MANA 1.Kitap 32.Kısım

...

MANA 1.Kitap 32.Kısım

Toplantı vesaire yapılacaksa da bahçede yapalım.
Toplantıya katılması gereken kim varsa, sizin esprinizle söylüyorum yanlış anlaşılmasın, kolluk kuvvetlerinden sorumlu Sarp Peri onları paketleyip bahçeye getirir” dedi gülümseyerek.

Bugün ve bundan sonrası için durum netleşmişti.

Ebru kıpır kıpırdı ve bir şey söylemeye çalışan çocuklar gibi, lafı almaya çalışıyordu.

Asaf Hoca,
“Ebru'ya bir söz verelim de rahatlasın” dedi.

Ebru,
“Hocam Mert söylemedi ama biz Mert'le hafta sonu sözlendik” dedi.

Asaf Hoca bu haberi duyunca gözleri parladı, çok sevinmişti.

“Hayırlı uğurlu olsun kızım, Allah tamamına erdirsin” dedi ve Mert'e dönerek,
“tebrik ederim, hayırlı olsun evladım.
Akşam yemeğine bahçeye geleceğim bu durumda ailelerinize bir hayırlı olsun demem lazım” dedi ve devamında...

“Tek başıma gelmeyebilirim...
Müsteşar Bey ve ailelerimiz de yanımızda olur muhtemelen.
Bizim ailelerimizin de yüzeysel de olsa ne yaptığımızı öğrenmesi lazım.
Sonra gece vakti sessiz sessiz evden çıkarken yakalanırsak maazallah, yanlış anlarlar...

Eşlerimiz nereye gittiğimiz konusunda evhamlanmaya başlarlar” dedi.

Mert,
“hocam Ebru'yla güvenerek söylüyorum, yanınızda 40 kişi de getirseniz hiç korkmayın, hepsini en güzel şekilde ağırlayacak ortamımız ve imkânımız var...
Zaten Bahçe de şu an boş...
Zemin katta muhteşem, yedi yıldızlı bir lokalimiz var.
Siz hiç merak etmeyin, sizi aç bırakmayız, buyurun gelin” dedi.

Sonrasında herkes dağıldı ve Bahçe’ye döndüler.

Bahçe’ye döndüklerinde Sarp Peri ve Asım Peri ikisi birlikte onları bekliyordu.
Mert ikisinin birlikte beklediğini görünce, “şunlara bak şunlara...

Vallahi alınma gücenme olmasın, böyle felaket tellalı gibi, tak diye karşımıza dikildiniz” dedi.

Asım Peri,
“Biz de istemeyiz size kötü haberler vermeyi fakat var olan bir şeyi bildirmeyi geciktirmek de doğru değil... Bu nedenle hemen söze giriyorum.
İnsanların şanslarını alan ve daha sonra bunu kendisi kullanabildiği gibi, bir başka kişiye de aktarabilen, bir değişik ile karşı karşıyayız.

Ben değişik dedim ama siz insani varlık mı dersiniz, Mutant mı dersiniz, siz daha iyisini bilirsiniz...
Bu seferki 50'li yaşlarda bir erkek.
İsmi Sezai.
Ömrü boyunca Loto, Toto ne varsa oynamış fakat bir türlü tutturamamış, şans oyunlarına meraklı birisi...
E şimdi de turnayı gözünden vuracak bir yeteneği var.
Artık bu yeteneğini iyiye mi kullanır, kötüye mi kullanır bilemem ama şu an kullanıyor işte.

İstanbul’da bu özelliğini keşfedip, kazı kazandan bir miktar para yaptıktan sonra, ilk uçağa atlayıp Kıbrıs'a gitmiş.
Ve tahminimizce şu an orada kumarhaneleri dolaşıyor.
Tahminimizce diyorum ve bu noktada sizi ve Ece’miz Ebru Hanım’ı, bir konu üzerinde bilgilendirmem gerekiyor.

Bizim Türkiye sınırları içerisinde neler yapabileceğimizi gördünüz.
Fakat Türkiye sınırlarından çıktığımızda şu an bu güçlere sahip değiliz.

Türkiye dışında bu güçleri kullanabilmemiz için, Ecemiz Ebru Hanım’ın da yanımızda olması gerekiyor.
Ebru Hanım Türkiye’nin Ece’si...
Her ülkenin bir Ece’si var.
Ece’ler topluluğunun bir meclisi ve başında da bir Büyük Ece’si var.

Tüm dünyadaki Ecelerin gücünü toplasanız, Ebru Hanım’a denk değil.
Bunu bildiklerinden şu ana kadar, hiçbir konuda ses çıkaramadılar.
Şu an biz yurt dışında serbest hareket etsek, yine ses çıkartamazlar.
Fakat bu durum nezaketsizlik olur ki, yarın bir gün yüz yüze bakacağız onlarla ve bazen de destek isteyeceğiz.
Yurt dışında bir şeyler yaparken, Ecemiz Ebru Hanım yanımızda olur da biz eylem yaparsak, durumun Ebru Hanım için önemli olduğunu ve bu nedenle de bizzat kendisinin orada olduğunu görüp, kabullenirler.
O zaman nezaketsizlik olmaz.
Zaten yakında seçimler var, Periler ve Eceler meclislerinde.
1925 senesinden bu yana güçleri mühürlenmişti tüm perilerin ve Ebru Hanım’ın ortaya çıkması ile güçlerine kavuştu periler.
Yani henüz başkan, meclis vesaire faal değil.

Evet, bunları özetlemem gerekiyordu, an bu anmış özür diliyorum.
Ebru Hanım Kıbrıs’ta, Kıbrıs Ecesi mutlaka sizi görmek isteyecektir, saygılarını sunmak için...
Ben sadece bilgisini veriyorum.
Nasıl davranacağınızı konuşmak haddimi aşmak olur, siz en güzelini bilirsiniz” dedi ve devam etti...

“Durum bu, biz sizi bilgilendirmeye devam edeceğiz” dedi ve Sarp periyi de yanına alarak, işlerinin başına gittiler.

Mert,
“İzninize olursa, oturalım önce bir çay içelim Sayın Ecem” diyerek, Ebru’nun önünde reverans hareketi yaptı.
“Sanırım Kıbrıs yolu gözüktü bize” diye de ekledi.

Çaylar geldi ve çaylarını içerken Mert,
“Ebru sen ve ben gidiyoruz.
Armağan, gölge gölge yanımızda olur tabii, her zamanki gibi...

Eee ne yapacağız orada?”

Ebru,
“Ben plandan anlamam, ben icraattan anlarım.
Bana Şunu yap deyin yapayım” dedi.

Orada bulunan Salih,
“kumar oynanacaksa ben de geleyim, yıllardır madde kullanıp kumar oynayarak vakit geçirdim zaten” dedi.

Mert,
“Şimdi bir plan yapalım, Kıbrıs'a gidecek miyiz, yoksa onları paketlettirip buraya mı getirteceğiz” dedi.

Ebru,
“Mert maalesef paketleme işini, Kıbrıs'ta yapamıyormuşuz.
Sarp Peri’nin dediği doğru, nezaketsizlik olur bu hareket.
Nasıl diyorlardı?
Racona ters...

Paketleme yapılacaksa da benim orada olmam gerekiyor.
Ben oraya gitmişken, sen de tabii ki yanımda geleceksin.
Önce şu Sezai Bey’i bir görelim.
Ortam müsait mi, ortamda bize engel olabilecek herhangi bir güç var mı, onları bir ölçüp biçip tarttıktan sonra, ne yapacağımıza orada karar verelim.

Ben plan yapmaktan anlamam dedim ama bu yapılması gereken bir şey, plan değil.
Yalnız çok dikkatli olmamız lazım.
Çünkü dokunduğu kişinin şansını alabiliyorsa bu Sezai, bizimle temas etmemeli...

Aslında küçük Hatice'yi götürebilsek...
Küçük Hatice'nin bir an için şansını alsa ne olacak. Küçük Hatice'ye dokunduğu anda ya ağlamaktan perişan olur ya da gülmekten karnı yarılır.
Böylece bizde onu rahatça paketleriz.
Ama işte orası kumarhane...
Kumarhaneye 6 yaşındaki bir kız çocuğu giremez. Yapacak bir şey yok.
Oraya gideceğiz ortama karışacağız ve uygun bir an yakaladığımızda da Sezai’yi kapıp buraya geleceğiz.
Orada ortama karışmak için, kumar oynamamız gerekeceğinden Salih'in bizimle gelmesi gerekiyor. Yoksa ben tavla bile bilmem, kumardan hiç anlamam” dedi.

Mert,
“Ben üniversite yıllarımda epeyce briç oynadım. Briç kulübüne de üye idim.
E tabii, iskambil destesinin olduğu yerde her türlü kâğıt oyununu da öğreniyorsun.

Şimdi şöyle yapıyoruz...
Biz Salih’i tanımıyoruz.
Salih şöyle, fiyakalı Birtakım elbise giyinsin.
Ebru Salih’e de şöyle bir üç yüz, dört yüz bin dolar nakit ver.
Orada bizimle göz temasını kaybetmeyecek şekilde bir masada kumar oynasın.
Görelim bakalım verdiğin 300-400 bini fazlasıyla mı getirecek, yoksa orada batıracak mı” dedi gülerek.

“Ebru, ben de pis bir kumarbaz gibi dalacağım olaya. Sen de arkamda ayakta duracaksın ve sanki şans meleğim olan, sevgilimmişsin gibi davranacaksın.”

Mert bir an durdu ve Ebru'ya,
“bu arada Salih'e para ver dedim ama sana hiç danışmadım...
Bu para işini nasıl hallediyorsun?
Pavyonda da bana bir tomar para vermiştin” diye sordu Ebru’ya...

Ebru yine dişlerini gösterip sırıtarak o pis, mikrop, öldürücü, sırıtmasını yaptı.
“Çalanlardan çalıyorum ve bu hoşuma gidiyor” dedi.

Periler bana bunlara gerek olmadan, para temin edebilir ama ben bu kara paracılar, dolandırıcılar, insanları zehirleyenlerin, kasalarından çalmalarını söyledim perilere...
Dünyada bu kadar kötü kişi varken bizde para bitmez anlayacağın.
İsteyebildiğin kadar iste” dedi.

Safinaz,
Ecem zaten her ülkede sayılı zenginlerden bazıları peridir.
Fakat peri olduklarını kimse bilmez.
Siz isteyin onlar seve seve para yağdırırlar buraya” dedi.

Mert tebessüm etti ve
“Safinaz’dan rica etsek bizi ortama uygun bir şekilde giydirse...
Sadece bizi değil, sana da şöyle şık ve göz yakan, kırmızı ya da siyah bir elbise giydirmesi gerekiyor.
Ve tabii ki, elbise ile uyumlu çantasından, mücevherine, takısından, kolyesine ayarlaması gerekiyor seni.
Ki sana bakan benim ne kadar parayı savuran, savurgan birisi olduğumu görsün.
Böylece beni, yolunacak bir kaz gibi kabul ederek, Sezai yanımıza gelecektir.

Şimdi konuşurken aklıma geldi.
Sezai bize dokunduğunu sansın.
Fakat aslında dokunamasın...

Safinaz’dan rica edelim, bizim derimizin üzerini görünmeyecek bir şekilde fakat bize dokunulmasını engelleyecek şekilde bir madde ile kaplasın.
Böylece Sezai bize dokunduğunu ve şansımızı aldığını sanacak...

Safinaz da oturduğumuz masadaki insanların ellerini bize söyleyecek.
Böylece Sezai, şansımızı aldığını zannetmesine rağmen biz kazanıyor olacağız.
Bu durumunu onu panikletecektir.

Orada da artık bir şekilde onun yüzüne bir sprey falan sıkılır ve bulantı geçirmesi sağlanır.
Sonra onunla ilgileniyormuş gibi yapıp, onu temiz hava alması için dışarıya çıkartırız ve paketleriz” dedi.

Tepeden tırnağa tabiri yerindeyse ikisi de janti olmuştu.
Kapı açıldı ve yan odada giyinen Ebru geldi.
Geldi ama o ne geliş...
Mert'in ağzı açılmıştı ve uğraşmasına rağmen kapatamıyordu ağzını.
Safinaz Ebru'yu, prensesleri kıskandıracak kadar güzel giydirmişti.
Abartarak söylemek gerekirse, Ebru'nun üzerindeki mücevherler Kıbrıs'ı satın alırdı.

Ebru, Mert ve Salih'in kendisine şaşkın bakışlarını gördü ve
“Beyler ağzınızı kapatın yoksa sinek kaçacak. Hadi bakalım Kıbrıs yolcusu kalmasın” dedi.

Bunu dedikten sonra, yine aynı en sempatik hareketlerle, gözlerini yumup kırpıştırdı, parmaklarını oynattı...
Sonra vazgeçti ve durdu.

“Mert Kıbrıs'a gidiyoruz ama neresine gideceğiz. Periler de neresine gideceğimiz ile ilgili herhangi bir detay veremediler” dedi.

Mert,
“Ebru fark etmez, neresine istersen orasına git.
Girne'de 14 tane büyük kumarhane olduğunu duymuştum.
Hangisinden başlayacağımızı elbette ki bilmiyorum.
Fakat bildiğim başka bir şey var.
Sen bir Peri Ecesi olarak Kıbrıs'a gidiyorsun.
Mutlaka ki oraya varır varmaz, seni karşılayacaklardır.
Sonrasında ne yapacağımızı onlardan öğreniriz” dedi.

Ebru da
“Peki o zaman hadi bakalım kemerleri bağlayın” diye espri yaptıktan sonra, gözlerini yumup kırpıştırdı, parmaklarını oynattı ve Kıbrıs’taydılar.

Girne'de büyükçe bir ağacın altında ortaya çıktılar ve gerçekten de onları orada bekleyenler vardı.
Kırklı yaşlarda çok zarif bir bayan yanlarına gelerek, isminin Belkıs olduğunu söyledi.
Kıbrıs'ın Peri Ecesi olduğunu, 17 nesildir Eceliğin kendi ailesinde bulunduğunu belirtti.
Ebru'nun ziyarete gelmiş olması, onlar için heyecan verici bir olaydı.
Ebru'nun namı kulaktan kulağa konuşuluyor ve bütün dünya Onu merak ediyordu.
Belkıs Ece, pek çok methiyeli sözler söyledi Ebru'ya.

Ebru Belkıs Ece’ye,
"sizin bu söylemiş olduğunuz sözler, sizin zarafetiniz ile müsemma olan, güzel kalbinize ait...
Ben, bu söylediklerinizin hiçbirisini, kendime yakıştıramıyor olsam da iltifatınız için teşekkür ediyorum” dedi.

MANA 1.Kitap 33.Kısım için tıkla..

...

...