MANA 1.Kitap 31.Kısım
MANA 1.Kitap 31.Kısım
Mert hiç uğraştırmadan, olayı direkt ve net bir şekilde Gamze'nin ailesine anlattı.
Kızlarının, bu durumdan dolayı, herhangi bir tutukluluk durumu olmadığını, ancak buradan da ayrılamayacağını
söyledi.
Burası bir tutukevi ya da bir devlet kuruluşu değil.
Biraz önce size bahsettiğim her şey gerçek ve bizler de Gamze gibi insanlığını kaybetmemiş ancak insanüstü olan ki
biz buna insani varlık diyoruz, o şekilde olan kişileriz...
Böyle bir yeri hem gözlerden uzak olmak için, hem de bir arada ve birbirini anlayan kişiler olarak yardımlaşmak amacıyla oluşturduk.
Dediğim gibi burası özel bir mülk.
Ebru ve bana ait.
Sonuçta Gamze de mecburen, bizim misafirimiz.
Sizi buraya getirdik ki, kızınızı merak etmeyin diye.
Kızınız şu an elini yüzünü yıkıyor, üstünü başını değiştiriyor.
Birazdan buraya gelir, zaten siz de onu görürsünüz.
Bu olayı çevrenizdeki insanlara, iki farklı şekilde izah edebilirsiniz.
Birinci yol ki, aslında bundan sonra Gamze için, normal bir yaşantı maalesef söz konusu değil...
O nedenle kızımız tutuklandı da deseniz, falanca sebepten filanca yere gitti de deseniz pek bir şey değişmez...
Ha ne değişir?
Eğer ki güzel bir şekilde izah edebilirseniz, çevrenize karşı sizin başınız dik durur, ikinci yol da bu.
Siz en iyisi kızınızın bir burs kazandığını, nazar değmemesi için bunu daha önce kimseye söylemediğinizi, bugün de onu mülakata götürdüğünüzü söyleyin.
Fakat bunu söylerken, gayet doğal bir şekilde söylemeniz lazım.
Yoksa çeneniz titreyerek, gözyaşları içinde konuşursanız, kimsenin size inanmayacağı gibi üstüne üstlük birde
herkesi endişelendirmiş olursunuz.
Gayet sakin bir şekilde mülakatının çok iyi geçtiğini, yurt dışına mesela İngiltere’ye gitmeden önce Florya'da
birkaç gün oryantasyona tabi tutulacağını ve bu nedenle de onu, orada bıraktığınızı söyleyin.
Bunu düzgün bir şekilde yaparsanız, herkes kabul edecektir.
İnanmasa bile kabul edecektir.
Ha baktınız ki olmadı, bunu anlatmaya beceremediniz, kimseyi de inandıramadınız...
O zaman, Gamze'nin terör suçundan tutuklandığı söyleyin, ne yapalım.
Bakın bu Bayan Zeynep Hanım.
Kendisi istihbarat müsteşar yardımcısı.
Gerçekten de tutuklar kızınızı...
Böylece yalan söylememiş olursunuz.
Yani durum ortada...
Eğer kızınızı biz koruyup kollamazsak...
Ona burada kol kanat gerip, yardım etmezsek...
En basitinden, gerçekten tutuklanacaktır yaptıklarından dolayı.
E daha da kötüsü de var.
Yabancı ajanlar bu tür durumda olan kişileri takip edip, yurtdışına kaçırıyor.
Yurt dışında da onlara, bir fare üzerinde deney yapar gibi deney yapıyorlar.
Bakın bunları tekrar ediyorum, sizi korkutmak için söylemiyorum.
İki iki daha eder bir...
Her şey ayan beyan ortada...
Bu bir kader ve biliyorsunuz, başa gelen çekilir.
Sizin tek teselliniz, Gamze'nin burada yanımızda güvende ve emniyette olduğunu bilmek...
Bu arada sizi buraya getiren, Sarp Peri...
Evet, yanlış duymadınız, sizi buraya bir peri getirdi.
Sarp Peri Gamze'yi, bir ara evine de getirir.
Gamze, hem evdekilerle bursuna giderken vedalaşmış olur, hem de evdekiler gözleriyle görerek, içleri rahat eder.
Ama bu dediğim, iki üç gün sonra olacak bir olay.
Bu iki üç günü, iyi idare etmeniz gerekiyor” dedi.
Gamze'nin anne ve babası, durumu gayet iyi anlamışlardı.
Gerçekten de Gamze'nin, şu anda bulunduğu yer ve beraberindeki insanlar gayet iyiydi.
Gamze de bu arada üzerini değiştirmiş olarak geldi.
Anne ve babasını görünce ağlayarak onlara sarıldı.
Mert olaya müdahale ederek, Gamze ailene her şeyi, doğru bir şekilde anlattık.
Nasıl davranacaklarını da doğru bir şekilde anlattık.
Yani, ortada herhangi bir yanlış ve yanlış anlaşılma kalmadı.
Senin bir burs kazandığını, o bursa gitmeden önce bir oryantasyona tabi tutulduğunu...
Yani oryantasyon dediğim, gideceğin yeri sana anlatıyorlar, tanıtıyorlar, orada nasıl davranacağını öğretiyorlar
gibi şeyler...
Şimdi bunların hepsini bir kenara bırakalım.
Birkaç gün sonra, Sarp Peri Seni evine götürecek. Ailenle görüşeceksin.
Gerekiyorsa, geceyi onlarla geçireceksin.
Ertesi gün de vedalaşıp bursuna gidiyormuş gibi, evinden çıkacaksın ve seni yine burada misafir etmeye devam
edeceğiz.
Hadi aileni al, terasa geç.
Bizde geliyoruz, onlara ve sana güzel bir yemek ikram edelim.
Sonrasında da evdekiler merak etmeden, sizinkileri Sarp Peri tekrar evinize bıraksın” dedi.
Terasa geçtiler ve Ebru koluna garson gibi bir peçete atmış vaziyette,
“Ne yemek istersiniz” diye sordu.
Gamze'nin annesi,
“Zahmet vermeyelim hazırda ne varsa yeriz, aslında yemek yiyecek halimiz de yok fakat Gamze ile bir yemek yemeden
buradan ayrılmak da istemiyoruz” dedi.
Ebru tebessüm ederek, burası perili bir ev, aklınıza gelen her şey burada gerçekleşebilir.
Yani arzu ettiğiniz yemek gelecektir.
Dolayısıyla, siz ne arzu ediyorsanız onu yiyeceksiniz” dedi.
Sipariş verir gibi, canlarının istediği şeyleri söylediler ve Gamze ile birlikte yemeklerini yedikten sonra,
vedalaştılar.
Sarp Peri, onları aldığı yere geri götürüp bıraktı.
Mert,
“artık lütfen uyuyalım, lütfen, lütfen, lütfen” dedi.
Mert'in bu yaramaz çocuk edasıyla “lütfen, lütfen, lütfen” deyişine oradakiler güldüler.
Mert, onlara hiç aldırmadan gitti ve yattı.
Onun peşinden diğerleri de odalarına dağıldı ve sakin bir gece geçirdiler.
Sabah olduğunda Sefer dede dışında kimsenin uyanmadığını gören Safinaz Peri, 60’ın slowlarından
“ I found my Love in Portofino ”
şarkısını yüksek sesle yayınladı.
Bu yanık Ezgi'yi duyan Bahçe sakinleri, birer birer odalarından çıkmaya başladılar.
Şarkı çok güzeldi ve gün güzel başlamıştı.
Neşe içerisinde kahvaltılarını yaptılar.
Sonrasında Mert, Ebru ve Zeynep Hanım, yanlarına Armağan’ı da alarak iş yerlerine geçtiler.
İşyerlerine vardıklarında Asaf Hoca, Mert'in masasında oturuyordu.
“Çocuklar bir hafta sonu sizi yalnız bıraktık, ülkenin anasını ağlatmışsınız.
Sizin hızınıza yetişmek imkânsız...
Duyduğuma göre Zeynep Hanım'ı da kendinize benzetmişsiniz” dedi.
Ve Zeynep hanıma dönerek,
“ Şaka yapıyorum Zeynep Hanım, lütfen alınmayın” dedi.
Evet, kim anlatacak?
Şu meşhur hafta sonunu bir özetleyin bana diyerek, Mert'e baktı.
Mert, Asaf hocaya Sefer dede küçük Hatice, Hulki, Aycan Hanım, sonrasında Salih ve Gamze olaylarını detaylandırarak anlattı.
Sadece olayları anlatmakla kalmadı, olaylar karşısında nasıl davrandıklarını ve bundan sonra nasıl davranacaklarını da metot olarak izah etti.
Asaf Hoca, elini çenesine koyup bir süre çenesini ovuşturduktan sonra, “Her şey, Ala ve de Rana” dedi.
“Gayretleriniz ve metotlarının gayet güzel ve yerli yerinde bu çizginizi bozmadan şimdilik devam edin” dedi.
Mert, hocam yalnız bir sorun var, biz her ne kadar bu olayların üstünü örtmeye çalışmış olsak da sadece halkın
tedirgin olmasını önledik.
Medyanın, bu olayları didelemesini önledik.
Fakat her adımımızı takip eden yabancılardan, bunları saklayabildiğimizi sanmıyorum.
Yakında zaten bunu, hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Şu an bunu düşünüp, yapabileceğimiz bir şey de zaten yok.
O nedenle bu konuyu düşünüp, paranoyaklaşmayalım.
Size söylemediğim iki şey var.
Bunlardan biri, bir haber masası oluşturduk ve basını, medyayı, yerel basını ve de internet ortamını kontrol
altında tutuyoruz.
Başlarında da Asım peri var.
E tabi, bunları kontrol altında tutarken, her şeyi öğrenebileceğiz ama ikinci öğrenen olacağız.
İlk kişi, haberi yapan olacak ve biz o haberden öğrenmiş olacağız.
Aynı çizgide davranarak, olayların üzerine de aynı şekilde gideceğiz tabii.
İşte bu gideceğiz noktasında da size ikinci olan şeyi söylüyorum.
O da bizim, bir kolluk kuvvetleri grubu oluşturduğumuz...
Hocam siz eskilerdensiniz, kolluk kuvvetlerinin ne olduğunu bilirsiniz.
Bazı kişilerin, acil bir şekilde paketlenip, bize getirilmesi gerekiyor.
Bu noktada istihbarat ya da emniyet kuvvetleri hem yavaş kalır hem de olay dallanır budaklanır.
Siz de biliyorsunuz ki, doğru insanların yanında doğruymuş gibi davranan, eğri insanlarda mevcut.
Hatta daha da ileriye gideyim, doğru bildiğimiz insanlar arasında satılmış insanlar olabileceği gibi, bizzat
ajanlar da olabilir.
Bu nedenle, olayı kendi içimizde çözmemiz gerektiğini düşündük.
Sadece paketleme servisi olarak çalışmıyorlar.
Mesela bu hayvanları, doğal ortamlarına götürüp bıraktılar gibi...”
Asaf Hoca,
“Dedim ya çocuklar, yaptığınız her şey doğru.
Aynı çizgide devam edin.
Öyle zannediyorum ki, bu kararları alırken zaten, ortak bir istişare sonucu alıyor ve ona göre davranıyorsunuz.
Neticede kararları burada da alsak, yine bir istişare yapacağız.
Ortaya bir şey çıkacak, biz de ona göre davranacağız.
Orada ya da burada alınması, çok önemli değil kararların.
Zaten tüm bu birliktelik ve ortak karar alma gibi olayları da sizin pişmeniz, düşünme kabiliyetiniz geliştirmeniz
için yapıyorum.
Piştikten sonra zaten bize danışıp karar marar alma olaylarına vaktiniz olmayacak ve bizi de zaten
takmayacaksınız...
İçinden çıkamadığınız bir durumla karşılaşırsanız, istişare için çemberi genişletmeniz gerekirse, beni de evimden paket ettirip Bahçe’ye getirtebilirsiniz” dedi ve güldü.
Estağfurullah hocam, siz bu yaşananların, farklı bir boyutuyla çok meşgulsünüz, hissedebiliyorum.
O nedenle sizi bunaltmadan, kendi içimizde çözme gayretindeyiz.
Şimdi bu olayları size anlattık.
Zeynep Hanım da Müsteşar Bey’e anlatacak birazdan.
Toplantı yapmak, daha çok kişinin duymasına sebep olacağı için, bence toplantı yapmayalım. Ama derseniz ki, şu şu
nedenden dolayı, şöyle bir toplantı gerekiyor, Baş üstüne...
Asaf Hoca, “hayır hayır çocuklar, toplantıyla falan vakti kaybedilecek zaman değil şu an...
Dedim ya siz işi öğrenip pişene kadar size eşlik ediyorum.
Sadece ben de size bir iki yeni durumu ileteceğim.
Hafta sonu denizlerimizde ciddi bir hareketlenme oldu.
Sonar sistemleri bas bas bağırdı durdu.
Tabii elle tutulup gözle görünür hiçbir şey bulamadılar.
Bu ya bizimkilerden henüz ortaya çıkmayan birisi...
Ya da Armağan’ın anlattığı yabancı mutantlardan birisi.
Sadece olayı biliyorum.
Yoksa bu söylediklerim hakkında herhangi bir delilim yok.
Sonrasında elektronik cihazlarda muazzam dalgalanmalar oldu.
Bu da aynı şekilde ya bizden ya da dışarıdan birisinin müdahalesiyle olan bir olay...
Armağan bize Çin, Japon ve Rus mutantlarından bahsetmişti.
Bir ihtimal, hafta sonu yaşanan olaylar, onlar tarafından izleniyorsa, onlar olabilirler.
Mert’inde dediği gibi, yapılacak bir şey ya da alınacak herhangi bir farklı önlem, şu an için yok.
Ne olacaksa olacak ve ondan sonra, ne yapacaksak yapacağız” dedi.
Mert, hocam Bahçe’de epey bir kargaşa var.
Ve sanırım bu paketleme işi, giderek hızlanacak.
Beraberinde başka sorunlar da çıkaracak.
O nedenle, bu mesai işine biraz ara verelim.
Dediğim gibi, zaten Bahçe'de haber masası olsun, kolluk kuvvetleri olsun, her türlü gereken oluşturuldu.
Zeynep Hanım da dâhil olmak üzere, biz mesaimize bugünden sonra Bahçe'de devam edeceğiz.
Hocam siz oraya geldiniz mi?
Gelmediniz tabii...
Buyurun bir gelin, bir bardak çayımızı için...
Toplantı odamızı çok beğeneceksiniz.