ELA 1.Kitap 12.Kısım

...

ELA 1.Kitap 12.Kısım

Buradaki bahis sadece insanların aklını sıkıştırması sorununa işaret etmek için ortaya koyduğum bir nokta.

Yine Allah Kur'an'da diyor ki biz sizin ruhunuzu iki kere kabz ederiz.

Yani ruhun kabz edilmesi senin ölümün demek.
Ruh Allah'a teslim oluyor, bedenden ayrılıyor.
E birisi ölüm anı ruhu teslim ediyorsun geride beden kalıyor.
Onu da gömüyorlar, o da çürüyor, dünyaya, tekrar dünyadan geldi toprağa dünyaya dönüyor.
Ruh da Rabbimden geldi rabbine dönüyor, ikincisi ne?

İşte ikincisi uyku.

Ayette aynen öyle geçiyor.
Bir uyuduğunuz zaman, bir de öldüğünüz zaman ruhunuz bize gelir.
Öldüğünüz zaman bizde kalır, uyuduğunuz zaman da uyanma zamanı size geri döner.
Bazen de dönmez…
Aynen böyle ayet.

O halde işimizi bitirdik, artık uyumak üzere yattık fakat insanlar maalesef ki o uykuda ruhu teslim edip, son teslim edişleri olup o ruhun geri dönmeyeceğini yani o gece ölme ihtimalleri olduğunu unutarak uyuyana kadar tilkinin kuyruğunu kovalayıp duruyorlar.

Düşün düşün nereye kadar?
Yarın ne yapacağım?
Öbürsü gün ne yapacağım?
Yani dünyanın en sefil durumuna düşmüş insan bile olsan, o anda düşünmekle elde edebileceğin hiçbir şey yok.
Oysaki Allah'ın bir sözü var…
“Siz benimle meşgul olursanız ben sizin işlerinizi hallederim.”

Yattığın zaman senin o son yatışın olduğunu düşünerek, tekrar uyanmayacağını düşünerek, her şeyi terk ederek, böyle kendini simsiyah, bir ışığın olmadığı simsiyah bir ormanda hayal ederek, orada rabbine sığınıp, Allah Allah Allah Allah Allah diyerek uyumak.

Ne yaptık Allah ile meşgul olarak uykuya daldık.
Uyansak ne, uyanmasak ne?
O andan sonra hiçbir sıkıntı yok.
Çünkü Allah'ın verdiği sözü tutma sırası geliyor.
Biz onunla meşgul olduk, o andan itibaren o da bizim işlerimizi halledeceği üzere verdiği sözü tutma noktasına geçiyor.
Top onda artık.

Gerçekten de bu şekilde uyumayı başarırsanız, ertesi gün kalktığınız zaman o pek çok sıkıntılı olaylarınızın hafiflediğini ve bir çözüm yoluna girdiğini görürsünüz.

Lütfen acayip acayip dualar okumayı, acayip acayip ayet tekrarları yapmayı, Allah'ın isimlerini sayılı olarak belirli bir amaç için zikretmeyi terk edelim.

Çünkü her ne yaparsanız yapın siz henüz hazır olmadan ruhunuzu yükseltmeye başlarsanız, bunları yaparak çok büyük sıkıntılar içerisine girersiniz.

Hazır olmadan pijamayla silahsız bir şekilde savaş alanına gitmek gibi bir durumdan bahsediyorum.

Oysa ki Allah demenin hiçbir bahası yok.
Yani hiçbir bedeli yok, hiçbir cezası yok, hiçbir sıkıntısı yok…
Yani 1444 kere bilmem ne diyeceğine, sayı önemli değil Allah Allah Allah Allah diye tekrar edip, önüne başka bir iş geldiği zaman onunla meşgul olmaya geçmek…
Bütün yapman gerekenlerin hepsini yapmış oluyorsun.

Yani Allah dediğin zaman, rızık istiyorsan ya Rezzak ya Rezzak ya Rezzak diye bilmem kaç kere tekrar etmene gerek yok.
Ki sayı önemli değil belli bir sayı saymadan, 10 olur 20 olur 30 olur 300 olur Allah dedin sonra baktın bir iş var ona devam ettin.
Sonra boş vakit oldu.
Kolaylık versin diye bilmem kaç defa El-Bâsıt demek istiyorsun.
Fakat onu yapacağına yine sayısız kere Allah dedin.
Allah dediğin zaman zaten El-Bâsıt onun isimlerinden birisi.
Allah dediğinde aynı zamanda ya El-Bâsıt de demiş oluyorsun.
Onun için lütfen bu dilimize pelesenk olmuş tekrar zikirlerden vaz geçelim.

Bakın burası yine yanlış yorumlanıp yanlış anlamaya müsait...
O nedenle şunu belirteyim.
Elbette ki ezan arapça okunacak.
Elbette ki ezan bir makam ile notalı okunacak.
Dört sefer Allah-u Ekber diyoruz ezanda.
Her biri bir yolu açar ve Rabbimizin huzurunda kılarız namazımızı.
Elbette ki namaz sureleri arapça okunacak.
İstediğin kadar uzun sureler oku ve istersen de hatimle kıl namazını.
Namaz sonrası tesbihat ve vird dediğimiz dualar için de öyle.
Fakat o seccadenin üzerinden kalkıp seccadeyi topladıktan sonra sadece Allah Allah Allah...

Rabbimize gerçekten lâyık dost, arkadaş olmayı becerelim.

Onunla dost olana alemler dost olur, her bir işi kolay olur.
Onunla dost olmayanın her bir işi zor olur.

Önce ben kendimi düzeltmeliyim, herkes de kendisini düzeltmeli.

Nokta…

Şimdi bunları niye anlattık?

Sayın kraliçem işte yok kötülük güçlenecek, kötü güçlenecek, şöyle olacak, böyle olacak dedi…

Ya ne olursa olsun…

Biz eğer bu saydığım topu topu kaç madde saydım 5 mi 6 mı 7 mi 3 mü?

Yani Allah'ın emrettiği bu şekle girersek, kötü gelse ne olur, güçlense ne olur, yani ne ola ki ne ola?

Ama biz bunu yerine getiremezsek o zaman küçücük bir kötülük bile bizim çözemeyeceğimiz bir mesele.

Hepinize beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Sayın kraliçeme bu güzel akşam ve bu güzel yemekler için ayrıca teşekkür ediyorum.

Ne diyeyim Allah bizimle birlikte olsun ve biz ona lâyık olmak için elimizden geleni yapar, acziyetimizi belirtir ve ondan lütfuyla, lutfen vermesini rica ederek yaşantımıza devam ederiz.

Kraliçe Eli gözünü bir noktaya dikmiş derin derin düşünüyordu ki ortamdaki sessizlikten sonra sözün ona geldiğini anlayarak başını kaldırdı.

"Ela’cım öyle şeyler söyledin ki bütün bu söylediklerin bizde birer yaraydı ve sen bize tüm bu yaralarımızı iyileştirebilecek mucizevi bir ilaç verdin sanki.

Emin ol biz kendimizi iyi tarafta sayıyor, iyi olarak kabul ediyor ve öyle yaşıyorduk.

Fakat senin bu söylediklerini dinledikten sonra, biz hayatımızı boşa geçiriyormuşuz bunu anladım.

Biz sana yardım etmek için, seninle birlikteyiz demek için burada toplanmış ve hepimiz kendimizi sana yardım edeceğimizi belirtmek için göstermiştik.

Oysa gerçekte yardıma ihtiyacı olan bizlermişiz ve sen bize bir nimet olarak gönderilmişsin.

Ela’cım sana çok teşekkür ediyorum…
Bizim ölmüş kalbimizi yeniden dirilttin.
E İnşallah bundan sonra bu kalp bu çizgide yaşayarak atmaya devam edecek.

Tüm periler olarak senin bu anlattıklarını not ettik ve sürekli hatırlamak için yazıp başucumuza koyacağız.
Sana çok teşekkür ediyoruz.""

Ela,
"Sayın kraliçem, lütfen bunları ben nereden duydum, nasıl bir araya getirdim, nasıl konuştum bir daha yaptırsanız yapabilir miyim, bunların hiçbirisinin farkında değilim ve bilmiyorum da.

Ben dini eğitim almamış yeni bir lise öğrencisiyim.

Fakat farkında olduğum bir şey var ki siz bu söylenenleri dinlemeye, e İnşallah uygulamaya lâyık, Allah'ın sevdiği varlıklarsınız ki bunları bir vesileyle sizlere duyurdu ve hatırlattı.

Sizin sayenizde bana da duyurdu, bize de duyurdu ve hatırlattı.

Onun için kimsenin kimseye teşekkür etmesine gerek yok.

Bütün teşekkürler bunu bize lütfu ile hediye eden Rabbimizedir, ona teşekkür etmemiz gerekiyor."

Kraliçe Eli,
"evet haklısın…
Hepimiz bizi yaradan yüce Rabbimize, Allah'a teşekkürlerimizi sunuyoruz ve bu noktada şunu söylemek istiyorum…

Biz seni gerçekten yanındayız ve bu söylediklerinden sonra sana yardım edeceğiz falan demeye utanıyorum.

O nedenle şöyle söyleyerek kendimi bir nebze affettirmek istiyorum.

Senin yaşantında yaşantını kolaylaştırmaya Allah bizi vesile etti ve biz vesile olarak senin yanında olacak ve de yaşantını kolaylaştırmana vesile olmaya devam edeceğiz…
Diyor ve ondan sonrası yorucu olacağından konuşmayı burada ben de noktalıyorum."

Sonrasında ortamın kasveti dağılmaya ve neşeli konuşmalar yapılmaya başlandı.
Tüm masalarda artık karamsarlık bir umuda, bir inanca, bir imana dönüşmüştü ve herkes için için bir mutluluk hissine kapılmış olarak geceyi geçirdi.

Sonrasında dağıldılar ve herkes odasına çekilerek uykuya geçti.

Her ne kadar bugün döneceklerini söylemiş olsalar da Ela, “birkaç gün daha kalalım” …
Bugün pazartesi ve haftanın perşembe günü yolların en boş olduğu zaman.
O zaman dönelim dedi.

Kraliçe Eli göründü ve
"Ela’cım her ne kadar işine karışmak istemiyorsam da sana şunu söylemek istiyorum ki bu seyahat için otobüse veya başka bir araca binmenize gerek yok.
Siz nereye gitmek istiyorsanız göz açıp kapayıncaya kadar biz sizi oraya ulaştırırız.

Bunu bilin fakat nasıl arzu ediyorsanız öyle yapın dedi ve selam vererek tekrar görünmezliğine çekildi."

Ela,
“o halde düşünecek bir şey yok burada birkaç gün daha geçirelim sonra aynen Kraliçe’mden rica ederiz ve evimize, İstanbul'daki evimize göz açıp kapayıncaya kadar şeklinde döneriz ne dersiniz” dedi.

Aysun Hanım,
“aslında sorarsanız bir sürü tamirat tadilat odur budur ustalardır biz buraya dinlenmeye geldik fakat yorulduk.
Gerçekten de 2-3 gün burada dinlenelim.
Şöyle güzel bir piknik yapalım, şöyle gölü tam olarak bir göremedik oraları bi gezelim.
Buranın havasını yorgunluk ve iş stresi olmadan, başımızda ustalar olmadan geçirelim.
Dediğin gibi iki üç gün sonra dönmekte bir sakınca yok.
Çünkü okulların açılmasına daha bir süre var.
Bu hafta okullar açılmıyor nasıl olsa” dedi.

Ela,
“o halde buyurun sepetimizi rica edelim Bade periden ve göl kenarında bugün piknik yapalım.
Güzel bir salıncak kuralım, annem salıncağa binerse ben onu sallarım” dedi.

Salıncak sözünü duyunca Eda'nın tebessümü abartılı bir şekilde ağzı kulaklarına değiyor şeklinde dönüşüverdi.

Gülüşmeler içerisinde Göle doğru yürüdüler ve gölün neresinde piknik yapacaklarını düşünürken Ela, “bu tarafları gördük fakat gölün arka tarafını görmedik, arzu ederseniz şu kıyıdaki tekne ile karşıya geçelim hem oraları görmüş oluruz hem de farklı bir yerde piknik yapmış oluruz.
Neticede burası zaten bizim evimiz.
Burada yaptığımız şeyin adı piknik olmaz", dedi.

Hep birlikte gölün karşı kıyısına gitmek üzere tekneye bindiler ve gölün karşı tarafına geçtiklerinde oranın farklı bir güzelliği olduğunu, değişik ağaçların gölgelerinin bulunduğunu görerek,
“iyi yapmışız buraya geçmekle, pikniği burada yapmak çok güzel olacak” dediler.

Eda salıncağı merak ediyordu.
Ela annesine,
“anne salınacağını şimdi kuracaklar biraz sonra sallanabilirsin” dedi.

Gerçekten de periler muhteşem bir salıncak kurmuşlardı.
Salıncak hem çok güzel hem çok yükseklere çıkabilen hem de emniyetli ve muhafazalı idi.
Zaten periler koruma görevini üstlenmişlerdi.

Hep birlikte saray sofrasını aratmayacak bir piknik ortamında yemeklerini yediler, çaylarını kahvelerini içtiler, hoş sohbetlerini ettiler ve yiyip içmekten üzerlerinde oluşan ağırlığı atmak üzere yürüyüş yapmaya karar verdiler.

Ela annesine ve anneannesine, “periler sizi korurlar o nedenle siz Arzu ettiğiniz yeri gezebilir oralarda yürüyüş yapabilirsiniz…

Ben şu arka tarafa, tepenin diğer tarafına geçmek ve oraları da bir görmek istiyorum fakat siz oralara geçerken zorlanırsınız o nedenle ben yalnız gideceğim.

Merak etmeyin ben emin ellerdeyim.
Periler olsun, reis olsun yanımda.
Fazla gecikmeden bir iki saat içerisinde tekrar burada buluşup evimize geçelim.” Dedi

Ela serbest hareket etmek istiyordu çünkü bahsettiği o tepenin arkasından farklı bir his algılamıştı.

Gerçekten de tepenin arkasına geçtiğinde bambaşka bir manzara ile karşılaştı.

Sık ağaçlarla örülü bir orman duruyordu karşısında.
Ormanda çok çeşitli ağaçlar olmasına karşılık ulu bir meşe ağacı kendisinin farklı olduğunu hissettiriyordu.

Oraya doğru yöneldi ve az sonra o ağacın yanında durdu.

Ağaçtan bir duman dışarıya çıkmaya başladı.
Kahverengiden griye kaçan renkte bir duman bir süre çıktıktan sonra şekil almaya başladı ve bir insan suretine büründü.

Ela'ya selam vererek,
“Hoş Geldiniz Beyim, Ben Orman Perisi Ammar” dedi.

“Bilgi toplamak ve paylaşmak dışında bir özelliğim yok.
Fakat şunu söyleyebilirim ki dünya üzerindeki bütün ağaçlarla bağlantı halindeyim ve onlar benim gözüm kulağım” dedi

"Ela Bey size sadece sorduğunuz sorulara cevap vereceğimi söyleyebilirim.
Sorularınızın ne olduğunun hiçbir önemi yok.
Bütün soruların benim haddimi aşmayacak cevabı da bende mevcut."

“Bununla birlikte pek çok sırra vakıfım ve öğrenmek isterseniz bu sırları size aktarmak benim başka bir görevim.” dedi

Ela,
“memnun oldum sayın Ammar, hoş bir kişiliğiniz ve sevecen bir yaklaşımınız var.
Bunun için teşekkür ediyorum size.

Öncelikle sizinle tanıştığım için memnun olduğumu ifade ediyorum ve sonrasında da eklemek istiyorum ki benim sırları öğrenmek gibi bir niyetim yok ve bu konuda da hiçbir gayretim olmayacak.

ELA 1.Kitap 13.Kısım için tıkla..

...