MANA 1.Kitap 35.Kısım

...

MANA 1.Kitap 35.Kısım

Safinaz Peri, Büyük Ece asistanı sıfatı ile herkes adına,
“Sizi çok net bir şekilde anladık Mert Bey…
Aşırıya ve abartıya kaçmadan, gereğini yapacağımıza emin olabilirsiniz” dedi.

O zaman söylenecek bir şey kalmadı diyerek, Ebru'ya döndü ve…
“Sözlücüm hiç pas vermiyorsun…
Ben çok acıktım, saat daha 4 buçuk…
Misafirlerin gelip, onlarla birlikte yemeğe oturmamız, nereden baksanız sekizi bulur.
O kadar bekleyemeyeceğim, şöyle hafif bir aperatif hazırlasak…
Ama burada değil…
Hiç şöyle avludaki bahçeye çıkmadık.
Oraya mangallar yaptık, masalar koyduk kullanamadık.
Kimse bilmez ama kullanılmayan eşyalarda yin denilen negatif enerji birikir ve bu da sahibine kötü şans getirir.
Eskiler bu nedenle kullanmadıkları eşyaları dağıtırlar ya da arada bir onları kullanarak gönlünü alıp negatifliklerini silerlerdi.
Kullanamasalar bile arada onlara dokunarak rahatlatırlardı.
Evlerdeki vitrinlerde duran eşyalar sık sık yıkanıp temizlenip tekrar yerlerine koyulurdu.
O nedenle bu bahçedeki masaları bir rahatlatalım.
Herkesi toplayıp oraya inelim.
Mangal başında acıkanlara sucuk ekmek ikram edelim” dedi.

Sonra,
“Annem ve Hasan babamdan hiç ses seda çıkmıyor.
Kayıplara karıştılar, nerede bunlar” diye Ebru'ya sordu.

Ebru da
“Hakikaten nerede bunlar” dedi.

Safinaz,
“onlar, Sefer dede ile terasta sohbet ediyorlardı.
Sizi iş yerinizde biliyorlar, geldiğinizden haberleri yoktur.

Artık iş yerine gitmeyip Bahçe’de çalışacağınızdan haberleri yok, söylemedik onlara…” dedi.

“Safinaz sana zahmet onlara söyle.
Onlar da aşağıya gelsinler.

Hem akşamki misafir olayını anlatalım hem de karınları açıkmışsa onlara da sucuk ekmek yesinler.
Ya da sucuk yemeyenlere, bol soğanlı ve maydanozlu ciğer ekmek İkram edelim” dedi.

Az sonra herkes aşağı gelmişti.
Perilerin mangalda pişirdiği, atıştırmalık yiyeceklerden herkes yedi.
Onlar da sohbete dalmışlar, öğlen yemeğine unutmuşlar ve acıkmışlardı.

Her şey güzel gidiyordu ki, Aycan geldi ve
“Mert Ben burada sıkıldım, yapacak bir şey bulamıyorum, burası gerçekten masallarda anlatılacak kadar güzel bir yer ama sıkıldım, bu sıkıntının geçmesi için ne yapabiliriz” dedi.

Mert bunun üzerine,
“illüzyon bizim işimiz Aycan Hanım, ben sizin ne istediğinizi tahmin edebiliyorum.
Siz şimdi şöyle bir çarşıya çıksak, mağaza mağaza gezsek, bir şeyler alsak, rahatlasak diyorsunuzdur.”

Aycan, yakalanmışçasına başını öne eğince,
“yok yok kimse kimseyi suçlamıyorum.
Hemen suçlu psikolojisine girmeyin Aycan Hanım…

Bakın şimdi giysi dolabınız açtığınızda mağazalara gidip satın alacağınız her şeye zaten sahipsiniz.

O zaman şöyle yapalım, biz size sanal bir ortam oluşturalım.
Yine gerektiğinde dolabınızı açtığınızda istediğiniz şeyleri bulmaya devam edin…

Ama bu yeni ortama geçmek istediğinizde yalnız veya yanınızda birileri ile mağazaları istediğiniz gibi gezin ve gönlünüzce, sınırsız alışveriş yapın.

Alışverişte aldığınız her şey, gerçek dünyadan olsun ve onu satın aldığınız mağaza da para kazansın.
Fakat siz aslında hiç oraya gitmemiş olun ki, ortalıklarda görünme riskiniz olmasın.

Mesela annem de pazara gitmekten çok hoşlanır.
Onun için de Periler, sanal bir pazar ortamı hazırlarlar.
Gider oradan, pazar alışverişini yapar.
Aldıklarını da getirip burada pişirilmesi için Peri dostlarımıza verir.
Hatta istiyorsa, bazılarını yukarıda mutfak var, kendisi de pişirebilir.
Evet, bu şekilde sıkıntıdan kurtulabilirsiniz.
Safinaz, sen bu durumu organize edersin, anlamışsındır beni” dedi.

Ebru da babasının pazar alışverişinden çok hoşlanacağını söyledi ve sevindi.

Mert Safinaz’a
“Mesela böyle bir marangoz atölyesi gibi, resim yapmayı sevenler için resim atölyesi gibi, çömlek atölyesi gibi, ne bileyim böyle elektronik tamirlerinin yapıldığı bir atölye gibi, birtakım atölyeler ve aklıma gelmeyip, sizin düşüneceğiniz türden yerler oluşturursanız…

Hobisel olarak oralarda uğraşmak isteyen, vakit geçirmek isteyen kişilerin, oralarda hoşça vakit geçirmeleri sağlayalım.

Birisi gelip de size, ben kaynak yaparak bir sanat eseri oluşturmak istiyorum, böyle bir atölye var mı diye sorarlarsa, yok demeyin açın o atölyeyi de.

Yeter ki her şey saygı ve edep çerçevesinde olsun.

Ayrıca çocuklara da sorun ve onların da gönlünü hoş edin.

Evet, Aycan Hanım, şimdi bu sıkıntı olayı ortadan kalktı mı acaba?
Ne diyorsunuz?”

Aycan,
“süpersiniz…
Bundan sonra, sıkılacağımı zannetmiyorum” dedi.

Mert, “aslında bunları konuşmaya başlamışken ve zaman müsaitken, benim aklımda düşündüğüm başka bir şey var…
Onun da zamanı geldi.
Onun da gündeme getirilmesi gerekiyor.

Şimdi Aycan hanımın, dışarıda mutlaka arkadaşları vardır.
Doğru mu Aycan Hanım?”

Aycan,
“Ay evet, aynı evi paylaştığımız Dilek var ve çok iyi arkadaştık.
Onu epeyce özledim fakat durum bu ne yapabiliriz ki” dedi.

“Tek tek sormaya gerek yok, hepinizin bu şekilde arkadaşları mutlaka ki vardır.
Şimdi şöyle yapalım.
Bu arkadaşlarınızı, kaldığınız yere davet edin.
Bakın kaldığınız yere davet edin derken, Bahçe’ye gelmeyecek aslında onlar.
Mesela Aycan Hanım, siz Tekirdağ tarafına gitmiş gibi, orada bir tatil köyündeymiş gibi ya da bir yazlıktaymış gibi arkadaşınızı hafta sonu misafiriniz olarak davet edin.
Periler yolu ayarlar ve arkadaşınızın Tekirdağ'a geldiğini sanarak, o sanal ortama gelmelerini sağlarlar.
Böylece arkadaşınız sizi ziyarete gelmiş olur ve bir süre sizin yanınızda misafir olarak kalır, daha sonra geri döner.

Ya da Onu Periler, sizin yanınıza paketleyip getirirler ama O otobüsle seyahat ettiğini hatırlar gibi.

Yani böyle böyle, arkadaşlarınız ve dostlarınız ile olan diyaloğunuzu, devam ettirmenin bir yolunu bulma arayışındayım.

Mesela İstanbul içerisinde bir otelde kalıyormuşsunuz, arkadaşınızı oraya davet ediyormuşsunuz, birlikte çıkıp çarşı geziyormuşsunuz, mağazalardan alışveriş ediyormuşsunuz, sunuz da sunuz…

Annem yeni evine misafirlerini davet ediyormuş, yeni evi bahçesi olan, göl kenarında bulunan, bir sitedeki dubleks miş de miş…
Falan da filan…

Yani sevdiklerinizden ayrı düşünmenizi istemiyorum.
E sonuçta ayrı düşerseniz, burası sizin için bir hapishaneye dönüşecek bir süre sonra.

- “Safinaz bize ne lazım biliyor musun?”
- “Ne lazım Mert Bey”
- “Halkla ilişkiler gibi çalışacak bir Peri lazım.
Var mı bu yetenekte birisi elinin altında?”

“Hem de âlâsı var Mert Bey.
Sude Peri var ki, ben bile zapt edemiyorum onun hayal gücünü.
Ele avuca sığmaz enerjide bir Peri.
Onu bu işe verirsek, ben de az kafamı dinlerim.
O bunlarla meşgul olup yorulursa süper olur, teşekkürler.”

- “Duydunuz değil mi Bahçe sakinleri.
Çizgimiz belli…
Artık bu tür sorunlarınızı, Sude Peri ile organize ederek çözüyorsunuz.
Onu aşan durumlarda Safinaz'ımız size yol gösterir.
Daha da aşan durum varsa, bizler de buradayız.”

Mert devam ederek,
“Şu da var ki…
Bu konuştuklarımız, sevdiklerinizle birlikte olabilmeniz için, size ait hazırlanacak sanal ortamlara, onların girmesini sağlayarak yapılacak bir durum…”

Ama bir de var ki, gerçekten buraya gelmesi gereken, sanal ortama değil Bahçe’ye gelmesi gereken, buradaki yakını ile yaşaması gereken kişiler olacak.

Ancak buraya gelebilecek kişi, sapsız üzüm olmalı.
Yani meselâ, hayatta sadece anneniz vardı yanınızda ve siz burada O orada…
Olmaz işte…

Siz onun yanında olamıyorsanız, onu buraya sizin yanınıza getirebiliriz.
Sizinle beraber burada yaşayabilir.

Fakat mesela Gamze’nin babası çalışıyor, kardeşleri okuyor.
Tüm ailesini buraya getirsek, o çocuklar okula gidemeyeceklerinden olmaz.
Bunu da söylemiş olalım ve bu tür durumlar oluştuğunda bize çekinmeden söyleyin “dedi.

Bu konuşmalar, Bahçe sakinlerini çok rahatlatmıştı ve ilk isteklerini söylemek için, Sude Peri’nin başına üşüştüler.

Armağan için de bir müjde vardı.
Asım Peri kadimler kitabında Bahçe sınırlarında Armağan’ın gölge olmaktan kurtulması yolunu bulmuştu.
Armağan artık aralarında herkes gibi mutlu mutlu oturuyordu.

Safinaz Peri gerçekten kendini aşmıştı.
Zaten yedi yıldızlı olan Bahçe’yi, tam bir parti yeri haline getirmişti.
Fakat bunu yaparken çok dikkatli davranmıştı.
Gelenler için özel bir hazırlık yapıldığı, sezilmiyordu.

Her şeyi o kadar güzel ayarlamıştı ki, ortamın doğallığını hiç bozmamıştı.
Yeniden düzenlediği ışıklandırma sistemi, botanikçiler kıskandıracak türden çiçekler, masaların örtüsünden, değerli mücevherler ile süslü yemek takımlarına, kapalı ortamların dâhi dağ havasına bürünmesini sağlamıştı.

Her şey, mükemmel ötesi hazırlanmış olmasına rağmen, gelenlerin zevklerine göre yapılabilecek ufak tefek değişiklikler için de hazırlıkları vardı.

Saat 7.30 gibi Sarp Peri, misafir arabalarının Bahçe’ye yaklaştığını haber verdi.
Mert ve Ebru, onları karşılamak üzere avluya çıktılar.
Gelen misafirlerin arabalarını park edecekleri yerler, arabalarının şoförlerinin yemek yiyip rahat edecekleri ortamlar, vale hizmetine varıncaya kadar düşünülmüştü.

Kapıdan ilk giren araba Asaf Hoca’ya aitti.
Peşinden gelen araba, Müsteşar Bey'indi.
Sonrasında kimin olduğunu bilmedikleri, üç araba daha giriş yaptı.
Misafirler arabalarından refakatçi kostümü giymiş perilerin eşliğinde indiler.

Mert kendilerine yaklaşan Asaf Hoca'nın elini sıkarak,
“Hocam hoş geldiniz, şeref verdiniz” dedi.
Asaf Hoca, hanımı Zehra Hanım ve üniversitede okuyan kızı Leyla ile gelmişti. Peşinden Müsteşar Bey yaklaştı.
Mert Onunda elini samimiyetle sıkarak,
“Hoş geldiniz efendim, sefalar getirdiniz, şeref verdiniz” dedi.
Müsteşar Bey sadece Hanımı ile gelmişti.

Müsteşar Bey, Mert'in yanına geçerek, diğer üç araba ile gelen üç çifti tanıttı.

İlk çift, Halim Bey ve eşi Seda Hanım’dı.
Halim Bey, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı idi.

İkinci çift, Selim Bey ve Hanımı Asude Hanım’dı.
Selim Bey de Savunma Bakanlığı Sekreteri olarak görev yapan bir General idi.

Üçüncü çift, Tufan Bey ve eşi Semra Hanım’dı.
Tufan Bey de Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı idi.

Müsteşar Bey gelenleri tanıttıktan sonra,
“Mert Bey, beraberimde getirdiğim kişilere baktığınızda tahmin ediyorsunuzdur ki, yemekten sonra şöyle sıkı bir toplantımız var” dedi.

Gelenler henüz hiçbir şey konuşmamışlardı.
Çünkü Bahçe’nin güzelliği karşısında dilleri tutulmuş, şok halindeydiler.

Asaf Hoca'nın hanımı Zehra Hanım, konuşmak istedi.
Fakat ağzından sadece,
“Bu, bu, bu, burası neresi, nasıl bir yer burası, böyle bir yer var olabilir mi” şeklinde sözcükler döküldü.

Asaf Hoca hafifçe gülerek,
“Bir hamle yapmazsak, misafirleriniz birazdan Bahçe'nizi süsleyen taş heykellere dönecek.
Ebru kızım, hadi misafirlerimizi içeriye alalım.
Yoksa kendileri biraz zor girecekler gibi” dedi.

Ebru'nun işaretiyle, binanın girişine 12 tane garson kılığına girmiş Peri dizildi.

Ebru misafirlere,
“Buyurun efendim, sizi içeriye alalım” dedi.
Ebru'nun bu sözü üzerine, misafirler yakalanmış oldukları büyüden kurtuldular.

Misafirleri içeriye aldıklarında Ebru, “yemek birazdan hazır olacak.
Yemeği beklerken sizlere rahatlatıcı bir şeyler ikram edelim” dedi.
Ve peşinden Safinaz'a seslenerek,
“Safinaz’cım misafirlerimizin sevdikleri içecekleri, kendilerine ikram edelim” dedi.

Safinaz, daha önce Mert'in konuştuğu çizgi üzerine şovunu başlattı.
Önce tabaklar ve bardaklar havada belirdi.
Misafirlerin önüne geldi, havada asılı bir vaziyette durdu.

Ardından içecek olarak herkesin yemek öncesi almayı sevdiği hafif kokteyller belirdi.
Bütün içecek şişelerinin içindekileri havaya püskürttü.
Hepsi birbirine karışmış gibi görünüyordu fakat havadaki zerreciklerinin her birisi gidecekleri yeri biliyormuşçasına ve birtakım ışık oyunları yaparak, gidip kadehlere doldular.

Misafirler, şaşkınlıktan yutkunuyorlardı…

MANA 1.Kitap 36.Kısım için tıkla..

...

...