Esma’nın Terazisi 1.Kitap 8.Kısım
Esma’nın Terazisi 1.Kitap 8.Kısım
Son noktada zaten rabbimiz ihlâs suresinin sonunda buyuruyor ki;
“Velem yekünle-HU kufüven ahad”
Sizin nazarınızda olan her ne varsa, ve ne kadar da yüce olursa olsun, kıyametle yok olurken, “Hu” kufüven ahad
olacak, yani sadece Zatı baki olarak kalacaktır.
Tüm değerler yok olacak, tüm esmalar…
Ama bir şey var ki, O’nun Zatına ait olan, Âdem’e üfledim dediği "nefes", işte bedenle anıldığında adı "nefis" olan, O Zat’a ait olan ve kıyamette dahi yok olmayacak olan, O Kutsal Şey.
Dünyada ne işimiz var dediydin ya, işte o nefis adını alıp, kendisine ait olan aslının unutulduğu o nefes, kendini ne kadar hatırlayabilecek, bu dünyadaki tek mesele aslında budur işte...
Aslı bir olan ama farklı kaplarda, farklı renklere boyanan o nefesler, üzerlerindeki bu boyalardan ne kadarını temizleyebilecekler, onların ne kadarından soyunabilecekler.
Hazmedemeyeceği bir gerçeği bilmenin, insana bir faydası olmadığı gibi, hüznüne de sebep olur.
“Doğru her zaman doğrudur ama doğruyu, her zaman her yerde söylemek doğru değildir.” diyor Hazreti Mevlâna
En başta söyledik, O’nun Zatı yanında tüm yaşanmışlıkların ki, her biri ne kadar doğru olursa olsun, sonunda birer hikâye’den ibaret olacağını düşünerek, biz kendi hikâyemize dönelim ve hazmedebileceğimiz düşünülerek önümüze konulan gerçeklerden yiyelim.
İlk esması Allah dediydik.
O noktada biraz bişeyler hissettik.
Allah’ı her noktada, ister hayırda, ister şerde, ister hakikatte, ister tabiatta, her nerede ne şekilde
algıladıysan, oradan yola çıkarak kendisine bir Rab edindiğinde, ilk temel taş yerine konmuş olur.
Sonrasında Rahman ismi ile tanıtır kendisini.
Bu esmada al gülüm ver gülüm esastır.
İyilik eden iyilik görür, kötülük eden kötüyle karşılaşır, hayır işleyene sevap, zulüm edene günah yazılır.
Çalışan kazanır, tembel kaybeder gibi…
Tamamen dünyaya ait bir esmadır ve cennet diyelim ebedi alemdeki karşılığı...
Üçüncü esma olan Rahim’dir.
Rahim isminden verilenlerin bedeli yoktur ve tamamen hediyedir.
Bu dünyaya ait değildir.
Bu nedenle, her ne kadar üçüncü esmadır dediysek de, belirgin bir esması yoktur Rahim sıfatının.
Ancak tecellisi olan Himmet, bu dünyadaki onun yerini tutan fiildir ve bu fiille iş görür.
Himmet ile verilenler de, dolayısıyla bedelsizdir.
Himmet bir çalışmanın karşılığı olarak elde edilen bir şey değil, tam aksine bir çalışmaya kaynak olarak verilen akçedir.
“Baba himmet, oğul hizmet” deyişinde, oğul hizmet ederse babası karşılığını verir gibi görünse de, aslında
babanın oğluna hizmet etmesi için verdiği öncü destektir himmet.
Himmet etmezse o hizmet oluşamaz.
Aslında Rahman’da da himmet vardır.
Çünkü Allah, gücü, kuvveti önden vermezse...
zaten neyi nasıl yapacaksın ki karşılık bekleyebilesin.
Ama yine de farklı fiillerdir sadece Rahman, Rahim’den doğduğu için onun izini taşır.
Rahman’da bir talip olma durumu var, bir şeye niyet var.
Rahim’de ise sende talip olma yok.
Sana bir biçimde himmet olunca, sende gayret şekle geliyor.
Mülkün sahibi olduğunu ve her şeyin tasarrufunun kendisine ait olduğunu, dördüncü ismi Melik ile fiile döker.
Âdem’e eşyaların ismini öğretmesi, mülkünü hakikati ile tanıtmasıdır.
Bu noktada mülk olarak bilinen, bilinmeyen her ne varsa, Allah'ın isimlerinin açığa çıkışı, tezahür edişi, fiile dönüşüşünden ibarettir.
Mülk kavramına, zahir yani görünen, anlaşılabilenler girdiği gibi, bâtın yani aklın alamayacağı, gözün idrak edemediği her şey ve melekût âlemi de dâhildir.
Melik olan Allah, bütün meleki kuvvelerin de tabi ki kaynağıdır.
Şimdi burada bir mola verelim...
Euzü Besmele çekince lanetlenmiş şeytan kaçar derler ya…
Nah kaçar!…
Euzü Besmele çekmek, bıdı bıdı edip, ağızdan iki kelime söylemek değildir.
Eûzubillâhimineşşeytânirracîym - Bismillâhirrahmânirrahîym
Raciym dediğimiz, yani zina olayına ceza olarak uygulanan yaptırım kısmını, sonra anlatmak sözüyle geçersek...
Şerlere vesile olan şeytan isimli, Allah’tan bu noktada izinli varlığın, bu iznine mazhar olacak fiili üzerimizde uygulamasından sığınırım diyor.
Kime sığınırım diyor?
Ellete ki Allah’a…
Nasıl sığınıyor?
BismillâhirRAHMANirRAHİM
Rahman ve Rahim olarak…
Demek ki, Rahman ve Rahim esmalarını, fiil olarak o kadar işleyerek kendimize sıfat yapacağız ki, kime sorsalar bizim için o Rahman’dır, aynı zamanda Rahim’dir diyeler.
Eee nasıl olacak bu iş…
Rahman sıfatı elde etmek için hangi fiili işleyeceğiz derseniz, besmelenin dilimizdeki karşılığı güzeldir.
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla demek besmele zaten.
Esirgeme, evet n’olunca, esirgeme fiilini yerine getirmiş oluyoruz.
Esirgeyeceksiniz ki, sizi esirgeye…
Nerede bir yetim görsen, burnunun direği, senin de o yetimin babasızlığını düşündüğü zaman sızladığı gibi,
sızlayacak,
Nerede bir hasta görsen, sen de o acıyı bir an için dahi olsa, hissedeceksin.
Kimsesizlerin mezarları, seni görünce bizim de ziyaretimize gelen var diye sevinecek.
Ziyaretçisi olmayan hasta, gözünü açtığında başucunda seni bulacak.
Esirgeyeceksin, hor hakir görmeden her yaradılanı, yaradanından ötürü...
Her yaradılanın nefsine, ondaki nefsin aslında Rabbinin nefesi olduğunu bilerek, o şefkatle eğileceksin.
Ve bağışlayacaksın…
Babanın katilini…
Bu ondan hesap sorulmaması noktasıyla aynı değil.
Kanun ve adalet ondan hesabı soracak elbette…
Hatta sen de yüzüne haykıracaksın, rezil diye nidalar ederek.
Ama karanlıkta sen senlen kaldığında, aslında olayın, Rabbinin bir zincirin fiile dönüşmesine izin vermesinden ibaret olduğuna idrak ederek…
Çok şükür ki Rabbim bizi davacı etti.
ya davalı olaydık düşüncesiyle aman dileyerek.
Ringde birbirine yumruk attıkça, boksörler alkış alırlar…
Ama dışarıda, biri diğerine vursa tutuklanırlar.
Gecenin o karanlığında, gündüz ki vuruşlarını terk edecek ve bağışlayacaksın.
Esirgedin ve bağışladın…
Ne mi oldu?
Sen artık Besmele oldun.
Lanetlenmiş şeytanı kaçırmak için besmele çekmek budur.
Seni gördüğü yerde kaçacak delik arar o melun…
Evet, mola alıp bunları söyledik.
Çünkü melik olmak deyince zahir, batın ve melekût âleminin sahibi olarak davranmadıkça…
Yani görünen, görünmeyen, bilinen, bilinmeyen, aklın aldığı ve alamadığı her ne varsa, tümünün sahibi bizmişiz gibi, onlara ihtimam göstermedikçe bu fiil de bizde sıfat olmaz. Kendi çocuğunun eline kıymık battığında, dünyayı ayağa kaldırır da, başkasının çocuğu diye, başı kesildiğinde dahi umursamazsan, melik olamazsın…
Olamazsan da orda kalır mısın? Hayır.
Bir delik açtın ve içerdeki suyu boşaltıyorsan, motoru durdurduğunda içeriye dışarıdaki pis su girer ve tümü
mahvolur içerisinin.
Durdun mu akıbetin berbata yolcu.
Yalnız bir şey var...
Allah verdiğini, kazanılmışı geri almaz.
Onu, bu dünyada sana yâr etmez ama Âhir hesapta, senin artı hanende görürsün onu.
Aslında görüyoruz ki, Melik olmayan birisi, Rahman ve Rahim de olamaz…
Yani 99 esma dedik ama 1001 var dedik ya, dahası da var dedik ya, işte bu olay...
Birbirleriyle tümleşik türemede esmalar.
Bazı şeyler mutlaktır.
Bir su ya temizdir ya da pis.
Bir suya bir miktar pislik karışsa o suya temiz diyemeyiz.
Ama yeri geldiğinde o su daha pis bir suya nazaran temizdir.
ki bunun terazisi, asıl ahiret dediğimiz bu dünyadan sonraki durakta kurulu
Çok dağılmasak diyorum.
Rabbimiz Kuddüs ismi ile bedenimize aslını aramak üzere gönderilerek hapsolunan ve aslı ona ait nefes, Ruh olan nefsimizin, hiçbir beşeri kavram ile sınırlanamayacağını anlatır bize.
Ruh Rabbinin emrindedir.