MANA 1.Kitap 34.Kısım

...

MANA 1.Kitap 34.Kısım

Bunun üzerine kekeleyerek,
“Ne, ne, ne, nasıl olur…” diyerek, garip haller sergilemeye başladı.

Mert onun kıvama gelmiş olduğunu düşünerek, Safinaz Peri’ye Sezai'nin yüzüne, bulantı spreyi sıkmasının zamanının geldiğini işaret etti.

Safinaz Peri, zaten Mert ve Ebru dışında burada başka kimse onu görmüyordu ve de Sezai'nin yüzüne spreyi sıktı.

Sezai bir yanından kekelemeye devam ederken, bir yandan da bulanmış bir vaziyette öğürmeye başladı.

Mert,
“Sezai Bey rahatsızlandınız mı” diye sordu.

Sezai yine kekeleyerek,
“Ha, ha, hayır, iyiyim ben” dedi.

O böyle diyordu ama yüzü kıpkırmızı olmuştu ve masaya kusmak üzereydi.
Mert yerinden kalkarak,
“Sezai Bey benim yüzümden rahatsızlandınız, sizi temiz havaya çıkarayım, yoksa kötü olacaksınız, temiz hava iyi gelir” dedi.

Görevliyi çağırarak, benim buraya ilk geldiğim zaman ki paramı çantama koyarak bana getirin…

Ben buraya gazinonuzu soymaya gelmedim. İki dakika eğlenelim dedik, kısmet değilmiş ben de fena oldum.

Kazandığım 700 küsur bin doların, yüz bin dolarını gazino çalışanlarına ve ailelerine hediye ediyorum.
Geri kalan 600 bin doları da gazinoya iade ediyorum.

Bana göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı ve bu sayede geçirdiğim hoş vakitten dolayı, size teşekkür ediyorum” diyerek, Sezai Bey’in koluna girip, gazinodan dışarıya çıkardı.

Gazino görevlileri ve tabii olayı takip eden gazino sahipleri, Mert'in bu jesti karşısında ona duydukları sempati ile yolu açtılar ve kendisine teşekkür ederek, dışarıya uğurladılar.

Dışarı çıktıklarında Mert Sezai Bey'e,
“şu ilerdeki ağacın altına gidelim, istifra ederseniz öyle ortalık yerde yapıp utanmayın” dedi.

Sezai Bey ile birlikte, ilerideki ağacın altına doğru yürüdüler.

Ebru kendilerini takip ediyordu. Bu esnada Salih de gazinodan çıkmış, yanlarına doğru geliyordu.

Herkes ağacın altına geldiğinde Mert,
“Paketleyelim” dedi.

Mert'in paketleyelim demesi ile birlikte, kendilerini Bahçe'de buldular.

Sezai ne olduğunu anlayamamıştı fakat bulantısı geçmişti.
Ne oluyor, neredeyiz biz, diye şaşkın bir eda ile bağırdı.

Mert,
“Bu tamamen sana bağlı, Cehennemin dibine de gelmiş olabilirsin, evimize misafir olarak da gelmiş olabilirsin…
Şu dakikadan itibaren kendine çeki düzen verip, masum insanların şansını çalmayı bırakacağına söz verirsen ve bundan sonra da iyi bir insan olup faydalı işler yapacağını söylersen, seni misafir edeceğiz.
Yok, eğer diyorsan ki, “40 yıllık Yâni, olur mu hiç Kâni”…
O zaman da sana sorarım, “kırk katır mı istersin, kırk satır mı istersin”…
Anlamadın sen beni, canına okurum senin diyorum…

Sezai gerçekten korkmuştu.
Her şeyden önce, Kıbrıs'tan bir anda böyle bilmediği bir yere, göz açıp kapayıncaya kadar bir sürede gelmiş olmaları…
Mert'in, “canını okurum” demesi ile birlikte bu ürkmesi korkuya dönüşmüştü.

“Ben, ben, ben…
Ben kimseye bir kötülük yapmadım.
Hayatım boyunca herkes şanslıydı, ben şanssızdım.
Onların şansının birazını aldım sadece.
Yoksa onlara başka hiçbir zarar vermedim.
Ben kötü birisi değilim, insanlara zarar vermem.
Fakat bu şans oyunları alışkanlıklarımdan, ne kadar çabaladıysam da kurtulamadım.
Toto, loto, at yarışı derken bütün varımı yoğumu bunlara yatırdım.
Varım, yoğum, hiçbir şeyim kalmayınca da işyerimin kasasından bir miktar para ödünç aldım.
Ödünç aldım diyorum çünkü kazandığımda yerine koyacaktım.
Fakat asla kazanamadım.
Önce işimden kovuldum.
Daha sonra da eşim beni terk etti.
Uzun yıllar sefalet içinde arzuhalcilik yaparak yaşadım. Ve birden şansım döndü.
Bana verilen bu yeni yeteneği keşfettim.
Her şey yoluna girdi, şansım döndü derken karşıma siz çıktınız ve yine başladığımız yere döndük sanırım” dedi.

Mert,
“özür dilerim Sezai Bey, Siz şu an ne kadar pişman olduğunuza bizi inandırmaya çalışsanız da…
Ben sizin düzelebileceğinize ihtimal vermiyorum.
Bu nedenle de sizi, iyi bir insan olarak kafamda canlandıramıyorum.
Tamam, bu yaptıklarınızdan dolayı, sizi cezalandırmayacağım.
Fakat hiçbir şey olmamış gibi ve iyi bir insan olduğunuzu düşünerek, sizi aramıza alamayız” dedi.

Sonrasında Sarp Periyi çağırdı ve ona, “Sarp ‘cım Sezai Bey’i şimdi alıyorsun ve misafirhaneye götürüyorsun.
Orada kendisine yemek ve yatacak yer verin.
İhtiyaçlarını karşılayıp, rahat etmesini sağlayın.
Sezai Bey oradan, sebebi her ne olursa olsun, asla ayrılmayacak.
Aradan biraz zaman geçsin, o da düşünürsün, biz de düşünelim…
Sonrasında tekrar konuşuruz” diyerek onu misafirhaneye gönderdi.

Ebru,
“Mert çok iyi yaptın, hiç sevmedim ben bu adamı…
İnsanların şanslarını ve umutların ellerinden alıp, kendi çıkarları için kullanıyor ve onlara yaptığı kötülüğün farkında bile değil.
Ben onlara hiçbir şey yapmadım ki diyor.

Yani sen gene onu misafirhaneye gönderdin.
Bana bıraksaydın, bu dünyada yatacak yeri yok.
Ben onu, Satürn'e bir halka daha ekleyip dördüncü halkasına gönderirdim” dedi.

Mert,
“Neyse olay çözüldü…
Her olay gülüşmeler ile ballı börekli çözülecek diye bir kayıt yok.
Bazıları, böyle nötrleşme ile çözülecek.
Bazıları da Allah göstermesin, kavga dövüşle ve nereye kadar giderse, öyle çözülecek.
Yalnız Ebru, bu ve buna benzer durumlarla karşılaşacağız demek ki…

Şimdi şöyle bir şey yapalım…
Bunlara bir tecrit yeri hazırlayarak oraya koyalım.
Hapsetmeyelim ama tecrit edelim.
Yani diğer bir deyişle, bir tatil köyü gibi ortam hazırlayarak, ama güçlerini kullanamayacakları bir ortam olsun orası.
Oraya alalım bu tür insanları.

İşte zaten bunlara mutant diyoruz.
Kişi belirgin bir kötülük yapıyor olabilir, ya da bu Sezai gibi kötülük yapar ama yaptığı kötülüğün farkında olmayarak ben kimseye bir şey yapmıyorum, ben iyi bir insanım da diyebilir.
Bu tecrit kampını nereye hazırlayalım?

“Mert Ben biraz önce Satürn'ün 4. halkasına gönderirdim dedim ama Kıbrıs'a gideceğimiz zaman orada yetkilerimizin sınırlı olduğunu öğrendik.
Acaba dünya dışında yetkimiz var mı ki?
Mesela Satürn gezegeninde” dedi ve yine kıkırdayarak güldü.

Mert,
“Evet dünya dışı olsa gerçekten daha iyi olur…
Sarp Peri bu konularda bilgi sahibi sanırım.
Onu çağır da ona bir soralım” dedi.

Sarp Peri geldi ve ona sordular.
Sarp Peri de
”sadece güneş sistemimiz, galaksimiz ya da bilinen uzay değil, bunların tümünü kapsayan evrende ve hatta 1. Kat Sema'nın tamamında yetkiye sahipsiniz Ebru Ecem dedi.
Elbette ki bu dünya çapında bir karar olsada evren çapında da onaylanmış.
Çünkü siz kdimler kitabındaki tüm tanımlara uyuyorsunuz sayın Ecem.
Sizden sonra Belkıs Ece, seçim yapılana kadar, Büyük Ece makamına sizin vekâlet etmenize karar verildiğini söyledi.
Daha sonra Evrende yapacağınız seyahatte ihtiyar periler de onay verirlerse Ulu Ece ünvanını da alacaksınız
Daha önce bu ünvana sahip birisi bulunmadığından, Onun yetkilerinin neler olduğunu henüz kimse bilmiyor.
Bu kadimler kitabında olmasa da Kehanetler ile ilgili yazıtlarda mevcutmuş.
Fakat o yazıtlara sadece Büyük Ece ulaşabiliyormuş" dedi

Fırsat olmadığından, size bu bilgileri henüz verememiştim.
Büyük Ece makamında olan kişinin, evrenin dışında tüm evreni çevreleyen ve evrenimizden 3 kat daha büyük olan tüm 1.kat Sema da dahil tüm evrenimizde yetkisi var” dedi.

“Ama tabii bazı şeyler, daha önceden denenmediği için, önceden kestirmek zor.
Deneyelim görelim bakalım.
Madem Satürn'ün dördüncü halkası dediniz, oraya bir tatil köyü inşa edebiliyorsak ederim.
Tatil köyünün etrafına, bir koruma kalkanı yapıp, içini tatil köyü görüntüsünde yaptık mıydı, kendilerini Dünya’da zannedecekleri şekilde düzenleriz” dedi ve ortadan kayboldu.

Birkaç zaman sonra geldi ve “yapabiliyormuşuz tecrit kampını, güzel lüks bir tatil köyü görüntüsünde hazır” dedi.

Ebru,
“Aslında kızdığım için, örnek olsun diye Satürn’ün dördüncü halkası demiştim.
Fakat Dünyanın neresine koyarsak koyalım, gözden uzak olan yerde aklım kalırdı.
Bir gün onları ele geçirip, oradan almalarından korkardım.
Her ne kadar kötülükle yaşıyor olsalar da onların kobay olarak kullanılması, bende vicdan azabına neden olacaktı.
Yalnız karşımızda olanların, uzay deneyimlerini bilmiyoruz ve bu konu, buradaki çekirdek ekibin dışında konuşulmasın lütfen” dedi.

Mert,
“O zaman ilk konuğumuzu oraya götürün size zahmet” dedi Sarp Peri'ye.

Zeynep Hanım, gözlerini fal taşı gibi açmış bir vaziyette, yeni gelişmeleri izliyor ve konuşmaları dinliyordu.
Mert'in ona baktığını görünce,
“maşallah uzaya da açıldınız.
Bizim için küçük ama insanlık için büyük bir adım diyorsunuz yani” dedi ve bir kahkaha attı.

Mert,
“Armağan burada mısın” dedi.

Armağan,
“Evet Mert abi, buradayım. Hep yanınızdaydım, sizi izliyor ve dinliyorum” dedi.

Mert,
“Kendini özletiyorsun, arada sırada ses ver canım” diyerek takıldı ona.

Sonrasında Ebru’ya dönerek,
“Ebru hiç gevşeyecek zaman değil, akşama önemli misafirlerimiz var.
Her ne kadar, önceden plan yapmaya gerek olmasa da onlar geldiğinde onları dört dörtlük ağırlayacak altyapıya sahip olsak da benim söylemek istediğim bir iki şey var.
Öncelikle bu gelecek olanlar, burada ne olduğunu bilmiyorlar.
Konuşulanlardan, ancak hayal güçleri kadarını tahmin ediyorlardır.

Şimdi Safinaz’cım, dinle…
Sarp ve Asım ’cım, siz de dinleyin…
Ve diğer hizmet eden Peri kardeşlerim, sizlerde dinleyin.
Ebru müsaadenle, onlardan bir iki şey isteyeceğim…

Ebru'nun avucunu açıp elini ileri uzatarak,
“Elbette buyur dükkân senin” şeklinde ifade etmesi ile Mert devam etti…

Arkadaşlar bu akşamki misafirlerimize, abartılı bir şov yapmanızı istiyoruz.

Her ne isterlerse, onlara bizimle olan diyaloğunuzdaki gibi, sade ve yalın bir şekilde değil…

Akıllarında kalacak, akıllarını başlarından alacak ve onları hayrete düşürecek şovlar yaparak verin.

Durum Öyle bir hal alsın ki, hiçbir şekilde burayı kontrol edemeyeceklerini ve burası üzerinde söz sahibi olamayacaklarını hissettirin onlara…
Bu söylediklerim, elbette Asaf Hocamı ve Müsteşar Bey’i kapsamıyor.
Onlar bizdendir bilin.

Çünkü akşam, kimlerin misafir olarak geleceğini bilmiyoruz.
Asaf Hoca ve Müsteşar Bey dışında belki birtakım siyasi insanlar gelecek.
Özellikle onların dışında gelecek misafirlere, bu dediğim ezici şovu yapacaksınız.” diyerek Zeynep Hanım’a döndü.

“Zeynep ablacığım, bana hak veriyorsun değil mi?
Biz kendi içimizde bir denge kurduk ve görmüş olduğunuz sınırsız bir güç var ortada…
İnsanoğlu bu!
Herkesin Birtakım hırsları vardır.
İnsanlar ne kadar iyi olsalar da alın işte örnek size, Sezai Bey’de gördük.

Birçok kişiye kötülük yapmasına rağmen, ben kimseye bir şey yapmadım ki diyor.
Ve korkunç yanı bunu inanarak söylüyor.

Hele hele, kılıçlarımızı çektiğimiz böyle bir savaş zamanı, hiç kimsenin, hiçbir siyasinin gönlünü yapmakla uğraşamayız.
Hislerim beni bu şekilde konuşturuyor.
Ve ekliyorum, bu tür bir terbiyesizliği yapan siyasi, bakan dahi olsa kendisini tecrit kampında bulur.

O nedenle bu tür durumlardan kurtulmak adına, akşam işte biraz estetik katacağız ortama.”

“Anlaşıldı değil mi arkadaşlar” diye perilere seslendi.

MANA 1.Kitap 35.Kısım için tıkla..

...

...