ELA 1.Kitap 2.Kısım
ELA 1.Kitap 2.Kısım
Aysun ninenin yanına ağlayarak geldi.
Aysun neler olup bittiğini anlatmak için derin bir nefes almıştı ki,
Nine yine elini kaldırarak,
“Bu da arkada bırakılması gereken şeylerden birisi” dedi.
Yara almadan arkanda bırakmaya çalışacağın bir şeyi, başkalarına anlatarak o acıyı bir kere daha yaşama kızım…
Gelişinizden, çıkışınızdan ve Eda’nın odaya yatırılışından, üstünden, başından gördüğüm kadarıyla başından neler geçmiş olabileceğini tahmin edebilecek yaştayım güzel kızım…
Yapacak bir şey yok…
Eda için de yazılmış olan kaderin bir parçası bu yaşananlar…
Olayı kabullen demiyorum…
Elbette ki üzül, elbette ki ağla…
Ama bu üzülmek ve ağlamak bil ki kendin için…
Bunların Eda’ya bir faydası dokunmaz…
Yapman gereken şefkatle onun yaralarını sarmak, iyileşirken onun yanında olduğunu belli etmek…
Yapabileceğin bu kadar.
O da kendi tarafında ne yaşayacaksa yaşayacak.
Sonuçta O da bir noktada durumu kabullenmek zorunda kalacak ve ondan sonraki hayatına devam edecek.
Şimdi Eda biraz sonra uyanır.
Onun hem bu olaydan dolayı midesi bulanıyordur, hem başı dönüyordur.
Vesselam, sen ona şöyle güzel bir çorba yap da midesi ısınsın.
Ama öncesinde banyoyu hazırla ve onu böyle yumuşak yumuşak sevecen bir şekilde yıka.
Sakın banyoda onu yalnız bırakma.
Birkaç gün de hiçbir şekilde onu yalnız bırakma.
Geçecek kızım, her şey gibi bu da geçecek…
Sağlam dur, sakın kendini koyuverme.
Eda’nın şu anda böyle taş gibi sağlam, sırtını dayayabileceği bir anneye ihtiyacı var.
Yoksa bozulmuş sütlaç gibi bir anne ona iyi gelmez.
Hadi bakalım bugün anne olman gereken bir gün.
Anne gibi davran…
Her ne kadar üstünü örtmen gereken bir durum, arkada bırakman gereken bir durum dediysem de banyo yapıp çorbasını içtikten sonra Eda’yı uyut ve yanıma gel.
“Olanı biteni öyle hiçbir şey atlamadan bana bir bir anlat ki ne yapılması gerektiği konusunda konuşalım” dedi nine.
Aysun çorbayı hazırlamış, biraz soğuması için kâseye koymuştu ki, Eda’nın inlemesi duyuldu.
Aysun Eda’nın yanına gittiğinde, kızının uyanmış olduğunu ve ağladığını gördü.
Durumla ilgili hiçbir şey söylemedi.
Sadece “gel güzel kızım yıkanmana yardımcı olayım, sonrasında da sana bir tas çorba içireyim ve tekrar uyu” dedi.
Eda cevap vermiyordu.
Gözleri büyümüş vaziyette yatağa bakıyordu.
Aysun kızının kan kan dediğini duydu ve onun baktığı yere baktığında yatakta kan gördü.
Yine aynı olgunlukla olayı konuşmak yerine, “gel senin yıkanmanın yardımcı olayım, bunların hepsi geçecek, dert etme gel güzel kızım” diyerek onu kaldırdı.
Üstünü çıkartmasına yardımcı oldu.
Daha sonra banyoya bir tabure koyarak onu oturttu.
Anne şefkati ile yumuşak yumuşak önce saçlarını sonra sırtını güzelce yıkadı.
Lifi sabunlayıp kızına uzattı ve “ben şu kirlileri makineye koyarken, Ön taraflarını da kendin yıka, sonra
birlikte çıkalım” dedi.
Eda her ne kadar kendisinde olmasa da yıllardır yaptığı yıkanma hareketlerini mekanik bir şekilde tekrar ediyordu.
Yıkanmasını bitirdiğinde, Aysun ona uzun uzun ılık su döktü ve sakinleşmesini, yumuşamasını bekledi.
Banyo iyi gelmiş olacak ki Eda kendine gelmeye başlamıştı.
“Anne, anne” dedi.
Aysun,
“konuşacağız kızım ama şimdi değil…
Şimdi seni kurulayacağız, temiz temiz giydireceğiz, çorba içip güzelce uyuyacağız.
Ne konuşacaksak uyanınca konuşacağız…
Hadi güzelim al şu havluyu güzelce kurulan.
Başın dönüp düşmeyesin diye burada bekliyorum, beraber çıkacağız.
Hadi sen kurulan, ben de şu çamaşırları makine yerleştirip çalıştırayım…” diyerek rahat kurulanması için kızına
sırtını döndü.
Banyodan birlikte çıktılar.
Onu sandalyeye oturtarak, kirlenmiş olan yatağın nevresimlerini değiştirdi ve kızını yatağa oturtarak çorbasını
içirdi.
Bir bardak da su içirerek onu yatırdı.
Aysun Hanım Eda’yı uyuttuktan sonra bir süre başında bekledi ve bildiği dualardan okuyarak Allah’tan yardım
istedi.
Sonrasında Eda’yı uyuttuktan sonra yanıma gel diyen Nine’nin yanına geçti.
Nine’nin gözleri kapalı fakat dudakları hafif hafif kıpırdıyordu.
Aysun Hanım Nine’nin dua ettiğini anladı ve duasını bitirmesini sessizce bekledi.
Bir süre sonra Nine gözlerini açtı ve Aysun Hanım’a hafif bir tebessüm ile gülümsedi.
“Geçmiş olsun kızım en zorunu atlattın.” dedi
Aysun Hanım,
“Teşekkür ederim nineciğim her ne yaptımsa senin sayende, senin güngörmüş öğütlerin sayesinde yaptım.
Yoksa ben perişan olurdum ve kızımı da perişan ederdim.” dedi
Nine, “başa gelen çekilir diye bir laf var kızım ve senin de başına gelmiş…
Ne yapacaksın?
Ya çekeceksin…
Ya da çekmeden önce debelenip duracaksın sonra çekeceksin.
Sakin oldun, sükunetle hareket ettin ve kızını daha fazla endişelendirmeden, sakin sakin gereken neyse hepsini de
yaptın ve de sütünü içirip yatırdın.
Eda uyudu ve sen şimdi yanıma geldin…
Bu durumda yapman gereken ne kızım?
Ağlayacaksın, hüngür hüngür ağlayacaksın, sinirlerini boşaltacaksın, bir kutu mendili bitireceksin ve
rahatlayacaksın.
Her şeyin bir sırası var kızım…
Şu anda yapman gereken ağlamayı biraz önce kızının yanında yapsaydın…
O kızı perişan ederdin.
Sakin sakin onu uyuttun…
Şimdi ağlamazsan da kendini perişan edersin.
Ağla, ağla, içini boşalt, hüngür hüngür ağla kızım.
Aysun Hanım hüngür hüngür ağlıyordu.
Nine gözlerini kapatmış, O’nun kendi kendine ağlayabilmesi için konuşmuyordu.
Aysun Hanım bir süre ağladıktan sonra,
“Nineciğim şimdi ne yapmamız gerekiyor ne yapacağız?
Benim aklım gitti ve hiçbir şey düşünemiyorum.
Ne zaman bir şey düşünmeye çalışsam güzel kızımın banyodaki bana o bakışı geliyor gözümün önüne…
Ninem nolur bi akıl ver bana ne yapacağız şimdi biz” diye sordu.
Nine, “kızım bazı şeyler vardır yerinde çözülür ve bazı şeyler de vardır ki başka bir zamanda ve de başka bir
yerde çözülür.
Siz yaşadıklarınızı burada çözemezsiniz.
Demek ki burada yiyeceğiniz ekmek, içeceğiniz su kalmamış.
Allah’ın bir sözü var…
Hiçbir yarattığımı rızıksız bırakmam diyor…
Elbette ki sizin rızkınızı da verecektir ve sizin şu anda yapmanız gereken o rızkın nerede olduğunu bulmak.
Endişe etmeyin.
Allah yardım edecektir size.
Siz sadece sakin olun ve ona güvenin.
Bak sana daha önce de demiştim.
Bir gün ben öldüğümde…
Bu ev bana emanet ve ben öldükten sonra bu evin sahipleri sizin burada oturmanıza izin vermeyeceklerdir.
Demek ki, benim halen alacak nefesim var bu dünyada ve yaşıyorum.
Birlikte güzel günler geçirdik.
Allah sizden razı olsun.
Benim kimsesiz, sessiz dünyama bir nefes, bir ses oldunuz.
Kızım o vitrinin altındaki büyük çekmeceyi aç.
Bak orada büyükçe kahverengi, üstü işlemeli ahşap bir kutu göreceksin.
O kutuyu al gel buraya” …
Aysun Hanım o kutuyu bularak aldı ve geldi.
Nine,
“kızım aç o kutuyu ve içerisinde bulunanları söyle bana” …
Aysun Hanım kutuyu açtığında, içerisinde epeyce bir miktar para gördü ve para ile birlikte birtakım mücevherler, yüzükler, broşlar ve birkaç tane de Cumhuriyet altını vardı.
Nine,
“o parayı bir sayar mısın kızım…”
Aysun Hanım parayı saydı ve
“842 bin lira var nineciğim”.
Nine,
“Başka ne var kızım, onları da bi say söyle bana”
Aysun Hanım,
“Nineciğim 7 tane cumhuriyet altını, 11 tane küçük altın, iki tane broş, bir tane saç tokası ve beş tane de yüzük
var” diye cevap verdi.
Nine,
“kızım o paraları çıkart bak orada lastik var güzelce bir lastikle…
O yedi tane cumhuriyet altınını ve on bir tane küçük altını da çıkart.
Sonra sana söyleyeyim, o broşlar antika ve üzerindekiler de değerli taş.
Öyle sanıyorum ki o iki broşunda değeri 20-30 milyon lira civarında.
Yüzükler de değerli taşlara sahip.
Sanırım onlar da bi 40-50 milyon lira kadar eder.
Saç tokası, yine antika ve üzerindekiler de değerli taş.
Cumhuriyet öncesi Türkiye’ye gelen Japon Prensi tarafından hikayesi uzun, benim nineme hediye edilmiş.
Yani anlayacağın hem maddi, hem manevi, hem de antika değeri var.
Öyle sanıyorum ki, Onun şu anki değeri, nereden bakarsanız bakın bi 70-80 milyon lira civarında.
Belki de daha fazladır ama daha az değildir.
Kızım bu saydığımız şeylerin hepsini alıyorsun.
Bana sadece o paranın içerisinden on iki bin lira bırakıp geriye ne varsa hepsini al.
Yarın sen onları güzelce çantana koy ve çantanın sımsıkı tutarak taksi ile kapalı çarşıya git.
Sana vereceğim adreste Ramazan Efendi var.
Ona benim selâmımı söyle ve şu mendili ona göster…
Zamanında o mendili Ramazan Efendi’nin Hanımı Onun yanında bana hediye etmişti…
Tanıyacaktır.
Böylece seni benim gönderdiğimden emin olacak ve sana yardım edecektir.
Zaten o antika eşyaları Ondan başkasına satamazsın, seni kandırırlar.
Senin için bankada hesap açmıştık.
O hesap bilgilerini Ramazan Efendi’ye verirsen, götürdüklerinin karşılığını O senin hesabına resmi bir şekilde
aktarır.
Ayrıca onda emanet bir miktar daha birikimim de var ve uygunsa onu da eklesin.
Böylece hesabına giren bu yüklü parayı nereden buldun diye kimse sana hesap sormaz.
Şimdi devam edeyim…
Böylelikle senin elinde işte epeyce bi milyonlarca lira gibi bir para olacak.
Aslında bu para öyle küçük değil, büyük bir para.
Sen ne yapacaksın gideceksin Üsküdar taraflarında…
Bak tekrar söylüyorum…
Buradan uzakta karşı tarafta Üsküdar taraflarında güzel, büyük bahçeli, temiz bir ev satın alacaksın.
Aldığın evin elektriğini, suyunu, doğalgazını vs. açtırıp, acil olan tadilatını yapıp ustalardan teslim aldıktan sonra da kapı kilidini falan değiştirip güzelce yerleşeceksin.
Daha sonra çelik kapı yaptır ve ilk başta ettiğin bu harcamalara acıma.
Yerleştikten sonra da oldu bitti demeyeceksin.
Çatısından dış cephesine, yerlerinden kapılarına, lavabosundan tuvaletine, mutfağından mobilyasına, mutfak
aletlerinden elektronik eşyalarına…
Her bir şeyi zevkinize göre, harcayabildiğin kadar para harcayıp, orayı gerçekten içine sinerek oturacak bir hale
getireceksin.
Üsküdar’a gittiğin zaman orada Terzi Muzaffer Efendi var…
Ona benim selamımı söyle ve ninem dedi ki
“o keten kumaşları hayır yapmak üzere ona veriyorum, nerelere ne şekilde hayır yapacağını O bilir” dedi de