, o anki dışa vurumundan kaynaklanan şeylerdi bunlar.
Yoksa Salih çok iyi bir insan ve bizim dostumuz, kardeşimizdir.

Gamze de sağ olsun, Leyla gibi bir üniversite öğrencisi...
Güçlerinin farkına varmış ve kendince eğleniyor, oyun oynuyormuş.
Ama tabi oyun oynarken Zeytinburnu'nu farelerle doldurursanız,
Çatıları kartallarla, ağaçları maymunlarla doldurursanız...
Elektrik direklerine boa yılanlarını sararsanız.
Size dur demeye gelen Mert'in ve Ebru'nun karşısına, onlarca Aslan çıkartırsınız.

E yani biz bunların hepsini örtbas ettik, üstünü kapattık.
Kimisine kükürt gazı zehirlenmesi dedik...
Halüsinasyon gördüler dedik...

Mahalleye kendi adamlarımızı, Perilerden oluşan yaşlı kadın kılığındaki adamlarımızı dağıtarak, insanlarla konuşturarak, olan olayları gerçekten halüsinasyonmuş gibi gösterdik.
Basını, medyayı, şunu bunu kontrol altına aldık.
Cep telefonlarından, çekilen videoları temizledik...

Yani sizin anlayacağınız, biz bunları bir şekilde kontrol altına aldık ama sonuçta bunlar haberlerde yayınlandı.
Beykoz'daki iklim değişiklikleri ya da Zeytinburnu'ndaki kükürt gazı zehirlenmesi haberlerini, belki sizler de seyretmişsinizdir.

E yâni sizler seyretmişseniz, yurtdışından anbean bizleri takip eden karanlık insanlar, ellerindeki sınırsız maddi kaynaklar ile...

Sayın müsteşarlarım, sayın genel sekreterim, şunu bilin ki, yanınızdaki en güvendiğiniz insan yüzde seksen satın alınmıştır.
Yanınızdaki en güvendiğiniz insan yüzde 60 yabancı ülke ajanıdır.

Zaten şu anda konuştuklarımızı, burada bırakarak gireceksiniz.
Ve gittikten sonra, eşinizle ya da çocuklarınız vardır onlarla konuşmayacaksınız.
Ne de yarın işyerinizde bununla ilgili bir toplantı ya da görüşme yapmayacaksınız...
Sakın ha!

Bakın biz zaten böyle bir savaşa gideceğiz.
Ha bugün olmuş ha yarın olmuş bizim için fark etmez.
Biz hazırız fakat siz kendinizi yakarsınız...

Yani burada yemek öncesi söylemek istemiyorum.
Fakat bu yabancı karanlık güçler dediğimiz kişiler, bu doğal olmayan yollarla oluşturdukları mutantları oluşturana kadar, yüzlerce insanın üzerinde farelerin üzerinde deney yapar gibi, deneyler yaptılar.
Bu deneylerde başarısız olduklarında ellerindeki başarısız bedenleri, öldürüp çöpe atan insanlar bunlar.

Sonuçta kendinizi parçalara ayrılmış vaziyette, bir çöp kutusunun içinde bulmanızı istemem...

Bunları size niye anlatıyorum?
Çünkü çok değişik gelişmeler olacak...
Bunlar sizin kulağınıza gelecek...
İşin özünü ve aslını bilerek hareket etmeliyiz.
Olayları doğru yönlendirmeniz için, alacağınız tedbirleri mantıklı almanız gerekiyor.
Çevrenizdekilerin zarar görmemesi için, hareket tarzınızı ona göre belirlemelisiniz...
Bu nedenlerden dolayı, bunları anlatıyorum sizlere.

Bayanların yanında neden anlattım?
Onlar, siz yorgunluktan ve çaresizlikten perişan olduğunuzda yanınızda sizi anlayan ve destek olan biri olsun istiyorum.

Bunları anlattıktan sonra, sizden ne akıl alacağım ne de emir alacağım.
Yemeğimizi yedikten sonraki toplantıda bayanların yanında konuşulması uygun olmayan şeylerden de bahsedeceğim ve sonra sizi uğurlayacağım.
Alınmaca gücenmece yok!
Bu söylediklerimin hepsi sizin için gerekli önlemler.

Bakın, bizimle beraber burada kalan, sürekli her hareketimizi, her yapacağımız işi ve her yaptığımız işi, bizimle aynı anda düşünüp gerçekleştirme anında katılımlarda bulunan ve de sonrasında değerlendirmelere katılan bir kişi var içimizde...

Bu kişi, korunma amaçlı eşi ve çocukları ile beraber, epey zamandır bizim misafirimiz.
Bu kişi, biraz sonra aramıza katılacak Zehra Hanım...

Zehra Hanım, İstihbarat Müsteşarı Beyefendinin yardımcısı olan Zehra Hanım.
Biz zaten, istihbaratla ve devlet ile Zehra Hanım vasıtasıyla an be an haberleşme ve iletişim içerisindeyiz.
Şu ana kadar da ayrı düştüğümüz ya da fikir ayrılığında olduğumuz hiçbir konu yaşanmadı.

Bunu da böylece belirteyim.
Yani beni anlamışsınızdır, sizi çok da yormak istemiyorum.

Diyeceksiniz ki, bunu bize yukarıda toplantı odasında anlatmak dururken, neden yemek masasında yemek öncesi, eşlerimizin ve çocuklarımızın yanında anlattınız?

Elbette ki, her ne kadar yüzeysel olarak demin bahsi geçmiş olsa da bu soru kafanızı meşgul ediyordur, şu anda daha ayrıntılı izah edeyim.

İki gün sonra sayın paşam gecenin ikisinde eşinize nereye gittiğinizi söyleyemeden çıkmak zorunda kalacaksınız.
Bunu ona nasıl izah edeceksiniz.
Size gelen telefonların onun tarafından duyulmaması için, diğer odaya geçeceksiniz.
Eşiniz neticede bir kadın...
Elbette ki ilk aklına gelecek olan şey, kendisini aldattığınız olacak.
Yani ben burada bunları anlatmakla, bir yerde sizin evlilik hayatınızı kurtarıyorum” dedi ve güldü.

Yani her ne kadar şakaymış gibi sonunda gülmüş olsam da bunlar gerçek ve lütfen kimseyle dertleşip paylaşmasınlar.

Bakın söyleyeyim paylaşırsanız ne olur?
Paylaştığınız kişinin hafızasını sildiririm ve sizi de bu sıkıntılı süreç sona erene kadar, tecrit kampına göndermek zorunda kalırım.
Bu birkaç gün içinde bir başkasına daha söylemeyin diye.

Sakın yanlış anlaşılmasın.
Bu bir tehdit değil...
Bu gereğinin yerine getirilmesi olarak, yarın bir gün karşımıza çıkabilecek bir durumun, önceden haber verilmesi.

Eşinize de böylece birbirinizi anlayın ve ona destek olun diye anlatıyorum bunu.
Yoksa eve gittikleri zaman, telefonu açıp da annelerine anlatsınlar diye anlatmıyorum.
Annenizi de yakarsınız.

Bir de İstanbul tehlikeli, Tekirdağ’a kaçalım diye düşünüp evhamlanmayın.
Her şey Tekirdağ’da ya da Samsun’da gerçekleşebilir mesela.
Neyse bundan sonraki her söylenecek söz tatsız.

Biz şimdi şöyle yapalım.
Bu işi tatlı tatlı, tadında bırakalım ve akşamımızı yaşayalım.
Çünkü bu konular, gerçekten can sıkıcı konular.
Biz bunlarla mücadele ediyoruz.
Bunlarla aynı zamanda sizler için mücadele ediyoruz.
Ülkemiz için de mücadele ediyoruz.
Bütün insanlık için de mücadele ediyoruz.
Bu konuda buraya sizi davet etmemizin bir sebebi de bu mücadelemizde bize destek olmanız için.
Ne bileyim işte...”

“Safinaz’cım hadi Bahçe sakinlerini çağır da selamlaşsınlar misafirlerimizle, sonra yemeğimize geçelim” dedi Mert.

Bahçe sakinleri, birer birer içeri girmeye başladı.
Mert gelenleri size tanıtayım ve tanıttığım, direk yerine otursun lütfen.
Sonra sohbet edip kaynaşırsınız, insanlar benim gevezeliğim yüzünden aç kaldı zaten” dedi.

Annem Sanem Hanım ve müstakbel Kayınbabam Ebrunun babası Hasan Bey.

Sefer dedemiz, bulunduğu yerdeki bitkiler azmanlaşır.
Yürüdüğü yoldaki solmuş çiçekler bile yeniden açar...

Torunu küçük Hatice, dokunduğu kişi o anki duygu durumuna bağlı olarak ya bitap düşünceye kadar ağlar ya da bayılıncaya kadar kahkaha atar.

Aycan Hanım’da iki üstün özellik mevcut.
Birisi dokunduğu cisimleri, büyüklüğünün önemi olmadan, dilediğinde altına çevirebiliyor.
Sadece altınla sınırlı değil, bakırı titanyuma vs. de çevirebilir.
Kaç kilo ya da kaç ton oldukları önemli değil.
İkinci olarak da zamanı yavaşlatabiliyor.
Hulki, buradaki isim takma bir isim değil, kendi ismidir.

Evet, o filmlerde izlediğiniz Hulk neyse, Hulki de O.…
Sinirlendiğinde 6 metre boyunda bir dev’e dönüşüyor.

MANA 1.Kitap 38.Kısım için tıkla..

...

...