MANA 1.Kitap 28.Kısım
MANA 1.Kitap 28.Kısım
Sacit Bey,
“Ebru Hanım, biz doğal durumları bile çözemezken, elbette doğaüstü durumlarda aklımız dur oluyor.
Sizin dengelerinize sözüm yok, ben durum hakkında konuşmaya devam edeyim” diyerek devam etti...
“İçinde bulunduğu bu kötü durumdan, kurtulmak isteyip istemediği ile ilgili bir bilgiyi de henüz öğrenmiş değiliz.
Buna nasıl diyorlar, delil yetersizliği nedeni ile dava sonuca ilerleyemez.”
“Bizde zaman zaman bu tür öğrenciler olur...
Biz öncelikle bu tür durumlarda okulumuzda görev yapan psikoloji danışmanı vasıtasıyla, durumu inceleriz.
Daha sonra, üstlerimizi bu durumdan haberdar ederek, yardım isteriz.
Her şeyden önce birinci öncelik, bu kişinin müptelası olduğu kötü alışkanlıklardan, kurtarılabilmesi aşamasıdır.
Burada ele alınması gereken iki nokta var.
Bunlardan birincisi, sağlık kuruluşlarının desteğiyle, fiziksel olarak arınmasının sağlanması...
İkincisi ise, içinde bulunduğu durumdan, psikolojik olarak arınmasının sağlanması...”
Şöyle örnek vereyim,
“Evinizin çatısı bir yerden su akıtıyor, eve su giriyor.
Şimdi, eve girmiş olan bu sudan evi arındırmak demek, buraya kadar tamam.
Yerdeki suyu temizlersiniz, evi de iki pışpışlarsınız ve evin morali düzelir.
Fakat bu çözüm değil.
O sızıntının kaynağını bulup, onarmanız gerekir.
Hatta o sızıntının kaynağını bulup onarmanızdan daha öteye geçerek, o sızıntıya sebep olan bölgenin, o hale gelme
sebebini de araştırmanız gerekmekte.
Evet, çatı akıyor evin için temizlediğiniz.
Evin havası düzeldi, çatıyı da onardınız.
Sonrasında ne yapmak gerekiyor, o çatının su akıttığı yeri onardınız ama orası nasıl o duruma geldi.
Size çok enteresan ve komik gelebilecek bir şey anlatacağım.
Kargalar ceviz yemeyi çok severler.
Fakat bir karga cevizi nasıl kıracak?
İşte aslında Kargalar akıllı canlılar.
Cevizi gagalarına alırlar ve havalanırlar...
Epeyce yükseldikten sonra cevizi ağızlarından bırakırlar.
Ceviz düşüp yere çarparak kırılır.
Sonra iner, o kırılmış olan cevizi afiyetle yerler.
İşte buna şahit oldum Büyükçekmece'de...
Karga cevizi evin çatısına bırakıyordu yüksekten.
Çatıya düşen cevizde kiremitleri kırıyordu.
Demek ki, burada çatıyı onarmanın dışında karga etkenini de saptadığımıza göre, o etkeni ortadan kaldırmadıkça, bu çatı yarın yine akıtır.
Mahalle polisinden ve gerekiyorsa, ilçe kaymakamlığından destek alarak, çocukları içinde bulundukları olumsuz ortamlardan uzaklaştırırdık.
Şimdi buraya kadar olanları, doğru bir şekilde yapmış iseniz, olayın 4 de 3'ünü halletmişsiniz demektir.
Eğer işi dört dörtlük yapmak istiyorsanız, bir de bu gence, bağımlılığından boşalan vakti dolduracak bir uğraş vermeniz gerekir.
Bu uğraşı ona verip, onun boşalan vakitlerini doğru bir şekilde geçirmesini sağlayabilirseniz, onu tamamıyla kazanmışsınız demektir.
Evet, şimdi bu örneklemelerden yola çıkarak, Salih'in durumuna gelelim.
Salih'in anlatıldığına göre, şu anki durumu tam da örnekte bahsettiğim bağımlının durumu, hatta daha kötüsü...
Öncelikle bu bağımlılık olayını ortadan kaldırmak gerekiyor.
Şimdi Ebru Hanım bunu halleder, hem de iki dakikada halleder.
Fizyolojik olarak, bedensel olarak, hiç kullanmamış gibi tertemiz olur.
Ortalığı temizledik sıra neye geldi?
Havasını düzelteceğiz ortamın...
Onu da bir şekilde psikolojik danışmanlık yapacak bir peri vasıtasıyla çözeriz diyelim.
Bu psikolojik danışmanlığın haricinde bizler de konuşacağız.
Bazı durumların Onun için ne kadar tehlikeli ve sakıncalı olduğunu, 2 dakika eğleneceğim diye kendisini, üzerinde
deneyler yapılan fare pozisyonuna sokacağını anlatacağız.
Bu zaten başlı başına, yeterince korkutucu olacaktır onun için...
Yalnız bakın bu durum için demiyorum ama benzer bir durumda siz bu insanı korkutursunuz ya da korkuttuğunuzu
sanırsınız...
Hani psikolojide bir vaka durumu vardı...
Kaçırılan kişi bir süre sonra, kendisini kaçıran kişiye bağımlı hale geliyor gibi.
“ Stockholm Sendromu ” mu ne öyle bir adı vardı.
Bunun sebebi de ondan korktuğu ve çekindiği için, ondan uzaklaşmanın tehlikesini yaşamamak adına, ona yakın
durmayı yeğlemek durumu...
Hatta bu korku öylesine yer eder ki, kaçıp kurtulduğu halde korkusundan geri döner, teslim eder kendisini...
Siz anlatırsınız nasıl bir tehlike içerisinde olduğunu ve bu tehlikeye maruz kalmasına sebep olacak insanlardan bahsedersiniz...
O da tutar, biraz önceki vaka sendromunda bahsettiğimiz gibi, korkusundan kendisini korkutan tarafa geçer...
Yani, sizin düşman olarak tanıdığınız kişilerle, gider dost olur korktuğu için.
Böylece kaş yapayım derken, göz de çıkartabilirsiniz.
Bu noktada dikkatli olmanızı tavsiye ederim...
Şimdi Salih’e dönelim...
Salih’i aldık, arındırdık, psikolojik destek verdik, içinde bulunduğu ve bulunabileceği tehlikeler konusunda onu
aydınlattık...
Bir de düşünün, taşının, buna bir meşguliyet vermemiz gerektiğini...
Bunu da verdiğimiz takdirde bu insanı kazanabileceğimizi zannediyorum.
Fakat birtakım zannetmeler, daha sonra başımıza çok büyük sıkıntılar açabilir.
Bu nedenle her ne kadar pozitif duruma geçerse geçsin, gözünüzün üzerinde olması ve kontrolü elden bırakmamak
gerektiğini de bilmenizi istiyorum” dedi.
Mert,
“Sacit Bey, hiçbir noktayı atlamaksızın muhteşem bir yaklaşımda bulundunuz.
Bize tüm bunları, berrak bir şekilde aktardığınız için, size çok teşekkür ediyorum...
Sizin bu anlattıklarınızdan sonra, bu tür durumlara ilk yaklaşım olarak, ne yapacağımız ortaya çıktı.
Yalnız benim bir noktada endişem var ve bu noktadaki endişemde haklı olduğumu düşünüyorum.
Şimdi, pozitif olarak nitelendirerek aramıza davet ettiğimiz insanların dışında hiç kimsenin yaşadığımız ortamı
birebir görmesini istemiyorum...
O nedenle Ebru, senden rica edeceğim, arka tarafa, binanın yaşadığımız bölümü ile bağlantısı olmayan ve hani nezarethaneden bahsettik ya, işte böyle eski tip masa ve sandalyelerin olduğu, basit yatak ve battaniyelerin bulunduğunu bir ortam hazırlaman...
Burada kendisini hapis gibi hissetmesin ama lüks namına hiçbir şeyde bulamazsın.
Ortam, yiyecekler ve içecekler gayet basit ve sıradan olsun.
Onu orada bir şekilde misafir ediyormuş görünümü altında nezarette tutalım” dedi.
Ebru yapacağını yaptı ve yine “bu da tamam” dedi.
Artık sorun kalmamıştı.
Salih nezarethaneye ki, oraya nezarethane denmeyecekti, misafirhaneye getirilebilirdi.
Az sonra kolluk grubu başkanı Sarp Peri gelerek, Salih'in misafirhaneye getirildiğini söyledi.
Mert,
“Zeynep Hanım siz, eşiniz Sacit Bey, Ebru ve Armağan hep birlikte misafirhaneye geçelim” dedi.
Armağan, sen hiç kendini belli etmeden, bizim kaçıracağımız bazı detayları, daha sonra konuşurken bize hatırlatmak üzere, olayı sadece izle...
Sacit Bey, siz de orada müdahalede bulunmayın, sadece izleyin ve daha sonraki değerlendirmede bize yol gösterin...
Ebru’cum, sen de tetikte olan kişi olarak orada bulun ve sakıncalı bir nokta hissettiğinde müdahale et...
Konuşmayı, Zeynep abla desteği ile ben yapacağım.
Bakalım Salih’i kazanabiliyor muyuz, Kazanamıyor muyuz, Onu bir görelim” dedi ve hep birlikte misafirhane adını
verdikleri nezarethaneye geçtiler.
Mert Salih'i gördüğünde Salih kendi kendisine konuşuyordu...
Ne ile karşı karşıya olduğunu, anlayamamıştı.
Olayı uzatmanın ve durumu pedagojik bir enformasyona dönüştürmenin anlamı yoktu.
Mert olaya direk giriş yaptı...
“Salih Bey, benim adım Mert...
Sizin kendinizi soktuğunuz bu sıkıntılı durumdan, sizi kurtarabilecek kişiyim.
Lafı fazla uzatmayacağım.
Size bir soru soracağım ve bu sorunun cevabına göre devam edeceğim” ...
“Salih Bey, Siz şu anda normal bir kişiye nazaran, birtakım fevkalade durumlar yaşıyorsunuz...
Yaşadığınız bu durum, hoşunuza gitmiş olabilir, hoşlanmamış olabilirsiniz veya bu durumdan korkmuş
olabilirsiniz...
Ben bir cümleyle, durumunuzu sebebini size açıklayayım sonra da size bir sorum olacak”...
Bakın şimdi, bir hafta kadar önce üniversite hastanesine uğramıştınız.
Hastanenin önündeki kaldırımdan geçerken, bahçeyi sulayan fıskiye üzerinize, isli dumanlı bir su püskürttü...
İşte üzerinize püsküren bu su, normal bir su değildi.
Beraberinde size bulaştırdığı is ve duman, bizim laboratuvarda üzerinde çalıştığımız sırada patlayan, bir göktaşı
çekirdeğinin çıkardığı dumandı.
Ve maalesef o duman, içerisinde göktaşı ile birlikte gelen ve bu dünyaya ait olmayan bir DNA taşıyordu.
Yani özetle, sizin şu anki normal dışı olan durumunuz, sizin DNA’nıza bulaşan, bu Dünya dışı DNA sebebiyle…
Şimdi burada korkacak bir durum yok.
Bu durumun herhangi bir yan etkisi yok.
Size de negatif bir etkisi yok.
Fakat bu durumda eğer aklınızı başınıza toplamazsanız, dolaylı ama çok şiddetli bir sıkıntı içerisine
gireceksiniz.
Nedir bu sıkıntı?
Kendinize tüm medya önünde deşifre ettiniz.
Saçma sapan hareketlerle, tüm dünyaya varlığınızı ilan ettiniz.
Bu hareketleriniz sizi, o an için rahatlatmış olabilir.
Fakat bilmediğiniz konu şu ki, sizin durumunuzdaki insanları, deney için deliklerden fare toplar gibi topluyorlar
ve üzerinizde aklınıza bile gelmeyecek pis deneyler yapıyorlar.
Daha sonra da sizinle işleri bittiğinde parçalarınızı bir çöp kutusunda bulurlar.
Gerçekten istediğiniz buysa ne söyleyecek bir sözüm var ne de size verecek bir nasihatim...
Fakat bu yaptıklarınız, bir anlık nasıl söyleyeyim...
Yani lafı çevirmenin anlamı yok, direkt söyleyeceğim.
Bu yaptıklarınız bir anlık aptallıksa ve ben her zaman aptal birisi değilim diyorsanız…
Size yardım etmek isteriz.
Bakın sizi anladığımı ya da falanca sebeplerden dolayı, yaptığınızın kendinize göre haklı olduğunu falan
söylemiyorum.
Biraz önce de söyledim, bana göre siz tam bir aptalsınız.
Her şeyden önce, madde bağımlısısınız.
İşsiz, güçsüz, ipsiz, sapsız, saygısız bir insansınız.
Geleceğe yönelik, herhangi bir hayaliniz ya da gerçekleştirmeyi düşündüğünüz, bir amacınız yok...
Salih Bey, kendinizi toparlayıp düzeltebilecek misiniz?
Size yardım edersem, vaktimi boşa mı harcanmış olurum?
Şimdi sizi dinliyorum.
Beni anladınız...
Vereceğiniz cevaba göre hareket edeceğim.
Ne siz beni yorun ne de ben sizi yorayım...
Salih Bey, içerisinde sımsıcak bir şefkat olan, bu kaya gibi sözleri dinledikten sonra, başını sallayarak biraz düşündü.
Sonra başını kaldırdı ve Mert'in gözlerine uzun bir süre baktı.
Mert Bey, evet ben aptal birisiyim.
Hayalim ve amacım da yok.
Fakat size şunu söyleyeyim...
Ben özünde kötü bir insan değilim.
Şu anda bende gördükleriniz, tamamıyla bir isyan durumundan ibaret.
Ne kadar çabaladıysam da bu isyanımı bastıramadım...
Size, şimdi nasıl cevap verebilirim?
Madde bağımlılığından kurtulmak istiyor muyum?
Hayır, istemiyorum...
İyi bir insan olmak istiyor muyum?
Hayır, istemiyorum...
Yaşamak istiyor muyum?
Hayır, kesinlikle istemiyorum...
Siz bu durumdaki bir insana, nasıl yardım edebilirsiniz?
Mert Salih'in bu söylediklerini dinledikten sonra, o da bir süre düşündü.
Sonrasında Salih’e,
“Salih, bir insan bu kadar çok şeyi istemiyorsa, bir şey istediği için bunları istemiyordur.”
“Sen diyeceksin ki, ben bu hayatı yaşamak istemiyorum.
Ben de sana diyorum ki, sen bu hayatı yaşama...