MANA 1.Kitap 13.Kısım
MANA 1.Kitap 13.Kısım
Mert bunları söylerken, bir ara annesiyle göz göze geldi.
Annesinin gözleri neredeyse iki katına çıkmış, kocaman kocaman olmuştu.
Hani şimdi söyleyecek bir şey de yok. Olan olmuş biten bitmiş...
Cilveyi Rabbani derler ya, işte Yaradan’ın insanlığa bir değişik sınavı bu da.
Ebru olsun, ben olayım, öyle bir şeyin gidip, içine atlamış da değiliz.
Normal maaşımızın karşılığı olan işimizi gücümüzü yaparken, hepi topu bir tane taşı test edip, analiz ettik.
İşimizi yaparken bir kader mi dersiniz artık, yoksa Takdiri İlahi mi dersiniz, başımıza geldi işte.
Bu durumlarla sonuçta, bundan sonra bir şekilde birlikte yaşamak zorundayız.
Eee siz de ailelerimizsiniz sonuçta...
Bunları hep birlikte yaşayacağız.
Şimdi anneciğim, Hasan babacım, bakın ne dedim?
Bende fiziki bir güç oluştu.
Ve ne dedik 10 kaplanın gücü var dedik.
Bana kolay kolay bir şey yapmaları mümkün değil.
Ha yapacaklarından da değil.
Sadece tedbir amaçlı konuşuyorum.
Sizi korkutmak değil maksadım…
Ne diyordum?
Evet, bana kolay kolay bir şey yapmaları mümkün değil.
Ancak Ebru fiziki bir güce sahip değil.
Birtakım sihirler var onda.
Şimdi bu sihirlerini engelleyebilecek, Michael isminde Amerikalı bir insani varlık tespit edildi.
Bakın bu söylediklerimiz kesinlikle aramızda kalacak.
Size çok çok gizli, hatta devletin bile pek çok biriminin bilmediği bilgileri söylüyoruz.
Şu anda içinizi rahatlasın ve sonrasında bize en yakınımız olarak destek olun diye.
Aman ha yakarsınız bizi...
Bize bir şey olmasa da pek çok insana zararını dokunur bu bilgiler sızarsa.
Şimdi bu Maykıl dediğimiz Michael, öyle büyükçe bir alanı, nasıl söyleyeyim işte pazaryeri kadar bir alanı, sis ile kaplayabiliyormuş ve o sisin içinde kalanlar beş duyu hissini, yani böyle birkaç dakika süreyle kaybediyorlarmış…
Ebru'nun tüm yetenekleri de hisleri ile çalışıyor.
Yani bu Michael, Ebru için tehlikeli olabilir.
Gerçi biz bunun için önlem aldık.
Herhangi bir şey olması ve hislerinin gidivermesi durumunda onu bulunduğu yerden alıp daha önceden belirlediğimiz
güvenli bir yere, nakil edecek bir peri ayarlanmış durumda...
Korkacak bir şey yok yani.
Ama yani ne olur ne olur, diyoruz ve bu diyoruzdan sonra, işte bu akşam toplanmamızın en bi asıl sebebine
geliyoruz...
Şimdi şu ana kadar söylediklerimin hepsi, durumu anlamanız için size ilk ağızdan bilgi vermekti.
Buraya kadar tamam mı?
Şimdi soracağınız bir soru var mı?
Sanem Hanım,
“oğlum ne sorusu soracağız, bir saattir bize korku filmi gibi şeyler anlatıyorsun, burada ne sorabiliriz?
Eyvah Eyvah bunlar başımıza niye geldi?
Ne günah işledik?
Kimseye de bir kötülüğümüz dokunmadı bugüne kadar ama demek bilmeden bir günah işledik...
- “Anneciğim, anneciğim, bak şimdi sen gene başladın.”
Biraz sonra da Hasan Baba başlayacak...
Ve gene bizim buraya niye toplandığımızı anlatamadan, bir sürü vakit geçecek.
Kendiniz için endişe ediyorsanız, Ebru beş dakika içerisinde güvende olacağınız, dünyanın güvenli bir yerine
göndersin sizi.
Yok, eğer bizim için endişe ediyorsanız, çözümümüzü dinleyin ve bize destek olun.
Korkmayın, endişe etmek veya ağlamak istiyorsanız, bunun için pek çok vaktiniz olacak.
Hatta tek başına da evhamlanmayacaksın anneciğim.
Hasan Baba ile birlikte oturur çay içersiniz.
Evet, hazır mısınız diyor ve bu akşamın konusunu anlatmak üzere, giriş yapmış bulunuyorum.
- “şöyle daha güvenli ve daha büyükçe bir eve, iki aileyi birleştirerek taşınıyoruz.
Böylece Hasan baba anneme ve Annem de Hasan babama, bizim olmadığımız zamanlar destek olacak.
Başkalarına anlatamazsınız bunları ve şişersiniz, birbirinizle dertleşebileceksiniz.
Bunun dışında da Ben Ebru'yu açıkçası bundan sonra yalnız bırakarak uyuyamam.
Yani açıkçası bu bir teklif değil, mecburiyet.”
- “Şimdi daha önce konuşmadık.
Nereye geçeriz, nerede otururuz, nasıl otururuz...
İsterseniz şöyle yapalım, siz burada birazcık eyvah eyvah çekin Hasan babayla.
Biz de Ebru ile mutfağa geçelim ve benim bu konuda bir fikrim var ve bunu Ebru'yla konuşmadan önce sizinle
konuşmak istemiyorum.”
Mert bunları söyledikten sonra, Ebru olayı daha iyi anlamaları için parmaklarını oynatarak çayları tazeledi ve sonrasında birlikte mutfağa geçtiler.
Mert mutfakta Ebru'ya,
“Ebru bizim şimdi uygun bir ev bulup, o eve taşınmamız falan yani neredeyse imkânsız.
Evi nereden bulacaksın da ne zaman bunu yapmaya vakit bulacaksın da bir sürü mesele...
Şimdi birlikte planlayacağız ve bu işi sen yapacaksın...
Ben diyorum ki, şöyle çok kalabalıktan birazcık sıyrılalım.
Bizim işyerimizin alt tarafında göl kenarında çok güzel araziler var.
Sen şimdi gözlerini yumuyorsun ve o parmakları oynatarak bize Tapu dairesinde bundan on yirmi otuz sene önce alınmış bir arazi ayarlıyorsun.
Her şey kanuni olacak şekilde.
Sen bunun için gereken emirleri ver, periler bunu yaparlar.
Şöyle futbol sahasından biraz büyükçe bir arazi olsun.
Sonrası için seninle birlikte evin planını oluşturalım ve bu evi şimdi burada otururken, yarım saatte inşa edelim
ve de içini uygun şekilde döşeyelim.
Ne dersin Ebru?”
Ebru bunun üzerine,
“yani ne diyeyim, neyse o.
Artık bir şey diyemiyorum.
Zaten sen olmasan ben ne yapardım, onu da bilmiyorum.
Düşünme kabiliyetimi tamamen yitirdim.
Sen bir şeyler söylüyorsun ve gayet de mantıklı, derhal yapıyoruz.
Yoksa bende fikir falan yok.
Ben dur olmuş durumdayım, açıkçası bana kal geldi.
Peki, ben şu arazi işini bir ayarlayayım.
Hiçbir şekilde kimsenin bize hiçbir laf diyemeyeceği şekilde kanunlara uygun sekiz on dönümlük bir arazi...
İşyerimizin alt tarafında göle yakın ama sıfır değil, tamam.”
Ebru bunun üzerine gözlerini yumdu ve parmaklarını oynattı.
Biraz öyle kaldıktan sonra gözlerini açtı ve “Mert orada dolabın üzerinde bir dosya olması lazım, o dosyaya alır mısın” dedi.
Mert dolabın üzerimde duran dosyayı aldı, geldi.
- “Ne bu dosya” dedi.
- “işte ayarladık ya arazimizin tapusu...
Sanem annemle babamın, ortak malı olarak ayarlattırdım.
İkisi bundan otuz sene önce, ortak olarak orayı almışlar.
Perilerin bana söylediğine göre, zaten o tarihten sonra da burada istimlakler yapılmış.
Bir de mahkeme kararı ilâve ettik.
Buranın istimlaki yapılırken, büyük bir araziden bu kadarını bize verilmesi şartıyla, bizimkiler istimlake izin
vermişler.
Bizimkiler Devleti mahkemeye vermiş.
Mahkeme işte ne bileyim yüz küsur dönüm arazinin, bu sekiz on dönümün bizde kalması şartıyla istimlaki onaylamış.
Fakat bu on dönümün üzerine, büyük betonarme çok katlı bir bina yapılamaz kaydını da koymuş.
Vesaire vesaire…
Yani işi kitabına uydurarak, halletti bizim periler.
Sekreterim diye demiyorum, Safinaz Peri canım maşallah.
Bir tapumuz var elimizde şu anda. Şimdi bu tapulu arazimizin üzerine, betonarme olmayan bir bina yapalım.
Tamam, o zaman kafamızda bir planını oluşturalım, sonrası iki dakikalık iş...
Bu binayı yapalım.
İşte belediye imiş, imarmış, nerelere kayıt yaptırılması gerekiyorsa da geçmiş zaman yapılmış gibi Safinaz Peri
halleder onları.
Taşınma noktasında da artık konu komşuya ne isterlerse onu derler anne babalar...”
Üç katlı triplex şeklinde bir villa planları vardı.
Plan üzerinde konuşuyorlar ve mutabık oldukları konuları, o an derhal inşa ediyordu periler.
Villanın zemin alanı, arsanın yüzde 10’unu geçemiyordu ve 1000 metrekareye yakındı.
İşte 3 katın toplamında da 3000 metrekare gibi bir yapı oluyordu.
Bu 3000 metrekarenin oturduğu alan, 1000 metre idi.
10000 metrekare alanın 1000 metrekaresine bina kondurunca 9000 metrekare yani 9 dönüm bahçe alanı kalmıştı.
Bu iki futbol sahası gibi bir şeydi.
Villanın dışındaki alana çok güzel ve büyükçe bir kamelya yaptılar.
Yanında içinde nilüferler ve Japon balıklarının olduğu, bir süs havuzu vardı.
Bunun dışında büyük bir yüzme havuzu ve çocuk havuzları vardı.
Ayrıca altı yedi tanede piknik masası ve barbekü koydular...
Planda bahçenin içinde kalmak üzere, bir yürüme ve koşu parkuru mevcuttu.
Arka tarafta minyatür futbol, basket ve voleybol sahaları ile mini golf sahası ayarladılar.
Bahçenin etrafı, dışarıdan içerinin görülmesi mümkün olmayan ancak, içeriden dışarının görülebileceği, ilginç ve
daha önce görülmemiş bir duvarla çevrili idi.
Duvar gayet kalın ve yüksekti.
Ayrıca içeriye yabancıların girmemesi için de sihirli bir güvenlik sistemi düşündüler...
Binanın içerisinde zemin katta 3 tane büyük ve farklı tarzda salon mevcuttu.
Büyük bir mutfak, çay kahve yapılabilecek ikinci bir banko, aletli spor yapabilecekleri bir spor salonu, vakit
geçirecek bir bilardo salonu ve küçük bir sinema salonu ile farklı eğlence aktivite alanları planladılar.
Bunun dışında her salon, klasikten modern tarza doğru, birbirinden bağımsız ve televizyonlar, müzik sistemleri
gibi özelliklerle donatılmıştı.
Zemin tam bir sosyal tesis zengini ve aynı zamanda farklı tarzların birleştiği, muhteşem bir ışıklandırma
sistemine sahip hoş bir yemek yenecek ortamı olan kulüp gibi olmuştu.
İkinci katta yaklaşık yirmi kadar, pek çok oda vardı. Yaklaşık diyoruz çünkü Safinaz gerektiğinde mekân içinde boyutsal mekân şeklinde oda sayısının yüzlerce sayıya çıkabileceğini söylemişti…
Her odanın içerisinde kendi banyosu, televizyonu, bilgisayarı, balkonu mevcuttu.
Ayrıca umumi kullanım için, bir çamaşır odası ve tam teşekküllü bir sağlık kabini ile küçük bir de Türk hamamı ve
sauna planladılar.
En üst kata geldiklerinde burası sadece kendilerine ait olacak şekilde bir plan yaptılar.
Kendilerine olacak şekilde diyoruz, çünkü zemin katı ve birinci katı herhalde pek çok misafir olacak ve de kalmak
üzere onlar kullanacaktı.
Bu yaşanılan laboratuvar olayı sonucunda sıkıntıya giren insani varlıkları, burada misafir etmeyi düşünüyorlardı.
O nedenle beş yıldızın da üstünde bir lükse sahip, bu kadar çok oda ve sosyal tesis planlamıştı.
En üst kata gelince, o evet tamamen kendilerine aitti.
En üst katın içerisine, iki ailenin farklı farklı alanlarda rahatça yaşayabilecekleri bir plan uyguladılar.
Çok büyük, gerçek çiçek ve ağaçlardan donatılmış bir teras yaptılar.
Ortasına güzel bir süs havuzu ve etrafına banklar koydular.
Üstünü de kamelya şeklinde kapatarak, hoş bir alan oluşturdular.
Bunun dışında o terasta barbekü yapabilecekleri yer ile Camelot tarzı ahşaptan büyük bir masa mevcuttu.
Ve küçük bir de jakuzi gibi görünen, Japon kaplıca havuzları vardı...
İçeride ise her birisi için ayrı olmak üzere dört oda ve yine her ihtimale karşı artırılabilir opsiyonlu dört tane de misafir odası ayarlanmıştı.
Kendi katlarındaki odalar çok büyüktü ve odalarda banyo, balkon vs. ile herkesin kafasını dinleyebilecek şekilde televizyonu, bilgisayarı, müziği ve çay kahve makinası gibi gerekli şeyler mevcuttu.