ELA 1.Kitap 19.Kısım
ELA 1.Kitap 19.Kısım
Bu kısım sadece uyarıydı kısa geçelim ve diyelim ki gerçek bir usta buldunuz ve sizi öğrencisi olarak talebeliğe kabul de etti.
Bu noktadan sonra size birtakım metotlar öğretecektir, çalışmanız için ders verecektir ki ki bunun karşılığı zikir talimleridir.
Tek başınıza yapacağınız bu dersler ki meditasyona karşılık gelen durumdur.
Ayrıca başka dersi olanlarla bir araya gelip ruh paylaşımı olayını gerçekleştirerek toplu meditasyonlar yaparak
çok daha hızlı ilerlemeniz yani o hücrelerde dolan nur ile Xiulian uygulaması şeklinde oluşan iksir gibi olan
gıdalar meridyenlerinizi yeniden şekillendirerek açacaktır.
Yeni yeni meridyenler bu şekilde şekillenip açılacaktır.
Peki bu şekilde açılan meridyenlerin kalıcı olması için kılıç talimi vs. yapılıyordu bizde mi kılıç talimi yapacağız?
Elbette ki hayır.
Namaz bu kılıç taliminin yerini tutuyor.
Toplu olarak cemaatle kılınan namazlarda bir miktar Ruh paylaşımı da söz konusu vs.
Sonuçta bu zamanın Allah tarafından izin verilmiş ve övülmüş Xiulian uygulamasını bu şekilde düşünebiliriz.
Bu noktada Peygamber Efendimiz zamanında namaz öyle bir katı kurallar çerçevesinde kılınırdı ki…
Rükûda vücut 90 derece olacak ve hatta sırtına bir yumurta koyulsa düşmeyecek.
Yerde Ettehiyatü oturuşunda dik durulacak ve sağ ayak erkeklerde tabanı arka tarafa bakacak, baş parmak ise bükülerek yere bakacak.
Gibi Xiulian çalışmasının taviz verilmeden yapılışı hakimdi.
Buna takva deniliyordu ve herkes tam yapmak için gayret gösteriyordu.
Hz. Osman Efendimizin savaşta ayağına ok saplanmıştı.
Çıkartılırken dayanılması zor bir acıya sebep olacak bir noktadaydı saplanan ok.
O zamanın hekimleri nasıl yapacaklarını tartışırken O ben namazda Ettehiyatü ’ye oturduğumda çekip çıkartın
dedi.
Gerçekten de o an çekip çıkarttılar ve Hz. Osman Efendimiz hiçbir acı hissetmedi ve hatta farkına bile varmadı.
Bu noktada 11.Boyutu anlama ve boyutların derinlemesine tekâmülleri ile çok farklı noktalara ulaşılması da mümkündür.
Tay-i mekân (düşünerek bir yerden başka bir yere ışınlanma olayı) ve tay-i zaman (yine düşündüğünüz bir zaman dilimine geçebilmeniz) var ki bu noktada belirli meridyenler oluşturup şekillendirilerek ortaya çıkan ve 11. Boyutu daha derin noktalara taşıyan kişilerin yaptıkları olaylar ki buna da keramet deniliyor.
Ancak keramet gösterecek kadar bu yolda ilerlemiş kişiler herkesin göreceği kerameti göstermeye utanır ve kaçınırlar.
Çünkü bir meşhur olma durumu oluşur ki her halükârda bu durum Ruh ’un düşüşüne ve kişinin Xiulian noktasında gerilemesine sebep olur.
Aslında ruhun düşüşü diye bir şey değil olay…
Madem bundan bahsettik, anlattıklarımızın havada kalmaması için çok ayrıntıya girmeden ufak bir detayı vermem gerekiyor sanırım.
Şimdi şöyle anlatayım…
Anlattıklarımız, anlatacaklarımız, tüm bunlar tabii ki görünen, elle tutulan şeyler değil…
İnsan vücudunda 6 tane makam var.
Şimdi makam var derken, hani sular idaresinin müdürünün bir makam odası var, orada bir makam var ya…
Onun gibi düşünün…
Bir makam ve o makamın birçok yaptığı iş, yaptırdığı iş ve yetki alanları var.
Aynı bunun gibi düşünün…
Şimdi sol göğsün, yani sol memenin 4 parmak altında Kalp makamı var.
Onun 5-6 parmak altında Sır makamı var.
Geçelim sağ tarafa…
O sır makamının paralelinde, yani nereye denk geliyor?
Bu apandisitimizin olduğu bölgenin üst tarafı civarına denk geliyor Hafî makamı var.
Biraz yukarı çıkalım…
Yani sağ memenin 4 parmak altında Ahfâ makamı var.
İki göğsün tam ortasının böyle iki üç parmak üstünde İman tahtası dediğimiz bir makam var.
2 kaşın arasında da Kalp gözü dediğimiz bir makam var…
Şimdi bunların isimleri sizi yanıltmasın…
Bunları cisim olarak değerlendirip öyle anlamayın.
Manevi makamlar bunlar.
Yani kalp gözü deyince iki kaşının arasında bir göz açılacak da onunla bir şeyleri göreceksiniz gibi de bir durum
yok.
Kalp gözü görmeye, bakmaya değil, anlamaya yarayan bir makam.
Diğer makamlar da keza aynı şekilde isimleri ile her ne kadar ilişkili olsalar da asıl yaptıkları iş çok çok çok farklı.
Bu konulara girmeyeceğim…
Sadece söylemek istediğimi söylemek için bunlar gerekliydi ve o nedenle bunlardan bahsettim.
Şimdi işte namazı kılma sebebimiz…
Elbette ki Allah rızası için kılıyoruz…
Niyet ettim namazımı Allah rızası için kılmaya diye niyet ediyoruz.
Orada farklı bir durum yok, orası öyle.
Ben sadece bu namazın sonunda elde ettiklerimize ilave olarak büyük bir hediye alıyoruz, büyük bir nimet elde ediyoruz ondan bahsediyorum…
Yoksa ötekiler doğru değil, doğrusu bu demiyorum.
Ötekiler, elbette ki asıl olan ötekiler.
Yani namazın bir emri yerine getirmiş olma huzuru ve elbette ki bir sevabı var.
Ama işte bizim için farklı da bir durum söz konusu…
İşte o farklı bir durum, bu hediye olan durum.
Şimdi daha önce bahsettiğim gibi onu yaptık, bunu yaptık, şunu yedik, bunu içtik…
Allah'a teşekkür ettik.
Lütfuyla verdiği için ona teşekkürlerimizi ilettik.
Eğer günah işlemekten uzak durabiliyorsak, teşekkür ile birlikte şükrettik.
Vesaire vesaire…
Tüm bunları sonucunda hücrelerimiz Nur ile doldu mu?
Doldu…
İşte olay, bu Nur dolmasından sonra sen Nur’la kaplanıyorsun, Nur doluyorsun, için, dışın, tüm hücrelerin Nur
doluyor…
Ama o Nur bir şekilde hazmedilmesi gereken bir madde.
Bir yemek gibi düşünün…
Yediğin yemeği hazmedemezsen ne olur?
O yemekten şifa bulacağım derken karın ağrısı olur, bağırsak sancısı olur, kıvranırsın…
Aynı şekilde bu hücrelerimize dolan Nurun da hazmedilmesi gerekiyor.
Müslümanlarda genelde bir asabilik hali vardır.
Buna anlam vermek zordur.
Hem müslüman hem de asabi.
"cık cık cık"
Fakat öyle değil işte...
Nurla dolan hücreler patlama noktasına geliyor ve asabiyet had safhada.
Demek ki namazını dosdoğru kılmıyor ki o nur feyze dönsün de kurtulsun gibi...
İşte bu hazmı yerine getirebilmeliyiz ki bizim kemiklerimiz ve asıl önemli olan ilik dediğimiz omurilikte bulunan
iliğimizin bu Nur'un feyze dönüşmüş haliyle yıkanması gerekiyor.
İliğinin, kemiğinin bu yıkanması ile birlikte…
İşte manevi meridyenlerin açılmaya, şekillenmeye, birbirleriyle bağlanmaya ve senin vücudunda fevkalade olayların
gelişmeye başlamasına vesile oluyor.
Şimdi buraya kadar da tamam.
Peki niye bunları yapıyoruz?
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun…
Buradaki lillâhi olayın anlam yüklü kelimesi.
Arapça yazılış itibariyle Allah kelamından bir harfi atarsak lillah kalır.
Lillah kelamından da bir harfi atarsak Ha yani yaradan olan Hu kalır.
Allah kelamı bütünüyle Allah’ın Zatına ait olan tüm sıfatlarının cem yani bütün halidir.
Lillah kelamı bir harfin atılması yani kabuğun içi gibi ki bu da O’nun Ruhuna işarettir.
Bir harften daha soyunulduğunda da Zat’a yani Hu ’ya ulaşılır.
Zatı da Ruhu da Sıfatları da zaten hepsi ona aittir.
Sıfatların tamamı Ruh’u anlasınlar ve onunla Zatımı bulsunlar maksadıyla kendisi tarafından yaratılmıştır.
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi, bulunmayı diledim.
O nedenle bilsinler ve bulsunlar diye insanları ve de cinleri yarattım.”
Buyuruyor Yüce Yaradan.
İşte Ruh büyüyecek, yükselecek, öyle büyüyecek, öyle büyüyecek, öyle büyüyecek ki bu semaya sığmayacak hale gelecek…
Yani bu uzaya, bu evrene sığmayacak hale gelecek.
Bir üst semaya, sonra bir üstüne, sonra bir üstüne, sonra daha bir üstüne geçecek.
Nihayetinde semalar ve de her şey anlamsız kalacak ama o ilahi yolculuğuna devam edecek.
Ama nasıl geçecek?
Tüm bunlar bir ahenk içinde ve bir rotayı takip ederek gerçekleşecek.
"Ah o gemide ben de olsaydım" diyor ya şair.
Önce o gemide olma şansını yakalamak için bir sürü katedilmesi gereken yol ve ve ve var.
Her ne kadar bu konulara girmeyeceğim desem de bazılarını söylemeden olmuyor.
Neyse…
İşte bağlı olduğu bağlantılarıyla, o biraz önce bahsettiğimiz 6 makam ile birlikte yükselmesi gerekiyor.
Bizim yaptığımız ne varsa bu 6 makamı, iliğimizi, kemiğimizi, meridyenlerimizi şekillendirmek.
Onları yükselmeye hazır etmek ve Ruh ile birlikte onların da büyümesine, şekillenmesine, yükselmesine vesile
olmak.
Sonuç?
İşte dedik ya bunu namaz ile yapmalıyız.
Namaz ile yapıldığı takdirde bu saydığımız 6 makama iliğe, kemiğe, meridyene…
Vücuda dolan Nur bir farklı Ruhani madde olan "feyz"'e dönüşerek onları yıkar.
Büyümeleri için sular.
Feyz ile sular ve onlar da büyüyüp Ruha eşlik ederek, onlar da beraberinde yükselirler.
Bu 6 makam Ruhun yolunu bulabilmesi, diğer zorluklardan etkilenmemesi, amacına yani Allah’ın Zatına ulaşabilmesi için olmazsa olmaz gerekliliklerdir.
Neticede "Ruh Rabbinin emrindedir" ayeti gereği, Ruhun bütün dileği Rabbine yani Ruhumdan Ruh üfledim fermanı gereği Allah'ın zatına ulaşma gayreti içerisinde olmasıdır.
Eğer bu şekilde doğru bir yolla hareket edilirse, makamlarla birlikte ilik kemik arındırılarak meridyenler açılarak ruh ile birlikte bunlar da büyüyerek yükselirse o zaman fevkalade bir insan olursun.
Eğer namazda bir noksanımız varsa…
Yani namazı bu işlevi sağlayacak şekilde dosdoğru bir şekilde kılamıyorsak…
O zaman da yine bu nurun hazmedilmesi lazım.
Yoksa patlarsın.
Yani ha belki vücudun patlamaz ama Ruhen patlarsın.