ELA 1.Kitap 5.Kısım

...

ELA 1.Kitap 5.Kısım

Müteahhit Hasan Bey,
“memnuniyetle kabul ederim.
Zaten zekât zamanı gerçek fakir bulmak hakikaten çok zor.
Böyle bir fırsatı yakalamışken elbette ki kabul ederim.
Lütfen onlar eşofman bedenlerini ve ayakkabı numaralarını bizim kalfaya versinler, ertesi gün de gelip teslim alsınlar” dedi.

Aysun Hanım kızı Eda’ya seslenerek,
“Eda’cım Ela bebeği giydir, alt sokaktaki inşaat’ın oraya götür.
Orada bir 5-10 dakika inşaatı seyretsin.
Mahalleli rica ediyor, ben de ricalarını kabul ettim” diye, kızı Eda’ya seslendi.

Üst kattan Eda’nın sesi geliyordu.
“Elbette anneciğim sen nasıl uygun görürsen, hemen hazırlayıp getiriyorum Ela’yı” dedi ve kısa bir süre sonra Ela ile birlikte aşağıdaydı.

Ela bebeği çocuk arabasına koydular ve arkasında kalabalık bir mahalleli gurubuyla alt sokaktaki inşaata doğru yürüdüler.

İnşaata geldiklerinde hakikaten sıkıntı olduğunu gördüler.
Temel kazdıkları yerde kocaman bir kaya vardı ve herhalde çok sert olsa gerek ki kepçe onunla baş edemiyordu.

Mahalleli daha önce benzer durumlar yaşadığı için ne yapacağını biliyordu.
İnşaat bölgesine doğru girmişler ve oradan Ela bebeği güldürmek için birtakım sempatik hareketler yapıyorlardı.

Bu esnada Münevver Hanım, korkunç bir çığlık atarak yan binanın merdivenlerine çıktı.
Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ki, Ela bebeğin yanında birçok böcek ve fare gördüler.
Hepsi telaşlanmış ve korku içerisindeyken Eda,
“sakin olun onlar size zarar vermek için burada değiller, onlar da Ela bebeği görmek için geldiler, görüp gidecekler rahat olun, daha önce pek çok benzer olayla karşılaştık” dedi.

Hakikaten çevredeki yaşayan canlılar, hayvanlar Ela bebeğin etrafında toplanmışlar, üstünde kuşlar uçuyordu.
Onlara bakan Ela bebek de her birisini görebiliyor ve kahkaha atıyordu.

Marangoz Ferit amca müteahhit Hasan Bey’e seslenerek,
“mahalleli biraz geriye çıksın ve siz bu kahkahalar atılırken kepçenizi çalıştırın ve o kayayı oradan alın” dedi.

Kepçe çalışmaya başlamıştı.
Ela bebek kepçeye bakarak hareketler yapıyor ve gülümsüyordu.

Kepçenin ucu kayaya değdiğinde, sanki dokunduğu kaya değil de peynirmiş gibi, kaya kepçe içerisine parça parça bölünerek geliyordu.
o kepçenin dişini kıran sert taş sanki bir topak tereyağına dönmüştü.

Kepçe de kendinden beklenmedik bir performans gösteriyor ve tıkır tıkır çalışıyordu.
Kısa süre sonra temeldeki sıkıntıların tamamı halledilmiş ve müteahhit Hasan Bey, Ela bebeğin annesi Eda’ya teşekkür ediyordu.

Tüm mahallelinin seslenişi ve el sallanması ile birlikte Eda, Ela bebeği alarak eve döndü.

Aynı renkliliklerle günler günleri, aylar ayları kovaladı ve Ela bebek 5 yaşına geldi.

Bu yıl ana sınıfına yazılacak ve okula başlayacaktı.

Aysun Annanne ve Eda anneyle Ela bebek, Üsküdar’da yakınlarındaki ilköğretim Okulu’na kayıt yaptırdılar.

Ela bebek artık Ela bebek olmaktan çıkmış akıllı ve yakışıklı bir delikanlı, bir oğlan çocuğu olmuştu.

Oğlan kelimesi eski Türklerde kahraman adayı olarak kullanılırdı.
Mesela Oğeday dendiğinde korkusuz kahraman anlamı vardı.

Elbette ki öncesinde olduğu gibi maceraları devam ediyor ve hatta pek çok değişik ve yeni maceraları yaşayarak bugünlere gelmişti.

Okulun müdiresi Ayfer Hanım çok tatlı bir bayandı.
Başından pek çok ailevi macera geçmiş ve bu esnada evlenmeye vakit bulamamıştı.
Ve zaman gaddarca ilerlemiş 47 yaşına gelmişti.

Bundan dolayı çok fazla bir üzüntü yaşamıyordu.
Çünkü kendi bebeği gibi sevdiği birçok öğrencisi vardı ve bu öğrencilerin velileri ile çok candan bir ilişkiye sahipti.
Akraba olarak sadece annesi vardı hayatta.

Aysun Annanne, Eda anne ve Ela, Ayfer Hanım’ın müdür odasına kayıt yaptırmak için girdiler.

Eda’nın içeriye girmesi ile birlikte odada hoş bir Ihlamur kokusu ve hafif bir rüzgâr oluştu.
Bu fevkalade hoş durum karşısında önündeki evraklara yazı yazmakta olan Ayfer müdire başını kaldırarak, gayri ihtiyari gelenlere baktı.

Aysun Hanım,
“hocam müsait misiniz” diyerek içeriye girmek için izin istedi.

Ayfer Hanım,
“lütfen buyurun” diyerek onları içeriye davet etti.

Ela odada bulunan büyük akvaryumun yanına gitmiş ve balıklara gülümsüyordu.
Balıklar onu görünce sanki dirilmişçesine hareketlenmiş, bir şeyler söylemek istercesine oraya buraya hareket ediyorlar ve hatta akvaryumun yüzeyinden dışarıya sıçrıyorlardı.

Ayfer Hanım,
“buyurun lütfen oturun” diyerek masasının önündeki misafir koltuklarını gösterdi.

Aysun Hanım ve Eda koltuklara oturdular.
Eda,
“Ela buraya gel senin bu okula kaydını yaptıracağız” diyerek onu yanına çağırdı.

Ayfer müdüre,
“bir erkek çocuğu ve ismi Ela, eminim bunun bir hikayesi vardır.
Uygun gördüğünüzde dinlemek isterim” diyerek gülümsedi.

Aysun Hanım,
“hocam bir hikâye değil birden çok hikâye var…
Zaman içerisinde bunları sizinle sohbet ederken paylaşırız” diyerek O da tebessüm etti.
Ayfer Hoca’nın önünde yırtıldıktan sonra bantladığı anlaşılan solmuş bir aile fotoğrafı duruyordu.

Ayfer Hanım,
“evet bizde de hikayeler var…
Kim bilir, belki bir gün ben de size bunları anlatırım” dedi.

Eda o çerçevedeki yırtık ve solmuş resme bakarak,
“solma, sen de güzel ol “dedi ve çerçeveye onu severcesine dokundu.

Ela’nın çerçeveye dokunması ile birlikte hem çerçeve hem de içindeki resim pırıl pırıl parladı ve resim sanki bugün basılmış gibi taptaze oluverdi.

Aysun Hanım, Ayfer Hoca’nın gördükleri üzere paniklemek üzere olduğunu fark ederek,
“hocam gördüğünüz gerçek ve bundan sonra göreceklerinizin yanında bu hiçbir şey değil…

Torunum Ela, fevkalade güzellikte yeteneklere sahip, mükemmel bir çocuk.
Biz bugüne kadar basın hariç, yeteneklerini insanlardan ve mahallemizden gizlemedik.
Çünkü zaten gizlemek gibi bir durum da söz konusu ve mümkün de değildi…

5 yıldır bunlar doğal olarak gerçekleştiği için, biz de şu an sizin seyrettiğiniz gibi olanları seyrederek bugüne geldik.

Hocam sizden hassasiyetle rica ediyorum…
Ela her ne kadar benim torunumsa bir o kadar da sizin torununuz olsun.

Hocam kesinlikle benden yaş olarak büyüksünüz ve bu kaydı yaptırırken Ela’yı bir büyüğüme emanet etmek istiyorum.
Okul deneyimimiz ilk olacağı için ne olacak ve ne ile karşılaşacağız bilmiyorum.
Fakat sizden ona hassasiyetle kol kanat germenizi ve yol göstermenizi rica ediyorum.”

Ayfer hoca,
“anladım Aysun Hanım…
Ben de sizin bana verdiğiniz bu sorumluluğu elimden geldiğince taşımaya çalışacağım.

Hiçbir şey için söz veremiyorum fakat ben ben olarak elimden geleni yapacağıma size söz veriyorum.

Ela’nın kaydını yaptım ve onu Sude Hanım’ın sınıfına verelim.
Neden Sude Hanım dedim onu da size açıklayayım.
Sude öğretmen, edebi yönü çok kuvvetli ve hayal dünyası çok geniş bir insandır.
Bu sene ilk defa bir sınıf alacak.
2 senedir okulumuzda ve onun mesleğe alışması için idari işlerde görevlendirmiştik.
Fakat bu yıl kendine ait bir sınıfa öğretmenlik yapacak kadar bu işleri öğrendi.
Edebi yönü ve zengin hayal dünyası ile birlikte Ela ile anlaşacağını umuyorum.
İzniniz olursa, kendisi okulumuzda.
Onu da buraya çağırarak durumdan kısaca bahsedip, bu durum için kendisinden de izin isteyelim…”

Aysun Hanım müdire Hanım’a cevap olarak,
“hocam size emanet ettik, bundan sonrası için nasıl uygun görüyorsanız bizim için de uygundur” diyerek olur verdi.

Müdire Hanım’ın çağrısı üzerine, Sude öğretmen yanlarına geldi.
Bir an Ela ile göz göze gelerek öylece kalakaldı.
Sonrasında hüngür hüngür ağlamaya başladı…

Oradakiler duruma hiçbir anlam verememiş ve şaşkın şaşkın bakıyorlardı.
Bir süre sonra Sude öğretmen kendisini toparladı ve
“çok özür diliyorum, çok özür diliyorum, çok çok çok özür diliyorum hocam” diyerek gözyaşlarını sildi.

Ne olduğunu anlayamadım fakat bu küçük delikanlı ile göz göze geldiğimde, bir anda coşku ile doldum ve bütün duygularım dışa vurdu…

Anlayamıyorum, anlayamadım, neden nasıl, neden böyle bir şey oldu bilemiyorum fakat tarif edemeyeceğim bir duygu coşması yaşadım.
Çok özür diliyorum hocam” dedi.

Ayfer hoca Sude öğretmene,
“Sude Hanım işte biz de sizi tam bu nedenle buraya çağırdık, lütfen beni iyi dinleyin…

Ela tarifi mümkün olmayan fevkalade bir çocuk.
Kendisinde ne olduğunu bilmediğimiz ve öncesinde görmediğimiz pek çok farklı renk ve de yetenek mevcut.
Sizin hassas bir yapınız olduğundan onunla daha iyi anlaşabileceğinizi düşünerek, onu sizin sınıfınıza vermek istiyorum.
Onunla bir anne gibi ilgilenerek yardım etmenizi rica edeceğim.
Siz anasınıfı öğretmeni değilsiniz.
Bu yıl belki bu durumdan, belki de daha önceden de düşündüğüm sebeplerden ana sınıfından başlayarak bu öğrencileri okulumuzdan mezun olana kadar sizin rehberliğinize ve öğretmenliğinize vermek istiyorum.

Ben sizin için uygun gördüğüm kayıt yaptıran öğrencileri sizin sınıfınıza vereceğim.
Hep birlikte görelim nasıl bir eğitim-öğretim yaşayacağımızı.”

Sude öğretmen,
“hocam nasıl uygun görürseniz benim için de uygundur…
Lütfen nasıl gerekiyorsa öyle yapın.
Ben arzu ettiğiniz şekilde çalışmaya hazırım” dedi.

Ela’nın ana sınıfına başlayacağı gün gelmişti.
Annesi onu tertemiz yıkamış ve giydirmişti.
Sonrasında hep birlikte okula gittiler.

İlk gün çocuklar bahçede toplanarak andımızı okuyorlardı.
Okul bahçesinin etrafında pek çok hayvan dolaşıyor ve gökyüzünde pek çok çeşitli kuş okulun üstünde dönerek uçuyor.
Hayvanlar arasında ilginç olarak sincap ve yılan vardı.
Okulun alt tarafındaki rıhtımın önünde yunusların toplandığı görülüyordu.
Ve yunuslar muhteşem bir senkronizasyon ile dans edercesine yüzüyorlardı.
Gökyüzünde uçan kuşların arasına bir şahin dalıyor ve orada bulunan kargaları uzaklaştırıyordu.
Tüm bu fevkalade olayları izleyen Sude öğretmen, Ela’nın yanına geldi ve ona omzundan tutup sarılarak,
“hadi içeri girelim” dedi.

Kendi ana sınıfını alarak müdüre Hanıma bir işaret etti.
Müdüre Hanım olayın farkında olarak, kafasıyla tamam işareti yaptı ve Sude öğretmen sınıfını okulun içindeki dersliklerine götürdü.

Sınıfa girdiklerinde, sıraların üzerindeki tozların havalandığını ve camdan dışarı çıktığını gördüler.
Sınıf bir anda tertemiz oluverdi.
Sude öğretmen, duvarda bulunan çatlakların yok olmaya başladığını ve sınıfın boyasının yenilendiğini, eğitim oyuncaklarının ilk günkü yeniliğe döndüğünü seyretti.
Ela’nın bulunduğu yerdeki eşyaların kendini yenilediklerini ve ilk günkü hallerine gelişini hayran bir şekilde izledi.

Ana sınıfında 14 öğrenci vardı.
Bunlardan 6 tanesi kız 8 tanesi oğlan çocuğu.

Eski Türklerde buluğ çağına ermemiş erkek çocuklarına kahraman adayı manasında oğlan çocuğu denirdi demiştik.

Sude öğretmen çocukları birbirine tanıtıyordu.
O esnada kapıda bir veli göründü.

ELA 1.Kitap 6.Kısım için tıkla..

...