MANA 1.Kitap 24.Kısım
MANA 1.Kitap 24.Kısım
Baktınız ki, ağzınızdan bu anın güzelliğini bozabilecek birkaç kelime çıkma ihtimali var, yutkundunuz ve o kelimelerin çıkmasına izin vermediniz.
Bence hiç kıvranmayın ve çocuklarınızın bu görüntüyü, size bir hediye olarak verdiklerini bilin.
Biraz sonra, yanınıza gelecekler ve her ne kadar onlar kararlarını vermiş olsalar da sizin ağzınızdan çıkacak onaylar ve hayır duaları, onlar için ömür boyu hatırlayacakları, anlatacakları birer hatıra olacak.
Aman ha bakın sizi uyarıyorum, iyi niyetle bile olsa, bir ömür boyu hatırlanacak bu anı zedeleyecek bir kelime çıkmasın ağzınızdan...
Sadece hayırlı olsun, Allah tamamına erdirsin ve Rabbim sizi nazarlardan korusun, gibi hayır duası ile başlayın
konuşmanıza...
Sonrası zaten aynı çizgide gelir.”
Zeynep Hanım, bu güzel konuşmasını yaparken, gençler de yanlarına geldi.
Mert,
“Biz birbirimizi seviyoruz ve birbirimize söz verdik.
Ve bunu sizin önünüzde yürüyerek ilan etmek istedik ve ettik...
Şimdi başa saralım, bunların hiçbirisinin olmadığını düşünün…
Anneciğim, hazırlan kız istemeye gidiyoruz.
Hasan babacığım, siz de hazırlanın birazdan size görücü gelecek...
Şimdilik, sadece Allah'ın emri ve Peygamber Efendimizin kavli ile sizlerin huzurunda verdiğimiz sözü tekrarlayıp, sözlenmek arzusundayız...
Bu kadar olayın ve karışıklığın içerisinde Elbette ki nişan düğün yapmayacağız.
Sadece, istediğimiz bu beraberliğin adı belli olsun.
Ve alnımın akıyla belirtmek istiyorum ki, helalinden nikâhımız gerçekleşene kadar, karı koca olma gibi bir niyet
ya da hevesimiz asla yok...
Sadece ailelerimizin izni alınmış ve adı koyulmuş, bir birlikteliğin başlangıcı olacak bizimkisi...
Allah önümüzdeki sıkıntılı günleri, sağ salim atlatmamızı nasip eder de ferah günlere kavuşursak, o zaman annem gelin kızına Kayseri usulü altın takılarını alır ve takar...
Hasan babam da bize, Amasya usulü güzel bir nişan yapar.” dedi ve sustu.
Ebru,
“Mert neden önünden yemiyorsun...
Benim söyleyeceğim her şeyi söyledin maşallah...
Bize laf bırakmadın...
Şaka şaka, Mert'in söylediği her söz, ikimizin hissettiği şeyler.
Babacığım, Sanem anneciğim ve tüm dostlar, bizlere iyi niyetleriniz ile ve bütün kalbinizle dua edin...
İnşallah Mert’in de söylediği gibi, içinde bulunduğumuz bu sıkıntılı günler, hayırlısıyla sona erer de hep birlikte gün yüzü görürüz...
İşte şu anda yaşadığımız mutluluk, o zaman kendini mesut günlere bırakacak...
Böylece inşallah, alacağımız hayır dualarıyla, mutlu ve mesut bir geleceğimiz olur.”
“Sanem anne ve babacığım, şu anki olay, Mert ile aramızda daha önce konuşulmuş, ya da dile getirilmiş bir olay değil.
Aycan hanımı davet etmek üzere gittiğimiz, Aksaray'daki pavyonda onun zorla tutulduğunu öğrendik.
Ve durumu müdahale etmekten başka bir şey yapamazdık.
Duruma müdahale ettik ama her şey o kadar hızlı gelişti ki, on beş yirmi tane deli, tabancalı ve gözünü kırpmadan
ateş eden, caninin arasında kaldık...
Bu adamlardan birisinin tabancasının kabzası ile enseme vurup beni bayıltacağı sırada sağ olsun Safinaz Peri olaya müdahale etti ve beni güven içerisinde aşağı çekerek yere yatırdı.
O esnada bir an sanki dolu yağıyormuşçasına Mert'in vücuduna çarpıp seken kurşunlar izledim...
Evet, bir şey daha öğrendik ki Mert’e kurşun işlemiyor.
Fakat bunu daha önceden bilmeyen ben, doğal olarak o esnada kafayı yedim...
O ilk kurşunların Mert'e isabet etmesi anı, hala gözlerimin önünde ve o kurşunlardan, asla kaçamaz gitti Mert diye düşündüm.
O an yaşadığım acıyı, size anlatmamın imkânı yok.
Ve döndüğümüzde o nedenle sinirliydim.
Ya onu, ona olan duygularımı söyleyemeden kaybetseydim...
Bir ömür boyu, kendimi asla affetmezdim.
Bu nedenle kusura bakmayın gerek Mert olsun gerekse ben olayım, zaten köpürmüş vaziyette ve ortada olan bu
duyguları birbirimize itiraf ettik. Sonuçta da çok uzatmaya gerek yok, Sanem anneciğim, evet sizleri acil
bekliyoruz.
Çiçeğinizi, çikolatanızı kapıp gelin...
Mert Efendi'ye şöyle Amasya usulü, acı biberli bir damat kahvesi içirelim” dedi ve kıkır kıkır gülmeye başladı.
Ebru'nun rahatladığını gören herkes, rahatlamıştı. Hasan Bey ve Sanem Hanım, birbirlerine baktılar.
Sanem Hanım,
“Çok özür dileriz Hasan Bey, sizi bu şekilde zor durumda bıraktığımız için çok özür dileriz.
Sizi kırılmanıza sebep olacak, sıkıntılı bir durumun İçine soktuk, gerçekten çok özür dilerim.” dedi.
Hasan Bey,
“Allah iyiliğinizi versin Sanem Hanım. Öyle bir özür diliyorsunuz ki, sanki biz bu durumu istemiyormuşuz da siz
zorla ve baskıyla bizi iki arada bir derede bırakmışsınız gibi oldu.
Sanem Hanım şunu iyice bilin, ben kızımı verecek, Mert oğlumdan daha iyi bir damat bulamam.
Onun kızımı istemeye gelmesi, bizim için bir sıkıntılı durum, bir külfet değil, Aksine bir onurdur, şeref duyarız.
E tabii siz Ebru kızımı, oğlunuza layık görmüyorsanız o başka” dedi.
Sanem Hanım paniğe kapılmıştı.
Hasan Bey'in bu son söylediği, “kızımızı oğlunuza layık görmüyorsanız” sözü, sanki bir balyoz şekline bürünmüş ve
kafasına kafasına vuruyordu.
Sanem Hanım,
“Ben bütün dünyayı gezsem, gelin olarak alacak, Ebru kızımdan daha iyisini bulamam...
Bunu böylece söylüyor ve mademki alan memnun satan memnun, herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebep olacak sözün söylenmemesi için, bu konuyu kız isteme zamanı devam etmek üzere, kapatıyorum” dedi.
Sonrasında derin bir sessizlik kapladı ortamı...
Görünen o ki, bir sorun yoktu ve herkes bir sorun yokken bir soruna sebep olmaktan kaçınmak adına, oradan uzaklaşmaya başladı.
Mert, Ebru ve Zeynep Hanım kalmıştı sadece terasta…
Zeynep Hanım,
“çocuklar rahat olun, siz gelmeden önce, ben onlarla güzel güzel konuştum, merak etmeyin, zaten onlar sorun
yapmıyor bu durumu.
Sadece, aniden ortaya çıkan bir emrivakinin neticesi olarak, şok durumundalar.
Hadi bakalım, şimdi Ebru’cum, Safinaz Peri'yi bir çağır bakalım.
Seni bir güzel hazırlasın, ortamı ve ambiyansı güzelce şekillendirsin.
Mert içinde güzel şöyle bir usulüne uygun çiçek çikolata hazırlasın.
Ben şimdi herkese söylerim, biraz sonra herkes burada olur ve bu kız isteme olayını, burada tatlı tatlı
hallederiz.
Ebru, sen babanın yanına gidiyorsun, Mert sen de annenin yanına gidiyorsun…
Unutmuyorsunuz ki, onlar sizinle aynı kuşağın insanları değil, aranızda kuşak farkı var...
Onların doğruları var ve onların doğruları sizin için öncelik olarak birinci sırada değil, günümüz kuşağında belki de yer almıyor.
Yani tek bir kuşakta bu kadar değişiklik olmaz ama birkaç kuşak öncesini düşünürsek...
Birkaç kuşak öncesinde doğru olan bir şey, günümüzde yanlış kabul edilebiliyor.
Ve çok değil, sizden iki kuşak önce, çoğu yerde damat ve gelin evlenmeden önce birbirlerini görmezlerdi, tanımazlardı.
Öyle tanışmaymış, konuşmaymış, anlaşmaymış, severek evlenmeymiş, bunlar binde bir olan şeylerdi o zamanlar...
Başlık parası vardı, gelinin kocası öldüğünde aynı evde bekâr erkek varsa, gelin onunla nikâhlanıp ona karılık
yapıyordu.
Çocuklar, amca dedikleri kişiye, baba demek zorunda kalıyordu ve ne amcaları ne de anneleri bu durumu aslında
isteyerek de yapmıyordu.
Bakın çocuklar, bunlar şu an dinlerken gözlerinizi açarak, başınızı yanlış diye sallaya sallaya dinlediğiniz
şeyler ama iki kuşak önce bunlar doğru kabul edilen şeylerdi.
Hatta bugün, sizin mağdur olarak gördüğünüz, hani o filmlerde seyrediyorsunuz da mağdur olarak görüyorsunuz ya,
onların birçoğu için bile doğruydu.
Sizin anne ve babanızın kuşağı dönemine gelirsek; Bu biraz önce saydıklarımın hepsi, onların döneminde de yaşandı.
Ama iki kuşak önceki kadar sıklıkla değil.
Evet, onların döneminde belki başlık parası yoktu, berdel yoktu, küçük gelin olayları yoktu veya azalmıştı...
Ama onların zamanında da bakın tekrar ediyorum, o gün için doğru olan Birtakım farklı adetler vardı.
Mesela, yatak odasını kız tarafı alır.
Salon takımı erkek tarafı alır.
Çamaşır makinesi kız tarafına aittir.
Ama buzdolabını erkek tarafı alır.
Kına gecesinde şunlar yapılır...
Nişanda bunlar takılır...
Düğünde şöyle olması gerekir.
Düğün için yüz binlerce lira verip, düğün salonu tutulması mecburidir.
Orada mutlaka halay çekilmek üzere davul ve zurna getirilir.
Bugün, şu anda gülüyorsunuz ama o güne ait doğrular bunlar.
Hatta bunların çoğu bugün de devam ediyor.
Fakat günümüzde her şeyden önce görücü usulü denilen bir şey vardı ve hala da var...
Orada mesela oğlanın annesi, beğendiği bir kızı oğluna söylüyor...
Oğlan tarafının yakınlarının kızı hamamda örme olayı var ki oralara hiç irmeyelim.
Bu arada oğlan kelimesi ünümüzde çarpıtılmış olarak kullanılan bir kelime olsa da aslında eski Türklerde kahraman adayı demek.
Oğlan da işte onu pazarda manavda ya da bir yerde görecek veya sadece fotoğrafını görecek...
Yani o an nasıl söylenir, hani bir elektrik alırsa...
Bir bakalım diyecek...
Bir vesileyle görebilirse görecek...
Bu iş aileler tarafından değerlendirilecek.
Nasıl söylenir, hani böyle mülakat gibi, ön görüşme gibi bir şeyin olabilirliği varsa...
Gençler yanlarında en az iki tane büyük olmak kaydıyla, bir pastanede buluşup 15 dakika konuşabilirlerdi.
İşte orada ne olduysa oldu...
İlk resimde görmeye göre elektriğin voltajı, biraz yükseldi ise...
Akşam haber verilerek ve sebebi de söylenerek oturmaya gidilir, kızımız bir kahve yapar gelir, ortam uygunsa, istek devam ediyorsa oğlan tarafı kızı isterdi.
Günümüzde bunlar devam ediyor mu?
Evet, bir şekilde devam da ediyor.
Kimisi azalarak, Kimisi aynı...
Fakat gençlerin çoğu artık, herhangi bir ortamda birbirlerini görüyor, birbirleriyle konuşuyorlar, bu konuşma
hoşlarına gidiyorsa, işi birazcık daha sıkı fıkı konuşmaya götürüyorlar.
Ve kafa yapıları da uyuyorsa, bir ömür boyu birlikte olabiliriz diye bir kanaate ulaşıyorlarsa, ailelere
söylüyorlar.
Aileler de olayı tamamına erdirir.
Yaa sizinkisi de aslında buna benzer bir şey oldu. Siz birbirinizi gördünüz, beğendiniz, konuştunuz, anlaştınız,
ailelerinize söylediniz, ailelerde bu işi tamamlayacaklar...
Günümüzün en son şekli bu şu an sizin yaptığınız şekil...
Şimdi böyle olunca ne olacak?
Gerçi sizin için, öyle bir şey söz konusu değil ama...
Yok, kız tarafı çamaşır makinesini getirirmiş...
Yok, oğlan tarafı buzdolabı alacakmış...
Yatak örtüsünün üstüne serilecek dantelleri kız işleyecekmiş...
Bunlar yok artık.
Gereken eşyaları alıyorlar.
Oğlan tarafında ya da kız tarafında hangi tarafın durumu daha iyi ise, gereken para takviyesini çocuklara
yapıyorlar.
Çocuklar bunları peşin ödüyor veya bir kısmını peşin, bir kısmını kendileri daha sonra taksitle ödemek üzere, bir
şekle sokuyorlar.