ELA 1.Kitap 4.Kısım
ELA 1.Kitap 4.Kısım
Ağaçlarda türlü türlü kuşlar şarkı söylüyor, akşamları evin bahçesindeki küçük süs havuzunun etrafında Ateş böcekleri uçuşuyordu.
Aysun Hanım önceleri bu güzellik ve bereketin nineden kaynaklandığını düşünse de nine ile bu konuyu konuştuklarında, nine bunun kendisi ile alakalı olmadığını, Eda’nın karnındaki çocuğun bereketi olduğunu söylemişti.
O gün tüm Üsküdar’a kocaman kocaman dolu parçaları yağdığı halde, onların bulundukları yere tatlı bir yaz yağmuru yağmıştı sadece.
Süs havuzunda da birtakım fevkalâdelikler vardı ki, onlar hiç oraya balık alıp koymadıkları halde, havuzun içerisinde rengarenk çeşit çeşit balıklar türemiş, havuzun üstünde nilüferler açmıştı.
Artık bu bereket ve güzelliklerin Eda’nın karnındaki çocuğa ait olduğunu, Eda’nın ayağının kayıp verandadan aşağı düşecekken, havada asılı kalmasını ve yere yavaşça inmesi olayını, bir ağır çekimde izliyormuşçasına izlediklerinde anlamışlardı.
Nine Aysun Hanım’a,
“kızım bu çocuk çok mübarek bir çocuk, aman sizi seveyim ağzınızdan duayı eksik etmeyin…
Aman ha haram lokma yutmayın…
Yaşantınızı hürmetle devam ettirin ve Allah’a teşekkürlerinizi ifade etmekten hiçbir zaman geri durmayın demişti.
Zaman ilerledi…
Yazın ortasında Eda’nın sancıları başladı ve doğum için hastaneye götürdüler.
Doğum için hastaneye yatışta, hemşeriler Eda’nın kilosunu ölçmek istedi ve bir baskülün üzerine çıkarttılar.
Eda normalde 70 kilonun üzerinde olması gerekirken, baskül 55 kiloyu gösteriyordu.
Bebek tüm hamilelik boyunca annesini hiç üzmemiş, hatta onun üzerindeki ağırlığı bile sanki kendisine almış, onu
hafifletmişti.
Doğum esnasında da Eda hiçbir sıkıntı çekmemiş, vücudunun o anki yaşadıklarından dolayı biraz ıh mıh dese de aslında büyük bir ağrı hissetmemişti.
Doğum esnasında dışarıda hafif yağmur çiseliyordu ve sonrasında gökkuşağı çıkmıştı.
Göbek bağının kesildiği makasın bir anda altına dönmesi zaten olaya son noktayı koymuştu.
Doğum yaptıran ebe olsun, hemşireler olsun, doktor bey olsun olayı şaşkınlıkla izlemiş, fakat aklı başında bir doktor olan kadın doğum uzmanı Doktor İlhan Bey, hikmetinden sual olunmaz diyerek bu olayın açıklanamayacağını ve çok fazla konuşulmaması gerektiğini söylemişti.
Hastanedeki personel ufaktan bu olayı duymuş ve mucize bebeği görmek için gayret gösteriyorlardı.
Fakat işin enteresanı, olayı onca kişi görüp duyduğu halde, basının bunu duymasını bir güç engelliyordu.
Hiçbir yerde bu konu ile ilgili ne bir görüntü ne de bir haber yoktu.
O akşam hastanede kaldıktan sonra ertesi gün evlerine döndüler.
Eve girdiklerinde evin verandasında Ateş böceğine benzeyen, ışık saçan pek çok kürelerin gezindiğine şahit
oldular.
Işık saçan kürelere yaklaştıklarında, bunların böcek olmadığını, küçük küçük kanatları olan minik canlılar
olduğunu ve kendilerine tatlı tatlı bakarak gülümsediklerini gördüler.
Bebek de onlara bakıyor ve gülümsüyordu.
İçeri girdiklerinde salonun şömine tarafında bir ışık huzmesi fark ettiler.
Işık huzmesi yoğunlaşarak bir insan siluetine dönüştü.
Alımlı ve bakımlı muhteşem bir güzelliğe sahip 20-25 yaşlarında genç bir kız duruyordu karşılarında.
Başında beyaz inciler ile bezenmiş çok hoş bir taç vardı.
Elbisesinde muhteşem desenler ve danteller, inci ve mücevherler ve de çok hoş süslemeler mevcuttu.
Konuşmaya başladı fakat anlatılamaz yumuşaklıkta ve insanı büyüleyici bir ses tonuna sahipti.
Kendisini tanıtarak isminin Eli olduğunu, 840 yaşında olduğunu ve perilerin kraliçesi olduğunu söyledi.
Ve devamında, Efendim haddim olmayarak çocuğunuzun isminin “Ela” olduğunu söylemek durumundayım.
Kendisi dünyaya bir umut olarak gönderildi…
Periler olarak emir aldık ve biz onun hizmetindeyiz.
Tüm bunlar elbette ki bir hazım sürecinden geçmelidir.
O nedenle Ela büyüyünceye kadar biz pek ortalıkta görünmeyecek fakat her an onun yanında olacağız.
Onun büyükleri olarak sizler de elbette ki bizim saygı ve korumamız altındasınız.
Müsaadenizle ben çekiliyorum, tekrar görüşeceğiz, sizlere mutluluklar diliyorum diyerek gitti.
Eda ve Aysun Hanım birbirlerine bakıyorlardı, ninede ise tık yoktu.
Sanki tüm bu olanları önceden biliyormuşçasına, gözleri kapalı, elinde tespihi salondaki koltukta oturuyor ve dua
etmeye devam ediyordu.
Sonrasında gözlerini açtı ve “Aysun Hanım ve torunum Eda, sizleri kutluyorum ve Ela bebeğin hayırlı ve uğurlu
olmasını diliyorum…
Allah sizi onun başından eksik etmesin ve onu da size uğurlu bir evlat olarak nasip etsin” dedi.
Herkes sevinçli ve neşeliydi.
Çocuğun adının ne olacağı düşüncesi ortadan kalkmış ve ismini Ela olarak herkes kabullenmişti.
Ela’nın doğumu esnasında Dünyada pek çok olay gerçekleşmişti.
Akşam haberlerinde izliyorlardı ve pek çok felaket gibi görünen haber vardı.
Daha önceden sakin olan pek çok yanardağda hareketlenme, çöle yağmur yağması gibi enteresan, felaket gibi görünse
de aslında felaket olmayan haberler mevcuttu.
Elbette bunun yanı sıra pek çok olağanüstü güzel şeyler de olmuştu.
Mesela dünya atmosferindeki pek çok karmaşanın ve sıkıntının bir anda iyileştiği haberini izliyorlardı.
Amerika kıtasını vurmak üzere olan büyük bir kasırga, Ela’nın doğumu esnasında sakinleşmiş tatlı bir Meltem’e dönüşmüştü.
Bu ve buna benzer pek çok haber vardı.
Biraz baktıktan sonra, erken yatalım hepimiz yorulduk dediler ve odalarına çekildiler.
Geçen birkaç ay sıkıntısız ve mutluluk içerisindeydi.
Ela bebek 2 aylık olduğunda, annesi gece ona bakmak için kalkmış ve Ela’nın yatağından 50 santimetre yukarıda uyuduğunu görmüştü.
Daha öncesinde olan olaylar ve peri kraliçesinin onlarla yapmış olduğu konuşmalar sebebiyle buna hayret etmemiş, gayet sakin bir şekilde onu yatağının üzerine indirerek üstünü örtmüştü.
Ela Bebek 3 aylık olduğunda hem gece hem gündüz evin içerisinde dolaşan pek çok gölgeler gördüler ve hissettiler.
Kraliçe Eli’nin, “biz sizin her an yanınızdayız ve sizi korumak ve size hizmet etmek bizim görevimiz” sözünü hatırlayarak bunlardan da endişe etmeden günlerini sürdürdüler.
Her ne kadar endişe verici olaylar cereyan ediyor olsa da Ela bebeğin bir tatlı tebessüm etmesi onlara her şeyi unutturuyordu.
Eda bir sabah erken kalkmış ve Ela bebek için mama hazırlıyordu ki ocak bir anda alev aldı.
Alevler onun yüzüne doğru patlama şeklinde büyüyerek gelmeye başladı.
O sırada emekleyerek mutfağa gelen Ela bebeği gördü ve Ela bebeğin sert bir şekilde ateşe baktığına şahit oldu.
O patlamanın alevi ve patlamanın kendisi o an ortadan kaybolarak her şey normale döndü.
Söylediğimiz gibi Eda artık hiçbir şeye hayret etmiyor ve bu durumların sanki normalmiş gibi olduğunu kabul etmiş görünüyordu.
Günler günleri kovalıyordu.
Ela bebek herkesin sevdiği çok tatlı bir yumurcak olarak büyümeye başladı.
10 aylık olduğunda emekleme safhasından yürümeye geçti ve hareketleri ile herkesin bir kat daha sevgisini kazandı.
Yazın 1 yaşını geçmişti ve bahçede kelebek kovalıyordu.
Kelebek kovalamak tamamen onun neşesini anlatmak için söylenebilecek bir sözdü.
Bütün canlılar ona sempati ile yaklaşıyorlar ne bir kedi ne bir köpek ne de bir kuş ondan kaçmıyor, tam tersine ona yakın olabilmek için birbirleriyle yarışıyorlardı.
Yazın sonlarıydı, annesi onu çocuk arabasına koyarak pazara götürdü.
Mevsim sonu olması itibariyle pazardaki meyve ve sebzeler, artık o yazın başındaki canlılıklarını yitirmeye başlamışlar ve albenileri kaybolmaya başlamıştı.
Ela bebek pazara girdiğinde sanki çığlık benzeri bir kahkaha attı.
Onun bu kahkahası ile birlikte pazardaki tüm meyve ve sebzeler bir anda, yazın başındaki en güzel hallerine
büründüler.
Balık tezgahının önüne geldiklerinde Eda balık almak için durdu ve çok da taze olmayan balıklar, bir anda sanki
canlanırcasına hareketlendiler.
O bir anda güzelleşen taptaze balıklardan satın aldı.
Daha sonraları Aysun Hanım’a, pazara gelirken Eda Hanımın Ela bebeği de getirmesini rica eder oldular.
Tüm pazar esnafı onları kendi tezgahlarının önüne davet ediyor ve gelmeleri için buyurun size yarı fiyatı diye
birbirleriyle yarışıyorlardı.
Ela bebek çocuk arabası ile hangi tezgâhın önünde dursa, o tezgahtaki bütün satılanlar tap taze oluveriyorlardı.
Oturdukları evin bahçesi zaten anlatılamayacak kadar güzel çiçekler ve ağaçlar coşmuş bir vaziyette ve mis gibi çiçek kokuları bahçeden bütün mahalleye yayılırdı.
Olaylar o kadar göz önünde ve herkesin şahit olacağı şekilde gelişiyordu ki zaten Ela bebeği saklamak imkansızdı.
Cenazesi olan, cenaze yemeğinden küçücük bir parçanın Ela bebeğe yedirilmesi için Annannesine neredeyse
yalvarırdı.
İnanışa göre cenaze yemeğinden bir kişi bir parça yerse, eğer ölen üzerinde hakkı varsa helal etmiş olurdu.
Eğer herhangi bir helal edecek hakkı yok ise de Ela bebeğin güzelliğinden ölenin faydalanacağı, kabir suallerinden
kolay geçileceği konusu ihtiyarlar arasında konuşuluyordu.
Kısa süre içerisinde ihtiyarlar arasında ismi mübarek bebeğe çıkmıştı.
Gençlerde aynı benzer bir inanca sahip olarak Ela bebeğe cool baby lakabını takmışlardı.
Sınav zamanları pek çok genç kapıyı çalar ve Ela bebeğe şeker ve çikolata getirirler, bu ne diye sorulduğunda,
“böyle yaptığımızda bize şans getiriyor” derlerdi.
Alt sokakta yeni bir inşaat yapılıyordu fakat temeli kazan kepçe iki kere dişini kırmıştı.
Muhtemelen çok sert bir kaya vardı ve kepçe o kaya ile baş edemiyordu.
İşçiler çaresizce ne yapacaklar ne düşünürken, oradan geçen marangoz Ferit amca, Ela bebeği bir şekilde buraya getirin ve onu güldürün işiniz rast gider, kepçenizin dişi de artık kırılmaz dedi.
İşçiler buna anlam verememişlerdi fakat çevredeki evlerin pencerelerinden herkes aynı şeyi söylüyordu.
Müteahhit Hasan Bey,
“bu kadar kişi aynı şeyi söylüyorsa illaki bir hikmeti vardır, gidip bir rica edelim” dedi ve evin yerini sordu.
Marangoz Ferit amca,
“ben sizi götüreyim yabancı olduğunuz için kapıyı açmayabilirler, size yardımcı olayım” diyerek, onları alıp Ela
bebeğin evine götürdü.
Kapıyı çaldıklarında Annanne Aysun açtı kapıyı.
Marangoz Ferit amca, müteahhit Hasan Bey adına ricacı olarak durumu anlattı.
Aysun Hanım olaya pek sıcak bakmadı fakat başka komşularda gelmiş ve ricacı oluyorlardı.
Yaşlı bir kadın, o kepçenin gürültüsünden bizi kurtarırsan Allah senden razı olsun deyince, Aysun Hanım,
“bir şart ile kabul ederim” dedi.
“İnşaatınızın güvenliğini tam sağlayacaksınız, hiçbir şekilde hile karıştırma yapacaksınız ve çevreye saygılı olarak temiz ve gürültüsüz bir inşaat yapacaksınız…
Eğer bu şartları kabul ediyorsanız, kızım Eda’dan Ela bebeği sizin inşaat bölgenize götürmesini isteyeceğim.
Bunu kabul etmezseniz yapacak bir şey yok size güle güle” dedi.
Olaylar karşısında şaşkın bir halde olan müteahhit Hasan Bey,
“elbette biz zaten mahalleden bir insanız, yabancı bir müteahhit değiliz.
Elbette ki komşularımıza elimizden geldiğince gürültüsüz bir şekilde ve temiz bir şekilde inşaat yaparak saygılı
olmak isteriz.
Fakat bugünkü sıkıntımız epeyce büyük ve dolayısıyla çok gürültü çıktı.
Şöyle yapalım eğer komşuların söylediği gibi bir güzellik ile karşılaşırsak ve inşaatımızın ilerleyişi
kolaylaşacaksa, ben komşuların hepsinden teker teker özür dilemeye hazırım.”
Aysun Hanım,
“peki bu söylediklerinizi sözünüz kabul ediyorum fakat bu yetmez, ayrıca bir isteğim olacak sizden ve onu da kabul
etmek zorundasınız.
Mahallemizde gerçekten fakir olan 8 aile var ve bunların çocuklarının eşofman, spor ayakkabı ihtiyaçlarını da
karşılamak şartıyla isteğinizi kabul edebilirim.
Zaten sizin zekâtınız mutlaka vardır, bunları zekâttan da düşebilirsiniz.”