ELA 1.Kitap 28.Kısım

ELA 1.Kitap 28.Kısım
Ya Ela bu çok çok özel bir konu...
Fakat gerçekten yitirdiğim ve özlemini zaman zaman duyduğum birileri elbette ki var.
Bunu seninle uygun bir zamanda konuşup, bana çok kısa bir süre için de olsa yardımcı olmanı senden rica edeceğim.
Ela,
"Sayın kraliçem olay anlaşıldı...
Fazla ayrıntı vermenize gerek yok.
Daha sonra bunu sizinle konuşalım ve uygun olan şekilde de ben size gerekli yardımı edeceğime söz veriyorum.
İçiniz rahat olsun." dedi
Her ne kadar olayları anlıyorum dese de elbette ki bir şok içerisindeydi.
Ela bunun farkında olarak,
Burcu o örtüyü yırtmayı bırakırsan seni yormayacak şekilde devam edeceğim. dedi
Burcu o an farkına vardı ki masanın örtüsünü o heyecan ile çekiştirmekten sündürmüştü.
Ela bunlar nasıl söyleyeyim...
Elbette ki beni anlıyorsundur...
Hazmedilmesi çok çok zor konular bunlar.
Ama ufaktan ısınmaya başladım ve yavaş yavaş alışacağım zannedersem.
Yani sen şimdi bana diyorsun ki göz açıp kapayıncaya kadar mısır piramitlerine gidebiliriz.
Orayı gökyüzünde bir salıncakta oturarak izleyebiliriz.
Veya yere inerek oraların sokaklarında yürüyebiliriz ve daha da derin bir arzu içerisinde isek yüzlerce yıl
öncesine gidip yüzlerce binlerce yıl öncesindeki bir olayı direkt gözlerimizle, kulaklarımızda şahit olarak görüp
dinleyebiliriz.
Doğru anlamışım değil mi ya?
Ela,
"Evet Burcu doğru anlamışsın fakat bu bahsettiğin konu dış kapının mandalı... O kadar farklı ve önemli konular var
ki...
Merak etmenin ötesinde geleceği şekillendirecek konular var.
Bence o tarafa doğru yoğunlaşsan senin için daha faydalı olur.
Elbette ki hobisel bir takım şeyleri birlikte gerçekleştirebiliriz o da farklı bir konu...
Aslında sen her şeyi anladın.
Yani görmesen de bilmesen de...
Her şeyin mümkün olduğunu fakat nezaketimizden dolayı bazı şeyleri mümkün değilmiş gibi kabullendiğimizi
hissedebiliyorsundur.
Burcu,
"Evet çok güzel anlattın ve ben de çok güzel anladım.
O zaman ben zaman zaman tabii ki seni didikleyeceğimi kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum.
Fakat olayların akışını şu an sana bırakıyorum.
Çünkü öğretmen sensin ve müfredatın neyse o yönde ilerlemeni sabırla bekliyorum." dedi
Ela,
Aslında beklenecek ya da sabırla beklenecek bir şey de yok.
Zaman zaman merak ettiğin konuları sorabilirsin fakat bence bunların hiçbirisini düşünmeyelim.
Her şeyi akışına bırakalım ve günümüzü yaşayalım.
Bu günlük yaşantı içerisinde zaten farkında olmadan her şeye alışacak ve öğrenmek istediğin her şeyi de
öğreneceksindir.
Burcu,
"Tamam Ela, anladım ki yani sonsuzluk içerisinde boğulmamı istemiyorsun.
Çünkü bunun anladığım kadarıyla ne başı var ne de sonu...
O zaman dediğin gibi biz günümüzü yaşayalım, bunları bir kenara bırakalım.
Sen zaman zaman bize bu konuları hap şeklinde ya da iğne şeklinde vermeye devam edersin.
Bakalım nereye doğru gideceğiz, göreceğiz. dedi
Ela,
Bade’cim Hanımefendi susamıştır ve geçirdiği bu şokların etkisi altında şekeri de düşmüştür.
Sen bize tatlı birtakım pastalar ve susamışlığı giderecek serin içecekler verirsen, biz de sana teşekkür ederiz."
dedi
Bade Peri hiçbir şey söylemeden gitti ve zaten anında ikramlıkları bir tepsirin içerisinde getirdi.
Ela,
"Tahmin etmişsindir, bugün sizin evin tadilatlarını yapanlar, inşaat mühendisi ve mimar olanlar, bunların hepsi
Peri dostlarımızdı...
Bade'nin bize atıştırmalıkları ve içecekleri anında getirip sunması gibi, evinizi de birkaç saniye içerisinde bitirip teslim edebilirlerdi.
Fakat işte bu olayların bir raconu var.
Böyle tatlı tatlı ilerlemek güzel oluyor.
Yani bir gezintiye çıkmışsın, gökyüzünde mehtap var, bir sandala binmişsin...
Acele acele kürek çekmenin bir anlamı yok.
Zaten Yahya Kemâl Beyatlı'nın bir şiiri var...
"Âheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın,
Bir âlem-i hayâle dalan âb uyanmasın.
Âgûş-ı nev-bahârda hâbîdedir cihan,
Sürsün sabâh-ı haşre kadar, hâb uyanmasın.
Dursun bu mûsikî-i semâvî içinde sâz,
Leyl-î tarâbda bir dahî mızrâb uyanmasın.
Ey gül sükûta varmağı emreyle bülbüle,
Gülşende mest-i zevk olan ahbâb uyanmasın.
Değmez Kemâl uyanmaya ikmâl-i ömr içün,
Varsın bu uykudan dîl-i bîtâb uyanmasın… diyor
Günümüz türkçesindeki meali...
Kürekleri ağır ağır çek, mehtap uyanmasın.
Bir hayal âlemine dalan su uyanmasın.
Dünyânın, ilkbaharın kucağında daldığı uyku, mahşer sabahına kadar sürsün; uyku bile uyanmasın.
Saz, bu göklere ait musikinin içinde dursun; sevinç gecesinde coşan mızrap dahi uyanmasın.
Ey gül, bülbüle emret ki sessizliğe bürünsün; gül bahçesinde zevkten sarhoş olan dostlar uyanmasın.
Kemâl, ömrün kalanını tamamlamak üzere uyanmaya değmez; dermansız kalan gönül, varsın bu uykudan uyanmasın...
Evet sizin evin işini yarın bitiririz...
Diğer evdeki eşyaları da yine peri dostlarımızdan rica ederiz
Anneni babanı zıplatmayacak şekilde, gerçek hamal ve taşıma şirketi şeklinde gelir, güzel güzel onları taşıyıp
buraya yerleştirirler.
Aslında onu bir sonraki gün yapalım.
Yarın evin bitiminden sonra bir temizlik olayı olması gerekiyor.
Yine o konularda da dostlarımızdan rica ederiz.
Yani sen bil ki bundan sonra karşılaşacaklarının hepsi peri dostlarımız olacak.
Tabii ki günlük hayattaki bakkal Hasan amcayı kastetmiyorum.
O bakkal Hasan amca bakkal Hasan amcadır.
Bu tür bize destek veren ve yardım eden ekiplerden bahsediyorum.
Sadece Onlar peri dostlarımız.
Bunun farkında ol.
Zaten onlar da şu anda bizi zaman zaman seyrediyor, zaman zaman dinliyorlar.
Burcu bir anda paniğe düşmüştü.
"Ne, nasıl, her şeyimizi mi görüyorlar ve duyuyorlar." dedi
Ela,
"don't panic Burcu" diye onu sakinleştirdi.
"Elbette ki bunun bir nezaketi var.
Sayın Kraliçem onların duymayı sevecekleri, görmeyi sevecekleri birtakım konularda ders almak için dinleyecekleri
durumlarda yayını açıyor.
Yoksa bizim seninle pasta yiyişimizi, dondurmayı yiyişimizi elbette ki kimseye göstermiyor.
O konuda rahat ol.
Sadece dediğim gibi umuma açık konularda bu tür yayınlar söz konusu...
Çok rahat olabilirsin, seni rahatsız eden ya da edecek olan hiçbir şey yaşamadın ve yaşamayacaksın da.
Bunun garantisini veriyorum.
O nedenle relax diyorum." dedi
Ela,
"Burcu evden getireceğin çok eşya var mı?" diye sordu.
Burcu,
Of ya çok eşya var...
Nasıl toparlanacağımı bile bilemiyorum.
Onlarca kazak, tişört, pantolon, kışlık giyecekler, yazlık giyecekler...
Bunların hepsi dolapta asılı fakat nasıl olacak bilmiyorum.
Hiç daha o işlere bakıp oraları toparlayamadım.
Biz bu inşaatın işine bir daldık ve gördüğün gibi de battık.
Ela Burcu’ya,
"Gerçekten bu kadar saydığın sayıda giysiyi sürekli giyiyor ve kullanıyor musun?" diye sordu
Burcu,
"Ya evet, öyle bir giydiğini bir daha giymeyen asortik tiplerden değilim ama elbette ki bugün giydiğimiz tişört
belirli bir toza, kire ve tere maruz kaldığı için, ertesi gün başka bir şey giyebiliyoruz.
Ama öyle yani haftanın her günü defileye çıkar gibi farklı şeyler giyip hava atmayı seven tiplerden de değilim.
E malum, zaman zaman her ne kadar modayı takip etmesek de günün trendine uygun giyecekler aldığımız için, onlara
yöneliyoruz ve daha önceki zamanlarda aldıklarımız geri plana düşüyor.
Hatta bazılarını hiç giymesek de dolapta duruyor." dedi
Ela bunun üzerine,
"Sayın kraliçem yayını açabilirsiniz.
Şimdi bu Burcu’ya anlatacaklarım hepimizin meselesi ve herkes dinleyebilir." dedi
Burcu bak şimdi,
"Diyelim ki evde bir gömleğin var ve bu gömleğini artık kullanmıyorsun.
Bir gün kullanırım diye hayal ediyorsun fakat o bir gün gelmiyor ve kullanmıyorsun.
Ne oluyor?
Bu durumda o gömlek her ne kadar sana canlı değilmiş gibi gelse dahi...
Bak şimdi biraz olayın matematik ve fizik kısmına gireceğim.
Sonra tekrar buraya döneceğim.
Benim böyle dalıp çıkmalarım çok olur.
Oraya buraya zıplarım.
Fakat sonunda da toplarım.
Sen beni takip et kaybolmazsın.
Bir yere takılıp kalma sakın." dedi
Şimdi fizikte gördük...
Ne var?
"Enerjinin korunumu yasası" diye bir yasa var.
Ne diyor bu yasa?
Hiçbir şey yoktan var olmaz, var iken de yok olmaz.
Şimdi doğanın gerçeği bu...
Kur'an ayetlerinde de geçiyor.
Allah, "ben hiçbir şeyi vesilesiz yaratmadım yaratmayacağım da" diyor.
Bir şey yaratması için ya da yok etmesi için zaten hokus pokus yapmasına gerek yok.
Allah'ın esmaları ve sıfatları var.
Bunları çalıştıran melekleri var.
İstediği şeyi o esmaları ve sıfatları harekete geçirerek, hatta bazen tek esma ya da sıfatı değil bütünleşik
esmalar ve sıfatları var.
Yani birkaç sıfatın birleşmesiyle ortaya çıkan...
Nasıl diyorlar buna mistik animelerde bahsi geçiyor...
Formasyon dedikleri bir şey var.
İşte bu birkaç sıfat bir araya gelerek bir formasyon oluşturuyor.
Bilmiyorum anime izliyor musun?
Bu formasyon dedim ama bunu anlatabilmek için şöyle bir örnek vereyim.
Mesela işte bundan milyarlarca yıl önceki yaşayanlar ki bunların gerçekten yaşanmışlıkları mevcut...
İleride bunları da tartışırız, gerekiyorsa da gider orada görürüz.
Mesela 3 tane buna da nasıl bir isim vereyim?
İşte talebe ama nasıl bir talebe?
O zamanlar işte bir takım tarikatlardan bahsediyorlar.
Fakat tarikat dediğimiz dini bir müessese değil.
Bugünkü anlamıyla karışmasın yani...
Bir klan gibi düşün ya da bir bazen aşiret gibi de düşünülebilinir.
Aynı amaç için bir yerde toplanmış topluluk gibi.
Burada işte öğretmenler var onlara öğretiyor.
Talebeler var onlardan öğreniyor, öğrendiklerini uyguluyorlar.
İlla ki mistik düşünmeye de gerek yok.
Mesela öğretmen tarlaya tohumun nasıl ekileceğini gösteren bir yaşlı olabilir.
Öğrenciler de tohum ekmeyi öğrenip ekebilir gibi...
İşte bu talebelerden 3 tanesinin bir araya geldiğini düşün...
5 tanesi de gelebilir, 15 tanesi de bir araya gelebilir.
Birlikten güç doğar dengesiyle daha güçlü bir sunum ortaya çıkartıyorlar ve bu sayede de tek başlarına alt
edemeyecekleri bir düşmanı o birlikte oluşturdukları güçle hallediyorlar.
İşte Allah'ın sıfatları da böyle...
Birkaç tanesi bir araya gelerek söylediğimiz gibi...
Bu söylediklerimin hiçbirisi kelime olarak durumu karşılamaz.
Yani o nedenle sıfatlardan özür diliyorum.
Fakat anlatabilmek için mecburen böyle anlatıyorum.
Mesela 3 tane sıfat bir araya gelip bir formasyon oluşturuyor.
O formasyon eşliğinde bir madde başka bir maddeye dönüyor.
Yani bu yoktan var olmuyor fakat yok iken var oluyor gibi görünüyor.
İşte bu varoluş...
Zaten "Simya eşdeğer dönüşüm demek" ki yeni madde bir dönüşüm neticesinde ortaya çıkıyor.
Kafanı çok karıştırmadan anlatabilmek için bu detayları anlattım.
Bunları anlamışsındır zannediyorum.
Şimdi konumuza dönelim.
Enerjinin korunumu yasası dedik ya oradan ta buralara geldik.
İşte böyle dağılıyorum ama inşallah toparlayarak gidiyoruz.
Şimdi enerji bir bütün...
Ne var bunun içerisinde?
Fizik dersinde gördük...
Kinetik enerji var, potansiyel enerji var.
Kinetik enerjiyi kullanarak bir merdivene çıkabiliyoruz.
Merdivenin belirli bir noktasına çıktığımız zaman o kinetik enerji potansiyel enerjiye dönüşüyor.
O potansiyel enerji ile o merdivenden aşağıya atlarsak, işte o potansiyeli yani potansiyel enerjiyi kinetik
enerjisine çevirerek atlamayı gerçekleştirebiliyoruz.
Örneklere takılma ben çok basit ve bazen saçma sapan örnekler veriyorum.
Fakat anlaşılması için bir bütünün parçası olarak düşün bunları.
E konu nereye gidiyor diyeceksin...
Konu şuraya gidiyor...
Potansiyel enerji var, kinetik enerjisi var, iki elini birbirine sürtersen kinetik enerjiyi neye çevirirsin?
Merdiven çıkmaktaki gibi potansiyel enerjiye değil ısı enerjisine dönüştürürsün.
Yani demek ki bir de ısı enerjisi varmış.
Aynı şekilde birçok enerji türü var.
Bütün enerji türleri bir bütünleşik yapı içerisinde ama mutlaka var.
Kimisi çok var, kimisi az var, kimisi azın da ağzı kadar var.
Ama sonuçta var.
Hiçbir enerji ne kadar diğerine dönüşürse dönüşsün sıfır olmuyor.
Çünkü bunlar bir bütünleşik yapı içerisinde, birbirleriyle belirli oranlarda çarpanlar halinde bulunuyorlar ve bu çarpanlardan herhangi bir tanesinin sıfır olması bütün her şeyi sıfır yapar.
İşte bu enerjilerden bir tanesi de psişik enerji dediğimiz Ruh enerjisi
