MANA 1.Kitap 18.Kısım
MANA 1.Kitap 18.Kısım
Ebru bir iki parmak hareketi yaptıktan sonra, ofisin köşesindeki kapı belirdi.
Zeynep Hanım kapıyı görünce, yine bir hayret ediyor hale düştü.
Fakat toparlanma süresi kısalmıştı ve hemen toparlandı.
Kapıdan geçtiklerinde “Bahçe” ’nin bahçe kapısından girdiler.
“Bahçe” gayet sessizdi.
Armağan Bahçe'yi gördüğü zaman,
“Of bu ne ya!” dedi.
Ben ben böyle bir şey daha önce görmedim...
Ne kadar güzel yapmışsınız burayı...
Zeynep Hanım da
“çocuklar yani diyecek söz bulamıyorum.
Mükemmel bir ortam oluştururmuşsunuz.
Ya ben buraya alışırsam...
Daha bundan sonra kendi evime falan gidemem, bunu da bilin” dedi gülümseyerek.
Zemin katı şöyle bir dolaştılar.
Armağan keyiften dört köşe bir gölge olmuştu.
1. Kata çıktılar.
Mert Armağan’a,
“Armağan’cım bak 7 numaralı oda senin için düzenlendi.
Orada gölge ortamı yok.
O odaya girdiğin andan itibaren, gölgenden kurtulacaksın.
Dışarıya çıktığın zaman ne yapacağını da artık sen daha iyi bilirsin” dedi.
Mert Zeynep Hanım’a
“Zeynep Abla, özür dilerim abla dedim ama size ısındım izniniz var değil mi?” dedi.
Zeynep Hanım, “elbette ben de seni kardeşim gibi sevdim ve senin bundan böyle ablanım” dedi.
Bu sözden sonra ikisi de gayri ihtiyari, Ebru’ya dönerek bakma ihtiyacı hissettiler ve tam da beklenildiği gibi, Ebru öfkeli şirin moduna girmişti.
Zeynep Hanım Ebru’ya sarılarak,
“Aman da aman, kıskanmış mı bu bizi, aman da öfkelenirmiş, aman da gözlerinden ateş çıkarmış” diyerek bir yandan
da üç yaşındaki çocuğu sever gibi yanaklarını sıkıyordu.
“Ebru’cum, ben öncelikle senin ablanım, bu sonradan kardeş, asıl senin ablanım” diyorken, bir yandan da Mert’e göz kırpıyordu.
Mert,
“aman tamam tamam, senin de ablan olsun Zeynep Abla.” Dedi.
Sonrasında Mert Zeynep Hanım’a,
“Ablacım siz artık bizim ailemizdensiniz ve sadece aile vasfını taşıyan bizler, siz, Asaf hocam gibi aileden
olanlara ait olan üçüncü katta kalacaksınız, gelin lütfen” dedi.
İkinci katta diğer arkadaşlarla rahat edemezsiniz, hem sizinle sürekli istişare halinde olmamız gerekecek, bir arada olmamızda fayda var” diye ekledi.
Armağan'a döndü ve
“hadi sen de yerleş, istirahatine bak.
Odanın içerisinde banyon var.
Kirlileri kirli sepetiniz var ona koyduğunuzda az sonra yatağınızın üzerinde temizlenip ütülenmiş ve de katlanmış
vaziyette bulursunuz.
Kullanacaklarını aldıktan sonra onlar gidip çekmecelerine yerleşirler.
Ayrıca bunlara vakit ayırmanıza gerek olmayacak” dedi.
Ekstra bir şey olduğu zaman da uygunsuz bir şey olmadığı sürece, sadece kendi duyacağınız bir sesle istemeniz
yeterli.
Bu sözümden anlaşılacağı gibi, ortamı ve düzeni ve de huzuru korumak adına, bir sansür mekanizmamız mevcut.
Perilere talimat verildi ve uyuşturucu ister, yanında da dört tane hatun gelsin derseniz, önünüze bir adet tuzluk
koyar ve bununla idare et derler.
Yani doğal ihtiyaç olan ne lazımsa isteyin, çekinmeyin istemekten, hemen size getirirler.
Yemek istediğin zaman, alt katta açık büfemiz var.
Çekinmeyin, hatta arzularınıza da gem vurmayın.
Meksika usulü marine edilmiş ızgara tavuk kanadı istiyorum de o da gelir.
İtalyan usulü spagetti iste, o da gelir gibi, gibi.
Hem de bunu saat kaçta istediğin önemli değil, 7/24 her daim gelir.
Birtakım etkinlikler ve sosyal aktiviteler istiyorsan da odanda var.
Odanın dışında şimdilik gölge olarak dolaşacaksın...
Periler eski yazmalardan ona da bir süre sonra çare bulurlar...
Nasıl istiyorsan işte, anladın sen onu, yorma beni” dedikten sonra,
Armağan,
“Çok teşekkür ederim Mert abi, gerçekten benim için bulunmaz bir abisin.
Ebru ablacığım, sana da teşekkür ediyorum.
Bütün bu güzellikler için, tekrar tekrar teşekkürler” dedi.
Armağan’ın yanından ayrılarak üst kata çıktılar.
Üst kata çıktıkları zaman, Hasan Bey ile Senem Hanım’ın, terastaki kamelyada oturduğunu ve çok samimi, sıcak bir
sohbet içerisinde olduklarını gördüler.
Sanem Hanım geldiklerini görünce sevinerek, “hoş geldiniz çocuklar” dedi.
Zeynep ablaya bakarak, “misafirimiz var sanırım, tanıştırır mısınız?” dedi.
Mert,
“anneciğim, bu Zeynep Hanım, müsteşar yardımcısı kendisi.
Bizimle birlikte olayları buradan takip edecek ve yukarısı ile irtibatımızı sağlayacak ve de onay mekanizmasını
çalıştıracak.
Zeynep Hanım dedim ama O bizim Zeynep Abla’mız.
Annem Sanem Hanım ve Beyefendi de Ebru Hanımın babası Hasan Bey.
Ebru Mert’in bu kadar kibarlaşması karşısında kıkırdıyordu.
Hasan Bey Zeynep Hanım’a
“Hoş geldin hanım kızım, sefa getirdin” dedi.
Mert annesine,
“anneciğim, Zeynep Hanım’a Zeynep Abla’yı boşuna demedik ve o da bizim ailemizden artık.
Bizim katta, misafir odalarımızdan birisinde kalacak.
Zeynep Abla’nın sekizinci sınıfa giden, 13 yaşında ikiz kızları var.
Onlar ve lise müdürü olan eşi Sacit Bey de bizimle kalacaklar.
Onlara, aile odası şeklinde hazırladığımız, Süit odayı verelim.
Küçük kızlar da sizi büyükbaba ve büyükanne olarak, deli gibi seveceklerdir” dedi.
Zeynep Hanım’ın, bu mükemmel ortam karşısında dili tutulmuştu.
Hemen gidip çocukları alıp geleyim, onlarda görsün bu güzel ortamı ve sanırım çok hoşlarına gidecek” dedi.
Ebru,
“Zeynep Hanım arabaları peri garajında bıraktık.
Gerçi burada birçok araba mevcut ama ben size bu defalık, küçük bir portal açayım buradan evinize...
Ve o portaldan geçerek gidin toparlanın, çocukları da alıp, tekrar o portala girip dönün.
Siz döndüğünüzde portal kendisini kapatır...
Eşinizde evde ise onu da alıp getirin.
Yalnız gelirken hatıralar dışında eşya getirmenize gerek yok.
Burada her şey mevcut...
Çocukların tabii ki özel ve sevdikleri eşyaları, ders defterleri gibi özel eşyaları vardır.
Onları alın gelin sadece.
Ben bir Peri öğretmen de ayarlayacağım.
Hiç merak etmeyin okula gidemezlerse...
Burada aynı eğitimin âlâsını verirler onlara.
Öyle pijamaymış, yiyecekmiş, giyecekmiş bu tür şeylerle uğraşmayın.
Burada hepsi mevcut.
Endişe etmeden, rahat bir şekilde gelin, bavul toplamanıza gerek yok” dedi.
Zeynep Hanım,
Ebru'nun parmak hareketi ile açtığı portaldan, kendi evine geçti ve bir süre sonra eşi ve çocukları ile geri
döndü.
Onlara verilen odaya geçerek, yerleşmek üzere izin istediler.
Çocuklar ve eşi Sacit Bey, ortamdan çok etkilenmişler ve hatta hayran hayran etrafı seyrediyorlardı.
Onlar odalarına gittiklerinde Mert ve Ebru yorulmuş olduklarını hissettiler ve
“Hiçbir şey yapmadan yorulmak, buna deniyor olsa gerek” dedi Ebru.
Mert,
“Kafa yorgunluğu, vücut yorgunluğundan daha kötü bir şey, oluruna bırakmak lazım bazı şeyleri, fakat işte biz bunu
yapamıyoruz...” diyerek konunun uzamasını, geyiğe bağlayarak engelledi.
Ebru,
“hadi bize şöyle güzel bir çay ver.
Yanında da bir şeyler atıştırmalık...
Ayaklarımızı uzatalım şöyle biraz kafamızı dinleyelim.
Bak salıncak da seni bekliyor, sen de orada birazcık keyif yap” dedi Mert.
Ebru'nun bir gözü, zaten salıncaktaydı.
Fakat utandığından, direk o tarafa doğru gidememişti.
Mert'in bu sözü üzerine,
“Bizde biraz çocukluğumuzu yaşayalım” diyerek, çay için parmağını oynattıktan sonra salıncağa gitti.
Hasan Bey ve Sanem Hanım, çocukları rahat bırakmanın daha doğru olacağını düşünerek,
“Biz şöyle bir dolaşalım” dediler.
Mert onlara seslenerek,
“ikinci katta 7 numaralı odada bir tane misafirimiz var.
Bir tanışıp hoş geldin deyin.
Odasına girdiğinizde kendisini görürsünüz.
Fakat dışarıdayken vücudu yok.
Gölge diye bahsetmiştik ya, sakın şaşırmayın o şekilde karşılaşırsanız.
İsmi Armağan ve çok iyi bir çocuktur” diyerek onları uyardı.
Sanem Hanım,
“artık her şeye alışacağız, yapacak bir şey yok.
Bu ne bu ne bu ne diye sormuyorum dikkat edersen artık.” ...
Zeynep Hanım, eşi ve çocuklarını alarak terasa gelmişti.
“Ooo Burası muhteşem” dedi.
Çocuklar zaten zıplamaya başlamışlardı.
Hoşlarına gittiği her hallerinden belliydi.
Çocuklara, İlkay ve Sonay isimlerini vermişlerdi.
İlkay ve Sonay salıncağa görünce, ağızları kulaklarına yaklaştı.
Ebru’ya seslenerek,
“abla senden sonra biz de bilebilir miyiz” dediler.
Ebru
“tabi buyurun gelin, ben epeydir sallanıyorum zaten.
Fakat dikkat edin düşmeyin” diye uyararak ve perilere kollamalarını işaret ederek, salıncağı onlara verdi.
Zeynep Hanım,
“yemeğin belli bir saati var mı Ebru? Unutuyorum” diye sordu.
Ebru,
“Valla Zeynep abla burada bizim de neredeyse ilk günümüz.
Henüz o tür düzenlemelere bakamadık.
Fakat mutfakta yemek masası var.
Ayrıca kalabalık olunca yiyebileceğimiz, yemek odamız da var.
Bakın burada piknik masası da var.
Şimdi isterseniz mangal bile yapabilirsiniz, barbekü de var...
Özetle şunu söyleyeyim,
”şu var mı, bu var mı demeyin.
Sadece yemek istediğiniz şeye karar verin ve sessizce isteyin.
Periler hemen masanıza getirir, her ne isterseniz.
İstediğiniz yerde uygun gördüğünüz yerde yemeğinizi istediğiniz zaman dilimi içerisinde yiyebilirsiniz.
Yemekten sonra da kızlar ve sizinle kız kıza sohbet edelim.
Tabii ki Sacit Bey bu duruma gücenmezse.”
Sacit Bey mütevazı bir insandı.
Saygılı ve güngörmüş birisi izlenimi veriyordu.
“Lütfen, tabii ki, televizyonunda ben zaten maç seyretmeyi düşünüyorum.
Televizyonumuz var değil mi?” dedi.
Ebru,
“Hem odanızda televizyon var orada seyredebilirsiniz, hem de misafir salonunda daha büyük televizyon da var ve
orada da seyredebilirsiniz.
Yüksek sesle seyretmek İstediğiniz zaman, bluetooth kulaklıklarımız var.
Onlarla istediğiniz düzeyde sesi açıp, seyredebilirsiniz.
Ya da zemin katta maçlar için dev ekran var.
Şimdilik binada kalan pek kimse olmadığı için, orası sessiz.
Fakat daha sonra maçları, kalabalıkla orada izlemek zevkli olur sanırım” dedi.
Çocuklar salıncaktan pek ayrılmaya niyetli görünmüyorlardı.
Bunun üzerine Zeynep Hanım, “biz şu piknik masasında bir şeyler yiyelim, çocukların burayı terk etmeye pek
niyetleri yok gibi” dedi.
Peki Zeynep abla,
“Sorun herkes ne istiyormuş. Hemen istediklerinizi hazırlayıp getirirler” dedi Ebru.
Zeynep Hanım çocuklara,
“Çocuklar canınız ne yemek istiyor?
Her şey varmış burada söyleyin bakalım ne yemek istiyorsunuz” dedi.
Çocuklar, “biz patates ve köfte istiyoruz, yanında da ranch sos ve ketçap olsun.
İçecek olarak da portakal suyu veya gazoz istiyoruz” dediler.
“Tamam, tatlınızda benden puding olsun” dedi Zeynep Hanım.
Eşine dönerek,
“Sen de istersin canım” diye sordu.
Sacit Bey,
“Madem her şey varmış, ben şöyle biraz nostaljik takılmak istiyorum.
Patlıcan musakka istiyorum, pilav istiyorum ve cacık istiyorum.
Eğer mümkünse bunlardan sonra da ekmek kadayıfı yemek istiyorum” dedi.
Zeynep Hanım tebessüm etti.
“Seçimlerin sitemkâr, bunları sana hazırlayacak hiç vaktim olmuyor değil mi” dedi.
Sacit Bey,
“ben senin yaptığın her şeyden memnunum.
Sadece imkân olduğu için, nostalji gecesi yapayım dedim.
Sen ne yiyeceksin?” diye sordu.
Zeynep Hanım da
“Madem her şey var, ben İtalyan usulü soslu makarna alacağım.